Bursa Büyükşehir Belediyesi konaklama tesisleri için uyguladığı 0.50 emsal artışı modelini kentsel dönüşüm için de hayata geçiriyor. Belediye Başkanı Recep Altepe, uygulamanın sadece risk altında bulunan ve içinde oturanların bulunduğu site ve binalar için geçerli olacağını açıkladı.
İnşaat Müteahhitleri Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (İMSİAD) düzenlendiği Kentsel Dönüşüm Çalıştayı'nda Bursa'daki dönüşüm çalışmaları ve yapılması gerekenler ele alındı. Sheraton Otel'deki çalıştaya katılan Recep Altepe, kentsel dönüşüm konusunda zaman kaybetmeden adımlar atılması gerektiğini söyledi.
Nilüfer ilçesindeki 180 dairelik Nilüfer Sitesi'nden örnek veren Başkan Altepe, site yönetimi ve sakinlerinin dönüşüm için 2 yıldır çalıştığını, projeler ürettiğini ve müteahhitlerle anlaştığını belirterek, projelerin hayata geçebilmesi için de Büyükşehir olarak yüzde 0.50 emsal artışı sağladıklarını hatırlattı. Bu uygulamayı ilk olarak turizm tesisleri için hayata geçirdiklerini hatırlatan Altepe, "Bursa'nın turizmden hak ettiği payı alması için her türlü yatırımı yaptık. Ancak baktık ki yeterli konaklama tesisi yok. Yatırımcıları konaklama tesisi yapmaya teşvik amacıyla turistik konaklama tesisleri için yüzde 0.50 emsal artışı verdik. Bugün geldiğimiz noktada her köşede oteller yapılmaya başlandı. Biz bunu turistik tesisler için yapıyorsak, halkımızın can güvenliği için neden yapmayalım. Belediye meclisleri bunun için var. Şimdi aynı uygulamayı kentsel dönüşüm projeleri için de hayata geçiriyoruz. Bursa'nın kentsel dönüşümde de örnek bir kent olmasını istiyoruz. Zaten Nilüfer Sitesi gibi birkaç örnek projeye hayata geçtiğinde dönüşüm tüm kentte hızla yayılacak." diye konuştu.
Bursa'nın daha sağlıklı ve yaşanılabilir bir kent olması amacıyla tüm semtleri sosyal donatı alanlarına kavuşturmaya çalıştıklarını hatırlatan Başkan Altepe, "Tabakhaneler Bölgesi'nin termal turizm merkezi olması yolundaki çalışmalarımız sürüyor. Hak sahiplerine ya gelen projeye ortak olun ya da kamulaştırma yoluna gidelim diyoruz. Bu doğrultuda kamulaştırdığımız alan 50 bin metrekareye yaklaştı. Yakında burada da çalışmalara başlamış olacağız. Yine Yalova yolunun dönüşümüne yönelik çalışmalarımız devam ediyor. Bir taraftan vatandaşlarımızın da kenti riskli binalarının dönüşümünü sağlaması için yaptığımız 0.50 emsal artışı sadece içinde oturanların olduğu riskli yapılar için geçerli olacak. Boş bir alanda yapılacak projeler için böyle bir uygulama yok. Gerçek anlamda dönüşüm için biz vatandaşımıza her türlü desteği vermeye hazırız." şeklinde konuştu.
İMSİAD Başkanı Namık Ziya Mescioğlu da şu görüşleri dile getirdi: "Kentsel dönüşüm için riskli binalarda 0.50 emsal artışı sektöre nefes aldırdı. Bu konuda başkanımıza minnettarız. Bazı akademik odalar uygulamanın önünü tıkamak, halkımızı sağlıksız binalarda yaşamaya mahkum etme yolunda itirazlarda bulunuyorlar. Kentsel dönüşümün 4 ana aktörü var. Birincisi site sakinleri, kat malikleri ve site yöneticileri, ikincisi; sanayici, yatırımcı, müteahhit, üçüncüsü; konunun sürekli gündemde tutulması adına basın, üniversite ve akademik odalar, dördüncüsü ise Çevre Bakanlığı ve belediyeler. Bu dört aktörün uyum içinde olması halinde dönüşüm kısa sürede meyvelerini verecektir." CİHAN
Kentsel dönüşümde evini yenilemek isteyen bina sahipleri birleşerek, avlulu, otoparklı ve yeşil alanlı yapılara kavuşurken, yüzde 50'ye kadar daha fazla inşaat izni kazanacak.
Teşvik için yapılan düzenlemeyle imardaki disiplinsizlik önlenecek, bina sahipleri birleşerek, avlulu, otoparklı ve yeşil alanlı yapılara kavuşacak. Emsalin 1 olduğu bir yerde, yapılar 10 bin metrekareye kadar birleşirse, emsal artışı 1.25 veya 1.50 olabilecek. Yol ve park için alan ayrıldığı takdirde, 15 bin metrekare inşaat izni verilebilecek.
Emsal artış hakkı nasıl verilecek?
-Emsal oranı 1 olan bir arazi için, 1.25 veya 1.50'ye kadar artış yapılabilecek. İnşaatın metrekaresi yüzde 50 artabilecek.
-10 bin metrekareye kadar birleşme sağlanıp, bunun da yüzde 25'i yol genişlemesi, yüzde 10'u park için ayrılırsa, 15 bin metrekare inşaat hakkı verilecek.
-Parseller ne kadar büyürse, emsal artışı da artacak.
-Parseller birleştiğinde, yol genişlemesi, yeşil alan, park, otopark gibi alanlar için yer ayrılması gerekiyor.
-En az 800 metrekareye kadar parsel birleşmesi halinde bu haklar verilecek.
Sabri Arpaç Yeminli Mali Müşavir Bağımsız Denetçi Bilindiği üzere; Katma Değer Vergisi Kanununun 28 maddesinde katma değer vergisinin oranı belirlenmekte ve yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararlarına göre farklı oranlar tespi edilmektedir.
Yürürülükte bulunan 24.12.2007 tarih ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına göre; genel oran olan %18’in başka; %8 ve %1 oranı da uygulanmaktadır. Katma Değer Vergisi Kanununun 29/2 nci maddesi ‘Bir vergilendirme döneminde indirilecek katma değer vergisi toplamı, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan katma değer vergisi toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki fark sonraki dönemlere devrolunur ve iade edilmez.
Şu kadar ki, 28 inci madde uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından vergi nispeti indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olup teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sınırı aşan vergi, bu mükelleflerin vergi ve sosyal sigorta prim borçları ile genel ve katma bütçeli idareler ile belediyelere olan borçlarına ya da döner sermayeli kuruluşlar ile sermayesinin % 51'i veya daha fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme kapsamında bulunan işletmeler ile organize sanayi bölgelerinden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına mahsuben ödenir.
Yılı içinde mahsuben iade edilemeyen vergi izleyen yıl içinde talep edilmesi şartıyla nakden veya mükellefin yukarıda sayılan borçlarına mahsuben iade edilir.
Bakanlar Kurulu, vergi nispeti indirilen mal ve hizmet grupları ile sektörler itibarıyla, iade hakkını kısmen veya tamamen ya da amortismana tabi iktisadi kıymetler dolayısıyla yüklenilen katma değer vergisi ile sınırlı olmak üzere kaldırmaya; Maliye Bakanlığı, bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.‘ Şeklinde olup, bu kapsamında indirimli orana tabi işlemlerden doğan KDV iade edilmektedir.
Ancak, indirimli oran kapsamında katma değer vergisi iade işlemleri için edinilen, aktife kayıtlı amortismana tabi iktisadi kıymetler (ATİK) için de pay verilmesi uygulamasında farklı uygulamalar ve duraksamalar olmaktadır.
Konu; 26/04/2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan KDV Genel Uygulama Tebliği’nde açıklanmasına ragmen yine de uygulamada bu konuda özelgeler veryilmektedir. ( 27.05.2015 tarih ve 65771276 -130 (29 -2014/4) -14 sayılı özelge).
Nitekim, konu Anılan Tebliğ’in III/B-3.1.3. bölümünde; -İade Hesabına Dahil Edilebilecek Yüklenilen KDV" başlıklı bölümünde ; indirimli orana tabi işlemlerden doğan iade tutarının hesaplanmasında, önce işlemin bünyesine doğrudan giren harcamalar nedeniyle yüklenilen vergiler dikkate alınıp, daha sonra ilgili dönem genel yönetim giderleri için yüklenilen vergilerden pay verileceği, bu şekilde hesaplanan tutarın, azami iade edilebilir vergi tutarının altında kalması halinde, en fazla aradaki farka isabet eden tutar kadar amortismana tabi iktisadi kıymetler (ATİK) dolayısıyla yüklenilen vergilerden iade hesabına pay verilebileceği; indirimli orana tabi olmayan teslim ve hizmetler ile indirimli orana tabi işlemlerle ilgisi bulunmayan giderler dolayısıyla yüklenilen vergilerin iade hesabına dâhil edilmeyeceği, IV/A-1.3. bölümünde ise; -Amortismana Tabi İktisadi Kıymetlerde İade Uygulaması" başlıklı bölümünde, amortismana tabi iktisadi kıymetler nedeniyle yüklenilen vergilerden, söz konusu iktisadi kıymetlerin indirimli orana tabi işlemlerde kullanılması kaydıyla, iade hesabına pay verilmesinin mümkün olduğu, söz konusu iktisadi kıymetlerin bizzat mükellef tarafından imal ve inşa edilmesi halinde ise imal ve inşa sırasında yüklenilen vergilerden, bu kıymetlerin aktife alındığı ve indirimli orana tabi işlemlerde fiilen kullanılmaya başlandığı dönemden itibaren iade hesabına pay verilebileceği, Şeklinde açıklama yapılmıştır.
Yukarıya alınan Kanun maddesi hükmü ve Tebliğ’de yapılan açıklamalar uyarınca, indirimli orana tabi işlemlerden doğan iade tutarının hesaplanmasında ATİK’ler nedeniyle yüklenilen ancak üst sınır nedeniyle ilgili döneminde iade edilemeyen yüklenilen KDV’den, söz konusu iktisadi kıymetlerin sonraki dönemlerde de indirimli orana tabi işlemlerde kullanılması kaydıyla, iade hesabına pay verilmesi, söz konusu iktisadi kıymetlerin bizzat mükellef tarafından imal ve inşa edilmesi halinde ise imal ve inşa sırasında yüklenilen vergilerden, bu kıymetlerin aktife alındığı ve indirimli orana tabi işlemlerde fiilen kullanılmaya başlandığı dönemden itibaren iade hesabına pay verilmesi mümkündür.
KASADAN YAPILACAK NAKİT ÖDEMELERDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN KONULAR
4 Temmuz 2003 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 320 Sıra No.lu VUK
Tebliği, 1 Ağustos 2003 tarihinden itibaren birinci ve ikinci sınıf tüccarlar,
kazancı basit usulde tespit edilenler, defter tutmak zorunda olan çiftçiler,
serbest meslek erbabı ile vergiden muaf esnafın kendi aralarında yapacakları
ticari işlemleri ile nihai tüketicilerden (Türkiye'de mukim olmayan yabancılar
hariç) mal veya hizmet bedeli olarak yapacakları 5.000TL’yi aşan tahsilat ve
ödemelerinin banka veya özel finans kurumları aracı kılınarak yapılmasını; bu
ödemelerin bu kurumlarca düzenlenen dekont veya hesap bildirim cetvelleri ile
tevsik edilmesini zorunlu kılmıştı. Tespit edilen tutarı aşan avansların da
banka veya özel finans kurumları aracılığıyla sağlanacağı belirtilmiş, tespit
edilen tutarın üzerinde kalan işlemlerin tevsik zorunluluğundan kaçınmak
amacıyla parçalara ayrılmasının kabul edilmeyeceği, aynı günde aynı kişi veya
kurumlarla yapılan işlemlerin tek bir ödeme ya da tahsilat kabul
edileceği söz konusu Tebliğ’de açıklanmıştı.
27 Nisan 2004 tarihinde yayımlanan 332 Sıra No.lu VUK Tebliği’nde ise sınır 8.000 TL olarak tespit edilmiş ve uygulama 1 Mayıs 2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Yukarıda sözü geçen düzenleme ile ilgili Maliye Bakanlığı’na yansıyan konular dikkate alınarak, 28 Ekim 2003 tarihinde yayımlanan 324 Sıra No.lu VUK Tebliği’nde limit uygulamasının vadeli satışlar, cari hesap kullanımı ve serbest meslek erbabı için ne şekilde olacağı aşağıdaki açıklamalarla mükelleflerin bilgisine sunulmuştu:
- Vadeli satışlarda, limiti aşan bedelin farklı tarihlerde ve taksitler halinde ödenmesi durumunda da her bir taksit, banka veya özel finans kurumları aracılığıyla yapılacak,
- Herhangi bir ticari içeriği olmayan nakit hareketlerinde de işlem tutarı, limiti aşması halinde, banka veya özel finans kurumları aracılığıyla yapılacak,
- Limit uygulaması serbest meslek erbabının hizmeti tamamlamasına müteakiben serbest meslek makbuzu karşılığı yaptığı tahsilatlarda da geçerli olacak.
Bu açıklamalara ilaveten, Antalya Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından 20.10.2011 tarihinde verilen B.07.1.GİB.4.07.17.02-VUK-2010-334 Sayılı Özelge’de de, aynı tarihte aynı kişi ve kurumlara düzenlenen faturaların toplamının 8.000 TL’yi aşması halinde de bu ödemelerin de banka, benzeri finans kurumları veya posta idareleri vasıtasıyla yapılması gerektiği şeklinde görüş bildirilmiştir.
Bu uygulama günümüzde halen geçerlidir. Görüldüğü gibi, satış veya alış tutarının limiti aştığı durumlarda tahsilat veya ödemenin parça parça yapılması, uygulama bakımından bir farklılık yaratmıyor.
Vergi İdaresinin yaptığı denetimlerde kasa hesabı hareketleri incelenerek Tebliğ’e aykırı işlemler kolaylıkla tespit edilebilmektedir. Tespit halinde VUK’un Mükerrer 257. Maddesi’nde zorunluluklara uymayanlardan;
- Birinci sınıf tüccarlar ile serbest meslek erbabına 1.200 TL ( 432 Sayılı VUK Genel Tebliği’ne göre 01.01.2014’ten itibaren),
- İkinci sınıf tüccarlar, defter tutan çiftçiler ile kazancı basit usulde tespit edilenler 600 TL ( 432 Sayılı VUK Genel Tebliği’ne göre 01.01.2014’ten itibaren),
- Yukarıdaki bentlerde yazılı bulunanlar dışında kalanlara 300 TL ( 432 Sayılı VUK Genel Tebliği’ne göre 01.01.2014’ten itibaren)
VUK Mükerrer 355. Maddesi’ne göre özel usulsüzlük cezası kesilmektedir. Aynı Madde’de tahsilat ve ödemelerini banka, benzeri finans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik etme zorunluluğuna uymayan mükelleflerden her birine, her bir işlem için bu Madde’ye göre uygulanan cezalardan az olmamak üzere işleme konu tutarın % 5'i nispetinde özel usulsüzlük cezası kesileceği de hüküm altına alınıyor. Bir takvim yılı içerisinde kesilecek özel usulsüzlük cezasının toplamının 2014 yılı için 970.000 TL’yi geçemeyeceği 432 Sıra No.lu VUK Genel Tebliği’nde belirtilmiştir.
Bu nedenlerle mükelleflerin cezai yaptırımlarla karşılaşmamaları için belirlenen limit üstünde kalan tüm tahsilat ve ödemelerinin banka ,PTT veya özel finans kurumları aracılığıyla yapmalarını özellikle öneririz.
DEFTER TASDİKLERİ
Hangi defterlerin tasdik ettirileceği , hangisinin kapanış tasdiğinin yapılması gerektiği ya da ara tasdik konusu olacağı ile ilgili bilgi notunu paylaşmak istedik.
Diğer yandan; ‘’e-defter’’e geçenler için de hem elektronik defter, hem kağıt ortamda tutulması gereken defterler konusu gündeme geldi. Halen defter tasdikini tamamlamamış olanlar için 20 güne girildi.
Yasal defter tasdiki ile ilgili detaylar tekrar son bir kez hatırlatmak amacıyla aşağıdaki bilgi notunu okumanızı öneriyorum.
A -GELİR VERGİSİ MÜKELLEFLERİNCE TUTULACAK DEFTERLER
Bilanço Esasına Göre Tutulacak Defterler (Gerçek Kişiler)
· Yevmiye Defteri
· Defteri Kebir
· Envanter Defteri
B -KOLLEKTİF VE KOMANDİT ŞİRKETLER TARAFINDAN TUTULACAK DEFTERLER
· Yevmiye Defteri
· Defteri Kebir
· Envanter Defteri
· Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defteri
Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ’in 5’inci Maddesi’nin 2’nci Bendi’ne istinaden, kollektif ve komandit şirketler; yevmiye, kebir ve envanter defterlerine ek olarak genel kurul toplantı ve müzakere defterini de tutarlar.
İşletme Esasına Göre Tutulacak Defter: Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ’in Geçici 1’inci Maddesi’ne göre, gerçek kişi tacirlerden Vergi Usul Kanunu’na göre ikinci sınıf tüccar sayılanlar, yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar bu Tebliğ’de sayılan defterler yerine adı geçen Kanun hükümlerine uygun olarak işletme hesabı esasına göre defter tutabilirler.
Serbest Meslek Erbabının Tutacağı Defter; Serbest Meslek Kazanç Defteri
C -KURUMLAR VERGİSİ MÜKELLEFLERİNCE TUTULACAK DEFTERLER
1- Anonim Şirketler, Sermayesi Paylara Bölünmüş Komandit Şirketler Tarafından Tutulacak Defterler
· Yevmiye Defteri
· Defter-i Kebir (Büyük Defter)
· Envanter Defteri
· Yönetim Kurulu Karar Defteri
· Pay Defteri
· Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defteri
· Damga Vergisi Defteri (Sürekli mükellefiyeti olanlar ile Anonim Şirketler)
Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ’in Geçici 3’üncü Maddesi’ne göre mevcut durumda kullanılmakta olan, pay defteri ile genel kurul toplantı ve müzakere defteri yeterli yaprakları bulunmak kaydıyla ve bu Tebliğ’de belirtilen bilgilerden eksik olanların yazılması suretiyle açılış onayı yapılmaksızın kullanılmaya devam edilebilir.
2- Limited Şirketlerin Tarafından Tutulacak Defterler
· Yevmiye Defteri
· Defteri Kebir
· Envanter Defteri
· Pay Defteri
· Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defteri
· Müdürler Kurulu Karar Defteri (Zorunlu değil)
· Damga Vergisi Defteri (Sürekli mükellefiyeti olanlar)
Limited şirketlerde de, anonim şirketlerde olduğu gibi mevcut durumda kullanılmakta olan pay defteri ile genel kurul toplantı ve müzakere defteri yeterli yaprakları bulunmak kaydıyla ve bu Tebliğ’de belirtilen bilgilerden eksik olanların yazılması suretiyle açılış onayı yapılmaksızın kullanılmaya devam edilebilir. Ayrıca limited şirketlerde halen kullanılmakta olan ortaklar kurulu karar defterleri de -yeterli yaprakları bulunmak kaydıyla- genel kurul toplantı ve müzakere defteri olarak kullanılmaya devam edilebilir.
Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ’in 11’inci Maddesi’nin 4’üncü Bendi’ne göre “Limited şirketlerde müdür veya müdürler kurulunun şirket yönetimi ile ilgili aldığı kararlar, genel kurul toplantı ve müzakere defterine kaydedilebileceği gibi; ayrı bir müdürler kurulu karar defterinde de tutulabilir. Müdürler kurulu karar defterinin tutulması halinde açılış ve kapanış onayları dahil olmak üzere yönetim kurulu karar defterine ilişkin hükümler uygulanır. Kararların genel kurul toplantı ve müzakere defterine kaydedilmesi halinde 10’uncu Madde’nin 2’nci Fıkrası’nda belirtilen hususların yazılması zorunludur. Ayrı bir müdürler kurulu karar defteri tutulması halinde müdür veya müdürler kurulu kararları genel kurul toplantı ve müzakere defterine kaydedilemez.”
3-Dernek ve Vakıfların İktisadi İşletmeleri Tarafından Tutulacak Defterler
a) Yevmiye Defteri
b) Defteri Kebir
c) Envanter Defteri
Ticari Defterler Tebliği’nin 5’inci Madde’sinin 4’üncü Bendi’ne göre, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri aynı Madde’nin 1’inci Bendi’ndeki defterleri tutarlar.
D -DEFTERLERİN TASDİK ZAMANI
Defterlerin tasdik zamanları hem 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 221’inci Maddesi’nde hem de 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 64’üncü Maddesi’nde belirtilmiştir. Buna göre defter tasdikleri:
- Öteden beri işe devam etmekte olanlar defterin kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda;
- Hesap dönemleri Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilenler, defterin kullanılacağı hesap döneminden önce gelen son ayda;
- Yeniden işe başlayanlar, sınıf değiştirenler ve yeni bir mükellefiyete girenler işe başlama, sınıf değiştirme ve yeni mükellefiyete girme tarihinden önce; vergi muafiyeti kalkanlar, muaflıktan çıkma tarihinden başlayarak on gün içinde;
- Tasdike tabi defterlerin dolması dolayısıyla veya sair sebeplerle yıl içinde yeni defter kullanmaya mecbur olanlar bunları kullanmaya başlamadan önce,
Yaptırılmalıdır.
E- KAPANIŞ ONAYI YAPILACAK DEFTERLER
Yevmiye Defteri: İzleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar yevmiye defterinin kapanış onayı (tasdiki) yaptırılmalıdır.
Anonim Şirket Yönetim Kurulu Karar Defteri: İzleyen faaliyet döneminin birinci ayının sonuna kadar anonim şirketlerde yönetim kurulu karar defterinin kapanış onayı (tasdiki) yaptırılmalıdır.
Bu defterler dışındaki defterlerin kapanış tasdiki yaptırılmayacaktır.
E- ONAY YENİLEME (ARA TASDİK)
Kapanış onayı (tasdik) yapılması gereken defterler ile açılış onayı (tasdik) yapılması gereken defterlerden yeterli sayfası olanlar mali hesap dönemlerinin ilk ayı içerisinde onay yenileme (ara tasdik) yapabilirler.
Onay yenileme yapılabilecek defterler
· İşletme defteri,
· Serbest meslek kazanç defteri,
· Yevmiye defteri,
· Defteri kebir,
· Envanter defteri
· Anonim Şirket Yönetim Kurulu Karar Defteri
· Damga Vergisi Defteri
Sonuç olarak,
Her ne kadar mali yılını normal hesap dönemi olarak kullanan mükellefler çoğunlukta olsa da; özel hesap dönemine tabi işletmelerin sayısı da giderek artıyor. İster normal hesap dönemi kullansınlar, ister özel hesap dönemi kullansınlar, mükellefler;
- Bir önceki hesap dönemlerinin son ayında takip eden yıla ilişkin açılış onayına tabi defterlerin açılış işlemini,
- Onay yenilemeye tabi defterler için hesap dönemi ilk ayında ara tasdik (onay yenileme) işlemlerini,
-Takip eden 6’ncı ayın sonuna kadar yevmiye defteri kapanış işlemlerini yapmak zorundadır.
- Ayrıca anonim şirketler yönetim kurulu karar defterlerini diğer defterler ile aynı zamanda açılış tasdiki yaptırmalı, takip eden yılın ilk ayında kapanış veya ara tasdik yaptırmalı;
Ayrıca ilgili hesap döneminin son ayında defterinde ara tasdik yaptırmaya yetecek kadar sayfası olup olmadığını kontrol etmeyi unutmamalıdır. Yeterli sayfa yoksa, son ay içerisinde yeni dönemde kullanacağı defterin açılış tasdikini yaptırmalıdır.
e-Defter mükellefiyetine geçen mükellefler ise, yevmiye ve büyük defterleri (defter-i kebir) elektronik ortamda verecek olup, şirketin özelliklerine göre tutması gereken diğer defterleri kağıt olarak noterden tasdik ettirerek kullanmaya devam edecektir.
Saygılarımızla
SA YMM ve Denetim
Ziya Elmas
E-FATURA UYGULAMASINDA MÜKELLEFLERİN TEREDDÜTLERİNE İDARENİN VERDİĞİ CEVAPLAR
A) İDAREYE SORULAN SORULARA VERİLEN CEVAPLAR
1- Elektronik Ortamda Düzenlenmesi Gerekirken Kağıt Ortamında Düzenlenen Faturanın KDV ve Gider Kaydına Esas Alınıp Alınmayacağı (Sakarya Vergi Dairesi Başkanlığı -24.11.2015-41931384-105[Mük.257-2014-11]-73)
Özelgeye Konu Tereddüt: Şirketinize elektronik fatura düzenlemesi gerektiği halde kağıt ortamında fatura düzenlediği sonradan anlaşılan firmalardan alınan kağıt ortamında düzenlenen faturaların geçerli olup olmayacağı, söz konusu faturalarda yer alan KDV’nin indirim konusu yapılıp yapılmayacağı, indirim hesaplarından çıkartılması gerekip gerekmediği hususlarında Başkanlığımız görüşü istenilmiştir.
Cevap: … elektronik fatura düzenlenmesi gerektiği halde kağıt ortamında fatura düzenlenmiş olması, Vergi Usul Kanununda öngörülen ceza hükümlerinin uygulanmasını gerektirmekle birlikte, fatura içeriği mal teslimi veya hizmet ifasının yapılmadığı anlamına gelmeyeceğinden mal teslimi veya hizmetin ifa edilmiş olması ile Katma Değer Vergisi açısından vergiyi doğuran olay gerçekleşmektedir. Ayrıca fatura içeriği mal teslimi veya hizmet ifasının kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile illiyet bağının bulunması, kazancın elde edilmesine yönelik bulunan ve karşılığında gayri maddi bir kıymet iktisap edilmemiş ve maliyete dahil edilecek mahiyette olmaması durumunda da faturaya konu tutarın kurum kazancının tespitinde gider olarak indirilmesi ve faturada gösterilen KDV nin 3065 sayılı KDV Kanununun 29. maddesinde belirtilen şartları taşıması şartıyla söz konusu KDV nin indirim olarak dikkate alınması 213 sayılı VUK’ un 3. maddesi gereğidir.
Bu nedenle; vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esas olduğundan; gerçek bir işleme (mal teslimi veya hizmet ifası) dayanan harcamaların elektronik ortamda düzenlenen fatura yerine kağıt ortamında düzenlenen fatura ile tevsik edilmesinin, Vergi Usul Kanununda öngörülen cezai hükümlerin uygulanması haricinde safi kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınmasına ve faturada gösterilen ve KDV Kanununun 29. maddesinde belirtilen şartları taşıyan KDV nin indirimine engel olmadığı tabiidir.
Diğer taraftan, kağıt ortamında bir fatura düzenlense bile, zorunluluk kapsamındaki mükelleflerin düzenlemesi gereken asıl belge olan e-faturanın malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren 7 gün içinde düzenlenmemiş olması durumunda, düzenlenmeyen e-fatura için bu belgeyi düzenlemek ve almak zorunda olanlara Kanunun 353 üncü maddesinin birinci bendine göre özel usulsüzlük cezasının kesilmesi gerekmektedir.
2- E-fatura Uygulamasına Dahil Şirketin Yine E-Fatura Yükümlüsünden Olan Alımlarının Belgelendirilmesinde ÖKC Fişi Kullanılabilir mi? (İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı -23.07.2015-11395140-105[Mük 257-2012/VUK-1- . . .]-69932)
Özelgeye Konu Tereddüt: E-fatura sistemine kayıtlı olan Şirketinizin e-fatura sistemine kayıtlı firmalardan (……, …… vs.) genel gider mahiyetinde olan fatura kullanma sınırının altındaki alımlarınızın perakende satış fişi ile veya ödeme kaydedici cihaz fişi ile belgelendirilip belgelendirilemeyeceği hususunda Başkanlığımızın görüşü talep edilmektedir.
Cevap: Esas itibarıyla e-fatura, kağıt fatura ile aynı hukuki niteliklere sahip olup, elektronik fatura uygulamasındaki maksat e-fatura sistemine kayıtlı kullanıcıların birbirlerine yapmış oldukları mal teslimi veya hizmet ifalarının elektronik ortamda belgelendirilmesidir.
Buna göre, e-fatura sistemine kayıtlı şirketinizin, e-fatura sistemine kayıtlı diğer firmalardan işyerinde kullanmak ve tüketmek amacıyla satın aldığı (Kırtasiye, büro ve temizlik malzemeleri gibi) ve fatura kullanma sınırının altında kalan alımlarını, perakende satış fişi veya ödeme kaydedici cihaz fişi ile belgelendirmesi mümkün bulunmaktadır.
3- E-Faturada Ret Süresi (İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı-26.06.2015-67854564-1741-317)
Özelgeye Konu Tereddüt: 28.04.2014 tarihinden itibaren e-fatura portalı üzerinden ticari fatura senaryosu ile göndermiş olduğunuz bazı faturalarınızın 11.08.2014 tarihinde alıcı firma tarafından e-fatura uygulaması üzerinden reddedildiği, söz konusu faturaların Türk Ticaret Kanununun 21’inci maddesinin 2’nci fıkrasında belirtilen 8 günlük itiraz süresi içinde itiraz edilmediğinden bahisle defterlerinize kayıt edilerek 2014/Nisan vergilendirme dönemine ait KDV beyannamesinde beyan edildiği, 2014/Ağustos ayında karşı firma tarafından reddedilen ve 2014/Nisan ayında kayıtlara alınarak ilgili dönem beyannamesi ile beyan edilen söz konusu faturaların karşı firmanın kayıtlarına alınmadan yok hükmünde sayıldığı belirtilerek, konuyla ilgili olarak yapılacak işlem hususunda Başkanlığımız görüşü istenilmektedir.
Cevap: Temel fatura senaryosunda düzenlenen faturalara e-fatura uygulaması üzerinden red yanıtı dönülme imkanı bulunmaz iken, Ticari fatura senaryosunda düzenlenen faturalara e-fatura uygulaması üzerinden itiraz mahiyetinde, mali mühür ile imzalı elektronik bir belge üreten yapıyı barındıran “red” yanıtı dönülebilmektedir. Temel fatura senaryosunda düzenlenen faturalara e-fatura uygulaması üzerinden red yanıtının dönülememesi, Türk Ticaret Kanununun 18’inci maddesinde belirtilen harici yöntemlerle (noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile) itiraz edilebilmesi imkanını ortadan kaldırmamaktadır. Bir başka ifade ile temel fatura senaryosunda düzenlenen faturalara Türk Ticaret Kanununun 18’inci maddesinde belirtilen yöntemler ile itiraz edilebilmesi imkanı bulunmaktadır. Ticari fatura senaryosunda düzenlenmiş olan faturalara ilişkin olarak alıcıların e-fatura uygulaması üzerinden red yanıtı dönmemeleri, Türk Ticaret Kanununun 18’inci maddesinde belirtilen yöntemlerin Kanunun 21’inci maddesinde belirtilen sürede kullanılabilme hakkını ortadan kaldırmamaktadır. Gerek e-fatura uygulaması üzerinden red yanıtı dönülmesi gerekse Türk Ticaret Kanununun 18’inci maddesinde belirtilen yöntemler ile faturaya itiraz edilmesine ilişkin olarak Türk Ticaret Kanununun 21’inci maddesinde belirtilen 8 (sekiz) günlük itiraz süresine uymak tacir olmanın hukuki sonuçlarındandır. Bu süre geçtikten sonra yapılan itirazlar ve e-Fatura uygulaması üzerinden dönülen red yanıtları söz konusu faturaların alıcı tarafından fatura içeriğinin kabul edilmiş olduğu sonucunu doğurmaktadır.
Satıcısı tarafından düzenlenen e-Faturaların, elektronik fatura uygulaması üzerinden Başkanlık Bilgi Sistemlerince şema ve şematron kontrollerine tabi tutulduktan ve alıcısının posta kutusuna başarılı şekilde iletildikten sonra uygulama kılavuzlarında belirtilen sistem yanıtı alıcı tarafından dönülmektedir. Bu sistem yanıtları, uygulama yanıtı şeklinde iletilen “kabul”, “red” veya “iade” yanıtları ile farklılık arz etmektedir. Sistem yanıtları elektronik belgenin alıcının posta kutusuna elektronik olarak güvenli bir şekilde iletilmiş olduğunun tespiti açısından sistem tarafından otomatik olarak üretilirken, uygulama yanıtları alıcı tarafından (sistem tarafından otomatik olmaksızın) faturanın içeriğini kabul veya red etmek amacıyla oluşturulan ve elektronik imza mahiyetindeki mali mühür ile imzalanan elektronik bir belge mahiyetindedir.
Ticari fatura senaryosuna göre düzenlenip gönderilmiş bir fatura için alıcısı tarafından dönülen “red” yanıtının satıcı açısından hukuki sonuç doğurabilmesi ve dikkate alınabilmesi için söz konusu yanıtın Türk Ticaret Kanununun 21’inci maddesinde belirtilen sürede yapılması gerektiği açık olup, bu sürede itiraz edilmiş olması faturanın düzenlenmiş ve alıcısına iletilmiş olduğunu kabul etme gereğini ortadan kaldırmamaktadır.
Bu nedenle düzenlenmiş ve alıcısının posta kutusuna başarılı şekilde iletilmiş e-Fatura, itiraz halinde alıcı ile satıcı arasındaki hukuki ihtilaf süreci tamamlanıncaya kadar geçerli kabul edilmesi gerekmektedir. Alıcı tarafın hukuki ihtilafa (itiraza) konu hususlarının, satıcı tarafından yasal ve zorunlu olarak yerine getirilmesi için itirazın Türk Ticaret Kanununun 21’inci maddesinde belirtilen sürede yapılması gerektiği açıktır. Süresinden sonra gerek e-Fatura uygulaması üzerinden “red” yanıtı ile gerekse harici yollar ile yapılan itirazların satıcı tarafından kabul edilme zorunluluğu bulunmamakta olup düzenlenmiş e-Faturanın taraflar arasındaki işlemlere dayanak teşkil etmesine hukuki bir engel bulunmamaktadır.
Ayrıca gerek e-Fatura uygulaması üzerinden “red” yanıtı ile gerekse harici yollar ile yapılan itirazların, fatura alıcısı tarafından süresinde yapılmış olup olmadığının satıcı tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte Başkanlığımızca e-Fatura uygulamasını portal yöntemi ile kullanan mükelleflerin düzenlemiş oldukları ticari fatura senaryosundaki faturalara alıcıları tarafından itiraz (red) yanıtı dönülebilmesi 8 (sekiz) günlük süre ile sınırlandırılmış olmakla birlikte, Entegrasyon ve özel entegrasyon yöntemlerinde ise itiraz (red) yanıtı dönülebilmesi 8 (sekiz) günlük süre sınırı, kısıtı “e-Fatura Uygulaması Entegrasyon Klavuzu”nda 05.01.2015 tarihinde yapılan düzenleme ile 15.01.2015 tarihinden geçerli olmak üzere getirilmiş ve söz konusu kılavuz www.efatura.gov.tr adresinde yayınlanmış ve 15.01.2015 tarihi itibariyle Entegrasyon ve Özel Entegrasyon yöntemi kullanıcılarının sistemlerinde buna yönelik güncellemelerini yapmak zorunda oldukları belirtilmiştir.
Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalara göre; sistem üzerinden yapılan sorguda e-Fatura uygulamasından Entegrasyon yöntemi ile faydalanmakta olduğunuz ve belirttiğiniz tarih olan 28.04.2014’te de bu yöntemi kullandığınız belirlenmiş olup, teknik olarak bu tarihte ve sonrasında (15.01.2015 tarihine kadar) ticari fatura senaryosu kapsamında gönderdiğiniz faturalara 8 günden sonra alıcıları tarafından kabul/red uygulama yanıtı verilmesi mümkün olmakla beraber, Türk Ticaret Kanununun ilgili hükmü gereğince kanuni itiraz süresinden sonra yapılmış olan itirazları dikkate alma zorunluluğunuz bulunmamaktadır. Bu nedenle, süresinden sonra yapılmış itiraza konu e-faturalarınızı ilgili oldukları vergilendirme dönemlerinde defter kayıtlarınıza almanız ve beyannamelerine intikal ettirmiş olmanız uygun olup, herhangi bir düzeltme işlemi yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır.
4- E-Fatura Düzenlenirken Sıra Numarasının Atlanması (Manisa Vergi Dairesi Başkanlığı -07.01.2015-53445970-105[27-54]-3)
Özelgeye Konu Tereddüt: Elektronik fatura uygulamasına kayıtlı olduğunuz ve 09.06.2014 tarih ve ………… sıra numaralı E-Fatura düzenlendikten sonra sistemsel hatadan dolayı takip eden sıra numarası yerine ………….. sıra numaralı fatura kesildiğinden bahisle kullanılmadan atlanılan faturalar ile ilgili olarak yapılması gereken işlem hususunda Başkanlığımızdan görüş istenilmektedir.
Cevap: E-Fatura yeni bir belge türü olmayıp, kağıt fatura ile aynı hukuki niteliklere sahip olduğundan “Fatura Nizamı” başlıklı 231’inci maddede belirtilen usul ve şartlara uyulmamış olmakla birlikte; olayın gerçek mahiyetinin ispatı açısından, yazılımınızın imkan vermesi halinde atlanılan numaralara iptal kaydının düşülmesi mümkün bulunmaktadır.
Öte yandan, GİB Merkez üzerinden başarılı olarak geçen tüm e-faturalara ait belge numaraları merkezce kayıt altına alındığından, bu belgelerin daha önce elektronik ortamda düzenlenip düzenlenmediği tespit edilebilir durumda olup, ayrıca bir işlem yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
5- Elektronik Ortamda Düzenlenecek Faturalarda Yedi Günlük Süreye Riayet Edilmesi Gereği (Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı -14.07.2014-64597866-105[MÜK.257-2014]-106)
Özelgeye Konu Tereddüt: Başkanlığımız … vergi numaralı mükellefi olan şirketinizin grup şirketleriyle arasında mevcut olan finansal cari hesaplara adatlandırma yoluyla hesapladığı faizler için 1 Nisan 2014 tarihi itibariyle elektronik fatura sistemini kullanarak fatura düzenleyeceğinden bahisle şirketinizce elektronik ortamda düzenlenen söz konusu faturaların 7 günlük fatura düzenleme süresini aşabilecek şekilde düzenlenmesinin veya onaylanmasının mümkün olup olmadığı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
Cevap: … gerek kâğıt ortamında gerekse elektronik ortamda düzenlenecek faturaların malın teslimi ve/veya hizmetin ifasından itibaren yedi gün içerisinde düzenlenmesi gerekmektedir. Söz konusu yedi günlük süre azami süre olduğundan, bu süreye riayet edilmemesi halinde Vergi Usul Kanununda öngörülen cezaların uygulanacağı tabiidir.
6- KDV’li Alımın Serbest Bölgedeki İşletme Tarafından İadesinde E-Fatura ve KDV Beyanı (İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı-17.07.2014-21152195-35-02-430)
Özelgeye Konu Tereddüt: Serbest bölgede faaliyet gösterdiğiniz ve katma değer vergisi mükellefiyetinizin bulunmadığı belirtilerek, KDV’li olarak aldığınız malların iade edilmesinde e-faturanın nasıl düzenleneceği ile KDV beyannamesi verilmesi gerekip gerekmediği hususlarında Başkanlığımızdan görüş talep edilmektedir.
Cevap: 397 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin 3 üncü bölümünde de belirtildiği üzere, e-fatura uygulamasına geçilmesi yeni veya farklı bir hukuki durum oluşturmamakta, kağıt fatura ile aynı hukuki niteliklere sahip bulunmaktadır.
Buna göre;
-Münhasıran serbest bölgede faaliyet gösteren ve dolayısıyla işlemleri katma değer vergisinden istisna olan işletmenizin fatura ve benzeri belge karşılığında temin ettiği malların kısmen veya tamamen iade edilmesi halinde, iade amaçlı bir belge (fatura vb.) düzenlenerek bu belgede; malın alış faturasının tarih ve numarasının belirtilerek, iade edilen kısma ilişkin tutarın KDV dâhil olarak gösterilmesi ve ‘% … KDV dâhildir’ açıklamasına yer verilmesi,
-Malın iadesine ilişkin bu belgede toplam bedel içerisinde gösterilen KDV’nin firmanız tarafından KDV beyannamesi ile beyan edilmemesi,
-Malın iade edildiği firma tarafından ise mal bedeli içindeki KDV tutarının iç yüzde yoluyla hesaplanarak genel hükümler çerçevesinde “İndirilecek KDV” olarak dikkate alınması gerekmektedir.
E-FATURA FORUM SİTESİNDE SORULARA CEVAPLAR
Elektronik fatura uygulaması kapsamında mükellefler tarafından e-posta ve telefon aracılığıyla sorulan soru yoğunluğunun azaltılması ve mükelleflerin sorunlarına daha hızlı, akıcı ve homojen cevap verilmesi adına e-Fatura Forum Sitesi hazırlanmıştır (http://forum.efatura.gov.tr). Bu forum elektronik fatura ile ilgili sıklıkla yaşanan sorunlara dair çözümler sunmak üzere kullanıma sunulmuştur.
Sorular ve cevapları aşağıdaki kategorilere ayrılmıştır.
Forumda bugüne kadar çok sayıda soruya cevap verilmiştir. Forum önemli bir bilgi kaynağı haline gelmektedir. Aşağıda forumda cevaplanmış soruların bir kaçına yer verilmiştir.
1- Tasfiyeye girme halinde e-fatura ve e-defter kullanımı?
Cevap (043517): Tasfiye işlemi sona erip vergi dairesi kayıtlarınız kapanmadan yani re’sen terk kaydı düşmeden e-fatura ve e-defter uygulama zorunluluğu kapsamında olmanız devam etmektedir.
Normal düzenlenmiş ancak ihraç kayıtlı düzenlenmesi gereken e-faturanın üzerine 3065 ihraç kayıtlı kaşesi basılıp basılmaması?
Cevap (0041608): Bu şekilde göndermiş olduğunuz fatura hatalı bir faturadır. e-faturanın çıktısının herhangi bir mali değeri olmadığından çıktısı üzerinde herhangi bir işlem yapmanız mümkün değildir. Hatalı olarak gönderilen faturayı ticari fatura ise karşı taraf reddetmeli temel faturaysa harici yollarla itiraz etmelidir. Bunun üzerine yeni bir fatura düzenlenerek açıklama alanına red veya itiraz edilen faturanın tarih ve no.sunu içerecek şekilde açıklama yapılarak işlem yapılmalıdır.
2- Temel faturaya KEP ile itiraz edip, kayıtlara almamak?
Cevap (0035997): Temel faturalar reddedilemez, sadece itiraz edilebilir.Temel faturaya itiraz ise noter kanalıyla veya PTT ‘nin KEP (Kayıtlı Elektronik Posta) kanalıyla yapılabilir.Siz de yanlış düzenlenen temel faturaya, kayıtlarınıza almadan KEP yoluyla itiraz ettiyseniz kayıtlarınıza almayanız.
3- Şirket, kendisine e-Fatura düzenleyebilir mi?
Cevap (0034343): E-fatura kağıt fatura ile aynı yasal yükümlülüklere sahiptir. Kağıt faturada ne yapıyorsanız e-faturada da onu yapmalısınız.Kendinize e-fatura kesmenizin önünde teknik olarak bir engel yoktur.Ancak Vergi usuldeki sorumluluklarınız açısından bu durumu kağıt faturayı baz alarak Vimer (444 0 189)’e danışabilirsiniz.
4- Tek irsaliyeye iki ayrı fatura düzenlenebilir mi?
Cevap (0034895): E-fatura sisteminde teknik olarak irsaliye numarasının sadece bir kere kullanılması şeklinde bir kısıt bulunmamaktadır.
5- Yeni yılda fatura numarası 1’den mi başlar?
Cevap (0030306): Fatura numarasındaki üç haneli birim koddan sonraki müteselsil numaranın ilk dört hanesi faturanın düzenlendiği yılı kalan dokuz hane ise müteselsil numarayı ifade etmesinden dolayı, 2015 yılında düzenlenen ilk faturanın müteselsil numarasının 2015000000001 olması gerekmektedir.
6- Mal İhracatında 01.01.2016 tarihinden itibaren e-Fatura nasıl düzenlenecek?
Cevap (0044708): Gümrük işlemleri kılavuzunun hazırlanması çalışmaları devam etmektedir. Konuya ilişkin olarak gümrük işlemleri kılavuzu taslağı ilgili Gümrük Bakanlığı birimleri ile koordineli olarak hazırlanmakta olup yakın zamanda taslak metin olarak efatura.gov.tr adresinde yayınlanması planlanmaktadır.
7- GİB Portal’da arşivleme sınırı?
Cevap (0000306): GİB Portalinde arşivlenecek fatura sayısı ve fatura arşivleme süresi ile ilgili sınır bulunmamaktadır. Ancak 6 aydan önce gönderilen ve gelen fatura ve yanıtlar portaldan silinmektedir (“6 aydan eski faturalarınız ve uygulama yanıtlarınız sistemden kaldırılacaktır. Lütfen verilerinizi kendi bilgisayarınıza indirip saklamaya özen gösteriniz!” uyarısını portalinizde görebilirsiniz.). Faturaları ve posta kutusu yanıtlarını saklamak mükellefin kendi sorumluluğundadır. Faturaların Vergi Usul Kanunu uyarınca beş yıl boyunca saklanması zorunluluğu da göz önüne alınarak bilgisayara indirilmesi muhafaza ve ibraz yükümlülüğünün yerine getirilmesi bakımından kolaylık sağlayacaktır.
Tüm yöntemlerde (GİB-Portal, Entegrasyon, Özel Entegrasyon) faturaları saklamak mükellefin kendi sorumluluğundadır. Arşivlemede GİB için önemli olan faturanın XML belgesidir. Çünkü bu, geçerli halidir. Bunun yanında faturaya ait zarf numarasının da bilinmesi ileride bir anlaşmazlık olduğunda araştırmayı kolaylaştıracağı için saklanabilir. Bunun dışında faturayı nasıl saklayacağınıza GİB karışmamaktadır.
Portalde arşivleme yaptığınızda arşivlediğiniz faturaları “indir” seçeneği ile bilgisayarınıza indirip saklamalısınız. Portalde arşive alıp indirmediğiniz faturaların saklanma yükümlülüğü Gelir İdaresi Başkanlığının sorumluluğunda değildir. Gelir İdaresi Başkanlığı faturalarınızı GİB sunucularında saklamayı taahhüt etmemektedir. Olası bir durumda faturanızı sistemde bulamadığınız takdirde GİB sorumlu tutulamaz. İleride istenmeyen durumlar oluşmaması için faturalarınızı kendi bilgisayarınıza indirip yedekleme/saklama yapınız.
SONUÇ
E fatura kapsama giren kullanıcı sayısı 01.01.2016 tarihi itibariyle artacaktır. Bu nedenle e-Fatura uygulamasında, yükümlülerin bugüne kadar tereddüt ettiği hususlar ile ilgili önemli özelgeler yayımlanmıştır. Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından kullanıcıların tereddütlerini hızlı giderebilmek için hazırlanan e-Fatura Portalında çok sayıda soruya cevap verilmiştir. Bu nedenle E-Fatura sürecinde, ilgili tebliğ hükümleri ile birlikte tereddüt duyulan konularda diğer vergi mükelleflerine verilen özelgelerin ve e-fatura formunda sorulmuş soruların cevaplarının da izlenmesi bu açıdan çok önemlidir.
KENTSEL DÖNÜŞÜM VE AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDAKİ KANUN ALINMASINDAN VAZGEÇİLEN VERGİ RESİM VE HARÇLAR İLE ÜCRETLER
Bilindiği üzere 6306 Sayılı Yasa gereği yıkılarak yeniden
yapılan bina hak sahiplerine bazı vergi ve harç kolaylıkları sunulmaktadır.
Buna göre 6306 Sayılı Kanuna göre Maliye
İdaresine ve Belediyelere ödenmesi gereken vergi, resim ve harçlar ile
belediyelerce takip ve tahsil edilen alacakların tahakkuk ve tahsilinden
vazgeçilmektedir.
Buna göre; 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 7’nci maddesinin (9) uncu ve (10)
uncu fıkraları uyarınca, 15.12.2012 tarihli 28498 Sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun
Uygulama Yönetmeliği’nin 16 ncı maddesinin 9 uncu fıkrasında gerekli değişiklik
yapılarak aşağıdaki vergi, resim ve harçlardan vazgeçilmiştir.
1- Kentsel dönüşüm kapsamında inşaat yapacak
olan kurum, gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişilerin;
– İşlem,
– sözleşme,
– devir ve tesciller ile uygulamalar;
* noter harcı,
*tapu harcı,
*belediyelerce alman harçlar,
*damga vergisi,
*veraset ve intikal vergisi,
*döner sermaye ücreti ve diğer ücretlerden;,
*kullandırılan krediler sebebiyle lehe alınacak
paralar banka ve sigorta muameleleri vergisinden
Muaftır.
2- Riskli alanlarda gerçek kişiler veya özel
hukuk tüzel kişilerince, ilgili kurum adına değil de, kendi adlarına uygulamada
bulunulması halinde, riskli alanlardaki yapıların mevcut alanları için daha
önce belediyelerce alınan harç ve ücretlere ilave olarak, sadece kullanım
maksadı değişiklikleri ile yapı alanındaki artışlar için hesaplanan harç ve
ücret farkları alınmaktadır.
3- Uygulama alanındaki mevcut yapıların İmar
Mevzuatına uygun olup olmadığına bakılmaksızın, (1) ve (2) bentlerinde
belirtilen vergi, harç ve ücret muafiyetleri uygulanır.
4- Alınmaması gereken vergi, resim ve harç ile
ücretler şunlardır:
1) 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar
Kanununun 38 inci maddesi uyarınca alınan noter harçları,
2) Harçlar Kanununun 57 nci maddesi (4 sayılı
tarife) uyarınca alınan tapu ve kadastro harçları,
3) 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye
Gelirleri Kanununun 79 uncu, 80 inci, 84 üncü ve Ek 1 inci maddesi uyarınca
belediyelerce alınan harçlar,
4) 1/7/1964 tarihli ve 488 sayılı Damga Vergisi
Kanunu uyarınca damga vergisine tâbi kâğıtlar sebebiyle alınan damga vergisi,
5) 8/6/1959 tarihli ve 7338 sayılı Veraset ve
İntikal Vergisi Kanunu uyarınca alınan veraset ve intikal vergisi,
6) Kurum ve kuruluşlarca döner sermaye ücreti
adı altında alınan bütün ücretler; Belediye Gelirleri Kanununun 86 ncı, 87 nci,
88 inci ve 97 nci maddeleri ile 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun
21 inci ve 23 üncü maddeleri uyarınca alınan her türlü ücret ve riskli olarak
tespit edilen binaya ilişkin olarak 1/7/1993 tarihli ve 21624 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanan Otopark Yönetmeliği uyarınca alınanlar da dahil olmak
üzere, belediye meclisi kararı ile belirlenen ve alınan her türlü ücret,
7) Kullandırılacak kredilerden dolayı lehe alınacak
paralar sebebiyle 13/7/1956 tarihli ve 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu
uyarınca alınması gereken banka ve sigorta muameleleri vergisi.
1- Genel Açıklama ve Amaç;
Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından
20.01.2015 tarihinde KİRA YARDIMI UYGULAMALARI KILAVUZU’nu yayımlandı.
Kılavuzun amacı; 6306
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 5.
Maddesi ve Uygulama Yönetmeliği’nin 16. Maddesi hükümleri uyarınca riskli
olarak tespit edilen yapılardaki hak sahiplerine Çevre ve Şehircilik İl
Müdürlükleri tarafından yapılacak olan kira yardımları ile ilgili olarak
başvurunun alınmasını, incelenmesini ve ödeme yapılıncaya kadar olan süreç
açıklanmaktadır.
2. Başvuru Süreci;
Konutu veya işyeri riskli
olarak tespit edilen hak sahipleri; kira yardımı için bulundukları ildeki Çevre
ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne başvuru yapacaklardır. İl Müdürlüğü, hak
sahipleri tarafından yapılan kira yardımı başvurularını aşağıda belirtilen
hususlara göre değerlendirecek, uygun gördüklerini onaylayarak ödeme evrağına
bağlayacaktır.
2.1 Riskli Olarak Tespit Edilen
Konutta İkamet Eden Maliklerden;
a) Başvuru dilekçesi,
(Islak imzalı olmalıdır.)
b) Nüfus cüzdanı
fotokopisi,
c) Riskli Yapı Tespit
Raporu (Yetkilerce Onaylı),
d) Tapu belgesi ve
taşınmaza ait güncel tapu kaydı,
Bağımsız bölümü belli
olmayan arsa paylı tapularda ayrıca riskli yapı tespit raporunda belirtilen
adres ve ada/parsel bilgileri ile uyumlu olacak şekilde bağımsız bölümü
gösterir emlak vergi beyannamesi istenecektir.
e) Riskli yapı tespit
raporunda belirtilen adres ile uyumlu olacak şekilde malik adına kayıtlı
(elektrik, su, doğalgaz, telefon hizmetleri ile ilgili) son üç aya ait fatura,
f) Yıkılan Yapılar Formu
(Islak imzalı ve mühürlü),
Binanın yıkıldığını teyit eden
Belediye/İlgili Kurumca verilmiş ıslak imzalı ve mühürlü yazı istenecektir.
g)
Malikinriskliolaraktespitedilenyapıdaikametettiğineveriskliolaraktespitedilen
yapıyı tahliye ettiğine dair eski ve yeni adresini gösteren İl/İlçe Nüfus ve
Vatandaşlık Müdürlüğünden alınacak, imzalı ve mühürlü Adres Bilgileri Raporu,
h) Hak sahibine/vekiline
ait vadesiz, TL, T.C. Ziraat Bankası A.Ş.’ye ait hesap cüzdanı fotokopisi
alınacaktır.
NOT: Tüm belgelerin aslı
veya fotokopisi alınmalıdır. Fotokopi alınmışsa “aslı görülmüştür” kaşesi
basılmalı ve işlemi yapan kişinin adı-soyadı yazılarak imzalanmalıdır.
3.2 Riskli Olarak Tespit
Edilen İşyerinde İkamet Eden Maliklerden;
a) Başvuru dilekçesi,
(Konut maliki için istenen başvuru dilekçesi alınacaktır ve dilekçe ıslak
imzalı olmalıdır.)
b) Nüfus cüzdanı
fotokopisi, (Firmayı temsile yetkili kişilerin)
c) Riskli Yapı Tespit
Raporu (Yetkilerce Onaylı),
d) İmza sirküleri, (Firmayı
temsile yetkili kişilerin)
e) Tapu Belgesi ve
Taşınmaza Ait Güncel Tapu Kaydı,
Bağımsız bölümü belli
olmayan arsa paylı tapularda ayrıca riskli yapı tespit raporunda belirtilen
adres ve ada/parsel bilgileri ile uyumlu olacak şekilde bağımsız bölümü
gösterir emlak vergi beyannamesi istenecektir.
f) Malikin riskli yapı onay
tarihinden önce riskli yapıda işyeri bulunduğuna dair riskli yapı tespit
raporunda belirtilen adres bilgileri ile uyumlu ve bağımsız bölümü gösteren
firma veya firma sahibi üzerine kayıtlı son üç aya ait elektrik, su, doğalgaz,
veya telefon faturası ve riskli yapı onay tarihinden önce riskli yapıda işyeri
bulunduğuna dair riskli yapı tespit raporunda belirtilen adres bilgileri ile
uyumlu son üç aya ait bağlı olduğu oda sicil kaydı,
g) Yıkılan Yapılar Formu
(Islak imzalı ve mühürlü),
Binanın yıkıldığını teyit
eden Belediye/İlgili Kurumca verilmiş ıslak imzalı ve mühürlü yazı istenecektir
h) Riskli yapının onay
tarihinden sonra tahliye edildiğine dair yeni adresini gösteren vergi
dairesinden alınmış yazı veya bağlı olduğu ilgili meslek odasından alınacak
sicil kaydı,
ı) İşyerinin kapatılmışsa
kapatıldığına dair ilgili vergi dairesi veya meslek odasından alınacak yazı,
i) Gerçek/Tüzel kişiye ait
vadesiz, TL, T.C. Ziraat Bankası AŞ’ye ait hesap cüzdanı fotokopisi
alınacaktır.
Başvurunun firma
yetkilileri tarafından yapıldığı durumlarda, gerçek kişinin TC Kimlik Numarası
ve Hesap Numarasının uyumlu olmasına dikkat edilmelidir. Aynı şekilde başvuru
tüzel kişilik adına yapılmış ise Ticaret Ünvanı, Vergi Kimlik Numarası ile
Hesap Numarası uyumlu olmalıdır.
NOT: Tüm belgelerin aslı
veya fotokopisi alınacaktır. (Fotokopi alınmışsa “aslı görülmüştür” kaşesi
vurulacak, işlemi yapan kişinin adı-soyadı yazılacak ve imzalanacaktır.)
3.3 Riskli Olarak Tespit
Edilen Konutta İkamet Eden Kiracılardan;
a) Başvuru dilekçesi,
(Islak imzalı olmalıdır.)
b) Nüfus cüzdanı
fotokopisi,
c) Riskli Yapı Tespit
Raporu (Yetkilerce Onaylı),
d) Riskli yapıda ikamet
ettiğine dair riskli yapı tespit raporunda belirtilen adres bilgileri ile
uyumlu olacak şekilde riskli yapı onay tarihinden önceki son üç aya ait
elektrik, su, doğalgaz veya telefon faturası,
e) Kiracının riskli olarak
tespit edilen yapıda ikamet ettiğine ve riskli olarak tespit edilen yapıyı
tahliye ettiğine dair eski ve yeni adresini gösteren İl/İlçe Nüfus ve
Vatandaşlık Müdürlüğünden alınacak, imzalı ve mühürlü Adres Bilgileri Raporu,
f) Yıkılan Yapılar Formu,
(Islak imzalı ve mühürlü) Binanın yıkıldığını teyit eden Belediye/İlgili
Kurumca verilmiş ıslak imzalı ve mühürlü yazı istenecektir
j) Kiracı/vekiline ait
vadesiz, TL, T.C. Ziraat Bankası A.Ş.’ye ait hesap cüzdanı fotokopisi
alınacaktır.
NOT: Tüm belgelerin aslı
veya fotokopisi alınmalıdır. Fotokopi alınmışsa “aslı görülmüştür” kaşesi
vurulmalı, işlemi yapan kişinin adı-soyadı yazılmalı ve imzalanmalıdır.
3.4 Riskli Olarak Tespit
Edilen Konutta İkamet Eden Sınırlı Ayni Hak Sahiplerinden;
a) Başvuru dilekçesi,
(Konut maliki için istenen başvuru dilekçesi alınacaktır ve dilekçe ıslak
imzalı olmalıdır.)
b) Nüfus cüzdanı
fotokopisi,
c) Riskli Yapı Tespit
Raporu (Yetkilerce Onaylı),
d) İntifa hakkını gösteren
Tapu Belgesi ve Taşınmaza Ait Güncel Tapu Kaydı,
Bağımsız bölümü belli
olmayan arsa paylı tapularda ayrıca riskli yapı tespit raporunda belirtilen
adres ve ada/parsel bilgileri ile uyumlu olacak şekilde bağımsız bölümü
gösterir emlak vergi beyannamesi istenecektir.
e) Yıkılan Yapılar Formu
(Islak imzalı ve mühürlü),
Binanın yıkıldığını teyit eden
Belediye/İlgili Kurumca verilmiş onaylı yazı istenecektir.
f) Riskli yapı tespit
raporunda belirtilen adres ile uyumlu olacak şekilde sınırlı ayni hak sahibi
adına kayıtlı riskli yapı onay tarihinden önceki son üç aya ait elektrik, su,
doğalgaz veya telefon faturası,
g) Sınırlı ayni hak
sahibinin riskli olarak tespit edilen yapıda ikamet ettiğine ve riskli olarak
tespit edilen yapıyı tahliye ettiğine dair eski ve yeni adresini gösteren
İl/İlçe Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğünden alınacak, imzalı ve mühürlü Adres
Bilgileri Raporu,
h) Sınırlı Ayni Hak
Sahibine/vekiline ait vadesiz, TL, T.C. Ziraat Bankası A.Ş.’ye ait hesap
cüzdanı fotokopisi alınacaktır.
NOT: Tüm belgelerin aslı
veya fotokopisi alınmalıdır. Fotokopi alınmışsa “aslı görülmüştür” kaşesi vurulmalı,
işlemi yapan kişinin adı-soyadı yazılmalı ve imzalanmalıdır.
3.5 Riskli Olarak Tespit
Edilen Yapıda İşyeri Bulunan Sınırlı Ayni Hak Sahiplerinden;
a) Başvuru dilekçesi,
(İşyeri maliki için istenen başvuru dilekçesi alınacaktır ve dilekçe ıslak
imzalı olmalıdır.)
b) Nüfus cüzdanı
fotokopisi, (Firmayı temsile yetkili kişilerin)
c) Riskli Yapı Tespit
Raporu (Yetkilerce Onaylı),
d) İmza sirküleri, (Firmayı
temsile yetkili kişilerin)
e) İntifa hakkını gösteren
Tapu Belgesi ve Taşınmaza Ait Güncel Tapu Kaydı,
Bağımsız bölümü belli
olmayan arsa paylı tapularda ayrıca riskli yapı tespit raporunda belirtilen
adres ve ada/parsel bilgileri ile uyumlu olacak şekilde bağımsız bölümü
gösterir emlak vergi beyannamesi istenecektir.
f) Sınırlı ayni hak
sahibinin riskli yapı onay tarihinden önce riskli yapıda işyeri bulunduğuna
dair riskli yapı tespit raporunda belirtilen adres bilgileri ile uyumlu ve
bağımsız bölümü gösteren firma veya firma sahibi üzerine kayıtlı son üç aya ait
elektrik, su, doğalgaz veya telefon faturası ve riskli yapı onay tarihinden
önce riskli yapıda işyeri bulunduğuna dair riskli yapı tespit raporunda
belirtilen adres bilgileri ile uyumlu son üç aya ait bağlı olduğu oda sicil
kaydı,
g) Yıkılan Yapılar Formu
(Islak imzalı ve mühürlü),
Binanın yıkıldığını teyit
eden Belediye/İlgili Kurumca verilmiş ıslak imzalı ve mühürlü yazı
istenecektir.
h) Riskli yapının onay
tarihinden sonra tahliye edildiğine dair yeni adresini gösteren vergi
dairesinden alınmış yazı veya bağlı olduğu ilgili meslek odasından alınacak
sicil kaydı,
i) İşyerinin kapatılmışsa
kapatıldığına dair ilgili vergi dairesi veya meslek odasından alınacak yazı,
k) Gerçek/Tüzel kişiye ait
vadesiz, TL, T.C. Ziraat Bankası A.Ş.’ye ait hesap cüzdanı fotokopisi
alınacaktır.
Başvurunun firma yetkilileri
tarafından yapıldığı durumlarda, gerçek kişinin TC Kimlik Numarası ve Hesap
Numarasının uyumlu olmasına dikkat edilmelidir. Aynı şekilde başvuru tüzel
kişilik adına yapılmış ise Ticaret Ünvanı, Vergi Kimlik Numarası ile Hesap
Numarası uyumlu olmalıdır.
NOT: Tüm belgelerin aslı
veya fotokopisi alınacaktır. (Fotokopi alınmışsa “aslı görülmüştür” kaşesi
vurulacak, işlemi yapan kişinin adı-soyadı yazılacak ve imzalanacaktır.)
3.6 Riskli Olarak Tespit
Edilen Yapıda İşyeri Bulunan Kiracılardan;
a) Başvuru dilekçesi,
(Islak imzalı olmalıdır.)
b) Nüfus cüzdanı
fotokopisi, (Firmayı temsile yetkili kişilerin)
c) Riskli Yapı Tespit
Raporu (Yetkililerce Onaylı),
d) İmza sirküleri, (Firmayı
temsile yetkili kişilerin)
e) Kiracının riskli yapı
onay tarihinden önce riskli yapıda işyeri bulunduğuna dair riskli yapı tespit
raporunda belirtilen adres bilgileri ile uyumlu ve bağımsız bölümü gösteren
firma üzerine veya firma sahibi üzerine kayıtlı son üç aya ait elektrik, su,
doğalgaz veya telefon faturası ve riskli yapı onay tarihinden önce riskli
yapıda işyeri bulunduğuna dair riskli yapı tespit raporunda belirtilen adres
bilgileri ile uyumlu son üç aya ait bağlı olduğu oda sicil kaydı,
f) Riskli yapının onay
tarihinden sonra tahliye edildiğine dair yeni adresini gösteren vergi
dairesinden alınmış yazı veya bağlı olduğu ilgili meslek odasından alınacak
sicil kaydı,
g) Gerçek/Tüzel kişiye ait
vadesiz, TL, T.C. Ziraat Bankası AŞ’ye ait hesap cüzdanı fotokopisi
alınacaktır.
Başvurunun firma
yetkilileri tarafından yapıldığı durumlarda, gerçek kişinin TC Kimlik Numarası
ve IBAN Numarasının uyumlu olmasına dikkat edilmelidir. Aynı şekilde başvuru
tüzel kişilik adına yapılmış ise Vergi Kimlik Numarası ile IBAN Numarası uyumlu
olmalıdır.
NOT: Tüm belgelerin aslı
veya fotokopisi alınmalıdır. Fotokopi alınmışsa “aslı görülmüştür” kaşesi
vurulmalı, işlemi yapan kişinin adı-soyadı yazılmalı ve imzalanmalıdır.
3.7 Riskli Olarak Tespit
Edilen Lojmanda İkamet Eden Kiracılardan;
a) Başvuru dilekçesi,
(Kiracılar için istenen başvuru dilekçesi alınacaktır ve dilekçe ıslak imzalı
olmalıdır.)
b) Nüfus cüzdanı
fotokopisi,
c) Riskli Yapı Tespit
Raporu (Yetkililerce Onaylı),
d) Riskli yapı olarak
tespit edilen kamu lojmanlarında ikamet ettiğine dair riskli yapı tespit
raporunda belirtilen adres bilgileri ile uyumlu son üç aya ait elektrik, su,
doğalgaz veya telefon faturası,
e) Riskli yapı olarak
tespit edilen kamu lojmanlarında ikamet ettiğine dair riskli yapı tespit
raporunda belirtilen adres bilgileri ile uyumlu ilgili kurumdan aldığı lojman
tahsis ve tahliye yazısı,
f) Lojmanda ikamet eden
kişiye/vekiline ait vadesiz, TL, T.C. Ziraat Bankası AŞ’ye ait hesap cüzdanı
fotokopisi alınacaktır.
NOT: Tüm belgelerin aslı
veya fotokopisi alınmalıdır. Fotokopi alınmışsa “aslı görülmüştür” kaşesi
vurulmalı, işlemi yapan kişinin adı-soyadı yazılmalı ve imzalanmalıdır.
4 – KİRA YARDIMI ÖDEMELERİ
HAKKINDA GENEL HUSUSLAR
Hak sahiplerine ilişkin
olarak alınan evrakların Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri tarafından
incelenmesi sonucunda başvurusu uygun görülenlerin;
4.1 Kira yardımı ödemeleri
her yıl alınacak Bakan Olur’una göre yapılacaktır.
4.2 Konut/işyeri
maliklerine Bakan Olur’una göre belirlenen tutarda ve 18 ay boyunca kira
yardımı yapılacaktır.
4.3 Konut/işyeri
kiracılarına iki aylık kira yardımı (bulunduğu ilin aylık kira yardımı tutarı
baz alınarak) tek seferde (defaten) verilecektir.
4.4 Konut/işyerinde sınırlı
ayni hak sahibi olarak ikamet edenlere beş aylık kira yardımı (bulunduğu ilin
aylık kira yardımı tutarı baz alınarak) tek seferde (defaten) verilecektir.
5- KİRA YARDIMI
BAŞVURULARINDA DİKKAT EDİLECEK DİĞER HUSULAR
5.1 6306 sayılı Kanun
kapsamında riskli yapı maliklerine her yıl alınacak Bakan Olur’una göre sadece
ikamet ettikleri bir bağımsız bölüm için 18 ay kira yardımı yapılacaktır.
5.2 Kira yardımı
ödemelerinde riskli yapıda ikamet şartı aranmakta olup, malik, kiracı ve
sınırlı ayni hak sahiplerinden sadece bu şartı sağlayanlara ödeme yapılacaktır.
5.3 Dönüşüm Projeleri Özel
Hesabından aynı kişiye hem kira yardımı hem de faiz desteği ödemesi yapılmayacaktır.
Dolayısıyla hak sahibinin kira yardımına başvurması durumunda faiz destekli
krediye başvuramayacağı hususuna dikkat edilmelidir. Başvuru dilekçesinde yer
alan hususlar ayrıca hak sahibine anlatılacaktır.
5.4 Bağımsız bölüm numarası
(konut/işyeri – iç kapı numarası) önemli olup; A, B, C vb gibi blok numaraları
mevcut ise bu belirtilmeli ve sisteme ayrıntılı olarak girilmelidir.
5.5 Kat mülkiyeti ve kat
irtifakı bulunan tapularda bağımsız bölüm numarası bulunmasına rağmen arsa
paylı tapularda bağımsız bölüm bulunmamaktadır. Bu nedenle bağımsız bölüm
tespitinde belediyelerden alınacak emlak vergi beyannamesi ve faturalar
üzerinde bağımsız bölüm numaralarının gösterilmiş olması gerekmektedir.
Belediyelerden alınan emlak beyanlarının onaylı, ilgili bağımsız bölümün ve
bağımsız bölüm hissesinin açık bir şekilde yazılmış olması gerekmektedir.
Bağımsız bölümün fatura-emlak vergi beyannamesiyle tespit edilemediği köy tüzel
kişiliklerine sahip yerleşim yerlerinde İl Müdürlüğünün riskli yapıyı yerinde incelemesi
sonucunda ekli tutanak düzenlenecek ve buna göre işlem yapılacaktır. Bağımsız
bölüm hiçbir şekilde tespit edilemiyorsa kira yardımı başvurusu kabul
edilmeyecektir.
5.6 Binanın riskli olduğu
kesinleştikten sonra bağımsız bölümün satıldığı durumlarda, yeni malik kira
yardımına başvuramaz.
5.7 Vekâletname ile yapılan
başvurularda vekâletin 6306 sayılı Kanun çerçevesinde düzenlenip düzenlenmediği
kontrol edilmelidir. Başvuru yapmak için Vekaletnamede “6306 Sayılı Kanun
kapsamında kira yardımı başvurusu yapmaya” hem başvuru hem de kira yardımı
almak için ise “6306 Sayılı Kanun kapsamında kira yardımı başvurusu yapmaya ve
kira bedellerini almaya” yetkilidir ibaresi yer almalıdır. Hak sahibinin
vekâlet vermesi halinde vekâletin noterden onaylı aslının ve vekilin kimlik
fotokopisinin alınması gerekmektedir.
5.8 Bağımsız bölümün
hisseli olduğu başvurularda, her hak sahibi için ayrı ayrı başvuru dilekçe
alınacaktır. Kira yardımı başvuru dilekçesinde adres, hak sahibinin adı ve
soyadı, başvuru sahibine ait banka hesap numarası, iletişim bilgileri ve imza
hususlarına dikkat edilecektir. Vekalet ile başvuru halinde vekilin adı soyadı
ve imzasının eksiksiz olmasına dikkat edilecektir.
5.9 Hesap numarasının hak
sahibine ait olup olmadığını kontrol amacıyla başvuru sahibinden vadesiz, TL
hesap cüzdanı fotokopisi istenmelidir. Adı soyadı ve TC Kimlik numarası, banka
hesap numarası ile örtüşmüyorsa kira yardımının havalesi gerçekleşmeyecektir.
5.10 T.C. Ziraat bankası
A.Ş. ile protokol imzalanmış olup, kira yardımı ödemeleri sadece bu banka
aracılığıyla yapılacaktır. Ziraat Bankası hesabı olmayan hak sahiplerine ödeme
yapılamayacaktır.
5.11 Düzenlenen emlak
vergisi beyanname türü bina için olmalı, ilgili bağımsız bölüm ve hissesi
açıkça gösterilmelidir. Arsa emlak vergisi beyannamesi kesinlikle kabul
edilmeyecektir.
5.12 Hak sahibinin vefatı
halinde, kira yardımı ödemesi durdurulacaktır. Kalan kira yardımı taksitlerinin
varislere ödenmesine devam edilebilmesi için Mirasçılık Belgesi
istenmelidir. Varisler
sisteme yeni hak sahipleri olarak girilecek ve aylık kira yardımı tutarları
hisseleri oranında belirlenecektir.
5.13 Riskli Yapı Tespit
Raporunda belirtilen bağımsız bölüm sayısı ile başvuru belgelerindeki bağımsız
bölüm sayısı (konut/işyeri iç kapı numarası) karşılaştırılmalıdır. Riskli Yapı
Tespit Raporunda belirtilen bağımsız bölüm sayısı ile ödeme yapılan bağımsız
bölüm sayısı birbirine eşit olmalıdır. Aksi durumda; İl Müdürlüğünce Riskli
Yapı Tespit Raporunu düzenleyen lisanslı kuruluşa durumu bildirilecek ve
şüpheli durumun ortadan kaldırılmasından sonra başvuru tekrar
değerlendirilecektir. (Örneğin; riskli yapı tespit raporunda 7 adet bağımsız
bölüm olduğu yazılı iken başvurularda 8 numaralı daire var ise, başvuru kabul
edilmeyecek rapordaki bilgiler ile başvuru esnasında sunulan belgelerin uyumlu
olması sağlanacaktır.)
6- 2015 KENTSEL DÖNÜŞÜM
KİRA BEDELİ ARTIRILDI
Kentsel dönüşüm kapsamında
mülk sahiplerine verilen kira yardımı bedeli 2015 yılı için Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı, 2014 yılında 680 lira olarak uygulanan kira yardımı bedelini 735
liraya yükseltildi. Ocak 2015 tarihi itibariyle kentsel dönüşüm kira yardımı,
aylık olarak ödenmektedir.
Konut satıcısı müteahhit tarafından yüzde 1 oranı yerine yüzde 18 uygulanarak fazla katma değer vergisi hesaplaması sonucu fazla hesaplanıp konut alıcısı tarafından geri istenen katma değer vergisi konusu ile ilgili olarak 23.08.2013 Tarih ve 11395140-105[229-2012/VUK-1- . . .]–1321
‘………………….
Söz konusu proje kapsamında üretilen bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarında bir kısmının “konut”, bir kısmının ise “rezidans” olarak kaydedildiği,
Ayrıca söz konusu proje kapsamında toplu yaşam alanlarının yönetimine ilişkin olarak düzenlenen yönetim planının da tapuya tescil edildiği,
Tapuya tescil edilen yönetim planının 23 üncü maddesinde ise bağımsız bölümlerin tek tek belirlenerek; bu bölümlerden zemin katların “ticari niteliğe haiz rezidans” diğerlerinin ise “zemin üstü konut” olarak tanımlandığı,
Yine aynı maddenin devam eden paragrafında; “giriş rezidansların, özel hizmet alan konut niteliğinde olup, müşteriye açık (hukuk bürosu, yazıhane, muayenehane, emlak bürosu vb.) ofis şeklinde kullanılamaz” sınırlamasının yapıldığı,
Şirket olarak söz konusu proje kapsamında; tapu kayıtlarında rezidans, yine tapuya tescil edilen yönetim planında “ticari niteliğe haiz rezidans” olarak tanımlanan bölümlerin satışı yapılanlar için m² si ne olursa olsun % 18 oranında KDV uygulanarak faturalarının düzenlendiği ve satışı yapılan bu kapsamdaki bağımsız bölümler için düzenlenen satış vaadi sözleşmelerinde KDV oranının %18 olarak belirtilmekle birlikte söz konusu KDV oranının yürürlükteki mevzuata göre değişmesi halinde artırılıp azaltılacağının da belirtildiği,
Aynı projeden “…” adlı müşterinin ise 1 adedi “konut”, diğeri “rezidans” olarak tanımlanan ve 150 m² den düşük iki adet bağımsız bölüm satın aldığı, rezidans olarak tanımlanan bağımsız bölüme %18, konut olarak tanımlanan bağımsız bölüme ise %1 oranında KDV uygulanıp faturasının düzenlendiği, bu defa adı geçen Şirket tarafından KDV oranın %1 olması gerektiğinden hareketle taraflarına düzenlenen faturadaki KDV oranının düzeltilmesi gerektiği ve fark KDV nin taraflarına iadesi talebinde bulunduğu,
Tapu kayıtlarında rezidans olarak kaydedilen bağımsız bölümler için; yönetim planındaki tanımlama – kısıtlama ile satış vaadi sözleşmesi de dikkate alınarak uygulanacak KDV oranın ne olacağı ve olması gerekenden fazla hesaplanan vergi olması durumunda düzenlenen ve beyan edilen faturalar için nasıl bir düzeltme işlemi yapılması gerektiği, faturaların yeniden düzenlenmesi zaruretinin olup olmadığı, Vergi Usul Kanunu açısından alıcıdan nasıl bir belge ile bu durumun düzetileceği,
Yukarıda belirtilen hususun gerek vergi mükellefi olan kişi ve kurumlar açısından, gerekse vergi mükellefi olmayan gerçek kişiler açısından nasıl bir uygulamaya tabi olacağının Vergi Usul Kanunu hükümlerince nasıl bir düzeltme işlemi yapılarak sonuçlandırılacağı ve bundan sonraki rezidans dairelerinin satışında KDV oranının kaç olacağı,
konularında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
I- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN
KDV Kanununun 8/2 inci maddesinde “Vergiye tabi bir işlem söz konusu olmadığı veya KDV’yi fatura ve benzeri vesikalarda göstermeye hakkı bulunmadığı halde; düzenlediği bu tür vesikalarda KDV gösterenler, bu vergiyi ödemekle mükelleftirler. Bu husus kanuna göre borçlu oldukları vergi tutarından daha yüksek bir meblağı gösteren mükellefler için de geçerlidir. Bu gibi sebeplerle fazla ödenen vergilerin, indirim hakkına sahip olmayanlara iadesi konusunda Maliye Bakanlığı yetkilidir.” hükmü yer almaktadır.
Katma değer vergisi oranları Katma Değer Vergisi Kanununun 28 inci maddesinin Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan 2007/13033 sayılı Kararname eki (I) sayılı listede yer alan mal ve hizmetler için % 1, (II) sayılı listede yer alan mal ve hizmetler için % 8, bu listeler dışındaki diğer mal ve hizmetler için ise % 18 olarak tespit edilmiştir.
Söz konusu Kararname Eki I sayılı listenin 11′inci sırasında “Net alanı 150 m² ye kadar konut teslimleri” ibaresi yer almaktadır. Bu itibarla, KDV ye tabi taşınmaz teslimlerinde KDV oranı; net alanı 150 m² ye kadar konutlar için % 1, 150 m² ve 150 m² yi aşan konutlar ile m² sınırlaması olmaksızın diğer bütün taşınmazlar için % 18 dir.
KDV Kanununun 8/2 inci maddesindeki yetkiye dayanarak yayımlanan ve fazla veya yersiz ödenen vergilerin iadesine ilişkin düzenlemeleri içeren 116 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin (4.) bölümünde; fazla veya yersiz hesaplanan verginin satıcı mükelleflere iadesinin mümkün olduğu, bunun için de fazla veya yersiz hesaplanan vergiye ilişkin olarak gerek satıcı gerekse alıcı nezdinde işlemin KDV uygulanmadan önceki hale döndürülmesinin esas olduğu belirtilmiştir.
Buna göre, söz konusu projede ‘‘ticari niteliğe haiz rezidans”, tapu kayıtlarında ise ‘‘rezidans” olarak kayıtlı olan ve yapı ruhsatı …/2010 tarihinde alınmış net alanı 150 m² ye kadar gayrimenkullerin fiilen konut olarak teslime konu edilmesi durumunda %1, konut harici tesliminde % 18 oranında KDV uygulanacaktır.
Öte yandan, bahsi geçen teslimlerde fazla veya yersiz hesaplanan KDV bulunması halinde; fazla veya yersiz KDV hesaplayarak beyan eden şirketinizin, bahse konu KDV yi alıcıya (….) iade ettikten sonra vergi dairesine başvurarak düzeltme talep etmesi mümkün bulunmaktadır.
II- VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 217 nci maddesinde, “Diğer bilumum defter ve kayıtlara rakam ve yazılar yanlış yazıldığı takdirde düzeltmeler ancak yanlış rakam ve yazı okunacak şekilde çizilmek, üst veya yan tarafına veyahut ilgili bulunduğu hesaba doğrusu yazılmak suretiyle yapılabilir.” hükmü yer almaktadır.
Bu durum fatura ve benzeri belgeler içinde geçerli olup, fatura üzerindeki yanlışın üstü çizilerek doğrusunun yazılması suretiyle gerekli düzeltmelerin yapılması mümkündür.
Anılan Kanunun 227 inci maddesinde, bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsikinin mecburi olduğu belirtilmiş, bu Kanun’a göre tevsik edici bir belge mahiyetinde bulunan fatura ise mezkûr Kanunun 229 uncu maddesinde, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olarak tanımlanmış; 231 inci maddesinin beşinci fıkrasında ise faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır.
Mezkûr Kanunun 234 üncü maddesinde ise,
“Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan serbest meslek erbabının ve çiftçilerin:
…
3. Vergiden muaf esnafa;
Yaptırdıkları işler veya onlardan satın aldıkları emtia için tanzim edip işi yapana veya emtiayı satana imza ettirecekleri gider pusulası vergiden muaf esnaf tarafından verilmiş fatura hükmündedir. Bu belge, birinci ve ikinci sınıf tüccarların, zati eşyalarını satan kimselerden satın aldıkları altın, mücevher gibi kıymetli eşya için de tanzim edilir.
Gider pusulası, işin mahiyeti, emtianın cins ve nev’i ile miktar ve bedelini ve iş ücretini ve işi yaptıran ile yapanın veya emtiayı satın alan ile satanın adlarıyla soyadlarını (Tüzel kişilerde unvanlarını) ve adreslerini ve tarihi ihtiva eder ve iki nüsha olarak tanzim ve bir nüshası işi yapana veya malı satana tevdi olunur.
Gider pusulaları, seri ve sıra numarası dahilinde teselsül ettirilir.” hükmü yer almaktadır.
Bununla birlikte, 1 Seri No.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğinde;
“Dönemsellik Kavramı; işletmenin sürekliliği kavramı uyarınca sınırsız kabul edilen ömrünün, belli dönemlere bölünmesi ve her dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanmasıdır. Gelir ve giderlerin tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilmesi ve hâsılat, gelir ve karların aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılanması bu kavramın gereğidir.” denilmektedir.
Bu hüküm ve açıklamalara göre bahsi geçen teslimlerde fazla veya yersiz hesaplanan KDV bulunması halinde;
Faturada gerekli düzeltme işleminin değişikliğin vuku bulduğu dönem içinde yapılması gerekmekte olup, kapanan hesap dönemlerine dair düzeltmeye ilişkin faturaların ilgili hesap döneminden sonra tanzim edilerek kayıtlarınıza intikal ettirilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Şirketiniz tarafından, başka bir şirkete satışı yapılan konutlar ile ilgili olarak fazla ve yersiz tahsil edilen verginin, tarafınıza düzenlenecek fatura karşılığında alıcıya ödenmesi ve söz konusu faturanın daha önce hatalı düzenlenen fatura ile ilişkilendirilmesi gerekmektedir.
Vergi mükellefi olmayan kişilere satışı yapılan konutlar ile ilgili olarak fazla ve yersiz tahsil edilen verginin ise tarafınızca alıcı adına düzenlenecek gider pusulası karşılığında iadesi ve gider pusulasının daha önce hatalı düzenlenen fatura ile ilişkilendirilmesi gerekmektedir.
Sabri Arpaç
I – GENEL AÇIKLAMA
Özel inşaat işleri ile hasılat
paylaşımı şeklinde düzenlenen sözleşmeler uyarınca yapılan işlerde katma değer
vergisinin ne zaman doğacağı, yani vergiyi doğuran olayın ne zaman meydana
geleceği, devreden katma değer vergilerinin indirimler arasından çıkartılıp
iade edilecek katma değer vergisi olarak beyan edileceği ile fatura düzenleme
işlemleri bu yazının konusunu oluşturmaktadır.
Özel inşaat işlerinde katma değer vergisini doğuran olay;
1- İnşaatın fennen ve sıhhen yaşanabilineceğine dair yetkili belediyece verilen
yapı kullanma iznin belgesi (İskan belgesi),
2- Veya inşa edilen binada fiilen iskan edilmesi yani oturulmaya başlanması,
İle meydana gelmektedir.
Vergiyi doğuran olayın meydana gelmesi ile de fatura düzenleme mecburiyeti
meydana gelmektedir.
II- ÖZEL İNŞAAT İŞLERİNDE VERGİYİ DOĞURAN OLAYIN MEYDANA GELMESİ
3065 sayılı Kanunun 10 uncu
maddesinde vergiyi doğuran olayın hukuki şartları, vergiye tabi işlemlerin
özelliklerine göre ayrı ayrı tayin ve tespit edilmiştir.
Mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde vergiyi doğuran olay, mal teslimi veya
hizmet ifasının yapıldığı anda meydana gelir.
Vergi alacağının zamanında kavranması ve güvence altına alınması amacıyla malın
tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler
verilmesi halinde ise bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere
vergiyi doğuran olay fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi anında meydana
gelir.
Kısım kısım mal teslimi veya hizmet yapılması mutad olan veya bu hususlarda
mutabık kalınan hallerde her bir kısmın teslimi veya bir kısım hizmetin
yapılması anında vergiyi doğuran olay meydana gelmiş sayılır.
Arsa karşılığı inşaat işlerinde vergiyi doğuran olay, müteahhidin arsa
karşılığı konut, işyeri gibi bağımsız birimleri arsa sahibine teslimiyle
gerçekleşir. Arsanın bir iktisadi işletmeye dâhil olması veya arsa sahibinin
arsa alım satımını mutat ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi durumunda,
vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte, müteahhide yapılan bu arsa teslimi
nedeniyle düzenlenecek faturada arsa karşılığı alınan bağımsız birimlerin emsal
bedeli üzerinden KDV hesaplanması gerekmektedir. Arsa sahibinin, gerçek usulde
mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde arızi faaliyet olarak arsasını bağımsız
birimler karşılığında müteahhide tesliminde ise KDV uygulanmaz.
Birden fazla vergilendirme dönemine yayılarak verilen hizmetlerde, hizmet
bedelinin tamamının veya bir kısmının hizmet ifa edilmeden önce tahsil edilmesi
halinde, fatura ve benzeri belge düzenlenmemiş olması koşuluyla KDV doğmaz. Öte
yandan, bir vergilendirme döneminden fazla devam eden hizmetlerde, takvim
yılının aylık dönemlerinden oluşan vergilendirme dönemleri itibarıyla KDV’nin
hesaplanması ve verilecek hizmetlere ilişkin faturanın aylık ödeme tutarı
belirtilerek tanzim edilmesi gerekmektedir. Belli bir vergilendirme döneminde
beyan edilecek KDV matrahının ise toplam hizmet bedelinin, hizmetin ifa
edileceği aylık sürelere bölünmesi suretiyle tespiti mümkün bulunmaktadır.
Toplam bedel hizmet tamamlandığında alınsa dahi hizmetin gerçekleştiği
vergilendirme dönemlerine isabet eden tutarın ilgili olduğu dönemde beyan
edilmesi gerekmekte olup, hizmet bedelinin tamamının hizmet ifasının sonunda
beyan edilmesi mümkün değildir.
Yukarıda da açıklandığı üzere; arsa karşılığı inşaat işlerinde iki ayrı teslim
söz konusudur. Bunlardan birincisi, arsa sahibi tarafından müteahhide arsa
teslimi; ikincisi ise müteahhit tarafından arsaya karşılık olarak arsa sahibine
bağımsız birim (konut veya işyeri) teslimidir.
Arsa karşılığı inşaat işlerinde vergiyi doğuran olay, müteahhidin arsa
karşılığı konut, iş yeri gibi bağımsız birimleri arsa sahibine teslimiyle
gerçekleşmektedir. Bu tarih itibariyle arsa açısından da vergiyi doğuran olay
vuku bulmaktadır. Taşınmazda teslim kural olarak tapuya tescil ile
gerçekleşmekle birlikte, tapuya tescilden önce bağımsız birimlerin alıcının
tasarrufuna terk edilmesi durumunda da katma değer vergisinde vergiyi doğuran
olay meydana gelmektedir.
Buna göre;
– Arsanın bir iktisadi işletmeye dahil olması,
– veya arsa sahibinin arsa alım satımını mutad ve sürekli bir faaliyet olarak
sürdürmesi,
Hallerinde, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte, müteahhide yapılan bu
arsa teslimi nedeniyle düzenlenecek faturada arsa karşılığı alınan bağımsız
birimlerin emsal bedeli (arsa payı dahil) üzerinden genel oranda KDV
hesaplanması gerekmektedir.
Arsa sahibinin, gerçek usulde mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde arızi
faaliyet olarak arsasını bağımsız birimler karşılığında müteahhide tesliminde
ise KDV uygulanmayacaktır. Gelir İdaresinin yukarıdaki görüşleri ile
Danıştay’ın konu ile ilgili görüşü farklı olup, bazı karar örnekleri aşağıda
özetlenmiştir.
– Danıştay 3. Dairesi’nin 28.04.20011 tarih ve E:2010/681,K:2011/1422 sayılı
kararı ile; arsa sahibine verilen bağımsız bölümler katma değer vergisi
Kanununun 1. Maddesinde tanımlanan anlamda ticari faaliyet sayılmayacağına ve
yapı kullanma izin tarihinden once satışı yapılan bağımsız bölümlerin teslim
tarihinin yapı kullanma izninin verildiği tarih olarak dikkate alınması
gerektiği,
– Danıştay 4. Dairesinin 16.05.2013 tarih ve E:2012/3743, K:2013/3494 sayılı
kararı ile; arsanın müteahhide verilmesi sonucu bağımsız bölüm edinilmesi ve
satışı ticari amaç dışında sahip olunan servetin değerlendirilmesine yönelik
olduğundan, ticari kazanç kapsamında katma değer vergisi ’ne tabi
olmadığı,
– Danıştay 4. Dairesinin 21.12.2013 tarih ve E:2010/166, K:2013/8525 sayılı
kararı ile; arsa karşılığı inşa edilen binada konut ya da işyeri tesliminin
katma değer vergisi yönünde bir düzenleme getirilmeden genel tebliğlerle
düzenleme yapmanın yasal olmayacağı,
– Danıştay 7. Dairesinin 31.05.1994 tarih ve E:1994/413, K:1994/3012 sayılı
kararı ile; arsa karşılığı kat tesliminde arsa sahibin sermaye şirketi olması
halinde, müteahhide yapılan arsa teslimi ile müteahhitçe arsanın karşılığı
olarak sermaye şirketine yapılan teslimlerin ticari faaliyet kapsamında katma
değer vergisine tabi oluğu,
Şeklindedir.
III- KAT KARŞILIĞI VEYA HASILAT PAYLAŞIMI İŞLEMLERİNDE EŞ ZAMANLI FATURA DÜZENLENMESİ
Yukarıda katma değer vergisinde vergiyi doğuran olay bölümünde açıklandığı üzere, vergiyi doğuran işlemin meydana geldiği tarihte eş zamanlı olarak fatura düzenlenmesi de söz konusu olmaktadır.
A – VERGİ USUL KANUNU AÇISINDAN
1- Fatura düzeni ve şekli
Vergiyi doğuran olay meydana geldikten sonara, koşulları uygunsa karşılıklı
faturalaşmanın ne şekilde yapılacağı hangi sürede yapılacağı genel kabul görmüş
vergi hukuku ilkelerine göre yapılacağı kuşkusuzdur.
Fatura ile ilgili hükümler Vergi Usul Kanununun 229-232’inci maddelerinde
düzenlenmiştir. Kanunun 229’uncu maddesinde; ‘fatura, satılan emtia veya
yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı
satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika’ olarak
tanımlanmıştır. Aynı Kanunun 230’uncu maddesinde “faturanın şekli”, 231 nci
maddesinde; “fatura düzeni” ve 232. Maddesinde ise; “fatura kullanma zorunluluğu”
hükme bağlanmıştır.
Muhasebe uygulamaları bakımında fatura; ‘muhasebe kayıtlarına temel oluşturan
ve hukuki bir kıymeti ifade eden belge’ olarak da tanımlanmaktadır.
2- Faturanın düzenlenme tarihi
ve faturaya itiraz
Vergi Usul Kanununun 231/5 maddesinde; ‘fatura malın teslimi ya da hizmetin
yapıldığı tarihten itibaren yedi gün içerisinde düzenlenir. Bu süre içerisinde
düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır.’ Şeklinde hükme
bağlanmışkenTürk Ticaret Kanununun 23 maddesinde ise; faturaya itiraz süresi
faturanın alındığı tarihten itibaren (8) sekiz gündür. (8) günlük bu süre
içerisinde itiraz edilmemesi halinde, fatura kabul edilmiş sayılmaktadır.’
Denilmektedir.
Faturanın normal olarak mal tesliminden veya hizmetin görülmesi sonrasında
düzenlenmesi ve gönderilmesi gerekmektedir. Hatta; ‘Değerli vergi hukukçusu
Yılmaz ÖZBALCI, malın tesliminden veya hizmetin ifasından önce fatura
kesilebileceğini esastan reddetmekte, hatta böyle bir işlemin naylon fatura
düzenlenmesi anlamına geleceğini ifade etmektedir. Ancak uygulamada özellikle
de bağımsız bölüm ediniminde kredi kullanımı ve benzeri hallerde fatura malın
fiilen tesliminden önce de yapılabilmektedir.
Fatura uygulamada gelir-kurumlar, vergi usulü, ticaret hukuku, borçlar hukuku,
katma değer vergisi hükümleri ve muhasebe ilkeleri bakımından farklı
uygulamalar uygulamada görülmektedir. Dolayısıyla merhum üstat Yılmaz
ÖZBALCI’nın görüşüne katılmak mümkün değildir. Konu ile ilgili olarak Gelir
İdaresi Başkanlığı’nın özelgeleri ile konu istikrar kazanmıştır. Aşağıda bu
özelgelerden örnekler bulunmaktadır.
Vergi Hukukunun değerli uzmanı Sayın Prf. Dr. Şükrü KIZILOT’un konu ile ilgili
yorumu ise aşağıdaki gibidir:
‘Gerek 213 sayılı VUK ve gerekse özel bir yasa olan 3065 sayılı KDVK’nun 10/b
bent hükmü gereği herhangi bir mal sevkiyatı olmadan, irsaliye ile mal ambardan
sevk edilmeden sadece faturanın düzenlenmesi bu malların mülkiyetinin alıcıya
intikal ettiğine karine teşkil etmez. Ayrıca, UFRS, TMS ve UMS
uygulamalarıgereği ilgili standartlardaki hasılat kavramının da irdelenmesi
sonucu, satışa konu malın bedelinin tahsil edilmiş olması halinde malın
fabrikanın kapısından çıkmaması halinde hasılatın oluşmayacağı standartlara
bağlanmıştır.
Dr. Murat Ceyhan Alo Maliye İnternet Sitesinde yayınladığı makalesinde bir
Yargıtay içtihadını aşağıdaki şekilde yorumlamıştır:
‘‘İçtihatlara göre de erken kesilmiş faturalara ve benzeri belgelere ilişkin
katma değer vergisi Kanunu’nun 10/b maddesi uyarınca faturanın düzenlendiği ay
itibariyle katma değer vergisinin doğduğu kabul edilmelidir. Satıcı için
hesaplanan katma değer vergisi, alıcı için ise indirilecek katma değer vergisi
olarak faturanın düzenlendiği ayda katma değer vergisi beyannamesi ile beyan
edilerek indirim konusu edebilecektir. Bu anlamda fatura tutarı, satıcı
açısından alacak, alıcı açısında ise borç niteliği taşır.
Nitekim, 24 Aralık 2003 Tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları
Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun E: 2001/1, K:2003/1 sayılı kararında, özet
olarak, Taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli
sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara (bedelin belli bir
sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir) ibaresinin yazılarak karşı tarafa
tebliği ve karşı tarafça T.T.K.’nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içinde
itiraz edilmemesi halinde bu durum sadece fatura münderecatının kesinleşmesi
sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği
anlamına gelmeyeceğine karar verilmiştir.
Söz konusu kararın sonuç bölümünde konu şu şekilde tartışılarak sonuca
varılmıştır “fatura düzenleyen tacirin T.T.K.’nun 23. maddesinin 2.
fıkrasındaki karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura
tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili
olarak düzenlenmesi gerekmektedir.
Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin
olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. T.T.K.’nun
23. maddesinin 2. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir.
T.T.K.’nun 23/2. maddesi gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi
durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin
ispat etmesi gerekir………………………”
Sonuç olarak, karışıklıkların yaşanmaması, hukuki boşluklara düşülmemesi ve
Vergi Usul Kanunu hükümlerine uyulması adına; faturanın satıcı tarafından
düzenlenmesi için, müşteriye bir mal satmış olması veya bir hizmet sunmuş
olması, müşterinin de bu malı almış veya hizmetten yararlanmış olması
gerekmektedir. Böyle bir yaklaşım mevzuata tam olarak uyduğu gibi alıcının
haklarının netleşmesi açısından da önemlidir.’’ Şeklinde yorumlamaktadır.
B – KATMA DEĞER VERGİSİ AÇISINDAN
Uygulamada inşaat devam ederken
bağımsız bölüm satışı veya bir imalat tamamlanmadan da malın satılması mümkün
olabilmektedir. Özellikle inşat devam ederken satın alınan ve gerek güven
esasına dayalı olarak gerekse ipotek konulması ihtiyacı nedeniyle kredi temini
amacıyla veya sair nedenlerle alıcının fatura istemesi mümkün olabilmektedir.
Bu durumlarda fatura Katma Değer Vergisi Kanunun 10/b maddesine göre, söz
konusu bağımsız bölümle sınırlı olmak üzere satıcının alıcıya fatura
düzenlemesi zorunluluğu meydana gelebilmektedir.
Bu durumlarda izlenecek yol konusunda Katma Değer Vergisi Kanunu hükümleri ve
mevzuatı doğrultusunda açıklamalarımıza devam edelim:
Katma Değer Vergisi Kanununun 1/1 maddesinde; ‘ticari, sınai, zirai faaliyet ve
serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin
katma değer vergisine tabi olduğu, 10.uncu maddesinin (a) fıkrasında, mal
teslimi ve hizmet ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması, (b)
fıkrasında malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya
benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı
olmak üzere fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi ile vergiyi doğuran
olayın meydana geldiği’ hükme bağlanmıştır.
Yine aynı Kanunun 29/1 maddesinde;
‘Mükelleflerin, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma
değer vergisinden Kanunda aksine hüküm olmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak
kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen
fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini
indirebilecekleri,
3.üncü bendinde ise, indirim hakkının, vergiyi doğuran olayın vuku takvim yılı
aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği
vergilendirme döneminde kullanılabileceği,
34.üncü maddesinde ise yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve
hizmetlere ait Katma Değer Vergisi, alış faturası veya benzeri vesikalar ve
gümrük makbuzu üzerinde ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanuni defterlere
kaydedilmek şartıyla indirilebileceği’
Hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda Katma Değer Vergisi Kanununun ilgili madde hükümlerine göre; Kanunun
10. cu maddesinin (a) bendinde vergiyi doğuran olayın, malın teslimi ve
hizmetin yapılması ile meydana geldiği, (b) bendinde ise, malın tesliminden
veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi
halinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura veya
benzeri belgelerin düzenlenmesiyle vergiyi doğuran olayın meydana geleceği
hüküme bağlanmıştır.
C- KONU İLE LİGİLİ ÖZELGE ÖZETLERİ
Konu ile ilgili olarak Gelir
İdaresi Başkanlığı’nın da bir çok ile vermiş olduğu özelgeleri bulunmaktadır.
Aşağıda bu özelgelerin bazıları özetlenmiştir.
Manisa vergi Dairesi Başkanlığı’nın 29.03.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.45.15.01-
KDV-53-46-29 sayılı özelgesinin özeti aşağıdaki gibidir:
‘’……
Buna göre, işlemden önce fatura düzenlenmesi ile vergiyi doğuran olay meydana
gelmekte ancak iade hakkını doğuran işlem vuku bulmamaktadır. Bu nedenle, KDV
Kanunu’nun 13/d maddesi uyarınca, yatırım teşvik belgesi sahibi mükellefe belge
kapsamında teslim etmiş olduğunuz makine nedeniyle yüklenmiş olduğunuz KDV’nin
iadesi için en erken makinenin fiilen teslim edildiği ….. ayı döneminde iade
bulunabilecek olup, iade talebinin faturanın düzenlendiği ve istisnanın beyan
edildiği …. Ayı vergilendirme dönemi için düzeltme beyannamesi verilmek
suretiyle yapılması gerekmektedir.’’
İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 19.01.2012 tarih ve
B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV.10-173 sayılı özelgesi tarımsal ürünler alım, satım,
peyzaj ve uygulaması olan firmanın müşterileriyle yapılan sözleşmeler gereği
bakım hizmeti verdiği, hizmet sözleşmesinin asgari bir yıllık süreyi kapsadığı
ve faturasının defaten düzenlenerek bedelinin tahsil edildiği belirtilerek,
hizmet tesliminden önce düzenlenen faturanın hangi dönemin geliri olacağı
görüşü sorulmuştur. Verilen özelgenin katma değer vergisi ile ilgili bölümünün
özeti ise aşağıdaki gibidir:
‘’ ……..
Buna göre, firmanızca, hizmet tamamlanmadan önce fatura düzenlenmesi halinde
KDV Kanununun 10/b maddesi hükmü uyarınca fatura bedeli üzerinden hesaplanan
KDV’nin, faturanın düzenlendiği vergilendirme dönemine ait beyanname ile beyan
edilmesi gerekmektedir.’’
‘’Satışı yapılan ürünler için yasal olarak ürünün teslimini müteakip fatura
düzenlenmesi icap etmekle birlikte, yasal bir zorunluluk olmamakla birlikte,
müşterinin talep etmesi halinde teslimden once de fatura düzenlenmesi mümkün
bulunmamkatdır.
Mal tesliminden once fatura düzenlenmesi halinde ise bu belgede gösterilen
miktarla sınırlı olmak üzere katma değer vergisi doğacak olup, anılan satışa
ilişkin satışa konu malın tesliminden once düzenlenen belgede KDV hesaplanması
gerekmektedir.
Ancak, her halükarda satışa konu malın fabrikadan müşteriye ulaştırılması
safhasında, bahsi geçen hükümler çerçevesinde sevk irsaliyesi düzenlenmesi ve
düzenlenen irsaliye ile faturanın ilişkilendirilmesi icap etmektedir.’’
Gelir İdaresi Başkanlığının 15.07.2013 tarih ve 84974990.130(1-2013/44)-5/2218
sayılı özelgesi aşağıdaki gibidir:
‘’Kat irtifakının tapuda tescilinde önce, teslimi yapılan iş yerinin fiilen
kullanılmaya başlanması halinde, fiilen kullanımın başlandığı tarihte vergiyi
doğuran olay meydana geleleceğinden KDV Kanunu’nun 1/1 maddesi gereğince katma
değer vergisi hesaplanması gerekmektedir.’
Yukarıda belirtilen işlemlerden önce, herhangi bir tarihte fatura veya benzeri
bir belge düzenlenmesi halinde ise belgede yer alan tutarla sınırlı olmak üzere
belgenin düzenlendiği tarihte katma değer vergisi doğacağı, yani vergiyi
doğuran olayın gerçekleşeceği nedeniyle bu tarihte KDV hesaplanacağı ve
faturanın da düzenlenmesi gerektiği tabidir.
Bu itibarla, tapuda tescili yapılmayan, inşaat ruhsat alınmayan ancak, hizmete
açılan işyeri ya da konutun fiilen kullanılmaya başlandığı tarih itibariyle
teslimi gerçekleşmiş olacağından fiilen kullanılan işyerleri ile konutlar ve
söz konusu arsa teslimi için eş zamanlı olarak fatura düzenlenmesi
gerekmektedir.
Ayrıca arsa için düzenlenen faturada gösterilen KDV’nin, olayın vuku bulduğu
takvim yılı aşılmamak şartıyla ilgili vesikaların kanuni defterlere
kaydedildiği vergilendirme döneminde indirim konusu yapılması mümkün
bulunmaktadır.
Yapı kullanma iznine bağlanmayan, ancak fiilen iskan edilen binalarda katma
değer vergisi bakımında vergiyi doğuran olay ve vergi ödevleri ile ilgili
yükümlülükler fiili kullanım tarihinde başlamaktadır.
Yani yapı kullanım izin belgesi alınması ya da fiili iskan edilmek şeklinde
kullanımlarda maliyetlerin aktifleştirilmesi ve satışa konu gayrimenkul
alıcıları ile varsa arsa sahiplerine sözleşme gereği verilmesi gereken bağımsız
bölümlere ait faturalar ile vergiye tabi iseler arsa sahiplerinin arsa
bedelleri ile ilgili faturalarını eş zamanlı olarak düzenlemeleri
gerekmektedir.
İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 22/03/2012 tarih ve
B.07.1.GİB.4.34.19.02-105 (229-2012/VUK-…) – 1120 sayılı özelgesi aşağıdaki
gibidir:
‘’1- Ticari faaliyet bir tür emek sermaye organizasyonuna dayanmakta olup,
kazanç sağlama niyet ve kastının bulunup bulunmaması böyle bir organizasyon
tarafından icra edilen faaliyetin ticari faaliyet olma niteliğine etki
etmemektedir. Ancak bir faaliyetin ticari faaliyet sayılabilmesi için kazanç
sağlama niyet ve kastı gerekmemekle birlikte, faaliyeti icra eden
organizasyonun bütün unsurları ile birlikte değerlendirildiğinde kazanç sağlama
potansiyeline sahip olması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Özel inşaat olarak adlandırılan organizasyonlarda, bu organizasyonu üstlenen
kişinin organizasyon kapsamındaki faaliyetleri inşaatın yapımına ve
organizasyona ilişkin her türlü işlerden (işçi ve usta temini, malzeme alımı,
her türlü ödeme ve tahsilat vb.) meydana gelmektedir.
Bu çerçevede, yukarıda sözü edilen ve ticari faaliyet olarak değerlendirilmeyen
özel ihtiyaca ilişkin inşaat işleri mesken inşaatlarına yöneliktir.
Dolayısıyla, şahsi ihtiyaç kapsamı ve sınırlarının aşılması, işyeri ya da
mesken ve dükkan ünitelerinden oluşan inşaatın yapılması durumunda ticari bir
organizasyon şekli ve maddi unsurları ile açıkça ortaya çıkması bu faaliyetin
ticari sayılması için yeterli olmaktadır. Bu uygulamada inşa edilen işyerinin
satılmak amacıyla yapılıp yapılmamasının veya satılıp satılamamasının hiçbir
önemi bulunmamaktadır. Zira işyeri inşaatının gelir elde etmek amacıyla yapılan
ticari bir organizasyon olduğu açıktır.
Bu çerçevede kendi arsanız üzerine 20… yılında başladığınız inşaatın, … adet
meskenin yanı sıra … adet işyerinden oluşması nedeniyle, söz konusu
faaliyetiniz ticari faaliyet kapsamında değerlendirilecek olup, inşaatın
bitmesinden sonra meskenler ile işyerinin kendinize ya da başkalarına
satışından elde edilecek gelirin ticari kazancınıza dahil edilmesi
gerekmektedir.
Öte yandan, mükellefiyetiniz kapsamında kendi arsanıza yaptığınız konutların ve
işyerinin kendinize satılması halinde her bir bağımsız bölüm için emsal bedel
üzerinden azamî yedi gün içerisinde kendi adınıza fatura düzenlenmeniz
gerekmektedir.
2- 20… yılında başladığınız inşaattan elde ettiğiniz gayrimenkullerden, kendi
adınıza fatura ettiklerinizi dört yıl içerisinde (01.01.2007 tarihinden
itibaren iktisap edilenler için beş yıl) satmanız durumunda, bu satıştan elde
edilecek gelirler değer artış kazancına tabi olacaktır.
3- 20… yılında kendi arsanız üzerinde yaptığınız inşaat işinden dolayı
mükellefiyet kaydınızın tesis edilmiş olması, 20… yılında yeniden başlanılan bu
faaliyetin devamlılık oluşturması söz konusu olduğundan satış işlemlerinin
şahsi ihtiyaç kapsam ve sınırları içerisinde değerlendirilmesi mümkün olmayıp,
yapılan faaliyetin ticari faaliyet olarak değerlendirilmesi ve bu faaliyetler
neticesinde elde ettiğiniz kazancın Gelir Vergisi Kanununun ticari kazançlara
ilişkin hükümleri çerçevesinde vergiye tabi tutulması gerekmekte olup, yapılan
bu satışlara istinaden fatura tanzim etme zorunluluğunuz bulunmaktadır.
4- Yukarıda bahsi geçen hükümlerde maliyet bedeli içerisinde, mükellefin kat
karşılığı inşaat işinde arsa sahibi adına ödediğiniz ancak faturası arsa sahibi
adına düzenlenen inşa edilecek binanın ruhsatı için çeşitli kurumlara
(Belediye, İSKİ, Elektrik İdaresi, Yapı Denetim Şirketi) yapılan harç, katılım
payı vb. ödemeler yer almamaktadır.
Buna göre, kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca ödediğiniz ancak faturası
arsa sahibi adına tanzim edilen inşa edilecek binanın ruhsatı için çeşitli
kurumlara (Belediye, İSKİ, Elektrik İdaresi, Yapı Denetim Şirketi vb.) yapılan
harç, katılım payı vb. için ödenen bedellerin, ticari kazancınızın tespitinde gider
veya maliyet olarak indirim konusu yapılması mümkün değildir.
Ayrıca, ticari kazancın tespitinde dikkate alınacak giderlerin indirim konusu
yapılabilmesi için giderlerin tevsike esas belgelerle belgelendirilmesi ve bu
belgelerin mükellef adına düzenlenmesi gerekmektedir.
Öte yandan, söz konusu ödemeler için düzenlecek fatura vb. belgelerde yer alan
katma değer vergisinin, tarafınızca ödenmiş olsa dahi, kazancınızın tespitinde
gider olarak indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.
5- Önceki dönemlerde yaptığınız ancak kayıtlara almadığınız giderlerin sonraki
dönemlerde kayıt altına alınıp alınamayacağı, söz konusu giderleri ilgili dönem
için vereceğiniz katma değer vergisi düzeltme beyannamesinde düzeltmeniz
halinde giderlerin yapıldığı dönemden düzeltme beyannamesinin verildiği tarihe
kadar olan tüm katma değer vergisi beyannamelerinin düzeltilip düzeltilmeyeceği
hususunda ise, 20… yılına ilişkin olarak yaptığınız giderler nedeniyle
yüklendiğiniz KDV’yi düzeltme beyannamesi vererek 20… yılında indirim
hesaplarına alma imkanınız bulunmamaktadır.’’
İstanbul Defterdarlığı’nın 14.02.2005 tarih ve VUK-1/11070/1220 sayılı
özelgesinde; inşaatlar devam etmekte iken satış bedeli olarak yapılan ödemeler
karşılığında fatura düzenlemesine gerek olmayıp, bedellerin kayıtlara avans
olarak intikal ettirilmesi, bu yerlerin tapuya tescil ettirdiği tarihte veya
tapuya tescilden önce hak sahiplerinin kullanımına tahsis edilmesi durumunda
ise tahsis edildiği tarihte gerçek satış bedeli üzerinden katma değer vergisini
de içerecek şekilde fatura düzenlemesi gerekmektedir.
Gelirler İdaresi Başkanlığının 06.08.2010 tarih ve 01.54-130/5429-942/69713
sayılı özelgede; uygulamada ‘’hasılat paylaşımı’’, ‘’gelir paylaşımı’’ vb.
Şekillerde düzenlenen sözleşmeler uyarınca yapılan işlerde, inşa edilen
bağımsız birimler yerine bunların hasılatı paylaşılmakta olup, bu tür
sözleşmeler gereğince yapılan işlerin de 30 seri no’lu KDV genel tebliğde
düzenlenen ‘’arsa karşılığında inşaat ‘’ olarak değerlendirilmesi
gerekmektedir.
Bu çercevede;
– Bağımsız birimlerin üçüncü sahışlara satışında, vergiyi doğuran olayın vuku
bulduğu tarihte sadece müteahhit tarafından üçüncü sahışlara fatura
düzenlenerek, faturada gösterilen toplam bedel üzerinden bağımsız birimin
niteliğine göre %1 veya % 18 oranında katma değer vergisi hesaplanarak beyan
edilecektir.
– Arsanın bir iktisadi işletmeye dahil olması veya arsa sahibinin arsa alım
satımını mutat ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi halinde, vergiyi
olayın vuku bulduğu tarihi itibariyle hasılattan kendisine pay için müteahhide
arsa satış faturası düzenleyecek, fatura bedeli üzerinden genel esaslara göre
katma değer vergisi hesaplayarak beyan edecektir. Arsa teslimin, katma değer
vergisi konusuna girmemesi veya KDV’den istisna edilmesi halinde bu teslimde
katma değer vergisi hesaplanmayacaktır.
IV- UYGULANACAK VERGİ ORANI
24.12.2007 tarih ve 2007/13033
sayılı Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespit
Edilmesi Hakkında Kararı ile indirimli orana tabi bazı mal ve hizmetlere
uygulanacak katma değer vergisi oranları tespit edilmiştir. Katma Değer Vergisi
Uygulama Genel Tebliği ve 60 seri numaralı Sirkü ve büyükşehir belediye
sınırlarında uygulanacak oranları ve mevzuatı birlikte değerlendirelim:
3065 sayılı Kanunun 28 inci maddesine göre, KDV oranı, vergiye tabi her bir
işlem için (% 10) olup, Bakanlar Kurulu bu oranı, dört katına kadar artırmaya,
(% 1)’e kadar indirmeye, bu oranlar dâhilinde muhtelif mal ve hizmetler ile
bazı malların perakende safhası için farklı vergi oranları tespit etmeye
yetkilidir.
Bakanlar Kuruluna verilen yetkiye dayanılarak mal ve hizmetlere uygulanan KDV
oranlarını belirleyen 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 1 inci
maddesiyle mal teslimleri ile hizmet ifalarına uygulanacak KDV oranları söz
konusu Kararname ile;
– Ekli listelerde yer alanlar hariç olmak üzere, vergiye tabi işlemler için (%
18),
– Ekli (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için (% 1),
– Ekli (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için (% 8),
olarak tespit edilmiştir.
2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile;
– Net alanı 150 m2’ye kadar konut teslimleri,
– Konut yapı kooperatiflerine yapılan inşaat taahhüt işleri,
– Kanunla kurulmuş sosyal güvenlik kuruluşları ve belediyelere yapılan sadece
150 m2’ye kadar konutlara ilişkin inşaat taahhüt işleri,
için KDV oranı (% 1) olarak tespit edilmiştir.
Bu durumda, Kanunun 1 inci maddesi kapsamına giren ve net alanı 150 m2’ye kadar
olan konut teslimlerinde, KDV oranı (% 1) olarak uygulanır. 150 m2’yi aşan
konutların tesliminde ise genel vergi oranı uygulanır.
01.01.2013 tarihinden geçerli olmak üzere 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararının 1 inci maddesinin 6. Fıkrasında 2012/4116 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı ile eklenen fıkra ile yapılan değişiklikle; (I) sayılı listenin 11 inci
sırasında yer alan net alanı 150 m²’ye kadar konutlardan; 10/7/2004 tarihli ve
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerde
(16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanun kapsamında rezerv yapı alanı ve riskli alan olarak belirlenen
yerler ile riskli yapıların bulunduğu yerler hariç), lüks veya birinci sınıf
inşaat olarak yapılan ve ruhsatın sonradan revize edilip inşaat kalitesinin
yükseltilmesi hali de dahil olmak üzere, yapı ruhsatının alındığı tarihte,
üzerine yapıldığı arsanın 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 29 uncu maddesine
istinaden tespit edilen arsa birim m² vergi değeri;
a) Beş yüz TL ile bin (bin TL hariç) arasında olan konutların tesliminde bu
maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde belirtilen vergi oranı (%8),
b) Bin TL ve üzerinde olan konutların tesliminde bu maddenin birinci fıkrasının
(a) bendinde belirtilen vergi oranı (%18),
uygulanır.
1. NET ALANIN HESAPLANMASI
Net alan deyimi “konut içerisinde
duvarlar arasında kalan temiz alan” olarak tanımlanan faydalı alanı ifade
etmekte olup, plan ve proje gereği konut dışında bir amaçla kullanılacak
bölümleri de ihtiva eden inşaatlarda indirimli oran sadece konut olarak
kullanılacak bölümlere uygulanır.
Net alanın hesaplanması konusunda aşağıdaki şekilde hareket edilir:
a) Balkon, kömürlük, garaj, asansör boşluğu ve benzeri yerler, konutlardan ayrı
olarak kullanılmaları mümkün olmadığından prensip olarak net alan hesabına
dahildir.
b) Faydalı alan genel olarak duvar yüzlerinde 2,5 cm sıva bulunduğu kabul
edilerek, proje üzerinde gösterilmiş bulunan kaba yapı boyutlarının her
birinden 5’er cm. düşülmek suretiyle hesaplanır.
Ancak;
-Konutlarda kapı ve pencere şeritleri, duman ve çöp bacası çıkıntıları, ışıklıklar
ve hava bacaları,
-Karkas binalardaki kolonların duvarlardan taşan dişleri,
-Bir konuttaki balkonların veya arsa zemininden 0,75 m.den yüksek terasların
toplamının 2 m2’si çok katlı binalarda yapılan çekme katların etrafında kalan
ve ticaret bölgelerinde zemin katların komşu hududuna kadar uzaması ile meydana
gelen teraslar,
-Çok katlı binalarda genel giriş, merdiven, sahanlıklar ve asansörler,
-İki katlı tek ev olarak yapılan konutlarda iç merdivenlerin altında 1,75 m.
yüksekliğinden az olan yerler,
-Bodrumlarda konut başına bir adet, konutun bulunduğu bina dışında konut başına
4 m2’den büyük olmamak üzere yapılan kömürlük veya depo,
-Kalorifer dairesi, yakıt deposu, sığınak, kapıcı dairesi, müşterek hizmete
ayrılan depo, çamaşırlık,
-Bina içindeki garajlar ile bina dışında konut başına 18 m2’den büyük olmamak
üzere yapılan garajlar,
faydalı alan dışındadır.
Bina dışındaki kömürlük ve depoların 4 m2’yi, garajların 18 m2’yi aşan kısmı,
ait oldukları konutun faydalı alanına dahil edilirler.
Yukarıda yer alan hüküm açıklamalarına göre aşağıda kat karşılığı inşaat
işleriyle ilgili olarak fatura düzenlenmesi ve katma değer vergisinde vergiyi
doğuran olay konusunda özelgeler özetlenerek konuya açıklık getirilmiştir.
I- GİRİŞ:
Rezidanslar, birçok imkânı bir arada sunmaya çalışan yapılar olup, rezidanslarda genellikle restorant, otopark, havuz ve alışveriş merkezleri bulunmaktadır.
Rezidanslara olan talebin başında ise, sosyal imkan, teknolojik donanım, resepsiyon hizmeti, 24 saat teknik servis hizmetlerinin ve sosyal aktivite alanlarının var olması gelmektedir.
Ülkemizde her geçen gün rezidanslara olan talep artmakta olup, artan bu talep doğrultusunda birçok müteahhit rezidans inşaatı yapmaktadır.
Diğer taraftan, home ofislere yani konut – işyerlerine olan talebin başında ise, gelişen teknolojiyle birlikte birçok yeni iş sahalarının oluşması, konut ile iş yeri ikametlerinin farklı şehirlerde olması, birçok işin evlerde yapılabilir hale gelmesi veya maliyetlerin asgari seviyede tutulması için yeni bir işyeri maliyetine katlanmamak için, yapılacak işin ikamet edilen evde yapılması gibi nedenler gelmektedir.
Bu ihtiyaçlardan doğan rezidans veya home ofislerin, katma değer vergisi karşısında ki durumu önemlilik arz etmektedir.
Bilindiği üzere, 3065
sayılı KDV Kanunu'nun 1/1. maddesine göre Türkiye'de
yapılan ticari, sınai, zirai ve serbest meslek faaliyetleri kapsamındaki mal
teslimi ve hizmet ifaları KDV'ye tabi bulunmaktadır.
Aynı Kanun'un 1/3-d maddesinde ise, müzayede mahallerinde yapılan mal ve hak satışlarının KDV'ye tabi olduğu hükme bağlanmıştır.
Öte yandan, mal ve hizmetlere uygulanacak KDV oranları KDV Kanunu'nun 28. maddesinin verdiği yetkiye istinaden Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmektedir. Şu an uygulanmakta olan mevzuatta net alanı 150 metrekareye kadar olan konu teslimlerine %1 KDV uygulanmaktadır.
II- REZİDANSLARDA BULUNAN KONUT VE İŞYERİ TESLİMLERİ UYGULANACAK KDV ORANI:
Müteahhitlerin yapmış olduğu rezidanslarda bulunan konut ve işyerlerini satışı KDVK'nın 1/1. maddesine göre ticari faaliyet kapsamında KDV'ye tabi olup, ticari faaliyet kapsamında satılan rezidanslara uygulanacak KDV oranı, rezidansın konut veya işyeri olup olmamasına bağlı olarak değişmektedir.
Şöyle ki, yapılan rezidansa ait inşaat projesi, yapı ruhsatı ile tapuda net alanı 150 metrekareye kadar olan ve konut olarak gösterilen rezidansların teslimleri %1, işyeri ve net alanı 150 metrekare ve üzeri konut olarak gösterilen rezidansların teslimleri ise % 18 oranında KDV’ye tabi olacaktır.
Ancak, bazı durumlarda tapuda, yapı ruhsatında, kat irtifakı ve kat mülkiyeti açısından konut veya işyeri olarak gözükmesine karşın, fiilen farklı kullanılan taşınmazlar da bulunmaktadır. Örneğin, bir rezidansda bulunan konutun fiilen işyeri, işyerin ise fiilen konut olarak sonradan kullanıldığı bir durumda, Kanunlarda bulunan açık yüzünden fiili durum dikkate alınmayarak, inşaat projesi, yapı ruhsatı ile tapuda belirtilen şekli esasın vergi uygulamasında göz önünde bulundurulması bir zorunluluktur.
Bu durumda, 150 metrekareye kadar olan ve konut olarak gösterilen rezidansların teslimleri %1, işyeri ve net alanı 150 metrekare ve üzeri konutların teslimleri ise % 18 oranında KDV’ye tabi tutulması gerekmektedir.
III- HOME OFİS OLARAK KULLANILAN TAŞINMAZLARIN TESLİMİNDE UYGULANACAK KDV ORANI:
Müteahhit tarafından yapılan taşınmazın, inşaat projesinde, yapı ruhsatında veya tapusunda, yapılan taşınmazın hem işyeri hem de konut diğer bir ifade ile konut işyeri (home ofis) olarak gösterilmesi mümkün bulunmamaktadır. Dolayısıyla home ofis olarak teslime konu edilen taşınmazların inşaat projesi, yapı ruhsatı ile tapu kayıtlarında 150 metrekareye kadar olan ve konut olarak gösterilen home ofislerin teslimlerinde %1, işyeri ve net alanı 150 metrekare ve üzeri konut olarak gösterilen home ofislerin teslimlerinde ise % 18 oranında KDV hesaplanması gerekmektedir.
IV- SONUÇ:
Yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, rezidanslarda bulunan ve inşaat projesi ruhsatı, kat irtifakı veya kat mülkiyeti planı ile tapuda net alanı 150 metrekareye kadar olan konut olarak gösterilen taşınmazların teslimlerinde % 1, işyeri ve net alanı 150 metrekare ve üzeri konut ve işyeri taşınmazlarının teslimlerinde ise % 18 oranında KDV hesaplanması gerekmektedir.
Aynı şekilde, home ofis şeklinde kullanılan taşınmazların satışında da, taşınmaza ait inşaat projesinde, yapı ruhsatında veya tapu kayıtlarında 150 metrekareye kadar olan ve konut olarak gösterilen home ofislerin teslimlerinde %1, işyeri ve net alanı 150 metrekare ve üzeri konut olarak gösterilen home ofislerin teslimlerinde ise % 18 oranında KDV hesaplanması gerekmektedir.
I- GENEL AÇIKLAMA
Vergi hukukumuza 1963 yılında 205 Sayılı Kanun’la (1) getirilen uzlaşma müessesesinde zamanla bazı değişiklikler yapıldı. Bu değişiklikler geçmişte uygulamaya konu oldukları için bu yazıda değinilmeyecektir. Bu nedenle 4369 ve 4444 Sayılı Kanun’la (2) yapılan değişiklikler ve buna bağlı olarak çıkartılan Uzlaşma ve Tarhiyat Öncesi Uzlaşma Yönetmelikleri (3) ile ilgili yapılan yeni düzenlemelere yer verilecektir.
205 Sayılı Kanun’la vergi idaresi ile mükellefler arasında uyuşmazlıkların önce uzlaşma yoluyla giderilmesi esası getirilmiştir. Uzlaşmanın 35 yıllık uygulamasında, genellikle vergi üzerinde uzlaşma yapılmıyor, sadece cezalar uzlaşma konusu edilmektedir. Öyle ki uygulama cezaların genellikle tamamının kaldırılması şekline dönüşmüştür. Bu durum cezaların caydırıcılığını ve vergi kaçırmadaki etkinliği zamanla kaybettirmiştir.
Nitekim, 4369 Sayılı Kanun’la yapılan değişiklikliğin gerekçesini “vergi cezalarının etkinliğini kaybetmesi, vergisini ödeyen ile ödemeyen mükellef arasında ayrımı ortadan kaldırdığı” nedenleriyle, 01.01.1999 tarihinden başlayan vergilendirme dönemlerine ilişkin olarak kesilecek cezalar uzlaşma kapsamından çıkartılmıştır. Ancak, 4444 Sayılı Kanun’la bu kez aşağıda ayrıntıları ile açıklanacağı üzere, kaçakçılık suçları ve cezalarını gerektiren ve ziya uğratılan verginin üç katı, bu fiillere iştirak edenlere ise, bir kat olarak uygulanan vergi ziyaı cezası hariç olmak üzere 344. maddede ki vergi ziyaı cezaları uzlaşma kapsamına alınmıştır.
Bu durumda, 01.01.1999-14.08.1999 dönemleri için kesilecek cezalar için uzlaşma söz konusu olmayacak, ancak vergi aslında uzlaşma sağlandığı taktirde düzeltme yolu ile uzlaşılan vergiye isabet eden cezalar düzeltilerek kaldırılacaktır.
II- 4369 VE 4444 SAYILI KANUNLAR İLE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER
Vergi Kanunları’nda kapsamlı bir değişiklik yapan 4369 ve 4444 Sayılı Kanunlar ile uzlaşma müessesesinde önemli değişiklikler yapılmıştır.
4369 Sayılı Kanun’un l8. maddesiyle Vergi Usul Kanunu’nun “Uzlaşma”müessesesi ile ilgili EK 1-6. maddelerinde yapılan ve 1 Ocak 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ayrıca 4444 Sayılı Kanunla Vergi Usul Kanununun Ek 1 ve EK 11. maddelerinde değişiklikler yapılmış ve Kanuna geçici 23. madde eklenmiştir. Yapılan değişiklikler ile ilgili açıklamalar aşağıda ayrıntıları ile açıklanmıştır.
A- KISMİ UZLAŞMA TARHİYAT ÖNCESİ UZLAŞMADA YAPILACAK
Uzlaşma konusu yapılacak olan verginin, matrah farkları ile bölünebildiği durumlarda, mükellef dilerse, bu matrah farklarında istediği bölüme uzlaşma talep edebilecektir.01.01.1999 dönemi öncesine kadar salınan verginin tamamına uzlaşma talep edilebilmekteyken, bundan böyle verginin bir bölümüne uzlaşma talep edilebilecektir. Başka bir anlatımla, “Kısmı Uzlaşma” mümkün olabilecektir.
Yeni yapılan düzenleme ile uzlaşma konusu verginin matrah farkları itibariyle bölünebildiği durumlarda kısmı uzlaşmaya olanak sağlamıştır. Böylelikle, toplam matrah farkının sadece mükellefçe talep edilen kısmı uzlaşmaya konu edilebilecektir.
Kanunun yukarıda açıklanan hükümleri tarhiyat öncesi uzlaşma görüşmeleri hakkında uygulanabilmekte, tarhiyat sonrası uzlaşma görüşmelerinde ise uygulanamamaktadır.
Yani tarhiyat öncesi uzlaşmalarda, birden fazla tarhiyat nedeni bulunması halinde mükellefler matrah farkından istedikleri kısımlar için uzlaşabilecek, istemedikleri kısımlara ise uzlaşmayıp dava yoluna gidebilecekleri gibi, Vergi Usul Kanunu’nun 376. maddesinde yer alan cezalarda indirim hükümlerinden de yararlanabileceklerdir.
Ancak, yasal düzenleme ile getirilen kısmi uzlaşma olanağı, tarhiyat sonrası uzlaşmalarda uygulanamayacak. Çünkü, tarhiyat sonrası uzlaşmalarla ilgili uzlaşma hükümlerini esasa bağlayan Uzlaşma Yönetmeliği’nin 7. maddesinin ikinci fıkrasında “Uzlaşma talebi, ihbarnamelerde yazılı verginin tamamı için yapılır Tarhiyat sonrası uzlaşmada kısmi uzlaşma talebinde bulunulmaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Mükelleflerin kısmi uzlaşma olanağından yararlanması yasal bir düzenlemeye dayanmaktadır. Üstelik bu düzenleme tarhiyat soıırası uzlaşmaya ilişkin olan Ek. 1. maddede yapılmıştır. Ancak, kısmi uzlaşma olanağı tarhiyat sonrası uzlaşmalarda yönetmelikle ortadan kaldırılmıştır. Bu durumda, doğal olarak Kanun’la yapılan bir düzenlemenin yönetmelikle kaldırılamayacağı ileri sürülebilecektir (4).
Mükellef A’nın 1999 yılı hesaplarının incelenmesi sonucunda düzenlenen inceleme raporunda 6 milyar lira gelir vergisi tarh edilmesi öngörülmektedir. Rapordan matrah farkının 2 milyar lirasının mükerrer amortisman kaydından, kalan tutarın ise; randıman hesaplarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, Mükellef (A), tarhiyat öncesi uzlaşma talep etmiş ve uzlaşma komisyonuna, amortismanla ilgili olan 2 milyar lira üzerinden uzlaşma istediğini, kalan tutar için yargı yoluna başvuracağını ifade etmiştir. Uzlaşma komisyonu mükellefin talebini uygun bularak uzlaşmanın vaki olduğuna ilişkin kısmi uzlaşma tutanağı düzenleyecektir.
Tabi ki, uzlaşma komisyonunun mükellefin kısmi uzlaşma talebini kabul etme zorunluluğu da bulunmamaktadır.
B- DAVA AÇMA SÜRESİNE KADAR İDARENİN SON ÖNERİSİ KABUL EDİLEBİLİNECEK
4369 Sayılı Kanun’la yapılan değişiklik öncesinde uzlaşma görüşmeleri sonucunda ya uzlaşma vaki olduğu ya da vaki olmadığı şeklinde tutanak düzenlenmekte ve mükellefe idarenin teklifini ikinci bir kez düşünme olanağı verilmemekteydi. Bir başka anlatımla uzlaşmanın vaki olmaması durumunda da mükellefin komisyonun teklifine uzlaşma salonundan ayrıldıktan sonra kabul etse bile uzlaşmaya varmasına olanak bulunmamaktaydı.
Uzlaşmalarda, taraflar arasında uzlaşma sağlanmadığı hallerde, mükellefin bir kez daha uzlaşma talep etme ya da uzlaşmadan yararlanma hakkı kalmıyor, önünde sadece mahkemeye dava açmak için yargı yolu açık kalıyordu.
Yeni düzenlemeye göre, uzlaşmanın vaki olmaması halinde, uzlaşma tutanaklarına, vergi idaresinin yani uzlaşma komisyonunun uzlaşmadaki son teklifi de yazılacaktır. Böylelikle dava açma süresi sonuna kadar mükellefe, son teklifi kabul ettiğini yazı ile bildirme ve uzlaşmadan yararlanma şansı verilmektedir. Yukarıdaki örnekte kısmi uzlaşma sağlanan kısımdan sonra kalan tutar için uzlaşma vaki olmadığına dair tutanağa komisyon nihai teklifini kaydedecek ve tutanağın bir nüshasını mükellefe verecektir. Örneğin komisyon randımandan kaynaklanan matrah farkı üzerinden tarh edilen verginin yarısını kaldırmayı teklif etmiş ve mükellef bu teklifi kabul etmemişse tutanakta bu husus belirtilecektir. Mükellef dava açma süresinin sonuna kadar bu teklifi kabul ettiğini beyan etmesi halinde uzlaşma sağlanmış sayılacaktır.
Sonuç olarak belirtmek gerekirse, mükellefin dava açma süresi sonuna kadar son teklifi kabul ettiğini yazı ile bildirmesi halinde, uzlaşma gerçekleşmiş sayılacaktır. Burada mükelleflere dava açma süresinin sonuna kadar düşünme şansı tanınmaktadır.
C- CEZAELARDA DA UZLAŞILABİLİNECEK:
Bilindiği üzere, 4369 Sayılı Kanun’la uzlaşma ile ilgili hükümlerde yapılan değişikliklerle, cezalar uzlaşma kapsamında çıkartılmıştır. Buna göre 01.01.1999 tarihinden itibaren mükellefler ile gerek tarhiyat öncesi gerekse tarhiyat sonrası uzlaşmalarda sadece tarh edilen vergiler konusunda uzlaşma yapılabiliniyordu. Cezalarda ise uzlaşma mümkün olmuyordu. Bu anlamda, cezalar uzlaşma kapsamına ancak vergilerin düzeltilmesine paralel olarak alınabiliyordu. Yani ceza uzlaşılan vergiye göre düzeltilmek suretiyle vergiye bağlı olarak uzlaşma kapsamına girebilmekteydi.
Bu uygulamaya 4444 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 14.08.1999 tarihinde son verildi. Böylece de uzlaşma müessesesinde daha çok mükellefin yararlanması ve idare ile mükellefler arasında yargı uyuşmazlıkları da azalmış olacaktır.
Vergi Usul Kanunu’nun 344. ve Ek 1 ve Ek 11. maddelerinde yapılan değişikliklerle eskiden olduğu gibi kaçakçılık suçu cezası hariç olmak üzere cezalar uzlaşma kapsamına alınmıştır.
Bilindiği gibi, vergi ziyaı suçu mükellefler veya sorumluların vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik tahakkuk ettirilmesi ile meydana gelmektedir.
Vergi ziyaı suçu işleyenlere vergi ziyaı cezası kesilir. Bu cezanın miktarının hesaplanmasına 4369 Sayılı Kanunla gecikme zammının yarısı eklenmek suretiyle hesaplanmaktadır.
Vergi ziyaı cezası miktarı, ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesine göre ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme faizinin yarısının eklenmesi suretiyle bulunur. Bu ceza uzlaşma kapsamına alınmıştır.
Vergi ziyaına Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesinde yazılı kaçakçılık suçları ve cezaları fiilleri ile sebebiyet verilmesi halinde, bu ceza üç kat kesilmektedir. Bu fiillere iştirak edenlere ise ceza bir kat olarak uygulanır. Tabidir ki, 359. maddedeki hürriyeti bağlayıcı cezalar da ayrıca uygulanmaktadır.
Kaçakçılık suçları ve cezaları nedeniyle üç kat, iştirak sebebiyle kesilen 1 kat ceza konusunda uzlaşma yapılamayacaktır. Bu cezalar hesaplanırken de yine Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesine göre hesaplanan gecikme faizinin yarısının ekleneceği kuşkusuzdur.
D- UZLAŞMA GÖRÜŞMELERİNE MESLEK ODALARINDAN TEMSİLCİLER KATILABİLECEKTİR
4369 Sayılı Yasa ile yapılan son düzenlemeyle getirilen yeniliklerden biri de, mükelleflere; uzlaşma görüşmelerinde, bağlı oldukları meslek odalarından bir temsilci ve 3568 Sayılı Yasa’ya göre kurulan meslek odasından bir meslek mensubu bulundurabilme olanağının sağlanmış olmasıdır. Bu kişiler, uzlaşma komisyonu toplantısına görüşlerini açıklamak üzere katılabilecekler ancak uzlaşma ile ilgili tutanaklara imza atamayacaklardır. (Uzlaşma Yönetmeliği Md.10, Tarhiyat Öncesi Uzlaşma Yönetmeliği Md.6).
Özetle, 4369 Sayılı Yasa ile uzlaşma müessesinde yapılan düzenlemelere göre,VUK’un Ek 2, 3, 4 ve 5. maddeleri 01.01.1999 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırılmış olup, Ek 1. madde bunları kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmiştir. Yine kaldırılan Ek 5. maddeye yollama yapan Ek 6. maddenin 1. fıkrasında yer alan “Uzlaşma Komisyonlarının Ek 5, maddeye göre tutacakları...” ibaresi “Uzlaşma komisyonlarının tutacakları...” şeklinde değiştirilmiştir.
III- UZLAŞMA MÜESSESESİNİN AMACI VE TALEBİN YAPILACAĞI YER
Vergi Usul Kanununda yer alan uzlaşma hükümlerinin genel amacı mükellefler adına yapılmış olan tarhiyatlar dolayısıyla mükellefle idare arasında çıkabilecek uyuşmazlıkları yargı organına intikal etmeden kısa yoldan çözümlemek ve Devlet alacağının bir an önce tahsiline imkan sağlamaktadır.
Uzlaşma talebi bir hak olup, bu haktan yararlanmak için mükelleflerin adlarına yapılmış olan ikmalen, re’sen veya idarece tarhiyata ait vergi ve ceza ihbarnamelerinin tebliğ tarihini takip eden günden itibaren 30 gün içerisinde yetkili uzlaşma komisyonuna müracaat etmesi gerekir.
Uzlaşma talebinin yetkili uzlaşma komisyonuna yapılması gerekir. Yanlışlıkla vergi dairesi müdürlüğüne veya Maliye Bakanlığına yapılmış olan talepler derhal yetkili uzlaşma komisyonlarına intikal ettirilmesi gerekir.
Bu anlamda talep yanlış yere yapılmış olsa dahi başvuru tarihi yanlış merciin kayıtlarına intikal tarihi esas alınır. Böylece mükelleflerin hakkı korunmuş olmakta ve müracaat zamanında yapılmış sayılmaktadır.
A- TARHİYAT SONRASI UZLAŞMA
Genel bütçeye giren vergi, resim ve harçlar ile cezalara ilişkin uzlaşma taleplerinin incelenmesi için üçer kişilik il ve ilçe uzlaşma komisyonları ile Merkezi Uzlaşma Komisyonları kurulur.
Uzlaşma ile ilgili yapılan son düzenlemelere göre tarhiyat sonrası uzlaşma komisyonları aşağıdaki şekilde oluşturulmuşlardır.
1- İl Uzlaşma Komisyonları :
Bu komisyonlar defterdarın veya tevkil edeceği kişinin başkanlığında gelir müdürü ile vergi dairesi müdüründen oluşur.
Vergi Usul Kanunu’nun 268 Seri No.lu (5) Tebliğine göre il uzlaşma komisyonlarının uzlaşabilecekleri vergi ve ceza miktarları aşağıdaki gibi tespit edilmiştir:
İller Vergi Resim ve Harçlar
I. Grup İller 50.000.000.000.-TL.
II. Grup İller 30.000.000.000.-TL. III. Grup İller 20.000.000.000.-TL Yukarıdaki tabloda yer alan iller aşağıda sayılmıştır:
I. Grup iller : Ankara İstanbul ve İzmir.
II. Grup iller: Birinci grup iller dışında kalan ve büyük şehir belediyesi bulunan diğer iller.
2- İlçe Uzlaşma Komisyonu
Bağımsız Vergi Dairesi bulunan ilçelerde ,vergi dairesi müdürünün başkanlığında, müdür tarafından belirlenecek bir müdür yardımcısı ve şeften oluşur. Müdür yardımcısı veya şef bulunmaması halinde komisyonda,bunların yerine görev yapanlar üye olur. Bağlı vergi dairelerinde (Mal Müdürlüğü) komisyon mal müdürünün başkanlığında gelir şefi ve memurundan oluşur. Gelir şefi bulunmaması halinde yerine gelir şefliği memurlarından birisi üye olur.
İlçe uzlaşma komisyonlarının uzlaşabilecekleri vergi ve ceza miktarları aşağıdadır.
Bağımsız Vergi Daireleri Bağlı Vergi Daireleri
Vergi Resim ve Harçlar 3.000.000.000.-TL
500.000.000.-TL
Ancak; Ankara, İstanbul ve İzmir il merkezlerinde bulunan vergi dairelerince yapılan tarhiyatlara ait uzlaşma taleplerinden ilçe uzlaşma komisyonlarına tanınan limitler içinde kalanları ilgili vergi dairesi müdürlüğü başkanlığında kurulan komisyonlarca incelenerek sonuçlandırılacakları yukarıda açıklanmıştır.
3- Vergi Dairesi Başkanlıklarında Uzlaşma Komisyonu
Bu komisyon vergi dairesi başkanının başkanlığında vergi müdürü ve müdür yardımcısından oluşur.
Bu komisyonların uzlaşabilecekleri vergi ve ceza miktarı III gurup iller için tanınan yetki sınırları dahilinde uzlaşma yapabileceklerdir. Yani bu komisyonların uzlaşabilecekleri vergi,resim ve harç miktarı 20.000.000.000.-TL’yi geçmeyecektir6.
4- Merkezi Uzlaşma Komisyonu
Mahalli uzlaşma komisyonlarına tanınan yetki sınırlarını aşan vergi,resim ve harçlarda uzlaşmak üzere kurulu Merkezi Uzlaşma Komisyonu,Maliye Bakanlığı Müsteşarı’nın başkanlığında,Genel Müdürlüğün bağlı olduğu Müsteşar Yardımcısı ve Gelirler Genel müdüründen oluşur.
Bu komisyonlar üyelerinin tamamının katılmasıyla toplanırlar ve çoğunlukla karar verirler.
Komisyon başkan ve üyelerinin herhangi bir nedenle görevlerinin başında bulunmamaları halinde,bunlara vekalet edenler komisyonda görev yaparlar.
B- TARHİYAT ÖNCESİ UZLAŞMA KOMİSYONLARININ TEŞKİLİ
1- Merkezi İnceleme Elemanlarınca Yapılacak İncelemelerde Komisyonların Teşkili
Merkezi inceleme elemanlarınca, devamlı çalışma yerlerinde yapılan incelemeler için kurulacak uzlaşma komisyonu;incelemeyi yapanların kurum mensubu merkez inceleme elemanları olması halinde, ilgili Kurul Başkanlarınca belirlenecek biri başkan olmak üzere üç merkezi inceleme elemanından, incelemeyi yapanların Gelirler Genel Müdürlüğü merkez inceleme elemanları olması halinde, ilgili genel müdürlükçe tespit edilecek biri başkan olmak üzere üç merkez inceleme elamanından oluşur.
Kurul veya Genel Müdürlük merkez inceleme elemanlarının devamlı inceleme yerlerinde Grup Başkanlıklarının bulunması halinde,uzlaşma komisyonlarında görev alacak merkezi inceleme elemanlarının belirlenmesi yetkisi bu grup başkanlıklarına devredilebilir.
Gerektiğinde birden fazla komisyon kurulabilir.
Merkez inceleme elemanlarının geçici çalışma yerlerinde yapılan incelemelerde ise komisyon; ekip başkanının başkanlığında incelemeyi yapanın dışında başkan dahil üç inceleme elemanından oluşur. Komisyonun üç inceleme elemanından oluşmasının mümkün olmadığı hallerde komisyon üyeleri, iki inceleme elemanı ile ilgili vergi dairesi müdürü (bağlı vergi dairelerinde mal müdürü) veya vergi müdüründen teşekkül eder.
İncelemeyi yapanın ekip başkanı olması halinde komisyona bir başka merkezi inceleme elemanı seçilir. Komisyon üyelerinden en kıdemli inceleme elemanı, komisyon başkanı olur.
İncelemeyi yapanlar bu maddeye göre teşekkül edecek komisyonlara üye olamazlar. Ancak komisyon toplantısına açıklamalarda bulunmak üzere iştirak edebilirler.
Ayrıca, incelemenin bir ekip tarafından yapılması halinde, incelemeyi yapan ekip başkanı ve diğer üyeler komisyona üye olamazlar.
2- Mahalli İnceleme Elemanlarınca Yapılacak İncelemelerde Komisyonların Teşkili
Bölge müdürlüklerine bağlı vergi denetmenlerince yapılan incelemelerde uzlaşma komisyonu, bölge müdürlüğünün kurulduğu il merkezinde gelirler bölge müdürü veya tevkil edeceği yardımcısının başkanlığında iki vergi denetmeninden, diğer iller ile ilçelerde biri başkan olmak üzere üç vergi denetmeninden oluşur. Komisyonun başkan ve üyelerini bölge müdürü belirler. Komisyon teşkilinde güçlük bulunduğu taktirde vergi dairesi müdürü (bağlı vergi dairelerinde mal müdürü) veya gelir müdürü komisyona üye olarak katılabilir.
İl veya ilçelerde yapılan incelemelerde ihtiyaç duyulması halinde birden fazla komisyon kurulabilir. İncelemenin bir ekip tarafından yapılması halinde incelemeyi yapan ekibin başkan dahil diğer üyeleri uzlaşma komisyonu üyesi olamazlar. Bu durumlarda komisyon başkan ve üyeleri bölge müdürlüklerince belirlenir.
Bölge müdürlüğünün kurulduğu il dışındaki iller ve ilçelerde inceleme raporu ile tarhı öngörülen vergi miktarının her bir dönem ve her bir vergi türü itibariyle on milyar lirayı aşması halinde, komisyona gelirler bölge müdürü veya görevlendireceği yardımcılarından biri (herhangi bir nedenle bölge müdür yardımcısı katılamayacaksa bölge müdürünün belirleyeceği bir vergi denetmeni) başkanlık eder. Bu fıkradaki miktarı genel tebliğlerle azaltmaya veya yükseltmeye bakanlık yetkilidir.
Bölge müdürlüğüne bağlı olmayan illerdeki vergi denetmenlerince il merkezlerinde veya il merkezi dışındaki (ilçelerde) yapılan incelemelerde komisyon, defterdarın başkanlığı altında, defterdarın belirleyeceği bir vergi denetmeni ve ilgili vergi dairesi müdüründen oluşur. Herhangi bir nedenle toplantıya katılamayacak olan üye, gelir müdürü, vergi dairesi müdürü veya bunların yardımcılarının iştiraki ile tamamlanır.
Vergi denetmeni dışında mahalli vergi inceleme elemanlarınca yapılan incelemelerde komisyon, defterdarın başkanlığında gelir müdürü ile ilgili vergi dairesi müdüründen oluşur.
Defterdar, herhangi bir nedenle komisyon toplantılarına başkanlık edememesi halinde yerine başkan olarak, defterdar yardımcısı veya gelir müdürlerinden birisini vekil tayin eder.
İncelemeyi yapanın ilgili vergi dairesi müdürü olması halinde, defterdar ilgili vergi dairesi müdürü yerine bir başka vergi dairesi müdürünü komisyon üyesi olarak belirler.
Gerektiğinde birden fazla komisyon kurulabilir.
Vergi dairesi başkanlıklarında komisyon, vergi dairesi başkanı başkanlığında en kıdemli vergi denetmeni, incelemenin bu denetmene ait olması halinde kıdeme göre ikinci sırada bulunan vergi denetmeni ve vergi müdüründen oluşur. İncelemenin vergi müdürüne ait olması durumunda uzlaşma komisyonuna başkanın görevlendireceği bir müdür yardımcısı iştirak eder.
Bu maddeye göre teşekkül eden komisyonlarda incelemeyi yapan komisyon üyesi olamaz. Ancak, açıklamalarda bulunmak üzere komisyonu toplantısına iştirak edebilir.
Komisyon başkan ve üyelerinin herhangi bir nedenle görevlerinin başında bulunmamaları halinde bunlara vekalet edenler komisyonda görev yaparlar.
Uzlaşma talep eden mükellefin istemesi halinde uzlaşma görüşmeleri sırasında bağlı olduğu meslek odasından bir temsilci ve 01.06.1989 tarihli ve 3568 sayılı Kanuna göre kurulan meslek odasından bir meslek mensubu bulundurabilir. Bu kişiler, uzlaşma görüşmelerinde sadece görüş açıklayabilirler. Uzlaşma görüşmeleri sonucunda düzenlenecek tutanaklara imza atamazlar. (TÖUY Md. 6)
3- Bölgesel Uzlaşma Komisyonlarının Teşkili
İncelemeyi yapan merkez inceleme elemanının bağlı olduğu ekip veya grup başkanının gerek gördüğü hallerde ve talebi üzerine, incelemeyi yapanın mensup olduğu Kurul veya Genel Müdürlük, uzlaşmayı bölgesel düzeyde yaptırabilir.
Bölgesel düzeyde yapılacak uzlaşmalarda, komisyon üyeleri ilgili Kurul veya Genel Müdürlükçe belirlenir. (TÖUY Md.7)
A- TARHİYAT SONRASI UZLAŞMANIN YAPILMASI
1- Tarhiyat Sonrası Uzlaşma Talebi :
Uzlaşma talebi için mükellefin bizzat veya resmi vekaletini haiz vekili vasıtasıyla (Tüzel kişilerle, küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin kanuni temsilcileri vasıtasıyla) ve yazı ile yetkili uzlaşma komisyonuna müracaat etmesi gerekmektedir. Uzlaşmada, mükellefi temsil edecek kişinin avukat olması şart değildir. Sadece noterden düzenlenen bir vekaletname ile yetki verilmiş olması gerekmektedir’. Uzlaşma talebine ait dilekçe, mükellefin bağlı olduğu vergi dairesinin bulunduğu il veya ilçede bulunan uzlaşma komisyonuna verilir. bu dilekçenin yetkili uzlaşma komisyonuna taahhütlü posta ile gönderilmesi de mümkündür.
Uzlaşma talebi, ihbarnamede yazılı vergi ve cezanın tamamı için yapılır. Tarhiyat sonrası uzlaşmada kısmi uzlaşma talebinde bulunulamaz.
2- Tarhiyat Sonrası Uzlaşma Talep Süresi
Tarhiyat sonrası uzlaşma talebinin vergi veya ceza ihbarnamelerinin mükellefe tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 30 gün içinde yapılması gerekir. Bu sure aynı zamanda da dava açma süresidir.
3- Tarhiyat Sonrası Uzlaşma Gününün Ertelenmesi
Belirlenen uzlaşma günü bildirildikten sonra komisyonun o gün toplanamayacağının anlaşılması halinde yeni bir uzlaşma günü belirlenerek mükellefe bildirilir.
Uzlaşma müzakeresinin belirlenen günde sonuçlandırılamaması veya daha ayrıntılı bir inceleme yada araştırma yapılmasını gerektirmesi halinde uzlaşma görüşmesi ya aynı gün belirlenen yada sonradan belirlenerek mükellefe bildirilecek bir başka tarihe ertelenebilir. Bu durum komisyon başkan ve üyeleri tarafından imzalanan bir tutanakla tespit olunur ve bu tutanak uzlaşma dosyasında saklanır. (UY Md.l l)
4- Tarhiyat Sonrası Uzlaşmanın Kesinliği ve Vergi Mahkemesinde Dava Açma
Uzlaşma vaki olduğu taktirde komisyonların düzenleyecekleri uzlaşma tutanakları kesin olup, gereği vergi dairelerince derhal yerine getirilir.
Üzerinde uzlaşılan ve tutanakla tespit edilen hususlar hakkında dava açılamayacağı gibi hiçbir merciye şikayette de bulunulamaz.
Süresi içerisinde uzlaşma talebinde bulunan mükellef, uzlaşma talep ettiği vergi ve ceza için ancak uzlaşma vaki olmadığı veya temin edilemediği taktirde dava açma yoluna gidebilir. Mükellef tarafından aynı vergi ve ceza için uzlaşma talebinden önce dava açılmışsa dava,uzlaşma işleminin sonuca bağlanmasından önce vergi mahkemelerince incelenmez; herhangi bir sebeple incelenir ve karara bağlanırsa bu karar hükümsüz sayılır.
Uzlaşmanın vaki olması halinde mükellef,uzlaşmaya varılan vergi ve cezaya karşı dava açamaz. Mükellefin uzlaşma talebinden önce dava açmış olması durumunda uzlaşmaya varıldığı hususu ilgili mahkemeye bildirilir ve davanın incelenmeksizin reddolunması sağlanır.
Uzlaşmanın vaki olmaması halinde mükellef,tarh edilen vergiye veya kesilen cezaya uzlaşmanın vaki olmadığına dair düzenlenen ve kendisine tebliğ olunan tutanağın tebliğinden itibaren genel hükümler dairesinde ve yetkili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilir. Bu taktirde dava açma süresi bitmiş veya 15 günden az kalmış ise bu müddet tutanağın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün olarak uzar.
Mükellefin daha önce dava açmış olması ve uzlaşmanın vaki olmaması halinde ise vergi dairesince, uzlaşmanın vaki olmadığı vergi mahkemesine bildirilir. (UY Md.l3)
5- Tarhiyat Sonrası Uzlaşma ve Cezalarda İndirim
Yapılan tarhiyata karşı cezada indirim veya uzlaşma hükümlerinden sadece birisinden yararlanılabilir. Uzlaşma talebinde bulunan mükellef, uzlaşma tutanağını imzalayıncaya kadar uzlaşma talebinden vazgeçtiğini beyan ederek adına salınan cezalar hakkında kanunun 376. maddesi uygulamasını isteyebilir. (UY Md.l4)
6- Tarhiyat Sonrası Uzlaşmada Ödeme Zamanı
Uzlaşma konusu yapılan vergi ve cezalar;
-Uzlaşma vaki olduğu taktirde buna ilişkin düzenlenen ve tebliğ olunan uzlaşma tutanağı vergi ve cezaları ödeme zamanlarından önce tebliğ edilmişse kanuni ödeme zamanlarında,ödeme zamanları kısmen veya tamamen geçtikten sonra tebliğ edilmişse ödeme süreleri geçmiş olanlar uzlaşma tutanağının tebliğinden itibaren bir ay içinde,
-Uzlaşma vaki olmadığı taktirde,Vergi Usul Kanunu’nun 112 ve 368. maddeleri ile 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin 3 No.lu bendi hükmü çerçevesinde,ödenir.(UY Md. 8)
B- TARHİYAT ÖNCESİ UZLAŞMANIN YAPILMASI
1- Tarhiyat Öncesi Uzlaşma İstemi
Uzlaşma için nezdinde inceleme yapılan kimsenin bizzat veya noterden alınmış vekaletnameye dayanarak vekili vasıtasıyla (Tüzel kişiler, küçük ve kısıtlılarla, vakıflar ve cemaatler ile tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde bunların kanuni temsilcileri marifetiyle) ve yazılı olarak incelemeyi yapan elemana veya bağlı bulunduğu ekip ve grup başkanlığına başvurması şarttır.
Uzlaşma talebinin inceleme tutanağında yer alması ilgili merciye yapılmış yazılı başvuru yerine geçer. (UY Md.8)
2- Tarhiyat Öncesi Uzlaşma Talep Süresi
Nezdinde inceleme yapılan kimseler incelemenin başlangıcından, inceleme ile ilgili son tutanağın düzenlenmesine kadar geçen süre içerisinde her zaman uzlaşma talebinde bulunabilirler.
Tarhiyat Öncesi Uzlaşma Yönetmeliği’nin 11. maddesine göre inceleme elemanlarınca yapılacak uzlaşmaya davet hallerinde ise,davet yazısının tebliğ tarihinden itibaren en geç on beş gün içerisinde uzlaşma talebinde bulunulabilir.
Şu kadar ki,incelemenin sonuçlandığı tarihte tarh zaman aşımının sona ermesine üç aydan az bir zaman kalması halinde mükellefe tarhiyat öncesi uzlaşma talebinde bulunup bulunmadığı sorulmaz ve tarhiyat öncesi uzlaşma talebinde bulunmaya davet edilmez.
3- Tarhiyat Öncesi Uzlaşmaya Davet ve Davete Uyulmaması
Harici bilgilere dayanılarak, mükelleflerin bilgisi dışında yapılan incelemelerde,inceleme elemanı herhangi bir taahhüt altına girmeksizin mükellefin uzlaşma talebinde bulunmaya davet edebilir.
Uzlaşma davet keyfiyeti ile uzlaşma müzakeresinin yapılacağı yer ve tarih muhatabına yazı ile uzlaşma gününden en az on beş gün önce tebliğ olunur.
İnceleme raporunun bir örneği davet yazısına eklenir,
Tebliğ işleminde, posta ile veya memur vasıtasıyla tebliğ usulü uygulanır. İnceleme elemanının bizzat tebliğ yapması da mümkündür.
Muhatabın bilinen en son adresine uzlaşmaya davet yazısı tebliğ edilememesi de yazıda bildirilen yer ve tarihte uzlaşma davetine uyulmaması hallerinde uzlaşma konusunda başkaca bir işlem yapılmaz. Uzlaşma temin edilmemiş sayılır.
Bu maddenin uygulanmasında posta ile veya memur vasıtasıyla gönderilen yazının tebliğ edilemeyerek geri gelmesi, tebliğ edilememeyi ifade eder.
Tarhiyat öncesi uzlaşma talebinde bulunan mükellef,tayin edilen uzlaşma gününden yazılı olarak inceleme raporu düzenleyene veya komisyona sekreter ya hizmeti veren birime bu talebinden vazgeçtiğini bildirebilir. Bu durumda mükellef tarhiyat öncesi uzlaşma istememiş gibi işlem tesis edilir. (TÖUY Md. l2)
4- Tarhiyat Öncesi Uzlaşmada Tarh edilecek Verginin Uzlaşma Komisyonuna ve Mükellefe Bildirilmesi
Yapılan incelemeler sonucu,uzlaşmaya konu tarh edilecek vergi ve kesilmesi öngörülen ceza miktarı, inceleme elemanınca düzenlenecek bir raporla uzlaşma gününden en az on beş gün önce yetkili uzlaşma komisyonuna ve ilgiliye bildirilir. Uzlaşma gününün 15 günden önceki bir tarih olarak belirlenmesi halinde inceleme raporu bu tarihten önce mükellefe tebliğ edilir. Gerektiğinde bu inceleme raporu,ön rapor şeklinde de düzenlenebilir.
Uzlaşma talebinin işleme konulabilmesi için,inceleme elemanının, mükellefin uzlaşma talebi ile birlikte mükellef hakkında düzenleyeceği inceleme raporunu yetkili uzlaşma komisyonuna intikal ettirmesi şarttır. İnceleme raporu ilgili mükellef ile komisyona intikal ettirilmeden uzlaşma yapılamaz. (TÖUY Md.l3)
5- Tarhiyat Öncesi Uzlaşmanın Kesinliği,Dava Konusu Edilemeyeceği ve Tarhiyat Sonrası Uzlaşma Yapılamayacağı
Uzlaşma Komisyonlarının,uzlaşma neticesinde düzenleyecekleri uzlaşma tutanakları kesin olup, gereği vergi dairelerince derhal yerine getirilir.
Üzerinde uzlaşılan veya tutanakla tespit edilen hususlar hakkında dava açılamaz ve hiçbir merciye şikayette bulunulamaz.
Mükellefler Tarhiyat Öncesi Uzlaşma Yönetmeliği uyarınca, üzerinde uzlaşılan vergi miktarına göre düzeltilen ceza hakkında Vergi Usul Kanunu’nun 376. maddesi hükümlerinin kendilerine uygulanmasını talep edemezler. (TÖUY Md 16)
Tarhiyat öncesi uzlaşmanın herhangi bir nedenle temin edilememesi veya uzlaşmaya varılamaması hallerinde,mükellefler verginin tarhından sonra tarhiyat sonrası uzlaşma talep edemezler. (TÖUY Md 17)
6- Tarhiyat Öncesi Uzlaşmada Ödeme Zamanı
Uzlaşma konusu yapılan vergi ve cezada uzlaşma vaki olduğu taktirde uzlaşma tutanağı düzenlenir ve derhal ilgili vergi dairesine intikal ettirilir. Bu tutanak tahakkuk fişi yerine geçer. Uzlaşma tutanağı vergi ve cezaların ödeme zamanlarından önce ilgiliye tebliğ edilmişse kanuni ödeme zamanlarında;ödeme zamanları kısmen veya tamamen geçtikten sonra ilgiliye tebliğ edilmişse ödeme süreleri geçmiş olanlar uzlaşma tutanağının tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödenir. (TÖUY Md 18)
Uzlaşma konusunda yapılan değişikliklerin uzun zaman uygulanabilirliğinin olabileceğini tahmin etmekteydik. Çünkü 35 yıldır sadece vergi aslında hiçbir indirime yanaşmayan vergi idaresinin vergi aslını da indirime alışacağı düşünülemezdi. Ayrıca da bazı vergilerin özellikleri ve bazı tarhiyatların çok sağlam delil ve ölçülere dayalı olup olmamasının da uzlaşmayı etkileyen bir faktör olarak uzun sürede uzlaşma konusunda idarede çekince yaratabiliyordu. Bu nedenle de vergi kanunlarında ve uzlaşma hükümlerinde muhakkak daha çok mükellefin bu sistemden yararlanabilmesi için kanuni değişiklikler kaçınılmazdı. Mükellefle idarenin daha kolayca uzlaşabilecekleri ortam oluşmadığı müddetçe vergi ihtilafları çoğalmakta,Devlet,vatandaşı ile davalı olmaya devam edecekti. İdare ile mükellef arasında en etkili müessese olan uzlaşmanın böylece etkisizleştirilmesine neden hükümler 4444 Sayılı Kanun’la değiştirilerek uzlaşma müessesesi yeniden işleyen ve etkin bir idari çözüm yolu olarak vergilerin hazineye intikal etmesini sağlayacaktır.
(1) 205 Sayılı Kanun 28.02.1963 gün ve 11343 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(2) 4369 Sayılı Kanun 29.07.1998 gün ve 23417 Sayılı Mükerrer Resmi Gazete’de, 4444 Sayılı Kanun 14.08.1999 gün ve 23786 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(3) Uzlaşma ve Tarhiyat Öncesi Uzlaşma Yönetmelikleri, 03.02.1999 gün ve 23600 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(4) Bülent AK, “Kısmi Uzlaşma Olanağı Kısmen Kaldırıldı”, Yaklaşım, Yıl: 6, Sayı: 72, Aralık 1998, s. 92
(5) Vergi Usul Kanunu’nun 268 Seri No.lu Tebliği 13.11.1998 gün ve 23522 Sayılı Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(6) Ekrem SARISU, “Vergide Uzlaşma” Posta, 18.11.1998 s. 6
(7) Şükrü KIZILOT, “Tarhiyat Sonrası Uzlaşma”, Hürses, 13.07.1996, s. 7
(8) KIZILOT, a.g.m.
I- GİRİŞ
28.03.2001 tarih ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu 07.04.2001 tarih ve 24366 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Kamu sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı ve bireylere emeklilik dönemlerinde ek gelir sağlamak suretiyle refah düzeyinin yükseltilmesini amaçlayan bireysel emeklilik sistemi 27 Ekim 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Sistemin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle kuruluş ve dönüşüm başvurusunda bulunan 13 şirketten 11’i emeklilik branşı faaliyeti ruhsatı almıştır. Yapılan açıklama ve tahminlere göre 2010 yılından sonra sistemin GSMH’nın yüzde 5 ile 10 arasında bir fon büyüklüğüne ulaşılacağı tahmin edilmektedir.
Bu Kanun ile, oluşturulacak bireysel emeklilik sistemine katılımcılar tarafından ödenecek katkı paylarının vergi matrahlarının tespitinde belirli sınırlar içerisinde indirim konusu yapılması, emeklilik döneminde elde edilecek gelirlerin belli bir tutara kadarının gelir vergisinden istisna edilmesi, bireysel emeklilik sistemi içerisinde emeklilik sigorta şirketleri tarafından katılımcıların katkılarının değerlendirilmesi amacıyla kurulacak emeklilik yatırım fonlarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançların kurumlar vergisinden istisnası ile bu fonların kuruluş işlemleri de dahil olmak üzere her türlü işlemlerinden düzenlenen kağıtların imzalanması damga vergisinden istisnası ve emeklilik sigorta poliçeleri üzerinden alınacak primler ile emeklilik sigortası uygulamalarından oluşacak fonların sermaye piyasası ile para piyasalarında yapacakları işlemler nedeniyle lehlerine kalacak paraların Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisinden istisna edilmesi gibi vergi avantajları getirilmiştir.
Çeşitli vergi kanunları ile bireysel emeklilik sistemine tanınan vergi avantajları konusunda aşağıda ayrıntılı açıklamalar yapılacaktır.
II- VERGİ KANUNLARI İLE BİREYSEL EMEKLİLİĞE TANINAN AVANTAJLAR
Bireysel emekliliğin yaygınlaşmasında, bireylerin bu sisteme yöneliminin sağlanması büyük önem taşımaktadır. Bu sistem sermaye piyasalarının fon ihtiyaçları açısından da önemlidir. Sisteme yönelişi sağlamak için kanun koyucunun öngördüğü bireysel emekliliğin vergi kolaylıkları sağlanmak suretiyle teşviki, başlangıçta sistemin oturması bakımından da önem arz etmektedir.
Sistemin öngördüğü vergi kolaylıkları kısaca;
- Bireylerin sisteme katılması dolayısıyla ödeyecekleri katkı paylarının vergi matrahlarının tespitinde indirim konusu yapılması,
- Bireylerin sistemden elde ettikleri gelirlerin vergilendirilmesi,
- Katkı paylarının değerlendirileceği emeklilik fonlarının kazançlarının vergilendirilmesi,
gibi kolaylıklarından oluşmaktadır. Aşağıda ayrıntılı olarak bireysel emeklilikte vergi kanunları ile sağlanan teşvik ve sistemin vergilendirme uygulamaları hakkındaki açıklamaları bulacaksınız.
A- Bireylerin sisteme katılması dolayısıyla ödeyecekleri katkı paylarının vergi matrahlarının tespitinde indirim konusu yaapılması
Bireylerin sisteme katılması dolayısıyla ödeyecekleri katkı paylarının vergi matrahlarının tespitinde indirim konusu yapılmasını iki bölümde inceleyebiliriz.
1- Ödenen katkı payları ve sigorta primlerinin ücret matrahının tespitinde indirilmesi,
2- Ödenen katkı payları ve sigorta primlerinin yıllık beyanname ile beyan edilecek gelirden indirilmesi.
1- Ödenen Katkı Payları ve Sigorta Primlerinin Ücret Matrahının Tespitinde İndirilmesi
Ödenen katkı payları ve sigorta primlerinin ücret matrahının tespitinde indirilmesi, Gelir Vergisi Kanununun 63. maddesinin 1. fıkrasının 3. bendinde, 4697 sayılı Kanunun 4. maddesi ile yapılan değişiklikle getirilmiştir. Madde; “sigortanın veya emeklilik sözleşmesinin Türkiye’de kain ve merkezi Türkiye’de bulunan bir sigorta veya emeklilik şirketi nezdinde akdedilmiş olması şartıyla, ücretlinin şahsına, eşine ve küçük çocuklarına ait hayat, ölüm, kaza, hastalık, sakatlık, analık, doğum ve tahsil gibi şahıs sigorta poliçeleri için hizmet erbabı tarafından ödenen primler ile bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları,
İndirim konusu yapılacak prim, aidat ve katkıların toplamı, ödendiği ayda elde edilen ücretin %10’unu (bireysel emeklilik sistemi dışındaki şahıs sigorta poliçeleri için ödenen primlerde, ödendiği ayda elde edilen ücretin %5’ini) ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşamaz. Bakanlar Kurulu bu oranı %20 oranına kadar (bireysel emeklilik sistemi dışındaki şahıs sigorta poliçeleri için %10 oranına kadar) artırmaya ve belirtilen haddi asgari ücretin yıllık tutarının iki katını geçmemek üzere yeniden belirlemeye yetkilidir.” şeklindedir.
Metni yukarıya alınan düzenleme ile, vergiye tabi ücret matrahının tespitinde bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payının elde edilen ücretin %10’una kadar olan kısmı indirim konusu yapılabilecektir. Bireysel emeklilik dışında kalan şahıs sigortaları için ödenen primlerin ise elde edilen ücretin %5’ine kadar olan kısmı ücret matrahının tespitinde indirilebilecektir.
Bireysel emeklilik sistemi ile diğer şahıs sigortaları için ödenen primlerin birlikte olması halinde matrahtan indirim konusu yapılabilecek tutar ücretin %10’u ile sınırlı olacaktır. Bu durumda şahıs sigorta primleri için % 5’lik sınır ayrıca aranacaktır.
İndirim konusu yapılacak katkı payı veya prim tutarının tespitinde esas alınacak ücret işveren tarafından çalışan hizmetin karşılığında ödenen aylık (maaş), prim, ikramiye, sosyal yardımlar ve zamlar gibi sürekli nitelikteki ödemelerin brüt tutarının toplamı olacaktır. Gider karşılığı olarak ödenen tutarlar (yapılan gerçek bir giderin karşılığı olsun olmasın) dikkate alınmayacaktır.
Bir takvim yılı içerisinde bireysel emeklilik ve diğer şahıs sigorta primleri ile ilgili olarak yapılabilecek indirim tutarı asgari ücretin yıllık tutarını aşmayacaktır. Bu sınırlama yıllık bazda dikkate alınacak olup, yıl içinde asgari ücret tutarında meydana gelebilecek değişiklikler, indirim yapılacak tutarların hesabında dikkate alınacaktır.
Ücretlinin eşine ve küçük çocuklarına ait hayat, ölüm, kaza, hastalık, sakatlık, işsizlik, analık, doğum ve tahsil gibi şahıs sigorta poliçeleri için ücretli tarafından ödenen primler ile bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları da yukarıda belirtilen sınırlamalar çerçevesinde indirim konusu yapılabilecektir.
Küçük çocuk tabirinden, 18 yaşını doldurmamış ve mükellef tarafından bakmakla yükümlü olunan (nafaka suretiyle bakılanlar dahil) kişilerin anlaşılması gerekmektedir.
Bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları ile şahıs sigorta primlerinin vergi matrahının tespitinde indirim konusu yapılabilmesi için; bireysel emeklilik şirketlerinin 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununun 8. maddesinde yer alan hüküm uyarınca emeklilik branşında ruhsat almış şirketlerden olması, şahıs sigorta şirketlerinin ise Türkiye’de yerleşik ve merkezinin Türkiye’de olması gerekmektedir.
2- Ödenen Katkı Payları ve Sigorta Primlerinin Yıllık Beyanname İle Beyan Edilecek Gelirden İndirilmesi
Ödenen katkı payları ve sigorta primlerinin yıllık beyanname ile beyan edilecek gelirden indirilmesi ise Gelir Vergisi Kanununun 4697 sayılı Kanunun 7. maddesi ile değişik 89. maddesinin 1. bendinde hükme bağlanmıştır. Madde metni; “Beyan edilen gelirin %10’unu (bireysel emeklilik sistemi dışındaki şahıs sigorta primleri için, beyan edilen gelirin %5’ini) ve asgari ücretin yıllık tutarını aşmamak şartıyla, mükellefin şahsına, eşine ve küçük çocuklarına ait hayat, ölüm, kaza, hastalık, sakatlık, analık, doğum ve tahsil gibi şahıs sigorta primleri ile bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları (sigortanın veya emeklilik sözleşmesinin Türkiye’de kain ve merkezi Türkiye’de bulunan bir sigorta veya emeklilik şirketi nezdinde akdedilmiş olması, prim ve katkı tutarlarının gelirin elde edildiği yılda ödenmiş olması ve ücret geliri elde edenlerin ücretlerinin safi tutarının hesaplanması sırasında ayrıca indirilmemiş bulunması şartıyla; eşlerin veya çocukların ayrı beyanname vermeleri halinde, bunlara ait prim ve katkı payları kendi gelirinden indirilir.),
Bakanlar Kurulu bu bentte yer alan %10 oranını %20 oranına kadar (bireysel emeklilik sistemi dışındaki şahıs sigorta poliçeleri için %10 oranına kadar) artırmaya ve belirtilen haddi asgari ücretin yıllık tutarının iki katını geçmemek üzere yeniden belirlemeye yetkilidir.” şeklindedir.
Yasa maddesinin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, yıllık beyanname veren mükellefler, vergi matrahlarının tespitinde bireysel emeklilik sistemine ödedikleri katkı payının beyan edilen gelirin %10’una kadar olan kısmını gelir vergisi matrahlarının tespitinde indirim konusu yapabileceklerdir. Bireysel emeklilik dışında kalan şahıs sigortaları için ödenen primlerin ise beyan edilen gelirin %5’ine kadar olan kısmı matrahın tespitinde indirim konusu yapılacaktır. Beyan edilen gelir olarak, yıllık gelir vergisi beyannamesinde yer alan indirimler ve geçmiş yıl zararları toplamından önceki tutar esas alınacaktır.
Bireysel emeklilik sistemi ile ilgili diğer şahıs sigortaları için ödenen primlerin birlikte olması halinde matrahtan indirim konusu yapılabilecek tutar, beyan edilen gelirin %10’u ile sınırlı olacaktır. Bu durumda şahıs sigorta primleri için %5 oranındaki sınır ayrıca aranacaktır.
Mükelleflerce ödenen prim ve katkı paylarının yıllık beyanname ile beyan edilen gelirden indirilebilmesi için, bu prim ve katkı paylarının ücretin safi tutarının tespitinde ayrıca indirilmemiş olması gerekmektedir.
Mükellefin eşi ve çocuklarının ayrı beyanname vermeleri halinde, eş ve çocuklar adına ödenen prim ve katkı payları öncelikle kendi gelirlerinden indirilecektir.
B- Bireylerin sistemden elde ettikleri gelirlerin vergilendirilmesi
Bireylerin sistemden elde ettikleri gelirlerin vergilendirilmesi ise, Gelir Vergisi Kanununun 22. maddesinin 1. bendinde; “1. Bireysel emeklilik sisteminden emeklilik hakkı kazananlar ile bu sistemden vefat, maluliyet veya tasfiye gibi zorunlu nedenlerle ayrılanlara yapılan ödemelerin %25’i, Türkiye’de kain ve merkezi Türkiye’de bulunan diğer sigorta şirketlerinden on yıl süreyle prim ödeyenler ile vefat, maluliyet veya tasfiye gibi zorunlu nedenlerle ayrılanlara yapılan ödemelerin %10’u ve tek primli yıllık gelir sigortalarından yapılan ödemelerin tamamı gelir vergisinden müstesnadır.
İstisna edilen tutar üzerinden 94. maddenin birinci fıkrasının (15) numaralı bendine göre tevkifat yapılmaz.” şeklinde hükme bağlanmıştır.
Düzenlemeden anlaşılacağı üzere, bu sistemde emekliliğe hak kazananlar veya vefat, maluliyet ve tasfiye gibi zorunlu nedenlerle ayrılanların birikimlerinin %25’i gelir vergisinden istisna edilmiştir.
Katkı paylarının değerlendirileceği emeklilik fonlarının kazançlarının kurumlar vergisinden ve gelir vergisi stopajından istisnası da ayrı bir ayrıcalıktır. Bilindiği üzere Kurumlar Vergisi Kanununun 8. maddesinde bu verginin istisnaları sayılmış anılan maddenin (e) bendinde; “Emeklilik yatırım fonlarının kazançları (Bu kazançlar Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesine göre tevkifata tabi tutulmaz.)” şeklinde hükme bağlanmıştır.
Emeklilik şirketleri tarafından kurulan emeklilik yatırım fonlarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları yukarıdaki madde metninden de anlaşılacağı üzere kurumlar vergisinden ve gelir vergisi tevkifatından istisna tutulmuştur.
Katılımcılardan toplanan katkı payı veya primlerinin nemalandırılmak suretiyle hak sahiplerine iade edilmesi
Katılımcılardan toplanan katkı payı veya primlerinin nemalandırılmak suretiyle hak sahiplerine iade edilmesi esasına dayalı bireysel emeklilik sistemi ve benzeri nitelikteki birikimli şahıs sigorta kapsamında elde edilen gelirler Gelir Vergisi Kanununun 75. maddesinin birinci fıkrasının 15. numaralı bendinde menkul sermaye iradı sayılmıştır. Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü’nün yayımlamış olduğu 13.08.2003 tarih ve 2003/3 sayılı Gelir Vergisi Sirküsü’nde; “Gelir Vergisi Kanununun 94. maddesinin birinci fıkrasının 15 numaralı bent hükmü uyarınca, emeklilik ve sigorta şirketleri; bireysel emeklilik sözleşmeleri ve birikimli şahıs sigortaları dolayısıyla yaptıkları ödemelerden, istisna edilen tutarlar hariç, gelir vergisi tevkifatı yapmak durumundadır.
Bakanlar Kurulu 24.12.2002 tarih ve 2002/5000 sayılı Kararı (30.12.2002 tarih ve 24979 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.) ile uygulanacak tevkifat oranlarını aşağıdaki şekilde belirlemiştir.
Bireysel emeklilik ile diğer sigorta şirketlerince;
- On yıl süreyle prim, aidat veya katkı payı ödemeden ayrılanlara yapılan ödemelerden %15,
- On yıl süreyle katkı payı ödemiş olmakla birlikte bireysel emeklilik sisteminden emeklilik hakkı kazanmadan ayrılanlar ile diğer şahıs sigortalarından on yıl süreyle prim veya aidat ödeyenlere ve vefat, maluliyet veya tasfiye gibi zorunlu nedenlerle ayrılanlara yapılan ödemelerden %10,
- Bireysel emeklilik sisteminden emeklilik hakkı kazananlar ile bu sistemden vefat, maluliyet veya tasfiye gibi zorunlu nedenlerle ayrılanlara yapılan ödemelerden %5, oranında gelir vergisi tevkifatı yapılacaktır.
Daha öncede belirtildiği üzere, Gelir Vergisi Kanununun 22. maddesinin 1 numaralı fıkrası uyarınca gelir vergisinden istisna edilen tutarlar üzerinden tevkifat yapılmayacaktır.” şeklinde açıklanmıştır.
Üzerinde durulması gereken konulardan birisi de bireylerin sistemden elde ettikleri gelirlerin yıllık beyanname ile beyan edilmeyeceğidir. Bilindiği üzere, Gelir Vergisi Kanununun 86. maddesinin birinci fıkrasının 1 numaralı bendinin (a) alt bendinde yer alan hükme göre, bireysel emeklilik sistemi ve şahıs sigortalarından elde edilen ve menkul sermaye iradı olarak tanımlanmış gelirler tutarı ne olursa olsun yıllık beyanname ile beyan edilmeyecektir. Dolayısıyla 94. madde kapsamında yukarıda anlatıldığı üzere yapılan tevkifat nihai vergileme olacaktır.
Bu konuda belirtmemiz gereken diğer bir vergisel kolaylık ise, Gelir Vergisi Kanununa 4697 sayılı Kanunun 40. maddesine eklenen 9 numaralı bent ile getirilen, işveren kurumun çalışanları adına yatıracağı katkı paylarının vergiden indirilmesi kolaylığıdır.
C- Damga vergisi ve banka sigorta vergisi istisnası
Emeklilik yatırım fonlarının kuruluşu da dahil olmak üzere her tür işlemleri Damga Vergisi Kanununun ek 2 sayılı tablosu ile vergi dışı bırakılmış, yine bu şirketlerin kuruluş, sermaye artırımı sırasında çıkarttıkları senetlerin itibari değerlerinin üzerinde elden çıkartılmalarından dolayı elde ettikleri paralar ile emeklilik yatırım fonlarının sermaye piyasalarında yaptıkları işlemler nedeniyle elde ettikleri paralar Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi Kanununun 29. maddesinin (t) ve (u) bentleri gereğince istisna kapsamına alınmıştır.
150 M2’NİN ALTINDAKİ KONUTLARIN SATIŞINDA MUTFAK, BANYO, ISITMA VE SOĞUTMA DONANIMLARI BÜNYESİNE GİREN VE YÜKLENİLEN KDV İADE EDİLEBİLECEKTİR
Müteahhitler tarafından inşa edilen150 m²’nin altındaki konut satışlarından kaynaklanan ve indirim yolu ile indirilemeyen indirimli orana tabi işlemlerden kaynaklanan vergiler iade edilmektedir.
Bina projesinde bulunan ısıtma, soğutma donanımları (inverter iç ünite ve dış ünite tesisat bedelleri), mutfak dolabı, mutfak tezgahı, lavabolu banyo dolabı, gömme dolap, duşakabin, küvet ile projede bulunmamakla birlikte gömme şeklinde monte edilen dolapların sökülüp taşınma işlemlerinin, maliyet ve ölçü uyumsuzlukları nedeniyle de mümkün olmayacağının düşünüldüğü ifade edilerek, söz konusu ürünler nedeniyle yüklenilen katma değer vergisinin iade hesabına dahil edilip edilmeyeceği uzun sure tartışma konusu olmuş ve bu konuda farklı vergi idarelerince farklı uygulamalar yapılmaktaydı.
KDV oranlarının belirlendiği 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi eki (I) sayılı listenin 11 inci sırasında yer alan ve Kararnamenin 1 inci maddesinin 6 numaralı fıkrasında sayılanlar dışında kalan net alanı 150 m² ye kadar konutların tesliminde %1 oranında KDV uygulanmaktadır.
KDV Kanununun 29/2 nci maddesi ile indirimli orana tabi işlemler dolayısıyla yüklenilen ve işlemin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirim yoluyla giderilemeyen KDV tutarlarının Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sınırı aşan kısmının yılı içinde vergilendirme dönemleri itibariyle mahsuben, yılı içinde mahsuben iade edilemeyen tutarların da izleyen yıl içinde talep edilmesi şartıyla nakden ya da mahsuben iadesi imkanı getirilmiştir.
Konu ile ilgili olarak yürürlükten kaldırılan 119 Seri No.lu KDV Genel Tebliği’nden açıklamalar yer almaktaydı. Bu Tebliğ’in Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği ile yürürlükten kaldırılması üzerine bu kez aynı açıklama Uygulama Tebliği’nin “3.1.31. İade Hesabına Dahil Edilebilecek Yüklenilen KDV” başlıklı bölümüne Örnek 1 olarak aktarılmıştır.
Bu şekilde duraksamaya varılan konu ile ilgili olarak Gelir İdaresi Başkanlığı Samsun Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından benzer özelge verilmiştir.[1]
‘Örnek 1: ankastre ürünlerle birlikte veya mobilyalı olarak satılan 150 m² nin altındaki bir konut tesliminden kaynaklanan iade talebinde; buzdolabı, fırın, davlumbaz, bulaşık makinesi, mobilya, vestiyer, televizyon ve benzeri eşyalar, konut sahibi kişilerce sökülüp taşınarak tekrar kurulup kullanılabilecek (eklenti) mahiyette olup, bunların tesliminin konut tesliminden bağımsız bir teslim olarak değerlendirilecektir.
Dolayısıyla söz konusu eşyaların teslimi için bu eşyaların tabi olduğu KDV oranının uygulanacağı ve konut ile birlikte teslim edilen söz konusu eşyaların temininde yüklenilen KDV’nin, genel esaslara göre indirim konusu yapılacağı, ancak iade hesabına dâhil edilmeyecektir.’ Şeklinde belirtilmiştir.
Bu açıklamalara göre; yukarıda sayılan ürünlerden, yerinde inşa edilen, sökülüp götürülmesi ve taşınması mümkün olmayan ve konut satışından bağımsız olarak düşünülemeyecek nitelikte olanların bünyesine giren ve yüklenilen KDV, konut teslimine ilişkin iade hesabına dahil edilebilecektir.
Ancak; söz konusu ürünlerin sökülüp taşınarak başka yerde tekrar kurulmak suretiyle kullanılacak nitelikte olması durumunda, bu ürünlere ilişkin yüklenilen KDV genel esaslara göre indirim konusu yapılabilecek, ancak konut satışına ilişkin iade hesabına dahil edilmeyecektir.
İNDİRİMLİ KDV’NİN İADESİNDE SATIŞ İADELERİ KDV’Sİ YÜKLENİR Mİ?
Bilindiği üzere, Katma Değer Vergisi Kanunun 28. Maddesinin verdiği yetkiye istinaden Bakanlar Kurulu mal ve hizmetlere uygulanacak katma değer vergisi oranlarını belirlemektedir. Uygulanacak oranlarla ilgili olarak 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı yayınlanmış ve ekonominin gereklerine göre de zaman zaman bu Kararda değişikliler yapılmaktadır.
Bu Karar hükümlerine göre bazı mal ve haklar indirimli oranda katma değer vergisine tabi tutulmaktadır. Katma Değer Vergisi Kanununun 29/2 maddesinde ise; yılı içinde indirim yolu ile giderilemeyen KDV tutarlarının Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sınırı aşan kısmı yılı içinde vergilendirme dönemleri itibariyle mahsuben, yılı içinde mahsuben iade edilmeyen tutarların da izleyen yıl içinde talep edilmesi şartıyla nakden ya da mahsuben iadesi yapılmaktadır.
İndirimli oranda satışı yapılıp hesaplanan katma değer vergisi hesaplanıp beyan edilen malların iade faturası ile işletmeye geri fatura edilmesi yaşanan olaylardandır.
Satış iadelerine ilişkin KDV’nin yüklenim konusu yapılıp yapılamayacağı, ayrıca geri gelen malın başka bir müşteriye tekrar satılması durumunda bu satış işlemi için yüklenilen KDV’nin nasıl hesaplanacağı konusunda Maliye Bakanlığı Gelir İdaresinin uygulaması ile ilgili özelgesi aşağıda özetlenmiştir.[1]
KDV Kanununun 29/2 maddesi ile 28 inci maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından vergi nispeti indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olup teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sınırı aşan verginin Maliye Bakanlığının belirleyeceği usul ve esaslara göre iade edileceği hüküm altına alınmıştır.
İndirimli orana tabi işlemlerden kaynaklanan KDV iade taleplerinin sonuçlandırılmasında izlenecek usul ve esasları belirleyen Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği 26.04.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Bu Tebliğ’in (III/B-3.4.5.) bölümü ile yürürlükte kaldırılan 119 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin (6.5.) bölümünde aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır:
“… İndirimli orana tabi teslim ve hizmetlerin gerçekleştiği vergilendirme döneminden sonra malların iade edilmesi, işlemin gerçekleşmemesi, işlemden vazgeçilmesi veya sair sebeplerle işlem matrahının değişmesi durumunda düzeltme yapılması gerekmektedir.
Bu düzeltme defter kayıtları ve beyanname üzerinde yapılacaktır. Dolayısıyla vergiye tabi işlemi gerçekleştiren mükellef, hesapladığı vergiyi, matrahta değişikliğin vuku bulduğu döneme ait e-beyannamenin “indirimler” kulakçığı altındaki “103” kodlu “Satıştan İade Edilen, İşlemi Gerçekleşmeyen veya İşleminden Vazgeçilen Mal ve Hizmetler Nedeniyleİndirilmesi Gereken KDV” satırına yazılmak suretiyle tekrar indirim hesaplarına alarak düzeltecektir.
Bu çerçevede, indirimli orana tabi bir işleme ait iade talebi sonuçlandırıldıktan sonra KDV iadesini ortaya çıkaran işlemden vazgeçilmesi veya satılan malların bir kısmının geri gelmesi durumunda şu şekilde hareket edilecektir.
1. a) Matrahta değişikliğin vuku bulduğu vergilendirme döneminde, defter kaydı ve beyanname üzerinde gerekli düzeltmeyi yapan mükellefin vergi dairesine yazılı olarak müracaat edip, daha önce iadesini aldığı tutarı iade etmesi halinde bu tutar, gecikme faizi ve vergi ziyaı cezası uygulanmaksızın mükelleften geri alınacaktır.
2. b) Mükellefin, matrahta değişikliğin vuku bulduğu dönemde düzeltme işlemini yapmaması halinde; indirimli orana tabi işlem nedeniyle iade edilen KDV, matrahta değişikliğin vuku bulduğu dönemden düzeltmenin yapıldığı döneme kadar gecikme faizi uygulanarak vergi ziyaı cezası ile birlikte mükelleften aranacaktır.
Öte yandan matrahta değişikliğin indirimli orana tabi malların iade edilmesindenkaynaklanması durumunda;
1. c) İade edilen malların, iadenin gerçekleştiği vergilendirme döneminde yeniden satışa konu edilmesi halinde satış daha düşük fiyattan gerçekleşmişse (iade tutarı artacağından) mahsup işlemi yapılarak aradaki fark, iadeye konu edilebilecektir. Satışdaha yüksek bir fiyattan gerçekleşmişse (iade tutarı azalacağından) mahsup işlemi yapılarak aradaki fark mükelleften tahsil edilecektir.
d)İade edilen malların daha sonraki bir vergilendirme döneminde satışa konu edilmesi halinde daha önce iade edilen tutar (a) veya (b) bölümündeki açıklamalara göre mükelleften tahsil edilecektir. Mükellef yeni işlem nedeniyle genel esaslara göre iade talebinde bulunacaktır.”
Açıklamalarına yer verilmiştir.
Buna göre, indirimli orana tabi malların iade edilmesi durumunda yeniden satışa konu edilen mallara ait yüklenilen KDV ile ilgili olarak yukarıda ifade edilen (c) ve (d) bentlerindeki açıklamalar çerçevesinde işlem yapılması gerekmektedir.
İade edilen mallara ilişkin olarak alıcı tarafından hesaplanan KDV daha önce bu işlem ile ilgili olarak hesaplanan KDV tutarının düzeltilmesine yönelik olduğundan, bu tutarın yüklenilen KDV olarak dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.
Uşak Valiliği Defterdarlık Gelir Müdürlüğü’nün 02.03.2015 tarih ve 52796708-3065/03-1 Sayılı özelgesi.
I-GİRİŞ
İhracatın ülke ekonomisindeki hayatiönemine rağmen son zamanlarda abartılı bir şekilde bir kısım gayri kanuniişlere bulaşan insanların eylem ve işlemleri ihracatçı, yeminli mali müşavir, maliye ve gümrük idarelerinintümüne teşmil edilmeye çalışılmaktadır. Hayali ihracat olarak ülke gündeminegiren ve esef ve üzüntü ile izlenen olaylar gümrük beyannamelerinin teyidi ileilgili yeni düzenlemeleri de gündeme getirdi.
Bu anlamda konu ile ilgili olarak tebliğ veiç genelgeler yayınlandı.
Konunun önemli olması ve sık sık değişiklilere uğraması ve uygulamada birliğin sağlanmasıbakımından son mevzuat düzenlemeleri yazımızın konusunu oluşturacaktır.
A- İHRACATTA
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 77 Seri NumaralıGenel Tebliği’nde; nakden veya mahsuben iade taleplerinde gümrük beyannamelerinin teyidi gerçekleştirilmeden iade veya mahsupişlemlerinin yapılmayacağı açıklanmıştır.
Yeminli mali müşavir raporlarına göre yapılaniade ve mahsup işlemleri için de aynı şekilde teyit zorunluluğu bulunmaktaydı.
Ancak, 2001/1seri numaralı Katma Değer Vergisi İç Genelgesi (3) ile yeminli mali müşavir tasdikraporlarında ilgili gümrük idaresinden yazılıalınmış teyitlerin tasdikli örneklerinin bulunması halinde, ihtiyaç duyulmadığısürece vergi dairesince ayrıca teyit alınmayacağı açıklanmıştı.
Bukez 2001/2 sıra numaralı Katma Değer Vergisi İç
Genelgesi
Ancak, gümrük
idarelerince bu şekilde yazı
gönderilmediği hallerde ise, teyit
işlemi 2001/1 numaralı Katma
Değer Vergisi Kanunu İç Genelgesi hükümlerine göre yazıyla ilgili
gümrükidaresine sorulmak suretiyle yapılmaktaydı.
Yukarıdaki uygulamalar halengeçerli olmakla birlikte yayınlanan 2001/4seri numaralı Katma Değer Vergisi
Kanunu İç Genelgesi ile mükelleflerin ihracatişlemlerine ilişkin bilgilerin
GümrükMüsteşarlığı tarafından Maliye Bakanlığı’naverilmesi ve gümrük
beyannamelerinde yer alan kimlik bilgilerinin doğruluğununtespiti için de
mükelleflerin sicil bilgilerinin Maliye
Bakanlığı’nca GümrükMüsteşarlığı’na
manyetik ortamda “text
file” olarak verilmesi hususunda
GümrükMüsteşarlığı’ncamanyetik ortamda verilen bilgilerin vergidaireleri otomasyonu (VEDOP) projesi çerçevesinde vergi dairelerininkullanımına açılması ile birlikte,gümrük idareleri ile yazışma yapmadan, (VEDOP) sorgulama sonuçlarına göre teyitalınmasına imkan sağlanmıştır.
Yapılan düzenlemeye göre
sorgulama sonuçlarıbilgisayar çıktısı alınarak muhafaza edilecek ve gerekli
görülmedikçe veya
GümrükMüsteşarlığı’ncaverilen gümrük beyannamesiözetlerinde ihracatçılara tecil-terkin kapsamında satış yapan mükelleflertarafından gümrük beyannamelerineilişkin olarak verilen bilgilerle, (VEDOP) sorgulaması sonucu alınan bilgilerinuyumlu olması halinde söz konusu ihracat ile ilgili olarak gerekli görülmedikçevergi dairelerince gümrük idaresinden ayrıca yazılı teyit alınmayacaktır.
C- YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLERLE İLGİLİ UYGULAMA
IV-VEDOP’SUZ VERGİ DAİRELERİNDE TEYİT UYGULAMASI
İhracatnedeniyle yüklenilen katma değer vergisi iade ve mahsup işlemlerinde gümrükbeyannamelerine ait bilgilerin (VEDOP) sorgulamasında alınmasının mümkünolmadığı durumlarda bu beyannamelerin doğruluğunun sağlanması yani teyidi,2001/1 ve 2001/2 sıra numaralı KDV Kanunu İç Genelge’lerinde belirtildiğiüzere, yazışmasuretiyle alınabilecektir.
Ancak, (VEDOP)projesi kapsamına henüz alınmayan vergi dairelerindeki ihracatta katmadeğer vergisi iadelerinin alınması için gümrük beyannamelerinin teyidiningörevlendirilecek en yakın vergi dairesi veya merkezden faksla sorgulamasıyapılarak bu mükelleflerin de daha kolay ve erişilebilecek şekilde gümrük beyannamelerininteyidi sağlanmalıdır. Dolayısıyla yazışmaların uzun sürmesi nedenleriylealacaklarını zamanında alamayan ihracatçılara da büyük kolaylık sağlanmışolacaktır.
(*) Yeminli Mali Müşavir
(2) MehmetMAÇ, Katma Değer Vergisi Kanunu Uygulaması,Denet Yayıncılık, s.11-25
(3) 02.01.2001tarih, sayı 225 (Topluca Türk VergiKanunları, Yaklaşım Yayınları, Cilt 6, s.108)
(4) 18.01.2001tarih, sayı 3788 (Topluca Türk VergiKanunları, Yaklaşım Yayınları, Cilt 6, s.109)
Sabri ARPAÇ*
I-GİRİŞ
Vergi Kanunları’nda önemli değişikler
yapan 4369 sayılı Kanun’un 62.maddesi ile Katma Değer Vergisi Kanunu’na eklenen
geçici 17. maddesinde;
BakanlarKurulu’nun
10.09.1998 tarih ve 98/11766 sayılı Kararı[1]ile
dahilde işleme veya geçici kabul rejimi kapsamında ihraç edilecek
Daha sonra,31.07.2000 tarih ve 2000/1162 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı[2]ile demir-çelik, otomotiv ve otomotivyan sanayi sektöründe faaliyette bulunan imalatçı-ihracatçılara dahildeişleme ve geçici kabul rejimleri kapsamında ihraç edilecek malların imalindekullanılan maddeler tecil-terkin uygulamasından yararlanmaları uygunbulunmuştur.
Bakanlar Kurulu’ncaçıkartılan 16.04.2001 tarih ve 2001/2325 sayılı Kararname[3]ile dahilde işleme ve geçici kabul izinbelgesi kapsamında ihraç edilecek ürünlerin imalinde kullanılacak maddelerin bubelgelere sahip mükelleflere teslimi tecil-terkin kapsamına alınmış veuygulama ile ilgili olarak da 83 seri no.lu KatmaDeğer Vergisi Kanunu Genel Tebliği[4]yayınlanmıştır. 71 seri no.lu tebliğin[5]I. bölümü ile 75 seri no.lu Tebliğ[6]yürürlükten kaldırılmıştır.
Böylece
Dahilde işleme ve geçici kabul rejimi kapsamında ithal edilen maddeleriçin Katma Değer Vergisi’nin ödenmemesi, yurt içinde üretilen emsali mallaraise Katma Değer Vergisi uygulaması yerli maddeler aleyhine rekabet eşitsizliğioluşturmaktadır. Yapılan düzenlemeyle bu eşitsizliği gidermek üzere dahildeişleme ve geçici kabul rejimi kapsamında ihraç edilecek malların üretimindekullanılacak maddelerin tesliminde de 2008 yılı sonuna kadar tecil terkinuygulaması getirme konusunda Bakanlar Kurulu’na yetki verilmektedir[7].
Madde gerekçesinden de anlaşıldığı üzere, ihracatı kolaylaştırmak ve artırmakiçin getirilen bu hüküm başlangıçta sadece tekstilve konfeksiyon, demir-çelik, otomotiv ve otomotiv yan sanayi sektörlerinde faaliyettebulunan imalatçı-ihracatçılara dahilde işleme ve geçici kabul rejimlerkapsamında ihraç edilecek malların imalinde kullanılan maddeler tecil-terkin uygulamasındanyararlanırken, 2001/2325 sayılı Kararname ile bu yetki genişletilmiştir. Dahiliişleme ve geçici kabul kapsamında ihraç edilecek malların üretimindekullanılacak maddelerin, dahili işleme veya geçici kabul izin belgesine sahipmükelleflere tesliminde 3065 sayılı KDV Kanunu’nun 11/1. maddesinin (c) bendi hükümlerinegöre işlem yapacakları yani tecil- terkin hükümlerine göre işlem yapacakları kararlaştırılmıştır.
Böylece, daha önce sınırlı mallarauygulanan tecil terkin uygulaması bu kez dahilde işleme ve geçici kabul izinbelgelerine sahip mükelleflerin belge kapsamındaki mallarının üretimindekullanılacak maddelerin tamamına uygulanacaktır.
Kararnameile alıcıların tecil-terkin uygulamasından yararlanabilmesi için;
1. KDV mükellefi olmaları,
2. Dahilde işleme veya geçici kabul izinbelgelerine sahip olmaları,
3. Düzenlenen faturalarda her bir mal türüneilişkin KDV hariç bedelin 2,5 milyar TL’yi aşması,
gerekmektedir.
Yukarıda belirtilen 2,5 milyar liralık üst sınır tekstil konfeksiyonsektöründe; pamuk, yün, iplik ve kumaş dışındaki mallarda 500 milyon liraolarak uygulanacaktır. Dahilde işlemeizin belgesine sahip mükelleflere belge kapsamındaki madde ve malzemelerintecil-terkin sistemi çerçevesinde teslimi mükelleflerin isteğine bırakılmışken,sektörel dış ticaret şirketlerinin dahilde işlemeveya geçici kabul izin belgesi kapsamında imalatçı vasfı olmayan ortakları ileimalatçı olup olmadığına bakılmaksızın ortakları dışındaki firmalardan ihraçedilmek üzere mal almalarında tecil-terkin uygulaması zorunludur.
III
A- ALICI VE SATICININ YAPACAĞI İŞLEMLER
Mal aldıkları mükelleflerin hesapladıkları katma değer vergilerinitecil-terkin kapsamında mal satanlara ödememek için sahibi oldukları dahildeişleme veya geçici kabul izin belgesini ibraz ederek belgede yazılı mallarınalımlarında tecil-terkin uygulaması kapsamında kendilerinden verginin alınmamasınıisteyebilirler.
Hesapladıkları katma değer vergisini mal sattıkları belge sahibimükelleften tahsil etmeyerek tecil ettirmek isteyen satıcı, talep edilen malın,belgedeki cins ve miktarına uygun olup olmadığını, daha önce satın alınanmiktarları da göz önünde bulundurarak, faturasını düzenleyeceklerdir.Düzenlenen faturada toplam bedel üzerinden hesaplanan katma değer vergisialıcılardan tahsil edilmeyecektir.
1- Dahilde İşleme İzin BelgesineGöre
Alıcının ibraz edeceği dahildeişleme izin belgesi ise; “İthal edilen maddeler ile ilgili bilgiler” bölümüsatıcı tarafından düzenlediği faturaya uygun olarak doldurulacak kaşe basılaraksatıcı tarafından imzalanacaktır.
2- Geçici Kabul İzin Belgesine Göre
İthal veya satın alınan mal geçicikabul izin belgesine istinaden teslim ediliyorsa bu takdirde belgenin uygunbir yerine; “Bu belgenin ............. sırasındaki.......... miktar/birim maldan ............miktarı...............tarih ve.................sayılı faturasıyla satılmıştır.” şerhi konulacak veimzalanıp kaşelenecektir.
3- Satıcının Düzenleyeceği FaturadaDikkat Edeceği Hususlar
Yukarıda açıklandığı üzere düzenlenen geçici kabul veya dahilde işlemeizin belgelerinin bir fotokopisi, belge sahibi tarafından imza ve kaşe kullanılmaksuretiyle onaylanacak ve satıcıya ya da ihracatçıyaverilecektir.
Satıcı tarafından hesaplanarak tecil-terkin kapsamında vergisi tahsil edilmeyenmallara ait düzenlenen faturaya; “KatmaDeğer Vergisi Kanunu’nun geçici 17. maddesi hükmü gereğince katma değer vergisitahsil edilmiştir.” ibaresi yazılacaktır.
Satıcı tarafından yukarıdaki esaslara göre teslim edilecek mallarındışında anılan belgelerde yer almayan malların da teslimi halinde bu takdirde,fatura ayrı ayrı düzenlenecektir. Yani tecil-terkinkapsamındaki mallar için bir fatura diğer mallar için ise ayrı bir faturadüzenlenecektir.
Düzenlenen faturalarda her bir mal türüne ilişkin KDV hariç bedelin 2.5milyar lirayı aşması gerekir. Ancak, 2,5 milyar liralık üst sınır tekstil konfeksiyonsektöründe; pamuk, yün, iplik ve kumaş dışındaki mallarda 500 milyon liraolarak uygulanacaktır.
B- SATICININ DÜZENLEYECEĞİ KDV BEYANNAMESİNDE DİKKAT EDECEĞİ HUSUSLAR
Dahilde işleme izin belgesine veya geçici kabul izin belgesini ibraz edenalıcılara mal teslim eden satıcılar KDV Kanunu’nun 11/1-c maddesi uygulamasınailişkin genel tebliğlerde yapılan açıklamalara göre işlem yapacaktır.
Ham ve yardımcı madde satıcıları tarafından bu dönemde verilecek beyannameye,alıcılar tarafından onaylanarak verilen geçici kabul veya dahilde işleme izinbelgesinin bir fotokopisi eklenecektir. İhracatçıya bu kapsamda teslim yapanimalatçılar ise beyannameye, ihracatçı tarafından şerh düşülen geçici kabulveya dahilde işleme izin belgesinin fotokopisini ekleyecektir.
Geçici kabul veya dahilde işleme izin belgesi kapsamında işlem yaparak teciledilen veya iade edilen vergisi, ihracatın koşullarına uygun gerçekleşmemesihalinde satıcılardan değil, alıcılardan gecikme faizi ve cezası ile birlikte aranacaktır.
IV
Dahilde işleme ve geçici kabul izin belgesine sahip imalatçı-ihracatçılartecil-terkin kapsamında satın aldıkları maddelerle imal edilen malların süresiiçinde ihraç edildiğini YMM’lerce düzenlenecek birraporla tespit ettireceklerdir.
YMM raporunda imalat kayıtlarındaki bilgileresas alınarak, üretim analizi ve randıman hesapları, yapılacaktır.
YMM raporları belge kapsamında ihracatınyapıldığı her dönem için ayrı ayrı düzenlenecektir.
KDV Kanunu’nun 83 seri no.lu Genel Tebliği ile YMM raporu ibraz etme mecburiyeti getirilmiştir. Belge kapsamındayapılan teslimlerin tespiti için rapor ibraz etme isteğe veya incelemeye bırakılmamıştır.
A- YMM RAPORUNDA BULUNMASI GEREKEN BİLGİLER
YMM’lerin düzenleyecekleri raporlarda bulunmasıgereken bilgilerin dışında ayrıca;
1. Dahildeişleme veya geçici kabul izin belgesinin tarih ve sayısı,
2. Belgeningeçerlik süresi,
3. İhracatailişkin gümrük beyannamesinin tarih ve sayısı,
4. Fiiliihracat tarihi,
5. İhraçedilen malların cinsi, miktarı ve tutarı,
6. İhraçedilen malların üretiminde kullanılan maddelerin satıcılar itibariyle ayrı ayrı olmak üzere cins. miktar ve tutarı,
7. İhraçsüresi içinde yapılıp yapılmadığı
bilgilerin bulunması ve teyit alınan gümrük beyannamesinin onaylı bir örneğirapora eklenecektir.
B- YMM RAPORU SATICIYA VERİLECEK
Geçici kabul veya dahilde işleme izin belgelerine istinaden işlem yapan satıcılarınhesaplayıp alıcıdan tahsil etmeden vergi dairesince tecil edilen vergileri,imalatçı-ihracatçıların belge kapsamında satın aldıkları maddelerle imalettikleri malların süresi içinde ihraç edildiğini YMM’lercedüzenlenecek bir raporla tespit edeceklerdir.
YMM’lerin düzenledikleri bu raporlar, sözkonusu kapsamda ihracatın yapıldığı herdönem için ayrı ayrı düzenlenecek ve ikişerörneği ihracatın yapıldığı ayı izleyen ay başından itibaren 3 ay içinde ilgilisatıcılara verilecektir. Satıcılar bu raporu bağlı olduğu vergi dairesine ibrazetmek suretiyle tecil edilen verginin terkinini sağlayacaklardır.
Satıcı bu teslimle ilgili olarak iade edilecek katma değer vergisi beyanetmişse iade, alıcının gönderdiği rapor ile fatura fotokopisi veya bu faturalarıntarihi, sayısı ile fatura muhteviyat malların cinsi, miktarı ve tutarına ilişkinbilgileri içiren ve satıcı tarafından onaylanan bir listenin ibrazı üzerine ihracatlailgili katma değer vergisi iadelerinin tabi olduğu usul ve esaslara göre yerinegetirilecektir.
1- YMMRaporlarının Süresinde Verilememsi Halinde Mühlet Verme
Yukarıda da belirtildiği üzere, belge kapsamında satıcılardan alınan maddeleriihraç ettikleri malların üretiminde kullandıklarına dair YMMraporlarını ihracatın yapıldığı ayı izleyen ay başından itibaren 3 ay içindeilgili satıcılara verilecektir. Bu raporları bu süre içinde verilmesi ve bununiçin geçerli bir mazereti bulunan mal alıcıları VUK’un17. maddesine göre vergi dairesince bu sürenin en çok bir katı kadar ek süreverilebilecektir.
VUK’un 17. maddesinde; zor durumda bulunmalarıhasebiyle vergi muamelelerine müteallik ödevleri süresi içinde yerine getiremeyecekolanlara, kanuni sürenin bir katını geçmemek üzere,Maliye Bakanlığınca münasip bir mühlet verilebilir. Bunun için:
1. Mühlet isteyen, sürenin bitmesinden evvel yazıile istemde bulunmalıdır.
2. İstemde gösterilen mazeret, mühlet verecek makamtarafından kabule layık görülmelidir.
3. Mühletin verilmesi halinde verginin alınmasıtehlikeye girmemelidir.
Maliye Bakanlığı mühlet verme yetkisini tamamen veya kısmen mahalli maliyeteşkilatına devredebilir.
Raporların çeşitli nedenlerle süresinde yetiştirilememesi halindealıcılar yukarıdaki esaslara göre Maliye Bakanlığından mühlet isteme konusundatitiz davranmalıdırlar.
2- İmalatçıların Belge KapsamındakiMallarla Ürettikleri Malları İhracatçılara Teslimi
Sahibi oldukları dahilde işleme veya geçici kabul izin belgesinde yeralan malları alan imalatçılar bu malları kullanarak imal ettikleri malları doğrudankendileri ihraç edebilecekleri gibi ihraç kaydıyla da ihracatçılara teslim edebilirler.Bu kapsamda satın alınan ham ve yardımcı maddelerle imal edilen malların ihracatçıyatesliminde tecil-terkin uygulaması halinde, aynı rapor ile hem satıcının hem deimalatçının tecil edilen vergileri terkin edilebilecektir.
V- KOŞULLARIN İHLALİ
Dahilde işleme veya geçici kabul izin belgesi kapsamında tecil edilen vergilerinihracatın belge kapsamında gerçekleşmesi ve yukarıda da açıklandığı üzere raporibrazı ile tecil edilen vergi terkin edilmektedir.
Ancak,tecil-terkin uygulaması kapsamında satın alınan mallardan üretilen mallarınizin belgesinde öngörülen süre ve şartlara uygun olarak ihraç edilmemesihalinde zamanında alınmayan vergi, tecil tarihinden itibaren vergi ziyaı cezası da uygulanmak suretiyle gecikme faizi ilebirlikte belge sahibi alıcıdan tahsil edilecektir.
* YeminliMali Müşavir
[1] 14.10.1998tarih ve 23493 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
[2] 15.09.2000tarih ve 24171 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
[3] 16.05.2001tarih ve 24404 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
[4] 29.06.2001tarih ve 24447 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
[5] 13.11.1998tarih ve 23522 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
[6] 23.09.2000tarih ve 24179 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
[7] 4369sayılı Kanun’un 62. maddesi ile eklenengeçici 17. madde gerekçesi.
Sabri ARPAÇ*
Bilindiği gibi, gelir ve kurumlar vergisimükelleflerinin finansman giderlerinin bir kısmı vergi matrahının tespitindegider kabul edilmemektedir. 2001 yılı sonu itibariyle uygulanacak finansmangider kısıtlaması % 14,7 olarak belirlendi[1].Kanuni düzenlemenin mantığı işletmeleri daha çok öz kaynaklara yöneltmek vegerçek gelirlerinin vergilendirilmesini sağlamaktır.
Düzenlemeye göre, yabancı
kaynağa ait
II- KANUNİ DÜZENLEMELER
Gelir Vergisi Kanunu’nun 41. maddesine 4008 sayılıKanun’un 25. maddesi ile eklenen 8 numaralı ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15. maddesineaynı Kanun’un 27. maddesi ile eklenen 13 numaralı bent ile finansmangiderlerinin bir kısmının gider yazılmayacağına ilişkin düzenleme yapılmış ve1996 yılının başından beri yürürlüğe girmiştir. Yazımızın sayfa boyutunuuzatmamak bakımından Kanun maddeleri buraya ayrıca alınmamıştır.
III- MÜKELLEFLERİN FİNANSMAN GİDER KISITLAMASI KARŞISINDAKİDURUMU
A- KAPSAMA GİREN MÜKELLEFLER
Yukarıda sözü edilen Gelir Vergisi Kanunu’nun 41/8 veKurumlar Vergisi Kanunu’nun 15/13. maddelerinde düzenlenen hükümlere göre,işletmelerde kullanılan yabancı kaynakların bir kısmının işletme gideriyazılmaması suretiyle kısıtlamaya tabi tutulması için aşağıda sayılan ikiönemli koşuldan birinin veya ikisinin birden gerçekleşmesi gerekir.
- Dönem sonu stoklarını son giren ilk çıkar yönteminegöre değerleyen,
- Veya amortismana tabi iktisadi kıymetlerini yenidendeğerlemeye tabi tutan, mükellefler bu iki koşuldan birini seçmeleri halindegider kısıtlaması yapmak zorunda kalmaktadırlar.
Bu iki değerlendirme işleminden yararlanmayanmükelleflerin finansman giderleri ise hiçbir kısıtlamaya tabi tutulmaksızıntamamı kazancın tespitinde gider olarak indirilebilecektir.
B- KAPSAMA GİRMEYEN MÜKELLEFLER
Yukarıda belirtilen iki koşul yani yenidendeğerleme yapan veya son giren ilk çıkar yöntemini (LİFO)seçen mükellefler, bazı hallerde gider kısıtlamasına tabi tutulmamaktadır. Yaniaşağıda sayılan niteliklere sahip mükellefler yeniden değerleme veya son girenilk çıkan yöntemlerinden birisini ya da ikisini birdenuygulasalar; gider kısıtlaması uygulaması kapsamına alınmayarak, finansmangiderlerinin tamamını gider olarak indirebilecekler.
1-İmalatçılar
Sanayi siciline kayıtlı imalatçılar imalatfaaliyetinde kullandıkları yabancı kaynaklara ait gider ve maliyet unsurlarınıntamamını gider olarak indirebileceklerdir. İmalatçı olmakla birlikte sanayisiciline kayıtlı olmayan ve bu belgeyi almayanların finansman giderlerininbelirlenen kısmı gider olarak indirilemeyecektir.
Maliye
Bakanlığı yayımlamış olduğu 54 serino.lu Kurumlar
Vergisi Genel Tebliği’nde
Dikkat edilmesi gereken diğer bir husustasanayi siciline kayıtlı imalatçıların imalat faaliyeti dışındaki diğer faaliyetlerinedeniyle kullanılan finansman giderlerine gider kısıtlaması uygulanabilecektir.
Bendin 3. fıkrasında da belirtildiği üzere,sanayi siciline kayıtlı imalatçıların imalat faaliyetlerinde kullandıkları yabancıkaynaklara ait gider ve maliyet unsurlarına finansman gider kısıtlamasınınuygulanmayacağı açıkça belirtilmiştir. Bu husus Vergi Usul Kanunu’nun 262 ve275. maddeleri hükümleri de göz önüne alınarak uygulamaya aşağıdaki şekilde devamedilmesi gerekir:
Zorunlu olarak yada mükellefin tercihine göre yatırım mallarının maliyetine eklenen finansmangiderleri, gider kısıtlamasına tabi tutulmaz. Bunlar doğrudan gider yazılır ya da maliyete intikal ettirilir.
2-Banka ve Sigorta Şirketleri İle Finans Kurumları
Banka ve sigorta şirketlerinin kullandıklarıfinansman giderleri de uygulamada gider kısıtlamasına tabi tutulmaksızın tamamıgider olarak indirilebilmektedir.
Ayrıca, kurumlar vergisi mükellefi olanfinans kurumlarının da finansman giderlerinin banka ve sigorta şirketlerindeolduğu gibi tamamı gider olarak indirilmektedir.
Ancak, borsa aracı kurumları, menkulkıymet yatırım ortaklıkları ve yatırım fonları gibi esas faaliyet konusu işletmelerefinansman sağlamak olan kurumlar gider kısıtlaması uygulamasında finansmankurumu sayılmamaktadır. Bu nedenle de gider kısıtlaması uygulaması dışındatutulmaları söz konusu olmamaktadır. Yani bu kurumlar finansman giderkısıtlaması yapıp giderlerinin bir kısmını kanunen kabul edilmeyen gider olarakayırıp vergi matrahından indiremeyeceklerdir.
IV- GİDER KISITLAMASI KAPSAMINA GİRENFİNANSMAN GİDERLERİ
Finansman gideri, vadeli mal alımı, krediveya borç para alınması dolayısıyla ortaya çıkan faizler, kur farkları veborçlanma ile ilgili sair masraflardır. Bu tariften anlaşılacağı üzere finansmangiderleri, işletmelerin öz sermayelerindeki yetersizlikten kaynaklanan,dolayısıyla işletmenin bütününü ilgilendiren genel nitelikteki giderlerdir[3].
Gelir Vergisi Kanunu’nun 41/8. maddesinin1. fıkrasında gider kısıtlaması kapsamına giren finansman giderleri;
- Faiz,
- Komisyon,
- Vade farkı,
- Kâr payı,
- Kur farkı,
olarak sayılmıştır.
Ayrıca, faktoringşirketlerinin bu hizmetleri için verilen iskonto bedelleriile benzeri adlarla yapılan giderler de finansman gideri sayılmaktadır.
Yabancı kaynakların, finansman gideriolarak düzenlenen belgelerde ayrıca gösterilmemesi halinde Maliye ile yargınınfarklı görüşleri bulunmaktadır. Ancak, uygulama yargı görüşü yönünde kesinlikkazanmıştır.
A- MALİYE BAKANLIĞI’NIN GÖRÜŞÜ
Maliye
Bakanlığı yayınlamış olduğu 54 serino.lu Kurumlar
Vergisi Genel Tebliği’nde;
B- DANIŞTAYINGÖRÜŞÜ VE UYGULAMA
Ancak, Danıştay, 54 no.luGenel Tebliğ’in bu hükmünü iptal etmiş olup, bu durumda uygulamaya, işletmelerinkullanmış oldukları finansman giderlerine ilişkin olarak düzenlenen belgelerdeayrıca gösterilmemesi halinde finansman gider kısıtlamasının da söz konusuolmayacağı yönündeki yargı görüşü doğrultusunda uygulama istikrar kazanmıştır[4].
VI- ÖZELLİKLİ DURUMLAR
A- İMAL EDİLEN MALLARIN MALİYET BEDELİNEGİREN FİNANSMAN GİDERLERİ
Bilindiği gibi, sanayi siciline kayıtlıimalatçıların imalat faaliyetlerinde kullandıkları kaynaklara ait giderler vemaliyet unsurları gider kısıtlaması uygulamasına girmemektedir.
Vergi Usul Kanunu’nun 275. maddesinde imaledilen malların maliyet bedeline giren unsurlar sayılmıştır. Sayılan bu unsurlargider kısıtlaması kapsamına girmemektedir. Ancak, 275. maddeye göre genel idaregiderlerinden mamul mal maliyetine pay verilmesi mükellefin ihtiyarına bırakılmıştır.
Genel idare giderlerinden mamul malmaliyetine pay verilmesi mükellefin ihtiyarına bırakıldığı, bu seçimlik hakkınmaliyetlere pay vermemek ve doğrudan gider yazmak suretiyle kullanılması halindeise, gider yazılan tutarın gider kısıtlamasına gireceği belirtilmiştir[5].
B- YATIRIM MALİYETİNE EKLENEN FİNANSMANGİDERLERİ
Bilindiği gibi, gider ve maliyet unsurlarındanyatırım maliyetine eklenenler gider kısıtlaması kapsamı dışındadırlar. Yatırımifadesinden her türlü (Teşvik belgeli veya belgesiz) amortismana tabi iktisadikıymet yatırımını anlamak gerekmekte olup, bu kıymetlerin maliyet bedelininhangi unsurlardan oluştuğu Vergi Usul Kanunu’nun 262. maddesinde belirtilmiştir.Bu madde ve buna ilişkin Vergi Usul Kanunu’nun Genel Tebliğleri’nde yapılanaçıklama doğrultusunda, zorunlu olarak ya damükellefin seçimliğinde maliyetlere eklenen yabancı kaynaklara ait gider ve maliyetlergider kısıtlamasına konu olmayacaktır[6].
C- FİNANSMAN GİDERLERİ İÇİN YAPILAN SAİRGİDERLER
Finansman giderleri yapılırken de bazıgiderler yapılır. Teminat mektubu komisyonları, tahvil ihracı ile ilgili olarakyapılan baskı ve benzeri giderler ile ipotek giderleri finansman gideri kapsamındadeğildir. Ayrıca, kendisi bir finansman gideri olmayan erken ödeme indirimi ilepeşin ödeme iskontoları da gider kısıtlaması kapsamındadeğildir. Finansman temini sırasında düzenlenen kredi sözleşmelerinin damga vergileriile kredilerin havale ücretlerinden alınan banka ve sigorta vergileri de giderkısıtlamasına tabi tutulmayacaktır. Ancak, kredi faizleri üzerinden hesaplanan bankave sigorta vergileri gider kısıtlaması kapsamındadır.
D- KREDİ KARTI KOMİSYON GİDERLERİ
Kredi kartı ile satış yapan satıcı firmalarınbanka ve kredi kartı işletmelerine ödedikleri komisyonların genel yönetimgideri mi yoksa finansman gideri mi olduğu konusunda uygulamada bazı aykırıgörüşler bulunmaktadır.
Paranın zaman değeri kaynaklı olarakortaya çıkan kredi kartı komisyon giderlerinin finansman gideri niteliğinde olacağıdüşüncesi ile bu giderlerin finansman gideri olarak kısıtlamaya tabi tutulmasıgerekir. Bu görüşün karşısındaki görüş ise, bu komisyonun kredi kartıhizmetinin karşılığı olması nedeniyle genel yönetim gideri olduğudur.
Komisyonun doğrudan alıcıdan tahsiledildiği akaryakıt istasyonları ve kuyumcularda ise durum daha farklıdır.Burada komisyonu satıcı firma ödememekte, alıcı doğrudan bankaya ödemektedir.Banka satıcıdan komisyon tahsil etmemekte, komisyonu kredi kartı hamilialıcıdan tahsil etmektedir. Bu durumda komisyonun gider yazılması söz konusuolmayacağı için kısıtlama uygulanması da söz konusu olmayacaktır. Bu konuda MaliyeBakanlığı’nın bazı denetim elemanlarının farklı görüşle, komisyonun alıcıdan satıcıtarafından tahsil edildiği ve satıcının geliri olduğu, bankaya ödeyerek definansman gideri yapıldığı şeklinde bizim katılmadığımız şekilde görüşleri debulunmaktadır. Bu konuda mahkemeye yansımış uyuşmazlıklar bulunmaktadır[7].
E- YILLARA YAYGIN İNŞAAT VE ONARIM İŞLERİİLE UĞRAŞAN MÜKELLEFLERDE FİNANSMAN GİDER KISITLAMASI UYGULAMASI
Yıllara yaygın inşaat ve onarma işlerinde kârveya zarar işin bittiği yıl kesin olarak tespit edilip ve tamamı o yılınkazancı sayılarak vergilendirildiğinden, bu işlerle uğraşan mükelleflerinfinansman giderleri toplamına işin bittiği yıla ilişkin indirim oranı uygulanmaksuretiyle değil her yıl yapılan finansman giderleri tutarına o yıla ilişkinindirim oranı uygulanmak suretiyle hesaplanacaktır[8].Birden fazla inşaat ve onarma işinin birlikte yapılması veya yıllara yaygıninşaat ve onarma işlerinin yanı sıra başka işlerin de bulunması halinde,yapılan finansman giderleri hangi yılın kâr veya zarar tutarının tespitindedikkate alınıyorsa, o yılda gider indirimi kısıtlamasına konu edilmesi gerekmektedir[9].
VII- FİNANSMAN GİDER KISITLAMASI ORANININTESPİTİ VE HESAPLANMASI
Bilindiği üzere 4008 sayılı Kanun’la GelirVergisi Kanunu’nun 41. maddesine eklenen 8 ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15. maddesineeklenen 13 numaralı bent hükümleri ile işletmelerin kullandıkları yabancı kaynaklarailişkin gider ve maliyet unsurları toplamına, Vergi Usul Kanunu hükümlerinegöre o yıl için tespit edilen yeniden değerleme oranının, ilgili kuruluşlardanalınan bilgilere göre Maliye Bakanlığı’nca o yıl için hesaplanan ortalamaticari kredi faiz oranına bölünmesi suretiyle bulunacak indirim oranınınuygulanması suretiyle hesaplanacak tutarın %25’inin gider olarak kabuledilmemesi öngörülmüştür. Bu hüküm uyarınca gelir ve kurumlar vergisimükelleflerinin 2001 yılı kazançları için gider indirimi kısıtlaması uygulamasınaesas alınacak indirim oranı %58,8 olarak tespit edilmiştir.
Buna göre, tespit edilen orana göremükellefler, kullandıkları yabancı kaynaklara yani finansman giderlerine ilişkingider ve maliyet unsurlarının (%58,8 x % 25= ) % 14,7’sini kanunen kabuledilmeyen gider olarak dikkate alacaklardır. Bu oran aynı zamanda 2001 yılı songeçici vergilendirme dönemi için de uygulanacaktır.
Mükelleflerin kullandıkları finansmangiderlerine isabet eden kanunen kabul edilmeyecek miktarın bulunmasını birörnekle açıklamaya çalışalım.
(A)AŞ 2001 yılının son üç ayı içinde 250.000.000.000 TL kredi kullanmış ve dönemsonunda 40.000.000.000 TL faiz ödemiştir. İşletme amortismana tabi iktisadikıymetlerini yeniden değerlemeye tabi tutmuş ve yeniden değerlenmiş değerlerüzerinden amortisman ayırmıştır. Bu dönem içinsaptanan finansman gider kısıtlaması oranı yukarıda da belirtildiği üzere14,7’dür. 40.000.000.000 x % 14,7 = 5.880.000.000 lira kanunen kabul edilmeyengider olarak hesaplanır. Geriye kalan 34.120.000.000 lira ise finansman gideriolarak vergi matrahının tespitinde nazara alınacaktır.
Yukarıdaki işlemlere ilişkin muhasebekayıtları ise aşağıdaki gibi olacaktır;
- Finansman giderinin kayıtlara alınması:
–––––––––––––––– / ––––––––––––––––
780 FİNANSMAN GİDERLERİ 40.000.000.000
300 BANKA KREDİLERİ 40.000.000.000
–––––––––––––––– / ––––––––––––––––
Finansman gider kısıtlaması gereği yapılmasıgereken kayıtlamalar ise şöyledir;
–––––––––––––––– / ––––––––––––––––
780 KANUNEN KABUL
EDİLMEYEN GİDERLER 5.880.000.000
900.10Finansman Gider Kısıtlaması
901 KANUNEN KABUL
EDİLMEYEN GİDERLER 5.880.000.000
901.10 Finansman Gider Kısıtlaması
* YeminliMali Müşavir
[1] 21.01.2002 tarih ve 24647 sayılıResmi Gazete’de yayınlanan 74 seri no.lu KV Genel Tebliği ile
[2] 54 no.luTebliğ, 06.12.1996 tarih ve 22839 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
[3] Hasan YALÇIN-Selçuk YÜCEL,
[4] Recep BIYIK-Aydın KIRATLI,
- Dn. 4. D.’nin, 20.03.1997 tarihve E: 1997/636, K: 1997/3797 sayılı Kararı
[5] Şükrü KIZILOT,Kurumlar Vergisi Kanunu ve Uygulaması,Yaklaşım Yayınları, s. 1511
[6] KIZILOT,a.g.e., s. 1512
[7] Kazım YILMAZ, Değerleme, Genişletilmiş 2. Baskı, Kasım 2000, s. 585.
[8] Mehmet ALTINDAĞ, Vergi ve Revizyon Rehberi, Genişletilmiş ve Güncelleştirilmiş 2.Baskı, Yaklaşım Yayınları,Eylül2001, s. 71
[9] Şükrü KIZILOT,Kurumlar Vergisi Kanunu ve Uygulaması,s. 1509; Şükrü KIZILOT, İnşaat Muhasebesi, Vergilendirilmesi Mevzuatı ve Asgari İşçilik,Yaklaşım Yayınları, C: 1, s. 335
Yeniden değerleme Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesinde hükmebağlanmıştır. Yeniden değerleme; enflasyonun yüksek düzeylerde devam ettiğidönemlerde işletmelerin sahip oldukları iktisadi kıymetlerin kayıtlarda yeralan değerlerinin enflasyon karşısında değişmiş olan gerçek değerine yakınlaştırılmasıişlemidir[1].
Yeniden değerleme, işletmelere gerçek değere yakınlaştırılanamortismana tabi iktisadi kıymetlerinin yeniden değerlenmiş değerleri üzerindenamortisman ayırmak üzere daha fazla amortisman gideriyazma imkanı getirmektedir.
Yeniden değerleme müessesesinin iki amacı vardır:
1. İşletmelerinenflasyon karşısında anlamsız hale gelen bilançolarını, gerçek durumu ve değeriyansıtacak şekilde yeniden düzenlemek.
2. Enflasyonnedeniyle maliyet bedelleri erimiş bulunan sabit kıymetler üzerinden dahagerçekçi bir amortisman ayrılmasını sağlamak[2].
Genel olarak yeniden değerleme isteğe bağlıdır. Ancak, iktisadi devletteşekkülleri yeniden değerleme yapmak zorundayken, imtiyazlı şirketlerin iseyeniden değerleme yapamayacakları kanunda açıkça hükme bağlanmıştır.
Bu makalemizde yeniden
değerleme yapmaya
Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesinegöre; imtiyazlı şirketler hariç olmak üzere, bilanço esasına göre defter tutangelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin yeniden değerleme yapabileceklerihükme bağlanmıştır. Buna göre, isteğe bağlı olarak aşağıda sayılan mükellefleryeniden değerleme yapabilirler:
- Şahısişletmeleri (gerçek kişiler),
3. Şahıs şirketleri(Kollektif, adi komandit ve adi şirketler),
4. Sermayeşirketleri (Anonim, eshamlı komandit, limitet şirketler),
5. Kooperatifler,
6. Dernek vevakıfların iktisadi işletmeleri,
7. İş ortaklıkları.
Yeniden değerlemeyi isteğebağlı olarak yapacaklarla ilgili özellikli bazı açıklamalara aşağıda yerverilmiştir.
VUK’un mükerrer 298. maddesinin birinci fıkrasının soncümlesi; “Şu kadar ki, İktisadi Devlet Teşekküllerinin yeniden değerlemeyapmaları zorunludur.” şeklindedir. Buna göre iktisadi devletteşekkülleri yeniden değerleme yapmak zorundadırlar.
Ancak, sermayesinin tamamı Hazineye aitolan iktisadi devlet teşekkülleri dışında kalan, kurumlar vergisi mükellefiyetibulunmayan, kanunla kurulan ve galip vasfı kamu hizmeti görmek olan kamuiktisadi teşebbüsleri yeniden değerleme kapsamına girmemektedirler. Bu tipkurumlara tipik örnekleri, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 7. maddesinde sayılmaktadır.Mesela Darphane ve Damga Matbaası bu kapsamdadır[3].Bu amaçlı döner sermaye işletmeleri de yeniden değerleme yapmamaktadırlar.
1-İmtiyazlı Şirketler
VUK’un mükerrer 298. maddesinde imtiyazlı şirketlerinyeniden değerleme yapamayacakları hükme bağlanmıştır.
Bu şirketlerin sermaye itfası hakkı bulunmaktave kendi mülkiyetlerinde bulunmayan tesis ve gayrimenkullerüzerinde amortisman ayırma ve yeniden değerleme yapmahakları bulunmamaktadır.
VUK’un 325. maddesi “Sermayeninİtfası” başlığını taşımakta ve aynen;
“İmtiyazlı şirketlerde, tesisatınimtiyaz süresinden sonra, bedelsiz olarak Devlete veya Devletçe tensip olunanbir teşekküle veya belediyeye intikal etmesi imtiyaznamegereğinden bulunduğu, imtiyaz mukavelenamesinde de sermayenin itfası içinyıllık bir nispet veya miktar ayrılması göstermiş olduğu takdirde, bu nispetveya miktar üzerinden sermaye itfa olunur.”
şeklindedir.
Maddede ve konu ile ilgili olarak yayımlanan151 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’ndeimtiyazlı şirketler ile ilgili açıklamalar yapılmıştır. İmtiyazlı şirketlerleilgili olarak gerek özelleştirme ve gerekse yap-işlet devret ve uluslararasıtahkim ile ilgili olarak yapılan düzenlemeler ayrı detaylı inceleme konusuolması ve konumuzla da çok ilgili olmaması bakımından burada fazlaca üzerinde durulmayacaktır.Ancak, yukarıda da belirtildiği üzere imtiyazlı şirketlerin sermaye itfası yoluile gider yazma imkanları bulunduğundan, yeniden değerleme yapmaları Vergi UsulKanunu’nun mükerrer 289. maddesi hükmü gereğince mümkün değildir.
Yeniden değerleme yapacak olan mükelleflerinbilanço esasına göre defter tutmak zorunda olmaları nedeniyle;
1. İşletme hesabıesasına göre defter tutan 2. sınıf tüccarlar,
2. Serbest meslekkazanç defteri tutan serbest meslek erbapları,
3. Ve zirai işletmeesasına göre kazançları tespit edilen çiftçiler,
yeniden değerleme yapamazlar.
3-Kurumlar Vergisine Tabi Bulunmayan Kamu Kuruluşları
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 7. maddesinegöre kurumlar vergisine tabi bulunmayan kamu hizmeti görmek üzere kurulan kamuiktisadi teşebbüsleri ile genel ve katma bütçeli idarelere bağlı olarakfaaliyet gösteren döner sermaye kurumları da yeniden değerleme yapamazlar.
Yeniden değerleme kapsamına giren iktisadikıymetler 151 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde sayılmıştır. Bunagöre;
4. Gayrimenkuller (Boş arazi ve arsalar hariç),
5. Gayrimenkullerin mütemmim cüzü ve teferruatı mahiyetinde olup müstakilen amortismana tabi tutulan iktisadi kıymetler,
6. Tesisat vemakineler,
7. Gemiler,
8. Diğer taşıtlar,
9. Demirbaşlar,
10. İktisadikıymetlerin aktife girdiği tarihe kadar oluşan ve maliyet bedeline eklenen kurfarkları ve faizleri,
11. Özel maliyetbedelleri,
12. Gayrimenkullerin genişletilmesi veya kıymetinin devamlı olarak arttırılmasıamacıyla yapılan ve maliyete eklenen giderler.
Yukarıda
sayıldığı üzere,
B- YENİDEN DEĞERLEMEYE TABİ TUTULMAYACAKİKTİSADİ KIYMETLER
Yeniden değerleme kapsamına; sinema filmleri,alameti farika hakları, peştamallıklar, ilk tesis ve taazzuvgiderleri, organizasyon, etüt ve arama giderleri girmezler. Mahiyetleri veamortisman süre ve tarzları itibariyle bunlara benzeyen sair aktif kıymetler deyeniden değerleme kapsamına girmezler.
İktisadi kıymetlerin maliyet bedellerineeklenmiş bulunan kur farkları ve kredi faizlerinin de yeniden değerleme kapsamınagirmediği aşağıda ayrıntılı olarak açıklanacaktır. Ayrıca, amortisman süresibitmiş iktisadi kıymetler, cari yıl içinde aktife giren kıymetler, finansal kiralama konusu kıymetler ve fiilen kullanılmayaniktisadi kıymetler de yeniden değerlemeye tabi tutulmazlar.
İktisadi kıymetlerin işletmenin aktifinegirdiği tarihe kadar doğan kur farkları ve kredi faizleri maliyet bedeli içindeolması nedeniyle yeniden değerleme kapsamına da girmektedir.
Konu ile ilgili açıklamalar 163 ve 187 no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri’nde açıkça,iktisadi kıymetlerin aktife alındıkları yılın veya dönemin sonuna kadartahakkuk eden kredi faizleri ile kur farklarının maliyete intikalinin zorunluolduğu belirtilmiştir.
Ancak, iktisadi kıymetlerin işletmeninaktifine girdiği tarihten sonraki yıllarda tahakkuk etmiş ve maliyet bedelineeklenmemiş kur farkı ve kredi faizlerinin isteğe bağlı olarak istenirse doğrudanilgili dönemin gideri olarak, istenirse iktisadi kıymetin maliyet bedelineeklenerek amortisman ayırma yolu ile itfa edilmelerimümkün bulunmaktadır.
Bazı müellifler, Vergi Usul Kanunu’nunmükerrer 298/1 maddesindeki düzenlemenin, dönem geçtiktensonra istenirse maliyete eklenmek ve üzerinden amortisman ayrılmak suretiyle gideryazma ile ilgili düzenlemeyle ilgili olduğu ve bunların yeniden değerlemeyetabi tutulmayacakları görüşündedir. Konu ile ilgili farklı görüşler de bulunmaktadır.
Nitekim, Mehmet Ali ÖZYERVergi Usul Kanunu Uygulaması adlı eserindekur farkları ve kredi faizlerinin dönem sonuna kadar olanının da yenidendeğerleme kapsamına alınacağına ilişkin örnek de vererek yorumlamıştır.
Ancak, eserinin bu açıklamalarını izleyendaha sonraki bölümünde bu kez de “...maliyetbedellerine eklenen kredi faizleri 4369 sayılı Kanunla 29.07.1998 tarihindenitibaren yeniden değerleme kapsamından çıkarılmış olduğu için önceki yıllardamaliyete eklenen kredi faizleri yönünden yeniden değerleme kapsamındatutulmuştur. 270 Sıra no.lu Vergi Usul Kanunu GenelTebliği’nde yer alan açıklamaya göre, 01.01.1998 tarihinden önce iktisap edileniktisadi kıymetlerin maliyet bedellerine 01.01.1998 tarihinden sonra eklenenkredi faizleri yeniden değerleme kapsamına girmemektedir.
Recep BIYIK ve Aydın KIRATLI tarafındanyazılan Gelir ve Kurumlar VergisiMatrahlarının Tespitinde Giderler ve İndirimler adlı eserde ise;
“VergiUsul Kanunun mükerrer 298. maddesinin 1. bendinde de; iktisadi kıymetlerinmaliyet bedellerine eklenmiş bulunan kur farkları ve kredi faizlerinin yenidendeğerleme kapsamına girmeyeceği açıkça belirtildikten sonra[5],4369 sayılı Kanun ile mükerrer 298. maddede yapılan değişiklikle, mükellefinihtiyarında bulunan söz konusu finansman giderlerinden gider yazılmayıp aktifleştirilmişbulunanlar Vergi Usul Kanunu’na göre yeniden değerleme kapsamındançıkarılmışlardır.”[6]
şeklinde yorumlanmıştır.
Bu konudaki görüşümüz; 4369 sayılı Kanunlayapılan düzenlemenin dönem geçtikten sonraki kur farklarıyla kredi faizleri ileilgili olduğu şeklindeki mükellef yararına olan görüş olup, maddede tedvinzaafı olduğu şeklindedir.
* YeminliMali Müşavir
[1] Kazım YILMAZ, Değerleme, Maliye Hesap Uzmanları Derneği Yayını, 1997, s. 263
[2] Mehmet Ali ÖZYER,Açıklama ve Örneklerle Vergi Usul KanunuUygulaması, Maliye Hesap Uzmanları Derneği Yayınları, Ankara, s. 447
[3] ÖZYER,a.g.e., s. 451
[4] Recep BIYIK-Aydın KIRATLI,
[5] BIYIK-KIRATLI, a.g.e., s. 371
[6] BIYIK-KIRATLI, a.g.e., s. 371
Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesiuyarınca yapılan yeniden değerleme işlemlerinin yeminli mali müşavirlercetasdik edilmesi uygulamasına ilişkin düzenleme Maliye Bakanlığınca yayımlanan 2 sıra numaralı Serbest Muhasebecilik,Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu GenelTebliği7ile başlanmıştır.
Bu tebliğ ile yeniden değerlemeye tabiamortismana tabi iktisadi kıymetlerinin tutarı 3 milyar lirayı aşan kurumlarvergisi mükelleflerinin, yeniden değerlenmiş iktisadi kıymetler üzerindenamortisman ayırabilmeleri için, yeniden değerleme işlemlerininyeminli mali müşavirlere tasdik ettirilmesi zorunluluğu getirilmiştir.
Ayrıca bu zorunluluk yeniden değerlemesonucunda doğan değer artış fonunun miktarına bakılmaksızın fonun hesaplamaişlemleri ve fonun sermayeye eklenmesi işlemlerinin yeminli mali müşavirlercetasdik ettirilmesi gerekmektedir.
Anılan tebliğ ile daha sonra
yayımlanan
Yayımlanan 18 no.lu Serbest Muhasebecilik, SerbestMuhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu Genel Tebliği hükümlerinegöre, yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerini yeminli malimüşavirlere tasdik ettiren mükelleflerin 01.01.1995tarihinden sonraki işlemlerine 2numaralı Tebliğ hükümleri uygulanmayacaktır.
Yani, gelirve kurumlar vergisi beyannamelerinin tasdiki için sözleşme düzenleyerekbeyannamelerini tasdik ettiren mükelleflerin yatırım indirimi, yenidendeğerleme ve kurumlar vergisi istisnalarından yararlanmak için ayrıca yeminlimali müşavirlik tasdik raporu ibraz etmelerine gerek bulunmamaktadır. Tamtasdik yapan yeminli mali müşavirler bu işlemleri de denetleyerek tasdikkapsamına alacak ve düzenlediği tamtasdik raporunda yeniden değerleme ve yatırım indirimi işlemlerini de tasdikedeceklerdir.
Yeniden Değerleme Tasdik Raporları ile ilgilidüzenlemeler 2, 13, 18, 20, 24, 25, 2912 ve 32 sıra no.lu Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci MaliMüşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu Genel Tebliğleri’nde yapılmıştır. Yayınlanantebliğlere göre yeminli mali müşavirlerin uymaları gereken hususlar açıklanmıştır.
Buna göre; yeminli mali müşavirler düzenledikleri yeniden değerleme veya tamtasdik raporlarında yeniden değerleme yapan mükelleflerle ilgili olarak aşağıdabelirtilen hususlara muhakkak dikkat etmelidirler:
1. Tasdik ettikleridönemle ilgili olarak, yeniden değerleme ve amortismana tabi iktisadikıymetlerin tamamının şirket aktifinde olduğunu ve fiilen de şirketin faaliyetlerindekullanıldığını,
2. Amortismana tabiiktisadi kıymet için normal veya azalan bakiyeler usulünden hangisininseçildiği ve seçilen usul esaslarına göre ayrılan amortisman ve yenidendeğerleme işlemleri ile değer artış fonlarının doğru olarak ayrıldığı ve buşekilde de kanuni defter ve kayıtlara işlendiği ile iktisadi kıymetlere uygulananamortisman oran ve usulüne göre gruplandığı,
3. İşletmenin (kurum veya şahıs işletmesinin)tasdik edildiği yılda ilan edilen doğru yeniden değerleme oranını uyguladığı,
4. Hesapların doğruve yeniden değerleme değer artış fonunun doğru hesaplandığı,
5. İktisadi kıymetlerdenbinaların aktife ilk girdiği değer üzerinden, diğer iktisadi kıymetlerin ise,yeniden değerlenmiş değerler üzerinden amortismana tabi tutulduğu ile gayrimenkullerin ayrı bir grupta toplandığı,
6. Boş arsa vearaziler, amortisman ayırma süresi dolan iktisadi kıymetlerile değeri itibariyle amortisman yolu ile değil de doğrudan gider yazılandeğerin yeniden değerlenmediği,
7. Mükellefin en sonbilançosu yanı sıra bir önceki dönem bilançosunun da rapora eklendiği,
hususlarına dikkatetmeli ve hazırlayacakları raporda bu hususlara muhakkak gereken önemivermelidirler.
Hazırlanacak raporda ise en az aşağıdakibilgilerin bulunması gerekir:
8. Mükellefin adısoyadı veya ticari unvanı, bağlı bulunduğu vergi dairesi ve vergi sicilnumarası, bağlı bulunduğu meslek örgütü sicil numaraları ile ticaret veya sicilkaydı ve numarası,
9. Varsa sanayii sicil numarası ve kapasite raporu,
10. Mükellefin iletişimaraçları (telefon, teleks, fax, e-mail gibi),
11. Ortaklık şeklindebir mükellefiyet söz konusu ise, ortakların ad, soyadve adresleri, ortak sayısının 10’dan fazla olması halinde sadece hisse oranları% 5 ve daha fazla olan ortaklar yazılacaktır,
12. Kurumun iştigalkonusu,
13. Kurumun ödenmişsermayesi ve ödenmiş sermayenin değer artışı fonundan karşılanan kısmı,
14. Kurumun son üçyılda yeniden değerleme uygulamasından doğan değer artış fonu tutarı vebunların sonuçları,
15. Tasdik kapsamındabulunan yeniden değerleme sonucunu da içeren en son tarihli bilanço örneği,
16. Muhasebedensorumlu olanların adı, soyadı ile 3568 sayılı Kanuna göre, Serbest Muhasebeci, serbestmuhasebeci mali müşavir ve yeminli mali müşavir unvanını alıp almadıkları,
17. Gerekli görülendiğer bilgiler.
Usul incelemesi bakımından da aşağıdakihususlara dikkat edilmesi gerekir:
18. Yasal defterlerintasdiki ile ilgili bilgiler,
19. Defterkayıtlarına dayanak teşkil eden belgelerin usulüne uygun olup olmadığı, gerçeğiyansıtıp yansıtmadığı,
20. Defterkayıtlarının kayıt nizamına, muhasebe sistemi uygulama genel tebliğleri vegenel muhasebe kurallarına uygun olup olmadığı,
21. Yıl içindeverilmesi gereken katma değer, muhtasar ve benzeri beyannamelerin süresindeverilip verilmediği ve vergi mevzuatına uygun olup olmadığı,
hususları ayrıntılı bir şekilde rapordayer almalıdır.
Hesap incelemesi bölümünde ise en azaşağıdaki bilgilerin bulunması gerekir:
22. Amortisman veyeniden değerleme tutarlarının doğru hesaplanıp hesaplanmadığı,
23. Yenidendeğerlemeye tabi iktisadi kıymetlerin işletmenin bilançosunun aktifinde yeralıp almadığı,
24. Gelir tablosundayer alan gelir ve giderlerin defter kayıtlarına, muhasebe sistemi uygulamagenel tebliğlerine uygun olup olmadığı ile yeniden değerleme ve amortismanlarıngelir tablosuna mevzuata uygun ve doğru olarak aktarılıp aktarılmadığı,
25. Değer artışfonunun sermayeye eklenmesinde, fonun hesaplanmasının, doğruluğunun vesermayeye eklenmesi işlemlerinin ilgili mevzuata uygun yapılıp yapılmadığı,
hususlarının raporda ayrıntılı olarakaçıklanması gerekmektedir.
Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 227.maddesinin 2 numaralı bendinde, vergi kanunlarında yer alan muafiyet, istisna,yeniden değerleme, zarar mahsubu ve benzeri hükümlerden yararlanılmasınıyeminli mali müşavirlerce düzenlenmiş tasdik raporunu ibraz şartına bağlamayaMaliye Bakanlığı’nın yetkili olduğu belirtilmiştir.
Ayrıca, söz konusu maddede, 2 numaralı benthükmüne göre yararlanılması yeminli mali müşavirlerce düzenlenen tasdik raporuibrazı şartına bağlanan konularda tasdik raporunu zamanında ibraz etmeyenmükelleflerin tasdike konu haktan yaralanmayacakları belirtilmiştir.
Dolayısıyla yeminli mali müşavirlercetasdiki zorunlu olan işlemlerde, tasdik işleminin yaptırılmaması halinde mükelleflertasdike konu haklardan yararlanmayacaklardır. Yani yeniden değerlenmiş iktisadikıymetler üzerinden daha fazla amortisman ayıramayacaklarveya yatırım indirimi istisnasından yararlanamayacaklar.
Yeminli mali müşavirlerce tanzim olunacakGelir ve Kurumlar Vergisi Beyannamesi Tasdik Raporları ile yeniden değerleme,yatırım indirimi ve vergi istisnaları ile ilgili tasdik raporlarını yeminlimali müşavirlerce kimlik ibraz edilerek tutanak karşılığında ve iki örnekolarak teslim edilecektir. Yeminli MaliMüşavirlik Yeniden Değerleme Tasdik Raporu veya Mali Müşavirlik Gelir veya KurumlarVergisi Beyannamesi Tasdik Raporu ile birlikte kayıtlı olunan meslekodasından alınacak faaliyet belgeside teslim edilecektir.
Bu
raporların teslim edileceği süre konusundaise, 24 numaralı Genel Tebliğ13ile
getirilen düzenleme ile, tam tasdik, yeniden değerleme,
Tebliğde; yeminli mali müşavirlerinişyerlerinin bulunduğu il merkezi dışındaki mükelleflere ait raporlar, faaliyetbelgesi ile birlikte taahhütlü olarak posta yoluyla vergi dairelerine gönderilebilecektir.
E- YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRTASDİK RAPORU DÜZENLEME MECBURİYETİ BULUNMAYANLAR
Yukarıda
açıklandığı üzere, Vergi UsulKanunu’nun mükerrer 298. maddesi uyarınca
yaptıkları yeniden değerlemeişlemlerinin yeminli mali müşavirlerce tasdik
edilmesine ilişkin düzenleme
Bu tebliğ ile yeniden değerlemeye tabiamortismana tabi iktisadi kıymetlerinin tutarı 3 milyar lirayı aşan kurumlarvergisi mükelleflerinin, yeniden değerlenmiş iktisadi kıymetler üzerindenamortisman ayırabilmeleri için, yeniden değerlemeişlemlerinin yeminli mali müşavirlere tasdik ettirilmesi zorunluluğu getirilmişve bu tarihten beri de uygulama devam etmektedir.
Yukarıda da açıklandığı üzere, 32 numaralıTebliğ ile yeniden değerlemeye tabi amortismana tabi iktisadi kıymetlerinintutarı 500 milyarı aşan kurumlar vergisi mükelleflerinin (2001 yılı için 200milyar) söz konusu kıymetlerin yeni değerleri üzerinden amortisman ayırabilmeleri için bu işlemlerini yeminli mali müşavirleretasdik ettirmeleri gerekmektedir.
Buna göre bu 500 milyarın (2001 yılı için200 milyar) altındaki amortismana tabi iktisadi kıymetlerin yeniden değerlemesiişlemlerinin yeminli mali müşavirlere tasdik mecburiyeti bulunmamaktadır.
Ayrıca, 4108 sayılı Kanun’un 5. maddesiile Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 227. maddesinin 2. bendine eklenen ve01.01.1995 tarihinden geçerli olmak üzere 02.06.1995 tarihinde yürürlüğe girenfıkra ile, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabi olan kamuiktisadi teşebbüsleri ile bunlara ait müesseseler hakkında madde hükmünün uygulanmayacağıhükme bağlanmıştır.
* YeminliMali Müşavir
7 2 numaralı Tebliğ 22.02.1990 tarih ve20441 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
8 13 numaralı Tebliğ 17.06.1994 tarihve 21963 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
9 20 numaralı Tebliğ 19.02.1996 tarihve 22559 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
10 25 numaralı Tebliğ 30.12.1999 tarih ve23922 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
11 32 numaralı Tebliğ 26.01.2002 tarih ve24652 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
12 29 numaralı Tebliğ 02.03.2001 tarih ve24334 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
13 24 numaralı Tebliğ 24.05.1998 tarih ve23296 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
3065 sayılı KDVK’nın 3505 sayılı Kanun’ladeğişik 28. maddesinde, KDV oranının vergiye tabi her işlem için % 10 olduğu,Bakanlar Kurulu’nun bu oranı dört katına kadar artırmaya, % 1’e kadarindirmeye, bu oranlar dahilinde muhtelif mal ve hizmetler ile bazı mallarınperakende safhası için farklı vergi oranları tespit etmeye yetkili olduğu hükmebağlanmıştır.
Bakanlar Kurulu, Kanun’un sözü edilen maddesininverdiği yetkiye istinaden çeşitli tarihlerde yayımladığı Kararnamelerle malteslimi ve hizmet ifalarına uygulanacak KDV oranlarını belirlemiştir.
Nitekim, çeşitli tarihlerde yayımlanan Kararnamelerledeğişik 92/3896 sayılı Kararname ile, mal teslimleri ve hizmet ifalarınauygulanacak KDV oranları belirlenmiştir.
Sözü edilen Kararname ile, bu Kararnameye ekli Isayılı listenin 4. sırasında yer alan küçük ve büyükbaş hayvanların etlerinin toptanteslimlerinde % 1, perakende safhadaki teslimlerinde ise % 8 oranında KDVuygulanması öngörülmüştür. % 1 oranına tabi ürünlerin perakende safhadakiteslimlerinde KDV uygulaması ile ilgili olarak 31 seri no.luKDV Genel Tebliği’nde açıklamalar yapılmıştır.
Ancak uygulamada, personele verilecek yemeklerde kullanılmaküzere özellikle kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan et teslimlerinin toptansatış olarak mı yoksa perakende safhada yapılan teslim olarak mıdeğerlendirileceği ve hangi oranda KDV uygulanacağı konusunda tereddütlerlekarşılaşılmaktadır.
Aşağıda, küçük ve büyükbaş hayvanların etlerinintoptan ve perakende teslimlerinde uygulanması gereken KDV oranı ile toptan veperakende safhadaki teslimden anlaşılması gereken husus ile kamu kurum vekuruluşlarına yapılan et teslimlerinin hangi oranda KDV’ye tabi olmasıgerektiğine ilişkin kişisel görüşlerimiz açıklanacaktır.
II- TOPTAN VE PERAKENDE ET TESLİMLERİNDE UYGULANACAK KDVORANI
A- VERGİ İDARESİ UYGULAMASI
Mal teslimi ve hizmet
ifalarına uygulanacak KDVoranlarının tespit edildiği ve halen yürürlükte
bulunan 92/3896 sayılı BakanlarKurulu Kararı’na ekli “I” sayılı listenin sonunda
perakende safhadaki teslim;
Aynı ifadelere 31 seri no.lu KDV GenelTebliği’nde de yer verilmiştir. Tebliğ’de, Kararnamede belirlenen bazıürünlerin aynen veya işlendikten sonra satılmak yada satılacak ürünlerde girdiolarak kullanılmak üzere alanlara tesliminde % 1 KDV oranının uygulanacağı, bukapsam dışında gerçekleştirilen yani aynen veya işlendikten sonra satışı sözkonusu olmayan ve dolayısıyla nihai tüketim sonucunu doğuran ürün teslimlerindeise genel oranda KDV uygulanacağı belirtilmiştir.
Öte yandan, 31 seri no.luTebliğ’de konunun daha iyi anlaşılabilmesi için aşağıdaki örnekler verilmiştir.
Toptancıtacir tarafından götürü usule tabi bir kuruyemişçiye yapılan kuru incirteslimlerinde % 1 vergi oranı uygulanacaktır.
Perakendecikuruyemişçi tarafından lokantalara yapılan kuru kayısı teslimlerinde % 1 vergioranı uygulanacaktır.
Hayvanyemi olarak kullanılacak fiğ’in, tohumluk olarak kullanılacak ay çekirdeğininçiftçilere teslimlerinde % 1 vergi oranı uygulanacaktır.
Biranonim şirket, işçilerine vereceği tatlıda kullanılmak üzere toptancı birkuruyemişçiden kuru incir satın almaktadır. Bu teslimde genel vergi oranı uygulanacaktır.
Birkamu kuruluşu, yemekhanesinde memurlara verilecek tatlıda kullanılmak üzeretoptancı bir tacirden kuru üzüm satın almaktadır. Nihai tüketim sonucunu doğuranbu teslimde genel vergi oranı uygulanacaktır.
Toptancıbir tacir tarafından satılmak üzere bir belediyenin tanzim satış mağazasınayapılan kuru üzüm teslimlerinde % 1 vergi oranı uygulanacaktır. Belediyenintanzim satış mağazasında nihai tüketici durumundaki vatandaşlara yapılan kuruüzüm teslimlerinde ise genel vergi oranı uygulanacaktır.
Vergi İdaresi tayin ettiği Özelgelerde ise; satışları KDV’ye tabi tutulmayan (vergidenistisna olması veya verginin konusuna girmemesi nedeniyle KDV hesaplanmayan) vekatma değer yaratması söz konusu olmayan yerlere yapılan satışları perakendesafhadaki teslimler olarak değerlendirmiştir.
Konu hakkında verilen bazı Özelgelerin özetleri ise aşağıdaki gibidir:
“Levazımbirimleri, kuruluşların kendi iç bünyelerinde kurumsal tüketimleri için kurulansatın alma üniteleri vb. yerlere yapılan satışlar nihai tüketim sonucunu doğurduğundan,satın aldıkları malları aynen satan askeri kantinlerin satışları ise KDV’yetabi tutulmadığından ve bir katma değer yaratılması söz konusu olmadığından, buyerlere yapılan satışların “perakende safhadaki teslimler” olarakdeğerlendirilmesi gerekmektedir."[1].
“Yemekhizmeti için bedel alsa bile KDV uygulamayan kamu kuruluşlarına yapılan etteslimleri ise % 8 vergi oranına tabi olacaktır.
Hastanelerehastalara verilen yemekte kullanılmak üzere yapılan et teslimleri % 8 vergioranına tabidir.
Ancak,hastanelerin yemek hizmeti veya yemek bedelini de içine alan tedavi için KDVuygulamaları halinde et teslimleri % 1 vergi oranına tabi olacaktır. Teslimlerivergiden müstesna olan askeri kantin ve benzerlerine yapılan et teslimlerinde %8 vergi oranı uygulanacaktır.”[2].
2-Vergi İdaresinin Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Yapılan Et TeslimlerindeUygulanacak KDV Oranına İlişkin Olarak Özelge İle BildirdiğiGörüşleri
Vergi İdaresinin görüşünü yansıtmasıbakımından, bu konuda tayin ettiği bazı Özelgelerinözetleri aşağıdadır:
“Belediyeninişçilere veya 3. şahıslara KDV uygulayarak vereceği yemeklerde kullanılacaketlerin tesliminde % 1, personele toplu sözleşme gereği ücret alınmadan verilenyemeklerde kullanılacak etlerin tesliminde % 8 vergi oranı uygulanacaktır. Askeribirliklere yapılan et teslimlerinde % 8 vergi oranı uygulanacaktır. Yemekhizmeti için bedel alsa bile KDV uygulamayan kamu kuruluşlarına yapılan etteslimleri % 8 vergi oranına tabi olacaktır. Vergi mükelleflerinin çalışanlaraverilecek yemekte kullanılmak üzere yapacakları et alımları % 8 vergi oranınatabi olacaktır.”[3].
“Fabrikalarınyemekhanelerine yapılan et teslimi nihai tüketim sonucunu doğurduğundan, buteslimlerde % 8 vergi oranı uygulanacaktır.”[4].
“Perakendeci kasaplar tarafından resmi kuruluşların yemekhanelerindeverilecek yemekte kullanılmak üzere yapılan et teslimleri perakende satışkapsamında % 8 oranında KDV’ye tabi olacaktır.”[5].
“Subaygazinosu, subay kantini, devlet hastaneleri vb. kuruluşlara yapılan et satışlarınaperakende satış kapsamında % 8 KDV uygulanacaktır."[6].
“GenelkurmayMerkez Orduevi Müdürlüğü’nün lokantasında işlenip yemek olarak müşteriyesatılmak üzere toptan et alımında KDV oranının % 1 olarak uygulanması gerekir.”
şeklinde idari görüş bildirilmiştir[7].
B- YARGI ORGANLARININ GÖRÜŞÜ
Kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan büyükmiktarlardaki et teslimlerinin toptan satış mı yoksa perakende safhadaki teslimmi olduğu konusunda Danıştay tarafından verilmiş herhangi bir karararastlanılmamıştır. Ancak, bu konuda verilen bir Vergi Mahkemesi Kararı;
“Kamukurum ve kuruluşları ile özel kuruluşların çalışan personeline yemek vermekamacıyla et alımlarında, nihai tüketici çalışan personel olmakta, etlerişlendikten sonra yemek şeklinde personelin hizmetine sunulmakta, personel debu kuruluşlara yemek bedeli olarak bir bedel ödemektedir. Bu bedel içindeyeteri kadar kâr payı da bulunmaktadır.
Bunedenle, bu kuruluşlara yüksek miktarda yapılan et satışlarının perakende satışkapsamında değerlendirilerek % 8 oranında KDV uygulanması mümkün değildir.Kaldı ki, KDV Kanunu’nda da bu konuya yönelik bir düzenleme bulunmadığından vekişiyi borç altına sokan yükümlülükler Kanunla düzenleneceğinden, inceleme raporunadayanılarak tarh edilen vergi ve cezada yasal isabet görülmemiştir.”
şeklindedir[8].
C- DEĞERLENDİRME VE KİŞİSEL GÖRÜŞÜMÜZ
Toptansatış sözlük anlamı itibariyle,malların perakende satış alanı dışında satılmasıdır. Bu tür ticarette mallar,perakende yada toptan satışla uğraşan işletmeler ile bunları bireysel tüketimiçin değil üretim amacıyla kullanan işletmelere satılmaktadır. Toptan satışlargenelde büyük miktarlarda ve ortalama perakende fiyatının oldukça altında fiyatlardangerçekleştirilir. Perakende satış ise;malların ve hizmetlerin bir işletme aracılığıyla tek tekyada küçük miktarlarda tüketiciye satılmasıdır[9].
Öte yandan, Vergi İdaresi, 92/3896 sayılıKararname çerçevesinde, satın aldığı ürünleri bir katma değer yaratarak ve buürünleri aynen veya işledikten sonra KDV hesaplayarak satan gerçek ve tüzelkişilere yapılan ürün teslimlerini toptan satış olarak kabul etmekte olup,uygulamayı bu doğrultuda yönlendirmektedir.
Kişisel görüşümüze göre, Vergi İdaresiuygulaması sözü edilen Kararname ve Tebliğ ile çelişmektedir. Kararname veTebliğ’de, bir teslimin perakende teslim olarak değerlendirilmemesi için,alıcının satın aldığı ürünleri aynen veya işledikten sonra KDV uygulamaksuretiyle satması gibi bir şart yer almamaktadır. Bize göre, bir satışınperakende safhadaki teslim olarak değerlendirilmemesi için satın alınan ürünlerinaynen veya işlendikten sonra bir bedel karşılığı satılması yeterlidir. Nitekim,31 seri no.lu Tebliğ’de yeralan3 no.lu örnekte bu görüşümüzü doğrulamaktadır. Sözüedilen 3 no.lu örnek de gerçek usulde vergilendirilen-vergilendirilmeyen ayrımı yapılmadan çiftçilere hayvan yemi olarak kullanılacakfiğ ile tohumluk olarak kullanılacak ay çekirdeği teslimi perakende teslimolarak değerlendirilmemiştir.
Sözü edilen Vergi Mahkemesi Kararı’nda iseperakende-toptan teslim ayrımında, satılan miktar ve satın alınan ürünün aynenveya işlendikten sonra bir bedel karşılığı satışının yapılıp yapılmadığı ölçüolarak alınmıştır.
Kişisel görüşümüze göre, toptan-perakendesatış ayrımında, satın alınan ürünlerin aynen veya işlendikten sonra bir bedelkarşılığı satışının yapılmış olması ve miktar olarak kişisel tüketim miktarını aşmasıyeterli sayılmalı, satışların KDV’ye tabi olup olmadığına bakılmamalıdır.Çünkü, bedel karşılığı yapılan bu tür satışlar Kanun’da düzenlenen istisnalarnedeniyle veya ticari, sınai, zirai nitelikte olmamaları sebebiyle KDV’ye tabibulunmayabilir. Bir satışın KDV’ye tabiolmaması, bu satışın toptan veya perakende satış olma vasfını etkilememelidir.
Bu açıklamalar çerçevesinde, personeleverilecek yemeklerde kullanılmak üzere kamu veya özel kuruluşlarca büyükmiktarlarda et satın alınması işleminin, Vergi İdaresi görüşünün aksineperakende satış olarak değerlendirilmemesi gerekir. Çünkü, etleri satın alan bukuruluşlar ürettikleri yemekleri personeline mutlak suretle bir ücretkarşılığında satmaktadırlar. Bu satışların KDV’ye tabi olup olmaması durumudeğiştirmemelidir. Dolayısıyla, satınaldıkları etleri kullanarak yaptıkları yemekleri bir ücret karşılığı satan bukuruluşların nihai tüketici gibi değerlendirilmesi mümkün olmadığından, bukuruluşlara yapılan et teslimlerinin perakende satış değil toptan satış olarakdeğerlendirilmesi % 8 değil % 1 oranında KDV hesaplanması gerektiği görüşündeyiz.
III- SONUÇ
Yukarıda yapılan açıklamalardan da farkedileceği üzere, toptan-perakende safhada satışayrımında, Kararnamede belirtildiği üzere, satın alınan ürünlerin aynen veyaişlendikten sonra satışını yapan kişiler dışındakilere satılmasının ölçü olarakalınması, ürünleri aynen veya işledikten sonra satanların, satış işlemlerininKDV’ye tabi olup olmadığına bakılmaması, bu çerçevede personeline verecekleri yemeklerdekullanmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan kişisel tüketim miktarınıaşan miktardaki et teslimlerinin toptan satış olarak değerlendirilmesi ve % 1oranında KDV uygulanması uygun olacaktır.
[1] M.B.’nin, 30.06.1995 tarih ve 35757 sayılı Özelgesi
[2] M.B.’nin, 08.11.1996 tarih ve 52891 sayılı Özelgesi
[3] M.B.’nin, 08.11.1996 tarih ve 52891 sayılı Özelgesi
[4] M.B.’nin, 13.03.1996 tarih ve 10361 sayılı Özelgesi
[5] M.B.’nin 31.10.1997 tarih ve 42252 sayılı Özelgesi
[6] M.B.’nin, 21.04.1999 tarih ve 15157 sayılı Özelgesi
[7] M.B.Ankara Defterdarlığı’nın, 28.11.2000 tarih ve 15258 sayılı Özelgesi
[8] Ankara 2. Vergi Mahkemesi’nin,15.12.1998 tarih ve E. 1998/62, K. 1998/812 sayılı Kararı
[9] Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi,Cilt: 17, s. 515; Cilt: 21, s. 108
I- GİRİŞ
Bilindiği gibi, vatandaşların sosyal güvenliklerininsağlanması anayasamızda güvence altına alınmıştır. Ancak, Devlet tarafındankurulan yasal ve zorunlu sosyal güvenlik sistemlerinin yetersiz olmasınedeniyle, kamu sosyal güvenlik sisteminin tamamlayan olarak, bireylerinemekliliğe yönelik tasarruflarının yatırıma yönlendirilmesi ile emeklilikdöneminde ek bir gelir sağlamak amacıyla isteğe bağlı olarak çeşitli kurum veyakuruluşlar bünyesinde “Bireysel EmeklilikTasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu” ile “Şahıs Sigortaları” veya “HayatSigortaları” adı altında özel emeklilik sistemleri kurulmuştur. Devletvergi istisnası muafiyetler ve gider indirimiyle bu sistemleri teşvik etmektedir.
Ancak, şahıs sigorta poliçeleri için ödenen primlerile bireysel emeklilik sistemleri için ödenen katkı payların gider olarakindirilebilmesi için mevzuatta herhangi bir (Tebliğ, Genelge gibi) açıklamaolmaması nedeniyle bazı tereddütler olmaktadır. Kısmen de olsa bu tereddütlerdenbazıları hakkında aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır.
II- ŞAHIS SİGORTA POLİÇELERİ İÇİN ÖDENEN PRİMLERİN GİDEROLARAK İNDİRİLMESİ
Gelir Vergisi Kanunu’nun 4697 sayılı Kanun’ladeğişmeden önceki hükme göre, şahıs sigorta primlerinin gayrisafiücret tutarından indirilebilmesi için:
1. Şahıs sigorta şirketlerine ödenen şahıs sigortaprimlerinin, mükellefin şahsına, eşine ve küçük çocuklarına ait olması[1],
2. Sigorta şirketinin Türkiye’de kain ve merkezininTürkiye’de olması,
3. Sigorta mukavelesinin bu nitelikteki şirketlerleyapılması,
4. Sigorta priminin ödenmiş olduğunun, sigorta şirketitarafından verilen fatura veya makbuz asılları ile belgelendirilmesi,
5. Sigorta priminin ödendiği ayda elde edilen ücretüzerinden kanunla kurulan sosyal güvenlik kurumlarına (Emekli Sandığı, Sosyal SigortaKurumu veya 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesine göre kurulan özel emeklisandıklarına) hizmet erbabı hissesi olarak hesaplanan prim veya aidatın aylıktutarını aşmaması,
gerekmektedir.
Ancak, söz konusu maddenin 4697 sayılıKanun’la değişik hükmüne göre, bireysel emeklilik sistemi dışındaki şahıssigorta poliçeleri için ödenen primlerde, “ödendiğiayda elde edilen ücretin % 5’ini” ve yıllık olarak asgari ücretin yıllıktutarını aşamayacağı belirtilmiştir.
Bu hükme göre, şahıs sigorta şirketlerineödenen şahıs sigorta primlerinin gider olarak indirilmesine esas olan veyukarıda belirtilen şartlardan 1, 2, 3 ve 4. maddelerde yer alan şartlar 4697 sayılıKanun’un yürürlüğe girmesi ile aynen devam etmekte olup, sadece hizmet erbabıhissesi olarak hesaplanan prim veya aidatın aylık tutarı yerine, elde edilenücretin % 5’i ve yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşmayacakşeklinde değiştirilmek suretiyle indirilmesine esas tanınmıştır.
SSK’yatabi ücretli (A)’nın, sosyal yardımlar dahil(giydirilmiş ücreti) brüt maaşı 950 milyon lira olup bu ücretli, her ay şahsınaeşi ve çocuğu adına toplam 100 milyon lira, şahıs sigorta şirketine şahıssigorta primi ödemektedir[2].
Buverilere göre, brüt ücreti 950 milyon lira olan ücretli (A)’nınbu ücretin % 5’i 47.500.000 lira olup, ücretin safi tutarının tespiti için47.500.000 liranın gider olarak indirilmesi gerekir.
A- BİRKAÇ AYLIK VEYA YILLIK DÖNEMLERİTİBARİYLE DEFATEN ÖDENEN ŞAHIS SİGORTA PRİMLERİ
Şahıs sigorta poliçeleri karşılığında birkaçaylık veya yıllık dönemler itibariyle defaten ödenen primlerde, yapılanödemenin bir aylık tutarı tespit edilip, her bir aya isabet eden miktarı,ilgili aylara ait brüt ücretin % 5’ini aşmaması şartı ile ücretin safi tutarınıntespitinde gayrisafi tutarından indirilecektir.
Ancak, birkaç aylık veya yıllık dönemler itibariyledefaten ödenen şahıs sigorta primlerinin gider olarak indirilebilmesi için,şahıs sigorta poliçelerine ait makbuz veya dekontun ibraz edildiği ay da dahilolmak üzere, ödemenin ait olduğu müteakip aylarda, brüt ücretin %5’ini geçmemesi gerekir.
-SSK’ya tabi olan ücretli (B)’nin aylık brüt ücreti 1milyar liradır.
-Şahıs sigorta şirketine 6 aylık (Şubat-Temmuz ayları için) toptan 240 milyon TLprim ödenmiştir.
-Şahıs sigorta şirketine prim ödeme tarihi 10.2.2002
-Prim ödeme belgesinin işverene ibraz ediliş tarihi 11.2.2002
Bu verilere göre, şahıs sigorta poliçelerineilişkin prime ait makbuzun ibraz edildiği ay da dahil olmak üzere, primin aitolduğu aylara bölünerek sigorta priminin aylık tutarı 40 milyon lira tespitedilecek bu miktar, ücretlinin ilgili ay elde ettiği ücret gelirinin % 5’i olan50 milyon liranın altında kalması nedeniyle, her ay itibariyle 40 milyonliranın indirim konusu yapılması gerekecektir.
Yukarıdakiveriler aynen kalmak şartıyla ücretli (B), sadece 10.2.2002 tarihinde sigortapoliçelerine ait ödeme belgesini, iki ay gecikmeli olarak 11.4.2002 tarihindeişverenine ibraz etmesi durumunda, 240 milyon lira ibraz edildikten sonrakikalan ay sayısına bölünmek suretiyle indirilebilecek aylık prim tutarı belirlenecektir.
Buna göre, aylık prim tutarı 240 milyon: 4 =60 milyon lira olacak ancak, bu tutar ücretlinin ilgili ay elde ettiği ücretgelirinin % 5’i olan 50 milyon lirayı aşması nedeniyle, 50 milyon liralık tutarindirim konusu yapılacak, 10 milyon liralık tutar ise indirim konusuyapılmayacaktır.
B- EMEKLİYE AYRILIP DA ÜCRET GELİRİ ELDEEDENLERİN ÖDEDİĞİ ŞAHIS SİGORTA PRİMLERİ
TC Emekli Sandığı’ndan veya Sosyal SigortalarKurumu’ndan emekliğe ayrılanların emekliye ayrıldıktan sonra başka birişyerinde ücretli olarak çalışmaları durumunda, 193 sayılı Gelir VergisiKanunu’nun 4697 sayılı Kanunla değişmeden önceki 63. maddenin 3 numaralıbendinde yer alan şahıs sigorta şirketlerine ödenen primlerin indirilmesineilişkin olarak, bunların emekli olmadan önceki (en son) kesilen hizmet erbabıhissesi olarak hesaplanan prim veya aidatın aylık tutarı esas alınmakta iken,4697 sayılı Kanunla, söz konusu kişilerin emekliye ayrıldıktan sonrakiişyerlerinden elde ettikleri ücretlerin % 5’i, indirim olarak dikkate alınacaktır.
III- İŞVEREN ARACI KILINMAK SURETİYLEHİZMET ERBABININ ÜCRETLERİNDEN VEYA İŞVERENCE KARŞILANAN ŞAHIS SİGORTA PRİMLERİ
A- ÜCRETLİLER ADINA İŞVERENCE KARŞILANANŞAHIS SİGORTA PRİMLERİNİN ÇALIŞANLAR AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
1-Çalışanların Ücretlerinden Kesilmek Suretiyle İşverenlerce Ödenen Şahıs SigortaPrimleri
Şahıs sigorta primleri, sigorta şirketinehizmet erbabı tarafından doğrudan doğruya ödenmeyip, işverenler aracı kılınmaksuretiyle hizmet erbabının ücretinden kesilerek ödenmesi halinde (grupsigortası gibi):
- Sigorta mukavelesinin birörneğinin işverende bulunması,
- Bu mukavelede sigorta priminin ödemedönemlerinin belirlenmesi,
- Bu dönemler için ödenecekprim tutarının belli edilmiş olması
şartlarıyla, ücretin vergi matrahınıntayininde her bir kişi için ayrıca fatura veya makbuz aranmaksızın, indirimkonusu yapılabilecektir.
2-Çalışanlar Adına İşverence Yatırılan Şahıs Sigorta Primlerinin Ücretliler AçısındanDeğerlendirilmesi
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 61.maddesine göre, hizmet erbabı adına işveren tarafından ödenen sigorta primleri,(grup, sağlık ve can sigortası primleri gibi) ücretliye sağlanan bir menfaatniteliğinde olduğundan, ücret olarak kabul edilmesi gerekir. Ancak, ücretolarak kabul edilen, brüt ücrete ilave edilecek söz konusu primler, aylıkücretin % 5’ini aşmayan kısmı, ücretin safi tutarının tespitinde gayrisafi ücret tutarından indirilmesi gerekecektir.
B- ÜCRETLİLER ADINA İŞVERENCE YATIRILAN ŞAHISSİGORTA PRİMLERİNİN İŞLETME AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Gelir
Vergisi Kanunu’nun (GVK) 40. maddesinin 1 numaralı
bendinde,
Bu çerçevede, hizmet erbabı adına işverentarafından ödenen sigorta primleri, (grup, sağlık ve can sigortası primlerigibi) ücret olarak kabul edildiğine göre, GVK’nın 40.maddesinin 1 numaralı bendi uyarınca, ticari kazancın safi tutarınıntespitinde, genel gider olarak dikkate alınması gerekir.
Bu durumda, işverenlerin ücretliler adınaödedikleri şahıs sigorta primleri, gerek ücretliler açısından ve gerekseişveren açısından vergi yönünde bir yük getirmemekte aksine avantaj sağlamaktadır.
IV- BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMLERİNDEÖDENEN KATKI PAYLARININ GİDER OLARAK İNDİRİLMESİ
Bireysel emeklilik sistemi için ödenen katkıpaylarının, ücretin safi tutarının tespiti için gider olarak indirilmesine usulve esaslar ile şahıs sigorta poliçeleri için ödenen primlerin gider olarakindirilmesine ilişkin usul ve esaslar aynı olması nedeniyle, ayrıca burada değinilmemiştir.Ancak şahıs sigorta primlerinde indirim oranı brüt ücretin % 5’i iken, bu oranbireysel emeklilik sisteminde ödenen katkı payında % 10’dur.
Ayrıca, GVK’nın4697 sayılı Kanun’la 40. maddesine ilave edilen 9 numaralı bent ile, işverenlertarafından, ücretliler adına ödenen katkı payları, belirtilen sınırlama kapsamındaticari kazancından tespitinde gider olarak indirilebilmesine imkan tanınmış isede, şahıs sigorta poliçeleri için ödenen primler de, yukarıda açıklandığışekilde, GVK’nın 40. maddesinin 1numaralı bendinegöre gider olarak indirilebilecektir.
* YeminliMali Müşavir
[1] Gelir Vergisi Kanunu’nun 93.maddesinde yer alan çocuk tabiri 4369 sayılı Kanun’la yürürlükten kaldırılmıştır.Bu nedenle, “Çocuk tabiri” yaş sınırınabakılmaksızın ücretli ile birlikte oturan veya ücretli tarafından bakılan(gelir vergisine tabi geliri bulunmayan, nafaka verilmek suretiyle bakılan, evlatedinilenler ile ana ve babasını kaybetmiş torunlardan ücretli ile birlikte oturan)kişileri ifade edecektir (27.12.1998 tarih ve 23566 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan218 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği)
[2] İki ayrı şahıs sigorta şirketineyatırılan şahıs sigorta prim tutarı toplamı da, brüt ücretin % 5’ini geçemez.
ELEKTRİK, SU, DOĞALGAZ VE TELEFON ABONELİKLERİNİNBAŞKASI ADINA OLDUĞU DURUMLARDA GİDER KAYDI VE KDV İNDİRİMİ
193sayılı GVK’nın “İndirilecekGiderler” başlıklı 40/1. maddesine göre, ticari kazancın elde edilmesi veidame ettirilmesi için yapılan genel giderler safi kazancın tespitindeindirilecek gider olarak dikkate alınabilmektedir. Öte yandan, 3065 sayılı KDVKanunu’nun 29/1-a ve 34/1. maddelerine göre, mükelleflerin faaliyetlerineilişkin olarak yüklendikleri KDV’yi, verginin fatura veya benzeri belgeüzerinde ayrıca gösterilmesi ve bu belgelerin yasal defterlere kaydedilmesişartıyla indirmeleri mümkün bulunmaktadır.
Uygulamada;elektrik, su, doğalgaz ve telefon aboneliklerinin, başkalarının veya şirketortaklarından biri veya birkaçının adına kayıtlı olduğu durumlarda, işletmeadına düzenlenemeyen elektrik, su, doğalgaz ve telefon faturalarındakibedellerin gider kaydedilip kaydedilemeyeceği ve KDV’lerinin indirilip indirilemeyeceğikonularında tereddütlerle karşılaşılmaktadır.
Aşağıda;elektrik, su, doğalgaz ve telefon abonelik kayıtlarının başkalarının adınaolduğu durumlarda tüketim bedellerinin gider kaydı ve KDV indirimi konusu incelenecektir.
II
A-VERGİ İDARESİ UYGULAMASI
Yukarıdada ifade edildiği üzere, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesiiçin yapılan genel giderlerin, GVK’nın 40/1.maddesine göre safi kazancın tespitinde indirilecek gider olarak dikkatealınması gerekmektedir. KDV Kanunu’nun 29/1-a maddesine göre ise, mükelleflerinvergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan KDV’den, kendilerine yapılan teslimve hizmetler dolayısıyla, hesaplanarak düzenlenen fatura veya benzeribelgelerde gösterilen KDV’yi indirmeleri mümkün bulunmaktadır.
Öteyandan, VUK’un 227. maddesinde de, bu Kanun’da aksinehüküm olmadıkça bu Kanun’a göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet vemuamelelere ait kayıtların tevsikinin zorunlu olduğu belirtilmiş, 230. maddesindeise, faturada bulunması gereken asgari bilgiler;
-Faturanın düzenlenme tarihi,
-Faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, adresi, varsa hesap numarası,
-Malın veya işin nev’i, miktarı, fiyatı ve tutarı,
-Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası
şeklindesıralanmıştır.
Vergiidaresi görüşüne göre, ticari faaliyetle ilgili olarak yapılan elektrik, su,doğalgaz ve telefon tüketimlerine ait faturaların kayıtlarda gösterilmesi veKDV’lerinin indirilebilmesi için, VUK’un 227 ve 230.maddelerine göre bu faturaların mükellef adına düzenlenmiş olması gerekir.Mükellef adına düzenlenmeyen faturaların kayıtlarda gösterilmesi ve bubelgelerin gider belgesi olarak kabulü ve KDV’lerinin indirilmesi mümkün değildir[1].
Konuhakkında verilen Özelgeler’in bazılarının özetleriaşağıdadır:
“Ticari faaliyetle ilgili olarak yapılan elektrik,su, telefon vb. harcamalara ait giderlerin belgelerinin VUK’un227 ve 230. maddelerine göre mükellef adına düzenlenmiş olması halinde,kayıtlarda gösterilmesi mümkün olduğundan, mükellef adına düzenlenmeyen vekayıtlarda gösterilmesi mümkün olmayan faturaların gider belgesi olarak kabulüve bu faturalardaki KDV’nin indirilmesi mümkün değildir[2].”
“İşletme
aktifine kayıtlı olmayıp işletme sahibininşahsına kayıtlı cep
telefonu
B-DEĞERLENDİRME VE KİŞİSEL GÖRÜŞÜMÜZ
Uygulamadaözellikle kiralanan işyerlerine ait su, elektrik, doğalgaz ve telefonabonelikleri çoğunlukla yasal prosedürler nedeniyle işyeri sahibi adınaolmaktadır. Ayrıca, bu tür abonelikler bazı durumlarda da ortaklar veya başkaşahıslar adına da olabilmektedir.
Bugibi hallerde telefon, su, elektrik ve doğalgaz tüketimlerine ilişkin faturalar,tüketimi fiilen gerçekleştirenler adına değil, yasal nedenlerle abone olan kişileradına düzenlenmektedir. GVK’nın 40/1. maddesine göre;yapılan bir genel giderin ticari kazancın tespitinde indirim konusu yapılabilmesiiçin gereken şartlar aşağıda sıralanmıştır:
-Yapılan gider ticari kazancın elde edilmesi ve idamesi ile doğrudan ilgili olmalıdır.
-Gider karşılığında sabit kıymet iktisap edilmiş olmamalıdır.
-Gider, kanunen kabul edilebilir nitelikte olmalıdır.
Elektrik,su, doğalgaz ve telefon giderleri, ticari kazancın elde edilmesi ve idameettirilmesi için yapılan giderlerden olup, ticari kazancın safi tutarınıntespitinde indirilecek gider olarak dikkate alınması gerekir. Ancak bu türtüketimlerin aboneliklerinin başkalarının adına olduğu durumlarda fatura, aboneolan bu kişiler adına düzenlendiğinden, vergi idaresi faturası başkası adınadüzenlenen bu tür giderlerin, gider olarak kayıtlara intikal ettirilemeyeceğive KDV’lerinin indirilemeyeceği görüşündedir.
VUK’un “İspat”başlıklı 3/B maddesine göre, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olayailişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esas olup, vergiyi doğuran olay ve buolaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin, yemin hariç her türlü delillerleispatlanması mümkündür. Ayrıca; iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veyaolayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan birdurumun iddia olunması halinde ispat külfeti, bunu iddia eden tarafa aittir.
Elektrik,su, doğalgaz ve telefon aboneliklerinin işletme dışındaki kişilere aitolmasının en büyük nedeni, yasal prosedürlerin çokluğudur. Bu tür tüketimleringider yazılmasında, aboneliklerin kimin adına olduğu veya işletmede kayıtlı olupolmadığına değil, VUK’un 3/B maddesi dikkate alınaraktüketimin işletme tarafından yapılıp yapılmadığına bakılmalıdır. Gider yazma bakımından,abonelik veya aktife kayıtlı olup olmama önem taşımamalıdır.
Kişiselgörüşümüze göre; VUK’un 3/B maddesi gözönünde tutularak işletme veya şirket adresine bağlıolup, abonelikleri başka kişiler adına kayıtlı elektrik, su, doğalgaz vetelefon giderlerinin, mükelleflerin faaliyette bulundukları işyerlerine ilişkinolduğunun (kira kontratı, elektrik-su-telefon-doğalgaz abone kayıtlarındabelirtilen adresler ile tüketimi gerçekleştiren işletmenin adresinin aynıolduğunu gösteren adres tespit tutanağı vb.) tevsiki halinde, bunların ticarikazancın tespitinde gider olarak dikkate alınması ve KDV’lerinin indirilmesiuygun olacaktır.
III
Yukarıdayapılan açıklamalardan da fark edileceği üzere; vergi idaresi abonelikleribaşkaları adına olan ve faturası başkaları adına düzenlenen elektrik, su,doğalgaz ve telefon giderlerinin, gider olarak kayıtlara intikal ettirilmesinive KDV’lerinin indirilmesini kabul etmemektedir.
Kişiselgörüşümüze
göre; VUK’un 3/B maddesinde öngörülen
I-GENEL AÇIKLAMA
Ticari yaşantıda, satıcılar özellikle malve hizmet satışlarına ilişkin olarak fiyat tekliflerini verirlerken fiyataKDV’nin dahil olup olmadığının belirtilmeyebilmektedirler. Bu durum ise,alıcıların fiyatı KDV’li olarak algılamalarına neden olmakta, alıcılar ilesatıcılar arasında ihtilaflara yol açmaktadır. Aşağıda, KDV’nin bedele dahilolup olmadığının alıcılar ile satıcılar arasında ihtilafa neden olduğudurumlarda KDV hakkında ne şekilde işlem yapılması gerektiği konusuincelenecektir.
II- KDV’NİN BEDELE DAHİL OLUP OLMADIĞININİHTİLAFLI OLMASI
A- KDV KANUNUNUN İLGİLİ HÜKÜMLERİ
3065 sayılı KDV Kanunu’nun 20. maddesinde,KDV’nin üzerinden hesaplanacağı matrah tanımlanmıştır. Maddenin 1. bendine göreteslim ve hizmet işlemlerinde matrah, bu işlemlerin karşılığını oluşturanbedeldir. Madde hükmünün 2. bendinde ise bedel deyimi “Malı teslim alan veyakendilerine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemlerkarşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para,mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmetve değerler toplamını ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır.
“Bedel” kavramı oldukça geniş kapsamlıdır. Teslim edilen birmal yada ifa edilen hizmet karşılığında müşteriden alınan veya bunlarcaborçlanılan para, mal, menfaat, hizmet ve benzeri değerler, bedel kavramıiçinde değerlendirilmiştir. Bedel kavramına mal veya hizmet bedeli, kar,masraf, faiz, komisyon, vergi vs. gibi adlarla müşteriden alınan paralardahildir. Bunun yanısıra, mal teslimi veya hizmetifalarının başka bir mal veya hizmet yada menfaat ve benzeri değerlerkarşılığında yapılması halinde, bu değerler “bedel” kavramına dahil olacaktır[1].
Öte yandan, anılan madde hükmünün 4.bendinde ise, belli bir tarifeye göre fiyatı tespit edilen işler ile bedelinbiletle tahsil edildiği hallerde tarife ve bilet bedelinin KDV dahil edilerek tespitolunacağı ve verginin müşteriye ayrıca intikal ettirilmeyeceği hükme bağlanmıştır.Bent hükmündeki “belli bir tarifeye görefiyatı tespit edilen işler”denkasıt, hizmet bedelinin bir otorite tarafından Türkiye’nin her yerinde geçerliolacak şekilde tespit edildiği hallerdir. Örneğin, noter harçları bu niteliktedir.Bu hallerde, KDV, harç bedeli içinde dahil edilerek tespit edilecek ve harçbedeli KDV’yi içerecek şekilde tayin olunacaktır. Bilet alınmak suretiyleyararlanılan hizmetlerde ise, bilet bedeli, katma değer vergili olarak tespitedilecek, dolayısıyla KDV bilet bedeli içinde yer alacak ve vergi bilet alanmüşteriye ayrıca yansıtılmayacaktır. Belli bir tarifeye göre fiyatı tespitedilen işler ile bedelin biletle tahsil edildiği hallerde, tarife ve biletbedeline iç yüzde oranı uygulamak suretiyle KDV hesaplanacaktır[2].
B- KDV’NİN BEDELE DAHİL OLUP OLMADIĞININİHTİLAFLI OLMASI HALİNDE YAPILACAK İŞLEM
KDV’nin fiyatlara dahil olup olmadığıkonusunda ortaya çıkan ihtilaflara iki açıdan bakılmasında yarar olacaktır.Bunlardan birincisi, ihtilafa konu olan işlemin belli bir tarifeye göre fiyatıtespit edilen işler ile bedelin biletle tahsil edildiği işlemlerdir. İkincisiise bunlar dışında kalan işlemlerdir.
Belli bir tarifeye göre fiyatı tespit edilenişler ile bedelin biletle tahsil edildiği hallerde tarife ve bilet bedelininKDV dahil olarak tespit edilmesi kanunen bir zorunluluk olduğundan, bu türişlerde KDV’nin bedele dahil olup olmayacağı hususunda herhangi bir tereddütün bulunmaması gerekir. Ancak, belirtilen işlemlerharicinde kalan teslim ve hizmetlerde bedele KDV’nin dahil olup olmadığıhususunda ihtilaf bulunması halinde, kişisel görüşümüze göre alıcı ile satıcıarasında yapılan sözleşmeye bakılmalıdır. Sözleşmede bedelin KDV dahil olarakbelirlenmesi öngörülüyorsa, teslim ve hizmet bedeli üzerinden ayrıca KDV hesaplanmamalıdır.Sözleşmede KDV’nin bedele dahil edilip edilmeyeceğine ilişkin bir ibare veyahüküm bulunmaması halinde, KDV teslim ve hizmet bedeli üzerinden ayrıca hesaplanmalıdır.Konu hakkında Maliye Bakanlığınca verilen bir özelgedede, aynı doğrultuda idari görüş bildirilmiştir[3].
Yukarıda yapılan açıklamalardan da farkedileceği üzere, mal ve hizmet satışına ilişkin fiyattekliflerinde KDV’nin bedele dahil olup olmadığının belirtilmemesi halinde,KDV’nin ayrıca mı yoksa iç yüzde oranıyla bedel içinden ayrılarak mıhesaplanacağı konusunda ortaya çıkan ihtilafların, taraflar arasında yapılan sözleşmeyebakılarak çözümlenmesi gerekir. Sözleşmede bedelin KDV dahil olarak belirlenmesiöngörülmüşse verginin iç yüzde oranıyla bedel içinden ayrılarak hesaplanmasıaksi takdirde bedel üzerinden ayrıca hesaplanması gerekir. Belli bir tarifeyegöre tespit edilen işler ile biletle birlikte tahsil edildiği hallerde isebedelin KDV dahil olarak belirlenmesi zorunlu olduğundan, bu işlerde KDV’ninbedele dahil olup olmayacağı konusunda herhangi bir tereddüt söz konusu olmayacaktır.
İNDİRİM KONUSUYAPILAMAYACAĞI SONRADAN FARKEDİLEN KATMA DEĞER VERGİSİNİN NE ŞEKİLDE DÜZELTİLECEĞİ
KDV’nin en büyük özelliği indirimsistemine sahip olmasıdır. İndirim sistemi ile mal ve hizmet alımları sırasındaödenen KDV’nin mükellefler üzerinde yük olarak kalmaması amaçlanmaktadır. Mükelleflerindirim sistemini kullanarak, satışları üzerinden hesapladıkları KDV’den, alışlarısırasında ödedikleri KDV’yi indirerek, sadece kendi safhalarında yarattıklarıkatma değerin vergilendirilmesini sağlarlar.
KDV esas olarak vergi indiriminedayanmakta ise de, Kanun’da vergi indirimine imkan tanınmayan haller dedüzenlenmiş bulunmaktadır.
3065 sayılı KDV Kanunu’nda
Mükelleflerin, satışları üzerindenhesapladıkları vergiden indiremeyecekleri KDV, KDV Kanunu’nun 30. maddesindesayılmıştır. Madde hükmü dikkatle incelendiğinde, (a) ve (c) bentlerinde yeralan KDV’nin başlangıçta indirilip indirilemeyeceğinin tespiti özel durumlarhariç hemen hemen imkansızdır. Maddenin (b) ve (d)bentlerinde belirtilen KDV’nin ise önceden indirilemeyeceği açıkça bellidir.
Aşağıda,indirilemeyeceği sonradan farkedilen KDV’nin neşekilde düzeltileceği hususu incelenecektir.
II-İNDİRİLEMEYECEĞİ SONRADAN FARKEDİLEN KDV’NİN DÜZELTİLMESİ
A- BAŞLANGIÇTA İNDİRİLEBİLECEK NİTELİKTEİKEN SONRADAN İNDİRİLEMEYECEK HALE GELEN KDV
Başlangıçta indirilebilecek nitelikte iken,daha sonra indirilemeyecek hale gelen KDV, KDV Kanunu’nun 30. maddesinin (a) ve(c) bentlerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeleri aşağıdaki gibi iki altbaşlıkta inceleyebiliriz.
1-Vergiye Tabi Malların Kısmi İstisna Kapsamındaki İşlemlerde Kullanılması
Bir vergilendirme döneminde satın alınanmal ve hizmetlerin, vergiye tabi ya da kısmi istisnakapsamındaki işlemlerde kullanılıp kullanılamayacağının hem vergiye tabi hemde kısmi istisna kapsamında işlem yapan mükelleflerce bazı özel haller hariçönceden bilinmesi mümkün değildir. Yukarıda da belirtildiği üzere, KDV’de topluindirim esası geçerli olduğundan, satın alınan mal ve hizmetler nedeniyleödenen KDV, bu mal ve hizmetlerin satışı beklenilmeksizin indirilebilmektedir.Bu şekilde vergisi indirilen malların daha sonra kısmi istisna kapsamındaki işlemlerdekullanılması halinde, bu mallara ilişkin olarak yüklenilen ve öncekidönemlerde indirilen KDV, Kanun’un 30/a maddesine göre o dönemde indirilemeyecekKDV haline gelmektedir. Mükelleflerin bu durumu önceden tespit etmelerimümkün değildir. Dolayısıyla bu işlemde, yüklenilen KDV’nin indirilipindirilemeyeceği ancak sonradan farkedilebilmektedir.
İndirim konusu yapılıp yapılamayacağıönceden bilinemediği için indirilen KDV’nin, indirilebilir vergi niteliğinikaybederek, indirilemeyecek vergi haline geldiği vergilendirme dönemindedüzeltilmesi gerekir. Vergi idaresi, bu tür düzeltme işlemlerinin yapılabilmesiamacıyla, 1 no.lu KDV beyannamesinde 20. satırıoluşturmuştur.
Sonraki dönemlerde kısmi istisnakapsamında kullanılan malların alımında ödenen ve önceki dönemlerde indirilenKDV’nin, bu malların kısmi istisna kapsamındaki işlemlerde kullanıldığı dönemdeverilecek olan KDV beyannamesinin 20. satırına yazılarak “Hesaplanan KDV”ye ilave edilmek suretiyle düzeltilmesi gerekir.
Önceki dönemlerde indirilen ancak sonradanindirilemeyeceği farkedilerek yukarıdaki şekildedüzeltilip “Hesaplanan KDV”ye ilaveedilen KDV’nin, KDV Kanunu’nun 30/a ve 58. maddelerine göre gelir ve kurumlarvergileri açısından gider olarak gözönüne alınmasımümkündür.
Öte yandan, KDV Kanunu’nun 17/2-bmaddesine göre genel ve katma bütçeli daireler, il özel idareleri, belediyelerve köyler ile bunların teşkil ettikleri birlikler, üniversiteler, döner sermayelikuruluşlar, Kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindekimeslek kuruluşları, siyasi partiler ve sendikalar, Kanunla kurulan veya tüzelkişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları, kamu menfaatine yararlı dernekler,tarımsal amaçlı kooperatifler ve Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınanvakıflara bedelsiz olarak yapılan her türlü mal teslimi ve hizmet ifaları KDV’denistisnadır. Bu istisna da, nitelik itibariyle kısmi istisna niteliğindedir.
Satın alınan malzemenin yukarıdaki kurumve kuruluşlara KDV’den istisna olarak bağışlanacağının önceden bilinmesine(başlangıçta bu amaçla alınanlar hariç) imkan yoktur. Bu durumda alınan mal vehizmetlere ait KDV’nin başlangıçta indirilmesi gerekir. Vergisi bu şekildeindirilen malların yukarıdaki kamu kurum ve kuruluşlarına KDV’den istisnaolarak bedelsiz verilmesi halinde, indirilen verginin bağışın yapıldığı döneminKDV beyannamesinin 20. satırına yazılarak düzeltilmesi, düzeltilen vergilerinise, gelir veya kurumlar vergileri açısından gider olarak dikkate alınmasıgerekir.
Örneğin, bilgisayar alım-satımı ile uğraşanbir
mükellefin, üniversiteye bilgisayar bağışlaması halinde, bilgisayarınalımında
ödediği ve indirim konusu yaptığı KDV bağışın yapıldığı dönemde
Yukarıda sayılan kurum ve kuruluşlardışındakilere yapılacak bağışlar ise KDV ye tabi olacağından, indirilenvergilerin düzeltilmesine gerek bulunmamaktadır.
2-Malların Zayi Olması
Sonradan indirilemeyeceği farkedilen vergilere ilişkin ikinci özel durum ise mallarınzayi olmasıdır. Çünkü malların zayi olacağının önceden bilinmesi imkansızdır.Bu durumda, satın alınan ya da üretilen mallar içinyüklenilen vergilerin, ilgili dönemlerde indirilmesi gerekir.
Ancak, deprem ve sel felaketi nedeniylezayi olanlar hariç olmak üzere, malların yangın, su basması vb. nedenlerle zayiolması halinde, bu mallarla ilgili olarak indirilen vergiler zayi olma olayınınmeydana geldiği dönemde KDV Kanunu’nun 30/c maddesine göre indirilemeyecekKDV haline dönüştüğünden, bu vergilerin malların zayi olduğu dönemde (Kişiselgörüşümüze göre zayi olan malların değerinin tespitine ilişkin takdir komisyonukararının tebliğ edildiği dönemde) verilecek olan KDV beyannamesinin 20.satırına yazılarak düzeltilmesi gerekmektedir. Bu şekilde hesaplanarakdüzeltilen vergilerin KDV Kanunu’nun 30/c ve 58. maddelerine göre gelir ya da kurumlar vergisi uygulamasında gider veya maliyet unsuruolarak gözönüne alınması mümkündür.
Öte yandan, zayi olayının çalınma ilemeydana gelmesi halinde, çalınan mallara ait olarak indirilen vergilerindeyukarıdaki şekilde düzeltilmesi gerekir. Çalınan mallara ait bedeller, Gelirve Kurumlar Vergileri açısından gider olarak kabul edilmediğinden, bu mallariçin yüklenilip indirilen ve düzeltilen KDV’nin, bu vergiler açısından gider ya da maliyet unsuru olarak gözönünealınması da mümkün değildir.
Diğer taraftan, Kanun’un 30/c maddesigereğince, deprem ve sel felaketi nedeniyle zayi olan mallar için yukarıda belirtilenşekilde bir düzeltme yapılmasına gerek bulunmamakta, malların bu nedenlerlezayi olması halinde, KDV’nin indirilmesi gerekmektedir.
B- BAŞLANGIÇTA İNDİRİLMEMESİ GEREKİRKENİNDİRİLEN VERGİLERİN DURUMU
Daha başlangıçta indirilemeyeceği açıkçabelli olan KDV’nin indirilmesi halinde, indirilen vergilerin, yukarıdabelirtildiği şekilde KDV beyannamesinde “HesaplananKDV”ye ilave edilerek düzeltilmesi mümkün değildir. Çünkü KDVbeyannamesinin 20. satırı, sadece Kanunun 30. maddesinin (a) ve (c) bentlerineyönelik düzeltmelerde kullanılabilmektedir. Diğer bir anlatımla, düzeltmeişlemi sadece önceden indirilip indirilemeyeceği anlaşılamayan daha sonra bazıişlemler nedeniyle indirilemeyeceği farkedilen KDViçin geçerli bulunmaktadır.
İndirilemeyeceği açıkça belli olanvergilerin indirilmesi, indirim tutarı kadar bir verginin zamanında tahakkuketmemesi ya da eksik tahakkuk etmesi anlamına gelirki, bu da vergi ziyaına neden olur ve vergi ziyaı cezasını gerektirir. Bu durumda ise düzeltmenin verilecek düzeltme beyannameleri ileyapılması gerekir. Ancak, bu vergiler indirilse dahi, bir vergi ziyaı oluşmamışsa yani indirim tutarı ödenmesi gereken KDV’yietkilemiyorsa, vergi ziyaı cezasının uygulanmasımümkün değildir.
İndirilemeyeceği daha başlangıçta anlaşılabilecekKDV, Kanunun 30. maddesinin (b) ve (d) bentlerinde düzenlenmiştir. Maddenin(b) bendinde binek otomobillerine ait KDV’nin, (d) bendinde ise kanunen kabuledilmeyen giderlere ait KDV’nin indirilemeyeceği hükme bağlanmaktadır.
Örneğin, faaliyeti kısmen veya tamamenbinek otomobillerin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olmayan birfirma tarafından satın alınan binek otomobili nedeniyle ödenen KDV’ninindirilmesi Kanunun 30/b maddesine göre mümkün değildir. Ancak binek otomobilinedeniyle ödenen KDV’nin indirilmesi halinde düzeltme işleminin, verilecekdüzeltme beyannamesi ile yapılması gerekir.
III- SONUÇ
Yukarıdayapılan açıklamalardan da farkedileceği üzere,başlangıçta indirilebilecek nitelikte iken daha sonra indirilemeyecek halegelen KDV, KDVK’nın 30. maddesinin (a) ve (c)bentlerinde düzenlenmiş olup, sonradan indirilemeyecek hale gelen KDV’nin, KDVbeyannamesinin 20. satırında gösterilmek ve hesaplanan KDV’ye ilave edilmeksuretiyle düzeltilmesi gerekir.
Ancak,aynı maddenin (b) ve (d) bentlerinde belirtilen KDV’lerin indirilmeyeceği dahabaşlangıçta belli olduğundan indirilmemesi, indirilmiş olması halinde ise,verilecek düzeltme beyannamesi ile düzeltilmesi gerekmektedir. Başlangıçtaindirilemeyeceği açıkça belli olduğu halde indirilen KDV’nin, KDVbeyannamesinin 20. satırında gösterilmek suretiyle düzeltilmesi mümkün değildir.
3568 SAYILI YASA HÜKÜMLERİNE GÖRE
YMM’LERİN TASDİK RAPORLARI
SONUÇLARINDAN DOĞAN SORUMLULUKLARI
I- GİRİŞ
Yeminli mali müşavirleri, işletmelerin ekonomik, mali ve hukuki durumları ile vergiye ilişkin işlemlerini her şeyden önce muhasebe kurallarına, gerçeklere ve yasalara uygunluk açısından inceleyerek, gerektiğinde bu konulardaki tarafsız görüşünü ilgililerin yararına sunan meslek mensubu olarak tanımlamak mümkündür. Bu tanım aynı zamanda yeminli mali müşavirlerin görevlerini de kapsamaktadır. Mali müşavirler, kamu hizmeti niteliğindeki görevlerini mesleğin genel ve özel şartlarına uygun olarak yapan meslek mensuplarıdır. Temel görevleri;
- Bir işletmenin bilançosunun gerçek ve doğru bilgi verecek şekilde ve muhasebe usullerine uygun olarak çıkartılıp çıkartılmayacağını araştırmak,
- Kâr–zarar cetvelinin, ilgili muhasebe dönemi hasılat ve giderlerini gerçek ve doğru olarak yansıtıp yansıtmadığını tespit amacıyla, muhasebe defterlerindeki kayıtlara göre, düzenlenip düzenlenmediğini incelemektir (3568 sayılı Kanun’un Genel Gerekçesi).
Bilindiği üzere 3568 sayılı (1) Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu 13.06.1989 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe girmiştir.
Anılan Kanunun 12. maddesi;
“Yeminli mali müşavirler gerçek ve tüzel kişilerin veya bunların teşebbüs ve işletmelerinin mali tablolarının ve beyannamelerinin mevzuat hükümleri, muhasebe prensipleri ile muhasebe standartlarına uygunluğunu ve hesapların denetim standartlarına göre incelendiğini tasdik ederler.
Yeminli mali müşavirlerin tasdik edecekleri belgeler, tasdik konuları ile tasdike ilişkin usul ve esaslar, gerçek ve tüzel kişilerin mükellefiyet şekilleri, iş kolları ve ciroları, döviz kazandırıcı işlemleri, ithalat ve ihracatları, yatırım miktarları ve nevileri ile belgelerin ibraz edileceği merciler esas alınmak suretiyle Maliye Gümrük Bakanlığı’nca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Kanunları gereğince, kamu kurum ve kuruluşlarına verilen tasdik edilmiş mali tablolar, kamu idaresinin yetkili memurlarınca, tasdikin kapsamı ölçüsünde incelenmiş bir belge olarak kabul edilir. Ancak, çeşitli kanunlarla kamu idaresine tanınan teftiş ve inceleme yetkilerinin kullanılmasına ve gerektiğinde tekrarına ait hususlar saklıdır.
Yeminli mali müşavirler yaptıkları tasdikin doğruluğundan sorumludurlar. Yaptıkları tasdikin doğru olmaması halinde, tasdikin kapsamı ile sınırlı olmak üzere, ziyaa uğratılan vergilerden ve kesilecek cezalardan mükellef ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. Yeminli mali müşavirler yaptıkları tasdikin kapsamını düzenleyecekleri raporda açıkça belirtirler.
Bu Kanun hükümlerine göre meslek icra edenlerin vergi kanunları ve diğer kanunlardaki sorumlulukları saklıdır.”
şeklindedir.
Yine 4008 (2) sayılı Kanun’un 6. maddesi ve 06.07.1994 tarihinde yürürlüğe giren Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 227. maddesi;
“Maliye Bakanlığı:
1- Vergi beyannamelerinin 3568 sayılı Kanun’a göre yetki almış serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşavir veya yeminli mali müşavirler tarafından da imzalanması mecburiyetini getirmeye, bu mecburiyeti beyanname çeşitleri, mükellef gurupları ve faaliyet konuları itibariyle ayrı ayrı uygulatmaya,
2- Vergi Kanunlarında yer alan muafiyet, istisna, yeniden değerleme, zarar mahsubu ve benzeri hükümlerden yararlanılmasını Maliye Bakanlığı’nca belirlenen şartlara uygun olarak yeminli mali müşavirlerce düzenlenmiş tasdik raporu ibraz etme şartına bağlamaya,
bu uygulamalara ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.
…
2 numaralı bent hükmüne göre, yararlanılması yeminli mali müşavirlerce düzenlenmiş tasdik raporu ibrazı şartına bağlanan konularda, tasdik raporunu zamanında ibraz etmeyen mükellefler tasdike konu haktan yararlanamazlar. Ancak, Maliye Bakanlığı tasdik raporlarının ibraz süresini iki aya kadar uzatmaya yetkilidir...”
şeklindedir.
Vergi beyannamelerinin tasdiki ile ilgili yasal düzenlemeler kapsamında çeşitli mevzuat düzenlemeleri de yapılmıştır. Konumuz ile ilgili mevzuat düzenlemelerine de kısaca değinelim.
3568 sayılı Kanun’un 12. maddesinin Maliye Bakanlığı’na verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan Yeminli Mali Müşavirlerin Tasdik Edecekleri Belgeler, Tasdik Konuları ve Tasdike İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik (3) yayımlanmıştır.
Bu Yönetmelik’in 7. maddesinde tasdikin kapsamı belirlenmiş ve daha sonra yayınlanan tebliğlerle de tasdik kapsamına alınan konu ve belgeler belirlenmiştir. Konuyu uzatmamak bakımında, Yönetmelik’in bu maddesi buraya alınmamıştır.
Konu ile ilgili olarak çeşitli tebliğler yayınlanmıştır. Ancak bu tebliğlerin önemlice hükümleri 18 sıra numaralı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu Genel Tebliği (4) ile yürürlükten kaldırılmıştır.
18 numaralı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu Genel Tebliği ile 2 (5), 5 (6), ve 7 (7) numaralı Tebliğler yürürlükten kaldırılmıştır.
Ayrıca katma değer vergilerinin nakden veya mahsuben iadesini esaslara bağlayan 1 (8), 6 (9), 8 (10), 9 (11) ve 15 (12) numaralı tebliğlerdeki iadelerin miktarlarına bakılmaksızın, yeminli mali müşavir tasdik raporlarına istinaden yerine getirilmesi uygun bulunmuştur.
Vakıflara ve tesislere “muafiyet” tanınması ile ilgili işlemler 3 numaralı (13) Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu Genel Tebliği ile yeminli mali müşavirlerin tasdiki kapsamına alınmıştır. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 7/15. maddesi uyarınca, vakıfların ve bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan kurum ve kuruluşlarının vergiden muaf tutulması için aranan şartları taşıdıklarının; yeminli mali müşavirlerce tasdikine ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 13. maddesinde belirtilen araçlara ilişkin istisna işlemlerinde doğan iade ve/veya mahsuplarının yeminli mali müşavirlerce tasdiklerine ilişkin usul ve esaslar 8 numaralı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu Genel Tebliği ile belirlenmiştir.
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29/2. maddesi uyarınca indirimli oranla ilgili olup indirilmeyen katma değer vergisi nedeniyle doğan iade ve/veya mahsupların yeminli mali müşavirlerce tasdikine ilişkin usul ve esaslar 9 numaralı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu Genel Tebliği ile uygun bulunmuştur.
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 15/1-b maddesinde yer alan Uluslar arası kuruluşlara ve bunların mensuplarına yapılan teslim ve hizmetlerden doğan katma değer vergisi iadeleri de 19 numaralı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu Genel Tebliği (14) ile yeminli mali müşavirlerin düzenleyecekleri tasdik raporuna dayanılarak yapılmaktadır.
Maliye Bakanlığı 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 227. maddesinin ikinci fıkrası ile kendisine tanınan yetkiye dayanılarak 4325 sayılı Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 3. maddesinin (a) bendi ile düzenlenen istisnadan yararlanılması yeminli mali müşavirler tarafından düzenlenen tasdik raporu ibrazı şartına bağlamıştır.
3984 sayılı Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun (15) hükümlerine göre ödenmesi gereken radyo
televizyon yayın kuruluşları reklam gelirleri üst kurul paylarının 20.11.1994
tarihinde yürürlüğe giren “Radyo ve Televizyon Kuruluşları Reklam Yayın
İlkeleri Usulleri ile Reklam Gelirleri Üst Kurul Paylarının Ödenmesi Hakkında
Yönetmelik” (16)hükümlerine uygun ve doğru bir şekilde beyan
edilip edilmediği anılan Yönetmelik’in 26. maddesindeki yetkiye istinaden radyo
ve televizyon kuruluşlarının düzenledikleri reklam gelirleri üst kurul payı
beyannamelerinin 3568 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde yeminli mali
müşavirlere tasdik ettirilmesi ile ilgili usul ve esaslar; usul ve
esaslar hakkında
da ise 1 (17), 2 (18) ve 3 (19)
numaralı Radyo ve Televizyon Yayın Kuruluşları Reklam Gelirleri Üst Kurul
Paylarının Yeminli Mali Müşavirler Tarafından Tasdik Edilmesi Hakkında Tebliğ’ler
yayımlanmıştır.
5 seri numaralı Sosyal Sigorta primlerinin Takip ve Tahsilatı Genel Tebliği (20) ile ihaleli işlerde “teminat” iadesi, tamamlanmamış binalarda da “yapı kullanma izin belgesi” alınabilmesi için işverenlerin Sosyal Sigortalar Kurumu’na prim borcu bulunmadığını gösterir “ilişiksizlik belgelerinin” serbest muhasebeci mali müşavir veya yeminli mali müşavirlere incelettirilebilecektir. Öteden beri bu işlemler sigorta müfettişlerince yapılmaktadır. Bu kez mükelleflere de kolaylık sağlamak için müfettişlerin yanı sıra meslek mensuplarına da inceleme yetkisinin verilmesi mükelleflerin işlemlerini kolaylaştırmış ve idarenin de iş yükünü hafifletmiştir. Konu ile ilgili olarak daha sonraki tarihlerde 10 (21) ve 12 (22) seri numaralı genel tebliğler ile 16-106 Ek Genelge yayımlanmıştır.
Ancak, ilişiksizlik belgesi alınacak işin tutarının 350 (23) milyar lirayı aşması ve incelemenin meslek mensuplarınca yapılmasının istenmesi halinde, rapor mutlaka yeminli mali müşavirlerce düzenlenecektir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın İç Ticaret 1994/1 numaralı Genelgesi (24) ile anonim ve limited şirketlerin önceki sermayelerinin ödenmiş olduğunun tespiti 3568 sayılı Kanun’a göre yetkili serbest muhasebeci mali müşavirler ve yeminli mali müşavirler tarafından mevzuat ve mesleki ahlak kuralları ile genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine uygun olarak düzenlenmiş raporlarla belgelendirilmesi uygun görülmüştür. Hazine Müsteşarlığı’nca yayınlanan Yeminli Mali Müşavirlerin, Bankalar Kanunu’nun 46. maddesine Göre Yapacakları Tasdike İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik (25) ile Bankalar Kanunu’nun 46. maddesi gereğince alınacak hesap durumu belgesi ile eki bilanço ve kâr zarar cetvellerinin yeminli mali müşavirlerce tasdikine ilişkin usul ve esasları düzenlenmiştir.
Özel Tüketim Vergisi Kanunu Kapsamında Tecil-Terkin ve İndirimli Teminat Uygulamasından Yararlanmasına İlişkin YMM’lerce düzenlenecek Üretim Tasdik Raporu’unda solvent türevlerinin üretim tekniğine uygun olarak söz konusu uygulama kapsamında kullanılıp kullanılmadığının ve fiili durum ile muhasebe kayıtlarının uyumlu olduğu belirtilecektir.
Yukarıdaki bölümlerde de anlatıldığı üzere Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 227. maddesinin 2 numaralı bendinde, vergi kanunlarında yer alan muafiyet, istisna, yeniden değerleme, zarar mahsubu ve benzeri hükümlerden yararlanılması Maliye Bakanlığı’nca belirlenen şartlara uygun olarak yeminli mali müşavirlerce düzenlenmiş tasdik raporu ibrazı şartına bağlamaya Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır.
Kanun maddesinin 2 numaralı bendinde, yararlanılması yeminli mali müşavirlerce düzenlenen tasdik raporu ibraz şartına bağlanan konularda tasdik raporunu zamanında ibraz etmeyen mükelleflerin tasdike konu haktan yararlanamayacakları belirtilmiştir. Bu durumda yeminli mali müşavirlerce tasdiki zorunlu olan işlemlerde tasdik işleminin yaptırılmaması halinde mükelleflerin tasdike konu haklardan yararlanmayacakları kuşkusuzdur.
Tam tasdik yaptıran mükelleflerin ayrıca yeniden değerleme, yatırım indirimi ile gelir (4325 sayılı Kanun) ve kurumlar vergisi kazanç istisnalarına ilişkin tasdik raporu ibraz etmeleri gerekmez. Yararlanılması rapor ibrazına bağlanan işlemler ile ilgili olarak mükelleflerin, yeminli mali müşavirlerle tam tasdik sözleşmesi yapmamışlarsa bu işlemleri için yeminli mali müşavir raporu ibrazı zorunludur.
Diğer taraftan tasdike tabi konularda 213 sayılı Kanun’un mükerrer 227. maddesi uyarınca 3568 sayılı Kanun’a göre yetki almış meslek mensuplarına imzalattırma mecburiyeti getirilen beyanname ve eklerinin imzalattırılmaması veya tasdik kapsamına alınan konularla ilgili yeminli mali müşavir tasdik raporlarının zamanında ibraz edilmemesi, takdir komisyonları veya inceleme elemanı marifetiyle ilgili dönem vergi matrahlarının re’sen takdirini gerektirmektedir.
Bilindiği üzere, anılan Kanun’un 12. maddesinin 4. fıkrasında, yeminli mali müşavirlerin yaptıkları tasdikin doğruluğundan sorumlu oldukları, yaptıkları tasdikin doğru olmaması halinde, tasdikin kapsamı ile sınırlı olmak üzere, ziyaa uğratılan vergilerden ve kesilecek cezalardan mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları ve yeminli mali müşavirlerin yaptıkları tasdikin kapsamını düzenleyecekleri raporda açıkça belirtecekleri hükme bağlanmıştır.
Nitekim, konu ile ilgili olarak yayımlanan Yeminli Mali Müşavirlerin Tasdik Edecekleri Belgeler, Tasdik Konuları, Tasdike İlişkin Usul ve Esas Hakkındaki Yönetmeliğin 20. maddesinde, yeminli mali müşavirlerin sorumlulukları belirlenmiş ve ayrıca yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan tebliğlerle de gerekli açıklamalar yapılmıştır.
Buna göre, yeminli mali müşavirlerin inceledikleri ve sonucunda tasdik raporu düzenledikleri konu ve belgelerin gerçeği yansıtmaması ve doğru olmaması halinde, ziyaa uğratılan vergi ve kesilecek cezadan Vergi Usul Kanunu ve 3568 sayılı Kanun hükümleri uyarınca mükelleflerle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları, bu sorumluluğun yerine getirilmesinde Borçlar Kanunu’nun “Tam teselsül” hükümlerinin uygulanacağı hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre, tasdik kapsamı ile sınırlı olmak üzere sorumluluğu bulunan yeminli mali müşavirlerin yapmış oldukları tasdike ilişkin sorumluluklarının tespiti, inceleme elemanı raporlarıyla belirlenmektedir. Konu ile ilgili olarak inceleme elemanlarınca düzenlenen raporlarda bulunan matrah veya vergi farkları ile yeminli mali müşavirlerin tutulmasını gerektiren durum tespit edilmektedir.
Aşağıda bazı özellikli durumlarda da yeminli mali müşavirlerin
sorumlulukları ile ilgili olarak Maliye Bakanlığı’nın görüş ve uygulamaları (26)
maddeleştirilerek özetlenmiştir:
1- Yeminli mali müşavirlerin katma değer vergisi iadesi tasdik raporu düzenlediği tarihte bilinen en son adresinde faal durumda olduğu ve üretim yaptığı vergi dairesi yoklama memurlarınca düzenlenen yoklama tutanakları ile tespit edilen mükelleflerin, ileriki tarihlerde adreslerinde bulunmaması halinde, sadece bu nedenle yeminli mali müşavirin sorumluluğu söz konusu değildir.
2- Yeminli mali müşavirlerin katma değer vergisi iadesi tasdik raporu düzenlediği mükelleflere mal ve hizmet teslim eden alt firmaların ileriki bir tarihte yapılan vergi incelemeleri sırasında defter ve belgelerini incelemeye ibraz etmemeleri halinde sadece bu nedenle yeminli mali müşavirin sorumluluğu söz konusu olamaz.
3- Yeminli mali müşavirlerin gümrük beyannamesi ve döviz alım belgelerinin gerçeği yansıtmadıklarının tespiti halinde sorumluluktan kurtulabilmeleri için; yapılan ihracatın doğruluğunu, 3568 sayılı Kanun ve bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan Yönetmelik ve Tebliğlere göre kendisine verilen yetki ve sorumluluklar çerçevesinde incelemiş olması gerekir. Buna göre, tasdik işini 3568 sayılı Kanun ve ilgili mevzuatta öngörülen çerçevede yerine getiren yeminli mali müşavirler sözü edilen durumda sorumlu değildirler.
* Yeminli Mali Müşavir
(1) 13.06.1989 tarih ve 20194 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(2) 06.07.1994 tarih ve 21982 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(3) 02.01.1990 tarih ve 20390 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(4) 30.07.1995 tarih ve 22359 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(5) 22.02.1990 tarih ve 20441 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(6) 17.03.1992 tarih ve 21174 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(7) 30.01.1993 tarih ve 21481 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(8) 18.02.1990 tarih ve 20437 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(9) 21.10.1992 tarih ve 21382 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(10) 15.04.1993 tarih ve 21553 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(11) 29.07.1993 tarih ve 21652 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(12) 28.02.1995 tarih ve 22216 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(13) 12.05.1990 tarih ve 20516 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(14) 08.11.1995 tarih ve 22457 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(15) 24.04.1994 tarih ve 21911 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(16) 20.11.1994 tarih ve 22117 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(17) 02.01.1995 tarih ve 22159 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(18) 28.01.1995 tarih ve 22185 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(19) 12.07.1997 tarih ve 23047 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(20) 02.07.1994 tarih ve 21978 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(21) 30.09.1994 tarih ve 22067 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(22) 26.02.1995 tarih ve 22214 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(23) SSK Genel Müdürlüğü Sigorta Primleri Takip ve Tahsilat Başkanlığı’nın 16-168 Ek Sayılı Genelgesi ile 50 milyardan 350 milyara yükseltilmiştir.
(24) 12.01.1994 tarih ve 21816 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(25) 31.05.1995 tarih ve 22299 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
(26) Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü’nün 04.04.2003 tarih ve B.07.0.GEL.0.32/3223-2658/14497 sayılı İstanbul Yeminli Mali Müşavirler Odası’na yazmış olduğu Özelge (Özelgenin tam metnini Yaklaşım’ın elinizdeki sayısının “Özelgeler ve İç Genelgeler” ile ilgili bölüm, s. 297
4734 SAYILI
KAMU İHALE KANUNU’NA
İSTİNADEN “DOĞRUDAN TEMİN” USULÜ
İLE TEMİN EDİLEN ALIMLAR NEDENİYLE
DÜZENLENEN
KAĞITLAR VE DAMGA
VERGİSİ UYGULAMASI
I- GİRİŞ
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 18. maddesinde “doğrudan temin” ihale usulleri arasında sayılmış ve 22. maddenin “d” bendinde idarelerin güncellenen tutar olan 6.365.000.000 Türk Lirası’nı aşmayan ihtiyaçlarını doğrudan temin usulü ile almaları öngörülmüştür. Bu itibarla; bu bent kapsamında 2003/4 no.lu Kamu İhale Tebliği’ne istinaden yapılacak alımlarda şartname düzenlenmesinin zorunlu olmadığı, Vergi Usul Kanununa göre fatura ve fatura yerine geçen belgelerin 4734 ve 4735 sayılı Kanunların uygulanması bakımından sözleşme yerine geçeceği değerlendirilmektedir. Ancak, alımın niteliğine göre şartname ve/veya sözleşme düzenlenmesine gerek görülmesi halinde idarelerce ihtiyacına uygun sözleşmelerin düzenlenmesi mümkün bulunmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda sözleşme yapılmadan sadece, fatura ve fatura yerine geçen belgelere istinaden yapılacak ödemelerde sözleşme ve ihale kararına ilişkin damga vergisi açıklanmaya çalışılmıştır.
II- KAMU İHALE KANUNU'NA İSTİNADEN “DOĞRUDAN TEMİN” USULÜ İLE YAPILAN ALIMLARDA DAMGA VERGİSİ
Bilindiği üzere, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun (1) “doğrudan temin” başlıklı 22. maddesinin (d) bendinde, idarelerin beş milyar (01.02.2003 tarihinden itibaren güncellenen tutar 6.365.000.000) Türk Lirasını aşmayan ihtiyaçlarının ilan yapılmaksızın doğrudan temini usulüne başvurabilecekleri belirtilmiş, aynı maddenin son fıkrasında da; “(d) bendinin uygulanması halinde, ihale komisyonu kurulmadan ve teminat alınmadan ihale yetkilisince görevlendirilecek kişiler tarafından piyasada fiyat araştırması yapılarak ihtiyaçlar temin edilir. Bu bent gereğince temin edilen ihtiyaçlara ilişkin olarak hazırlanan sözleşmelerin notere onaylattırılması ve tescil ettirilmesi zorunlu değildir.” hükmü yer almıştır.
Diğer taraftan, 2003/4 no.lu Kamu İhale Tebliği’nin (2) “4. 4734 sayılı Kanun’un 22. maddesinin (d) bendi gereğince ihtiyaçların temini” başlıklı bölümünün 4. paragrafında, “... bu bent kapsamında yapılacak alımlarda şartname düzenlenmesinin zorunlu olmadığı, Vergi Usul Kanunu’na göre fatura veya fatura yerine geçen belgelerin 4734 ve 4735 sayılı Kanunların uygulanması bakımından sözleşme yerine geçeceği değerlendirilmektedir. Ancak, alımın niteliğine göre şartname ve/veya sözleşme düzenlenmesine gerek görülmesi halinde idarelerce, 4734 sayılı Kanun’un 27. maddesi dikkate alınmak suretiyle işin niteliğine uygun ve ihtiyacı karşılayacak şekilde şartnamelerin hazırlanması ve tip sözleşmeler yerine 4735 sayılı Kanun’un 7. maddesi de dikkate alınarak idarenin ihtiyacına uygun sözleşmelerin düzenlenmesi mümkün bulunmaktadır.” denilmektedir.
Yukarıda sözü edilen Kanun hükümleri ve Tebliğ esasları çerçevesinde, idarelerin 6.365.000.000 Türk Lirasını aşmayan ihtiyaçlarının doğrudan teminine ilişkin olarak düzenlenen sözleşmenin (veya bu mahiyetteki kağıdın) 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’na ekli “1” sayılı tablonun I-1/a fıkrasına göre binde 7,5 nispetinde damga vergisine tabi tutulması gerekmektedir. Öte yandan, 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nun 2. maddesinde, “vergiye tabi kağıtların mahiyetinde bulunan veya onların yerini alan mektup ve şerhlerle, bu kağıtların hükümlerinin yenilenmesine, uzatılmasına, değiştirilmesine, devrine veya bozulmasına ilişkin mektup ve şerhlerin damga vergisine tabi olacağı” açıklanmış, Kanun’a ekli “1” sayılı tablonun “II. Kararlar ve Mazbatalar” başlıklı bölümünün 2. fıkrasında da, “artırma ve eksiltme kanunlarına tabi olan veya olmayan daire ve kurumların yetkili organlarınca verilen her türlü ihale kararlarının binde 4,5 nispetinde damga vergisine tabi tutulacağı” hükme bağlanmıştır.
Buna göre, artırma ve eksiltme kanununa tabi olsun veya olmasın bütün daire ve kurumların yetkili mercilerince bir malın artırma ve eksiltme, pazarlık ve sair şekilde alınması, satılması veya bir hizmetin görülmesi, gördürülmesi maksadıyla vergilen her türlü kararlar ihale kararlarıdır. Bu meyanda ihale kararı mahiyetinde bulunan veya onun yerine geçmek üzere kağıt üzerine konulan şerhlerin de ihale kararı olarak kabulü gerekir.
Bu
çerçevede, 4734 sayılı Kanun’un 22/d bendi hükmüne göre yapılacak alımlarda ihale
komisyonu kurulması zorunlu bulunmamakla birlikte madde kapsamında yapılan
alımların bedellerinin ödenebilmesi için ihale yetkilisinin onayı veya oluru
alınıyorsa sözkonusu onay veya olurun; veya yapılan alımların bedellerinin
ödenebilmesi için düzenlenen harcama belgelerinin (fatura, gider pusulası)
herhangi bir yerine yetkililerce “sarfı uygundur” veya “rayice
uygundur” şeklinde ya da benzeri bir şerh konulduğu takdirde bu şerhlerin
ihale kararı olarak 488 sayılı Kanun’a ekli “1” sayılı tablonun II/2. fıkrası
gereğince binde 4,5 nispetinde damga vergisine tabi tutulması gerekmektedir.
III- SONUÇ
Kamu İhale Tebliği kapsamında yapılacak alımlarda sözleşme yapılmadan fatura ve fatura yerine geçen belgeler karşılığı yapılan teminlerde, faturanın sözleşme yerine geçmesi halinde sözleşme ve ihale kararına ilişkin damga vergisi uygulaması yukarıda izah edilmeye çalışılmıştır.
* Yeminli Mali Müşavir
İNDİRİMLİ KDV ORANINA TABİ İŞLEMLERDE YILLIK KDV İADESİ
2003 / Eylül / Sayı: 129
I- GENEL AÇIKLAMA
3065 sayılı KDV Kanunu'nun 29. maddesinin 4369 sayılı Kanunla değişik 2. bendine göre, Kanun'un 28. maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından vergi nispeti indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olup yılı içerisinde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulu'nca tespit edilecek sınırı aşan vergi Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslara göre mükelleflere iade edilmektedir. Bu iadeye yıllık olarak yapılması nedeniyle “yıllık KDV iadesi”de denilmektedir.
Aşağıda, 2002 yılında yapılan indirimli orana tabi mal teslimi ve hizmet ifaları nedeniyle yüklenilip 2002 yılında indirilemeyen vergilerin ne şekilde iade olarak talep edilebileceği konusu incelenecektir.
II- 2002 YILINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN İNDİRİMLİ ORANA TABİ İŞLEMLER NEDENİYLE 2003 YILINDA YAPILACAK KDV İADESİ
A- İNDİRİMLİ ORANA TABİ MAL VE HİZMETLER
3065 sayılı KDV Kanunu'nun 28. maddesine göre, mal teslimi ve hizmet ifalarına uygulanacak KDV oranları Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmektedir.
Mal teslimleri ve hizmet ifalarına uygulanan KDV oranları en son 17.07.2002 tarih ve 2002/4480 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (1) ile belirlenmiştir. Sözü edilen Karar ile, Kararnameye ekli “I” sayılı listedeki mal ve hizmetlerin (bu malların perakende satışları farklı oranda) % 1, “II” sayılı listedeki mal ve hizmetlerin % 8, bu listeler haricinde kalan mal ve hizmetlerin ise % 18 oranında KDV'ye tabi olması öngörülmüştür.
Buna göre, yıllık KDV iadesi kapsamına Bakanlar Kurulu tarafından KDV oranı % 1 ve 8 olarak belirlenen mal ve hizmetler girmektedir (2).
B- BAKANLAR KURULU'NCA BELİRLENEN YILLIK İADE ALT SINIRI
21.01.2002 tarih ve 2002/3606 sayılı BKK ile (3), 2001 takvim yılında gerçekleştirilen indirimli orana tabi işlemler dolayısıyla yüklenilen ve indirim yoluyla telafi edilemeyen KDV’ nin 4 milyar TL'yi aşan kısmının iade edilmesi, 2002 ve izleyen takvim yılları için ise; bu sınırın, bir önceki yıldaki tutarın VUK hükümleri uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanması, bu şekilde yapılacak hesaplamada 50 milyon TL ve daha düşük tutarların dikkate alınmaması, 50 milyon TL’den fazla olan tutarların ise 100 milyon TL'nin en yakın katına yükseltilmesi öngörülmüştür. 2002 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranı ise % 59’dur.
Buna göre, 2002 yılında gerçekleştirilen indirimli orana tabi işlemler nedeniyle yapılacak yıllık iadeye ilişkin alt sınır [4 milyar TL + (4 milyar TL x % 59)] = 6 milyar 360 milyon TL olmakta, Karar gereği 60 milyon TL'lik küsürat yukarıya yuvarlandığında iade alt sınırı 6.400.000.000 TL olmaktadır (4).
Dolayısıyla, 2002 yılında gerçekleştirilen indirimli orana tabi işlemler nedeniyle yüklenilip indirilemeyen vergilerin tutarının 6.400.000.000 TL’den düşük olması halinde, bu vergilerin iadesi talep edilemeyecektir.
C- YILLIK İADE MİKTARININ HESABI USUL VE ESASLARI
Yıllık KDV iadesine ilişkin usul ve esaslar 74, 76 ve 85 Seri No.lu KDV Genel Tebliğleri ile belirlenmiştir.
1- İade Tutarının 2002 Yılı İtibarıyla Hesaplanacağı:
İade tutarı vergilendirme dönemleri esas alınarak takvim yılı itibariyle hesaplanacaktır. 2002 takvim yılında iade edilecek vergi, aynı yılın Ocak-Aralık arasındaki 12 aylık vergilendirme dönemlerine ilişkin olarak tespit edilecektir.
2- İndirimli Orana Tabi İşlemlerin Vergiye Tabi Olan ve Olmayanlara Göre Ayrımının Yapılması Gerektiği:
İndirimli orana tabi işlemlerde tam veya kısmi istisna kapsamına girenler bu istisnaların uygulanmasına ilişkin genel esaslara tabi olacaktır. İndirimli orana tabi işlemler kısmi istisna kapsamına giriyorsa, işlemlerin bünyesine giren verginin indirim konusu yapılmaması, tam istisna kapsamına giren işlemlere ait yüklenilen vergilerin ise indirim konusu yapılması, indirimle telafi edilememesi halinde, o istisnanın uygulanmasına (örneğin, indirimli orana tabi malların ihraç edilmesi) i-lişkin usul ve esaslar çerçevesinde iade olarak talep edilmesi gerekmektedir. İndirimli orana tabi olup tam ve kısmi istisna kapsamına giren işlemler dolayısıyla yüklenilen vergiler yıllık iade hesabına dahil edilmeyecektir (5).
3- İade Edilecek Verginin Kapsamına Genel İmal ve İdare Giderlerinin de Dahil Olduğu:
İndirimli orana tabi işlemlerin bünyesine giren vergilerin hesabına, genel imal ve idare giderleri ile amortismana tabi iktisadi kıymetler dolayısıyla yüklenilen vergilerde dahildir. 24 ve 36 Seri No.lu KDV Genel Tebliğlerinde yer alan açıklamalara uyulmak kaydıyla, indirimli orana tabi işlemlerde genel imal ve idare giderleri ile amortismana tabi iktisadi kıymetler dolayısıyla yüklenilen vergilerden bu işlemlere isabet eden tutarlar, iade hesabına dahil edilecektir.
4- İade Tutarının Hesaplanması:
İade tutarının hesaplanmasına 2002 takvim yılının Ocak ayı itibariyle başlanılacaktır. Bu dönemde vergi dairesine verilmiş olan 1 no.lu KDV beyannamesinin “Sonraki Döneme Devreden KDV” ile ilgili 28. satırında bir rakam yoksa, bu dönem için iade doğmayacağından hiçbir hesaplama yapılmayacaktır. Bu satırda sonraki döneme devreden KDV beyan edilmiş olması halinde, Ocak döneminde indirimli orana tabi işlemlerin bünyesine giren vergiler ile indirimli orana tabi işlemler nedeniyle hesaplanan vergi, defter ve belgeler esas alınarak mükellefler tarafından hesaplanacaktır. Bu şekilde hesaplanan indirimli orana tabi işlemlere ait yüklenilen KDV tutarı, bu işlemlerden tahsil edilen KDV’ den az ise bu dönem için iade edilecek KDV çıkmayacaktır. İndirimli orana tabi işlemler nedeniyle yüklenilen KDV’nin bu işlemler nedeniyle hesaplanan KDV’den büyük olması halinde, indirimli orana tabi işlemler nedeniyle yüklenilen vergiden hesaplanan vergi çıkarılarak indirilemeyen vergi tutarı tespit edilecektir. Bu tutar, Ocak 2002 beyannamesinin 28. satırındaki tutar ile karşılaştırılacak, küçük olan rakam bu döneme ait iade rakamı olarak hesaplanacaktır.
Şubat 2002 dönemi hesaplamasına da bu döneme ait beyannamede sonraki döneme devreden KDV olup olmadığına bakılarak başlanacaktır. Şubat 2002 dönemi beyannamesinde sonraki döneme devreden vergi beyan edilmemişse, bu ay için iade ile ilgili hesaplama yapılmayacağı gibi, Ocak 2002 dönemi için hesaplanan bir tutar varsa o da iade hesabına dahil edilmeyecektir. Şubat 2002 döneminde sonraki döneme devreden vergi beyan edilmişse, bu dönemde varsa indirimli orana tabi işlemlerin bünyesine giren vergiler ve bu işlemlerle ilgili hesaplanan KDV’nin farkı hesaplanacak, bu fark Ocak ayına ait iade edilebilir vergi tutarı ile toplanacak, bulunan tutar Şubat ayında sonraki döneme devreden KDV tutarı ile karşılaştırılacak ve küçük olan rakam ilk iki ay için iade edilecek vergi miktarı olarak dikkate alınacaktır.
Şubat 2002 döneminde indirimli orana tabi işlemlerin bünyesine giren vergi, hesaplanan vergiden küçükse indirilemeyen vergi olmayacaktır.
Bu durumda Ocak 2002 dönemine ait iade rakamı Şubat 2002 dönemi beyannamesinin 28. satırındaki rakamla karşılaştırılacak, küçük olan rakam Şubat 2002 dönemi iade rakamı olacaktır.
Bu hesaplamaya 2002 yılı Aralık dönemine kadar aynen devam edilecektir. Yani hesaplama yapılacak ayda sonraki döneme devreden KDV beyan edilmemişse hiç hesaplama yapılmayacak ve önceki aylardan gelen iade rakamı da sıfırlanmış olacaktır.
Aralık 2002 dönemine kadar her ay sonraki döneme devreden KDV beyan edilmişse, Aralık 2002 dönemindeki indirimli orana tabi işlem bedeli üzerinden hesaplanan KDV, bu işlemlerle ilgili yüklenilen KDV’den indirilecek, varsa Kasım 2002 dönemi iade tutarıyla toplanacak ve bu toplam ile Aralık 2002 dönemi beyannamesinin 28. satırındaki rakam karşılaştırılacaktır. Küçük olan rakam 2002 yılı iade tutarı olarak ortaya çıkacaktır.
5- İadenin Talep Edilebileceği Azami Süre:
85 Seri No.lu KDV Genel Tebliği’nde, indirimli orana tabi teslim ve hizmetlerde bulunan mükelleflerin, 74 ve 76 Seri No.lu Tebliğlerdeki açıklamalara uygun olarak hesaplanan ve ilgili yıl için geçerli alt sınırı (2002 yılı için 6.4 milyar TL) aşan iade tutarlarını, izleyen yılın Kasım dönemine kadar (bu dönem dahil) verilecek 1 no.lu KDV beyannamelerinin herhangi birisinde, sonraki döneme devreden vergi tutarından çıkarmak suretiyle iadesini talep edebilecekleri açıklanmıştır. Dolayısıyla, 2002 yılı içindeki indirimli orana tabi işlemlerden doğan iadeler, Ocak 2003 döneminden başlamak üzere Kasım 2003 dönemi beyannamesine kadar (bu dönem dahil) herhangi bir dönemde verilecek KDV beyannamesinde sonraki döneme devreden vergi tutarından çıkarılmak suretiyle iade olarak talep edilebilecektir.
Ancak 2002 yılı için hesaplanan iade tutarı ile iadenin talep edileceği döneme kadar verilen KDV beyannamelerinin 28. satırları tutarlarının da karşılaştırılması gerekmektedir. 2003 yılının Ocak döneminden iadenin talep edildiği döneme kadar herhangi bir dönemde ödenecek KDV beyan edilmişse, iade tutarı indirimle giderilmiş olduğundan iade edilecek KDV kalmayacaktır. İadenin talep edildiği döneme kadar hiç ödenecek KDV olmayıp, hep sonraki döneme devreden vergi bulunmasına rağmen, herhangi bir dönemde 2002 yılı iade tutarından daha düşük bir tutarda sonraki döneme devreden KDV beyan edilmişse, iade tutarı en fazla bu rakam olarak ortaya çıkacaktır.
2003 takvim yılının ayları 2002 yılına ait iade hesabına dahil edilmeyecektir. Ancak, iadenin yapılabilmesi için iade tutarının 6.4 milyar TL’den az olmaması gerekir. İade 2003 yılının hangi ayında alınacaksa (Ocak-Kasım) o ay beyannamesinde devreden vergi tutarından çıkarılacaktır.
Tebliğde yapılan açıklamalara göre, 2002 yılında gerçekleştirilen indirimli orana tabi işlemler nedeniyle yüklenilip yılı içerisinde indirilemeyen ve tutarı 6.4 milyar TL'yi aşan KDV iade tutarı, 2003 yılı Ocak-Kasım ayları beyannameleri ile iade olarak talep edilmemesi halinde, bir daha iade olarak talep edilemeyecektir. İadenin 2004 yılında verilecek düzeltme beyannameleri ile talep edilmesi de söz konusu olamayacaktır.
D- İNDİRİMLİ ORANA TABİ İŞLEMLERDE NAKTEN VEYA MAHSUBEN İADE
2002 yılına ait indirimli orana tabi işlemler nedeniyle yukarıdaki şekilde hesaplanan iade edilecek vergi tutarı, mükellefin talebi üzerine 85 Seri No.lu KDV Genel Tebliği’nde yapılan açıklamalar çerçevesinde aşağıdaki usul ve esaslara göre yerine getirilecektir.
1- Mahsuben İade
İade alacağı hak sahibi mükellefin kendisinin, ortaklarının veya mal ya da hizmet satın aldığı kişilerin vergi borçlarına, ithalat sırasında uygulanan vergilere, SSK prim borçlarına (sigorta primi, işsizlik sigortası primi, eğitime katkı payı, özel işlem vergisi, idari para cezası, tasarrufu teşvik kesintisi, katkı payı, konut edindirme yardımı ve benzerleri ile ferilerine) mahsubu talepleri miktarına bakılmaksızın inceleme raporu, teminat veya YMM raporu aranılmadan yerine getirilecektir.
İade alacağı öncelikle mükellefin ithalde alınanlar dışındaki vergi borçlarına mahsup edilecektir. Artan bir miktar olursa, mükellefin isteğine bağlı olarak; kendisinin, ortaklarının veya mal ya da hizmet satın aldığı mükelleflerin ithalde alınanlar dahil vergi borçlarına veya SSK prim borçlarına mahsup edilecektir.
Mahsup talebinin geçerlilik kazanabilmesi için talebin bir dilekçe ile yapılması şarttır. İade alacağının sonraki dönemlerde muaccel hale gelecek vergi borçlarına mahsubunun da talep edilmesi mümkündür. Ancak bu borçlar muaccel hale geldikçe mahsup talebinin, muaccel hale gelen her borç için ayrı dilekçe verilmek suretiyle yenilenmesi gerekir.
Mahsup dilekçesi ve iade için aranan belgelerin katma değer vergisi beyannamesi ile birlikte vergi dairesine ibraz edilmiş olması kaydıyla, vergi dairelerince yapılan işlemler sırasında meydana gelen gecikme nedeniyle zamanında mahsubu yapılamayan vergiler için gecikme zammı uygulanmayacaktır. Belgelerin beyanname verildikten sonra tamamlanması halinde, belgelerin vergi dairesine verildiği tarih itibarıyla işlem yapılacaktır.
Ancak KDV iadesi için mahsup talep dilekçesi dışında gerekli diğer belgelerin ibraz edilmiş olması halinde, aksine talepte bulunuluncaya kadar, mükellefin kendi vergi borçları için mahsup talebinde bulunduğu kabul edilecektir. İadeye hak kazanılan tutarla sınırlı olmak üzere, mükellefin belgelerini ibraz ettiği tarih itibarıyla vadesi geçmiş vergi borçlarına bu tarihten sonra gecikme zammı uygulanmayacak, bu tarihten sonra muaccel olacak vergi borçları için ise gecikme zammı hesaplanmayacaktır.
Mahsup talebi, katma değer vergisi yönünden bağlı olunan vergi dairesine verilecek bir dilekçe ile yapılmayacaktır.
Kollektif şirketler ve adi ortaklıklarda iade alacaklarının ortakların vergi borçlarına mahsubu ile ilgili dilekçeye, diğer ortakların mahsup yapılmasına izin verdiğini gösteren noter tasdikli belgeler de eklenecektir.
Sermaye şirketleri ve kooperatiflerde ise mahsup dilekçesi tüzel kişiliği temsile yetkili kişilerce kaşe tatbik edilmek suretiyle imzalanacak ve mahsubu talep edilen verginin borçlusu durumundaki ortak veya ortakların, adı, soyadı, unvanı, bağlı olduğu vergi dairesi, vergi kimlik numarası, vergi borcunun türü, dönemi ve tutarını ihtiva eden bir liste ile ortakların da bu mahsubu talep ettiklerini belirten yazıları dilekçeye eklenecektir.
İade alacağının SSK prim borçlarına mahsubuna ilişkin dilekçede; katma değer vergisi iadesinin doğduğu dönem, mahsubu istenilen tutar, mahsubu istenilen primin borçlusu durumundaki kişi ve kuruluşların adı, soyadı, unvanı, adresi, vergi dairesi, vergi kimlik numarası, prim borcunun ait olduğu SSK şubesi ve prim borcu tutarları belirtilecektir.
Nakden veya mahsuben iade taleplerinde dilekçenin yanı sıra aşağıdaki belgelerin de vergi dairesine ibrazı şarttır:
- İlgili yıldaki alış ve satış faturaları listesi,
- Yıllık iade tutarının hesaplanmasına ilişkin tablo.
2- Nakit İade
İndirimli orana tabi işlemlerden doğan iadelerde, incelemesiz ve teminatsız iade limiti 2 milyar TL'dir.
Nakden talep edilecek iade tutarının 2 milyar TL’yi aşmaması halinde talep, teminat ve inceleme raporu aranılmaksızın yerine getirilecektir.
İade talebinin 2 milyar TL’yi aşması halinde, aşan kısım için teminat gösterilerek iade alınabilecektir.
Nakden iadenin YMM Tasdik Raporu ile alınması da mümkün bulunmaktadır. İade talep eden mükellefin YMM ile süresinde düzenlenmiş tam tasdik sözleşmesi bulunması halinde, iade talebi miktarına bakılmaksızın YMM Tasdik Raporu ile yerine getirilecektir. YMM’lerle süresinde düzenlenmiş tam tasdik sözleşmesi bulunmayan mükellefler indirimli orana tabi işlemlerinden doğan ve 293 milyar TL’yi aşmayan iadelerini YMM Tasdik Raporu sonucuna göre alabileceklerdir.
E- ÖZELLİK TAŞIYAN DURUMLAR
1- 2002 Yılı İçinde İşi Bırakan Mükelleflerde Yıllık KDV iadesi
İndirimli orana tabi mal ve hizmetlerin imal, alım ve satımı ile uğraşan mükelleflerin yıl içerisinde veya ilgili yıl sonunda işi bırakmaları halinde KDV Kanunu’nun 29/2. maddesinde düzenlenen yıllık iade uygulamasından faydalanıp faydalanamayacakları uygulamada tereddüt yaratan konulardan birisidir.
KDV Kanunu’nun 4369 sayılı Kanunla değişik 29/2. maddesi ile, 01.01.1999 tarihinden itibaren indirimli orana tabi işlemlerle ilgili olup yılı içerisinde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek sınırı aşan verginin mükelleflere iadesi imkanı getirilmiştir.
Kişisel görüşümüze göre, indirimli orana tabi işlemleri yapan mükelleflerin yıl içerisinde teslimi yapılan veya ifa edilen indirimli orana tabi mal ve hizmetlerle ilgili olarak yüklenip yıl içerisinde indiremedikleri ve tutarı o yıl için Bakanlar Kurulu’nca belirlenen asgari iade limitini aşan vergilerin iadesini talep etmeleri mümkündür. Bu şekilde bir uygulama Kanun’un 29/2. maddesinin düzenlenme gerekçesine de uygun olacaktır. İşi bırakan mükelleflerin bir diğer seçimlik hakları ise, yüklendikleri ancak işi bırakma nedeniyle bir daha indiremeyecekleri KDV’yi, Gelir veya Kurumlar Vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak dikkate alabilmeleridir (6).
2- Kanun Yapı Kooperatiflerine Yapılan inşaat Taahhüt İşlerinde Yıllık KDV İadesi
Bilindiği üzere, KDV Kanunu’nun 28. maddesine istinaden çıkarılan 17.07.2002 tarih ve 2002/4480 sayılı BKK’na ekli (I) sayılı listenin 12. sırasına göre, konut yapı kooperatiflerine yapılan inşaat tahhüt işleri % 1 oranında KDV’ye tabi bulunmaktadır. Aynı Kanun’un geçici 15. maddesinde ise, 29.07.1998 tarihinden önce bina inşaat ruhsatı alınmış inşaatlara ilişkin olarak yapılan inşaat taahhüt işlerinin KDV’den istisna olduğu hükme bağlanmıştır.
Buna göre, Kanun’un geçici 15. maddesi kapsamına girmeyen inşaatlara ilişkin olarak konut yapı kooperatiflerine yapılan ve % 1 KDV oranına tabi bulunan inşaat taahhüt işleri nedeniyle yüklenilip yılı içerisinde indirilemeyen KDV’lerde, Kanun’un 29/2. maddesine göre iade olarak talep edilebilecektir.İade uygulamasında esas olan, yıl içerisinde teslim veya hizmetin gerçekleştirilerek, faturasının düzenlenmesi ve KDV’sinin beyan edilmesidir. İade talebinde bulunulabilmesi için, kooperatiflere yapılan inşaat taahhüt işinin tamamlanması veya geçici ya da kesin kabulünün yapılması veyahut işin fiilen bırakılması zorunluluğu yoktur. Konut yapı kooperatiflerine yapılan inşaat taahhüt işlerinin birden fazla yıla sirayet etmesi halinde, ilgili yıllarda gerçekleştirilen ve faturası düzenlenerek KDV’si beyan edilen inşaat taahhüt işleri nedeniyle yüklenilip indirilemeyen KDV’ler sadece ilgili yıllarda iade olarak talep edilebilecektir.
(1) 30.07.2002 tarih ve 24831 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(2) İndirimli oranda KDV'ye tabi mal ve hizmetlerin listesi için bkz. Topluca Türk Vergi Kanunları, Yaklaşım Yayınları, Cilt: 2, s. 96/13 vd.
(3) 08.02.2002 tarih ve 24665 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
(4) Sezgin ÖZCAN, "Yıllık KDV İadesinde Sınır 6.4 milyar", Sabah, 19.02.2003, s. 8
(5) Abdullah TOLU, “2002 Yılında Gerçekleştirilen İndirimli Orana Tabi İşlemler Nedeniyle Yapılacak Yıllık KDV İadesi”, Yaklaşım, Sayı:124, Nisan 2003, s.260
(6) Arif ŞİMŞEK - Abdullah TOLU, KDV’de İndirim, Yaklaşım Yayınlar, Ankara, Nisan 2002, s.200-201
SÖZLEŞMELİ PERSONEL MUKAVELENAMELERİNDE DAMGA VERGİSİ
e-yaklaşım / Şubat 2004 / Sayı: 7
I- GİRİŞ
Kurumlarda çalıştırılan sözleşmeli personel için hesaplanan damga vergisinin, müteakip yıllarda; bir önceki yıl sözleşme miktarı ile bir sonraki yılın sözleşme miktarı arasındaki fark üzerinden mi, yoksa her yıl yeniden yapılan sözleşme ücreti miktarı üzerinden mi kesileceği hususu incelenerek aşağıda anlatılmaya çalışılmıştır.
II- SÖZLEŞMELİ PERSONEL İÇİN YAPILAN SÖZLEŞMELERİN YENİLENMESİ HALİNDE DAMGA VERGİSİ UYGULAMASI
Kurumlarda çalıştırılan sözleşmeli personel için yapılan sözleşmelerden; miktarı ile süresi dikkate alınarak damga vergisi hesaplanmaktadır. Yıl içerisinde ücrette meydana gelen artışlarda ise artışın meydana geldiği ayda miktar ve süresine göre hesap edilmektedir. Müteakip yıl sözleşmesinde ise bir önceki yıl sözleşmenin miktarı ile o yıl ki sözleşme miktarı arasındaki fark üzerinden mi, yoksa her yıl yeniden yapılan sözleşmenin miktarı ve süresinin de dikkate alınarak mı hesaplanacağı hususunda uygulamada tereddütler oluşturmaktadır.
Bilindiği üzere, 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu'nun 1. maddesinde, bu Kanun'a ekli 1 sayılı tabloda yazılı kağıtlar damga vergisine tabidir. Bu Kanun'daki kağıtlar terimi, yazılıp imzalanmak veya imza yerine geçen bir işaret konmak suretiyle düzenlenen ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan belgeleri ifade edeceği,
2. maddesinde, vergiyi tabi kağıtlar mahiyetinde bulunan veya onların yerini alan mektup ve şerhlerle, bu kağıtların hükümlerinin yenilenmesine, uzatılmasına, değiştirilmesine, devrine veya bozulmasına ilişkin mektup ve şerhler de damga vergisine tabi olacağı,
6. maddesinde, bir kağıtta birbirinden tamamen ayrı birden fazla akit ve işlem bulunduğu takdirde bunların her birinden ayrı ayrı vergi alınır.
Bir kağıtta toplanan akit ve işlemler birbirine bağlı bir asıldan doğma oldukları takdirde damga vergisi, en yüksek vergi alınmasını gerektiren akit veya işlem üzerinden alınır.
Ancak bu akit ve işlemlere asıl işlemin akitlerinden başka bir şahsın eklenen akit işleminde ayrıca vergiye tabi olacağı,
14. maddesinde; kağıtların damga vergisi, bu Kanuna ekli 1 sayılı tabloda yazılı
nispet veya miktarlarda alınır. (4842 sayılı Kanun'un 28. maddesi ile bu tarih dahil yürürlüğe giren hüküm (1)). Şu kadar ki her bir kağıt için hesaplanacak vergi tutarı 1 sayılı tabloda yer alan sınırlamalar saklı kalmak üzere 800 milyar TL'yi aşamaz. (01.01.2003 -23.04.2003 tarihleri arasında düzenlenen kağıtlarda azami tutar 2.055.282.140.000 TL). Bir önceki yılda uygulanan bu azami tutar, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, o yıl için tespit ve ilan olunan yeniden değerleme oranında artırılır. Bakanlar Kurulu yeniden değerleme oranının % 50 fazlasını geçmemek ve % 20’sinden az olmamak üzere yeni oranlar tespit etmeye yetkilidir.
Belli parayı ihtiva eden mukavelenamelerin değiştirilmesi halinde artan miktar aynı nispette vergiye tabidir. Bunların devri halinde aslından alınan verginin dörtte biri alınır.
Mukavelenamelerin müddetinin uzatılması halinde aynı miktar veya nispette vergi alınacağı,
Aynı Kanun'a ekli ve damga vergisine tabi kağıtların yer aldığı 1 sayılı tablonun I- Akitlerle ilgili kağıtlar başlıklı bölümünün a) bendinde, belli parayı ihtiva eden; mukavelename, taahhütname ve temliknamelerin binde (7,5) nispetinde damga vergisine tabi olduğu hüküm altına alınmıştır.
Buna göre, kurumlarda çalıştırılacak sözleşmeli personel için yapılan sözleşmelerde, söz konusu sözleşmelerde yer alan matrah üzerinden veya miktar ve süresi göz önüne alınarak bulunan matrah üzerinden düzenlenip imzalandığı anda binde 7,5 nispetinde damga vergisine tabi tutulup vergisinin alınması gerekmektedir. Yıl içerisinde meydana gelen artışta ise, artışın meydana geldiği aydan itibaren, artış miktarı (fark) ile artıştan faydalanılan süre dikkate alınarak hesaplanacak matrah üzerinden yine artışa ilişkin kağıdın düzenlenip imzalandığı anda binde 7,5 nispetinde damga vergisine tabi tutulması ve sözleşmenin imzalandığı anda verginin alınması gerekmektedir.
Diğer taraftan, müteakip yılda yapılan sözleşmelerde ise, yeniden bir sözleşme düzenlemesi halinde, sözleşmenin imzalandığı anda yine matrahı üzerinden veya hesaplanabilir matrah üzerinden (miktar x süre) binde 7,5 nispetinde vergilendirilmesi, önceki yıl sözleşmesine artış uygulanarak uzatılması halinde de yine, yeni bir sözleşme gibi artışlı matrah veya hesaplanabilir matrahın üzerinden, imzalandığı anda binde 7,5 nispetinde damga vergisine tabi tutulması ve düzenlendiği anda vergisinin alınması gerekmektedir.
III- SONUÇ
Sözleşmesi devam eden personele ait sözleşmelerin süresinin dolmasından önce karşılıklı ihbar hakkının kullanılmaması üzerine, bilahare süresi biten sözleşme yönünden otomatik süre uzatımına gidilmesi durumunda, süresi uzayan sözleşmeden yeniden damga vergisi alınması gerekmektedir. Otomatik süre uzatımını sağlayan şerh, sözleşme hükümlerini değiştiren bir belge vasfındadır. Ayrıca, otomatik süre uzatımının gerçekleşmesinden sonra meydana gelen ücret artışları ayrıca vergilendirilecektir.
Kurumlarda sözleşmeli statüde çalışan sözleşmeli personelle ilgili olarak düzenlenen sözleşmelerin ve bunlarla ilgili müteakip işlemlerden düzenlenen kağıtların tabi olacağı damga vergisi yukarıda açıklanmaya çalışılmıştır.
* YMM
(1) 24.04.2003 tarih ve 25088 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
İNDİRİMLİ ORANA TABİ İŞLEMLERE İLİŞKİN KDV İADESİNDE SON DURUM
Yaklaşım Dergisi / Mart 2004 / Sayı: 135
I- GİRİŞ
Bilindiği üzere KDV Kanunu’nun 29. maddesinin 5035 sayılı Kanunla değiştirilmeden önceki 2. bendine göre, aynı Kanun’un 28. maddesine istinaden Bakanlar Kurulu tarafından vergi oranı indirilen teslim ve hizmetlerle (% 1 ve % 8 KDV oranına tabi mal ve hizmetler) ilgili olarak yüklenilip yılı içerisinde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sınırı aşan KDV, bu teslim ve hizmetlerin yapıldığı yılı izleyen yılın Ocak-Kasım aylarında nakden veya mahsuben iade olarak talep edilebilmekte idi. Yıllık KDV iadesinin usul ve esasları ise 74, 76 ve 85 Seri No.lu KDV Genel Tebliğleri ile belirlenmiştir.
Ancak, 5035 sayılı Kanunla anılan bentte 01.01.2004 tarihinden geçerli olmak üzere yapılan değişiklik ile, indirimli orana tabi teslim ve hizmetlerde iade sistemi değiştirilmiş, indirilemeyen vergilerin öncelikle teslim ve hizmetin yapıldığı yılın ilgili vergilendirme dönemlerinde (aylık olarak) mahsuben iade edilmesi, yılı içinde mahsup edilemeyen vergilerin ise nakden iadesi öngörülmüştür.
Aşağıda, indirimli orana tabi teslim ve hizmetler nedeniyle yapılan KDV iadesinde son durum incelenecektir.
II- % 1 VE % 8 KDV ORANINA TABİ İŞLEMLERDEN DOĞAN KDV İADELERİNDE SON DURUM
A-YAPILAN DÜZENLEME:
5035 sayılı Kanunla KDV Kanunu’nun 29/2. maddesinde yapılan ve 01.01.2004 tarihinden itibaren yürürlüğe giren değişiklik ile, indirimli orana (%1 , % 8) tabi teslim ve hizmetlerle ilgili olup, teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sınırı aşan verginin bu mükelleflerin vergi ve sosyal sigorta prim borçları ile genel ve katma bütçeli idareler ile belediyelere olan borçlarına ya da döner sermayeli iş-
letmeler ile sermayesinin % 51’i veya daha fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme kapsamında bulunan işletmelerden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına mahsuben ödenmesi, bu şekilde yılı içinde mahsuben iade edilemeyen verginin ise nakden iade edilmesi öngörülmüş, Maliye Bakanlığı’na usul ve esas tespit etme konusunda yetki verilmiştir.
B- 01.01.2004 TARİHİNDEN İTİBAREN YAPILACAK İADE UYGULAMASI
5035 sayılı Kanunla KDV Kanunu’nun 29/2. maddesinde yapılan ve 01.01.2004 tarihinden itibaren yürürlüğe giren düzenlemeye göre, indirimli orana tabi mal teslimi ve hizmet ifaları dolayısıyla yüklenilip aylık vergilendirme dönemleri itibariyle indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sınırı aşan KDV, vergi ve SSK prim borçları ile genel ve katma bütçeli idareler ile belediyelere olan borçlarına ya da döner sermayeli işletmeler ile sermayesinin % 51’i veya daha fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme kapsamında bulunan işletmelerden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına mahsup edilecek, yılı içinde mahuben iade edilemeyen vergi ise nakden iade edilecektir. Yapılan değişiklikten de anlaşılacağı üzere, indirimli orana tabi teslim ve hizmetlerle ilgili iade uygulaması değiştirilmiş, iadenin öncelikle indirimli orana tabi teslim ve hizmetin yapıldığı yılın bitmesi beklenilmeksizin aylık vergilendirme dönemleri itibariyle mahsuben yapılması, bu şekilde mahsuben iade edilemeyen verginin ise nakden iade edilmesi öngörülmüştür.
Öte yandan, bu şekilde mahsuben ve nakden yapılacak iadeye ilişkin usul ve esas tespit etmeye Maliye Bakanlığı yetkili bulunmaktadır. Ancak Maliye Bakanlığı Ocak 2004 dönemi beyannamesi verilmesine rağmen henüz bu konuda bir düzenleme yapmamıştır.
Ayrıca, burada açıklığa kavuşturulması gereken konulardan birisi de, Bakanlar Kurulu’nun, KDVK’nın 5035 sayılı Kanunla değişik 29/2. maddesine göre mahsup ve nakit suretiyle yapılacak iadelere esas olmak üzere 2004 yılı için iade alt sınırı tespit edip etmeyeceğidir.
Kişisel görüşümüze göre, 5035 sayılı Kanunla değişiklik yapılmadan önceki düzenleme uyarınca Bakanlar Kurulu’nca belirlenen ve yeniden değerleme oranına göre artırılan iade alt sınırı, bir önceki yılda gerçekleştirilen teslim ve hizmetlere ilişkin olarak sonraki yılda yapılacak yıllık iadeye ilişkin olduğundan, yeni düzenleme gereğince 2004 yılında aylık dönemler itibariyle yapılacak mahsuben iade ve yıl içerisinde mahsuben iade edilemeyen vergilerin nakden iadesine ilişkin olmak üzere Bakanlar Kurulu’nca yeni bir iade alt sınırı belirlenmesi gerekir. İade işlemlerinin gecikmemesi bakımından bu sınırın bir an evvel belirlenmesi uygun olacaktır.
C- 2003 YILINDA GERÇEKLEŞTİRİLEN İNDİRİMLİ ORANA TABİ TESLİM VE HİZMETLERLE İLGİLİ OLARAK 2004 YILINDA KDV İADESİ YAPILIP YAPILMAYACAĞI
3065 sayılı KDV Kanunu’na 5035 sayılı Kanunla eklenen geçici 20. maddenin 4. bendinde, 2003 takvim yılında gerçekleştirilen indirimli orana tabi işlemlerle ilgili iade taleplerinde KDV Kanunu’nun 29. maddesinin 2 No.lu fıkrasının bu Kanunla değiştirilmeden önceki hükmüne göre işlem yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Buna göre, 2003 yılında gerçekleştirilen indirimli orana tabi işlemler nedeniyle yüklenilip yılı içerisinde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulunca belirlenen tutarı aşan vergiler 5035 sayılı Kanunla KDV Kanunu’na eklenen geçici 20/4. maddeye göre 74, 76 ve 85 Seri No.lu KDV Genel Tebliğleri’nde yapılan açıklamalar çerçevesinde 2004 yılının Ocak-Kasım dönemlerine ilişkin olarak verilecek KDV beyannameleri ile iade olarak talep edilecektir.
Öte yandan, 2003 yılında gerçekleştirilen indirimli orana tabi işlemler nedeniyle yapılacak yıllık iadeye ilişkin olmak üzere Bakanlar Kurulu’nca belirlenmesi gereken iade alt sınırı, 21.01.2002 tarihli ve 2002/3606 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı gereğince 2002 yılı iadeleri için geçerli olan 6.400.000.000 TL’lik tutarın 2003 yılı için tespit edilen yeniden değerleme oranı olan % 28,5 ile çarpılması sonucunda ((6.400.000.000 + (6.400.000.000 x % 28,5) = 8.224.000.000 TL olmakta, ancak 2002/3606 sayılı BKK gereğince 50 milyon liralık küsürat dikkate alınmamaktadır.) 8.200.000.000 TL olacaktır. Dolayısıyla, 2003 yılında gerçekleştirilen indirimli orana tabi işlemler nedeniyle nedeniyle yüklenilip yılı içerisinde indirilemeyen KDV’nin 8.200.000.000 TL’yi aşan kısmı iade olarak talep edilebilecektir.
III-SONUÇ
Yukarıda yapılan açıklamalardan da fark edileceği üzere, 5035 sayılı Kanunla KDVK’nın 29/2. maddesinde 01.01.2004 tarihinden geçerli olmak üzere yapılan değişiklik ile, indirimli orana tabi teslim ve hizmetlerde iade sistemi değiştirilmiş, yıllık iade uygulamasından vazgeçilerek, iadenin öncelikle aylık dönemler halinde mahsuben iade edilmesi, yıl içerisinde mahsuben iade edilemeyen vergilerin ise nakden iadesi öngörülmüştür. Ancak, bu uygulama yürürlüğe girmesine rağmen, iade uygulamasının usul ve esasları Maliye Bakanlığı’nca, iade alt limiti ise Bakanlar Kurulu’nca henüz belirlenmemiştir. Bu usul ve esaslar ile iade limitinin bir an evvel belirlenmesi uygun olacaktır.
Ayrıca, 2003 yılında gerçekleştirilen indirimli orana tabi teslim ve hizmetlerle ilgili olarak yüklenilip yılı içerisinde indirilemeyen KDV’nin 8.200.000.000 TL’yi aşması halinde, bu tutarı aşan kısmı 74, 76 ve 85 Seri No.lu KDV Genel Tebliğleri’nde yapılan açıklamalar çerçevesinde 2004 yılının Ocak-Kasım aylarında iade olarak talep edilebilecektir.
ELEKTRİK, SU, DOĞALGAZ VE TELEFON ABONELİKLERİNİN BAŞKALARI ADINA OLDUĞU DURUMLARDA KDV İNDİRİMİ
Yaklasim Dergisi / Mayıs 2005 / Sayı: 149
I- GİRİŞ
Ticari yaşantıda, işyerlerine ait elektrik, su, telefon veya doğalgaz aboneliklerinin işyerinde faaliyet gösteren mükellefler değil, başkaları adına yapılması olayına sıkça rastlanılmaktadır. Bu durum daha çok kiralanan işyerlerinde görülmektedir. Kiralanan işyerlerinde söz konusu abonelikler mal sahibi adına olup, formalitelerin çokluğu nedeniyle değiştirilmemektedir. İşletmelerin sahibi olduğu iş yerlerinde ise, yine bazı bürokratik formaliteler nedeniyle anılan abonelikler, şirket ortakları yada yetkilileri adına yapılmaktadır. Dolayısıyla elektrik, su, telefon veya doğalgaz faturaları da, söz konusu ürünlerin gerçek tüketicileri olan mükellefler değil, adlarına abonelik bulunan mal sahibi, işletme sahibi yada işletmenin ortakları adına düzenlenmektedir.
Bu şekilde, abonelikleri başkalarının adlarına olması nedeniyle kendi adlarına fatura düzenlenemeyen ancak anılan harcamaların gerçek yüklenicileri olan mükelleflerin, başkaları adına düzenlenmiş elektrik, su, telefon veya doğalgaz faturalarındaki KDV’leri indirip indiremeyecekleri konusunda tereddütler bulunmaktadır.
Aşağıda; elektrik, su, doğalgaz ve telefon aboneliklerinin, başkalarının veya şirket ortaklarından biri veya birkaçının adına kayıtlı olduğu durumlarda, işletme adına düzenlenemeyen elektrik, su, doğalgaz ve telefon faturalarındaki KDV’lerin indirilip indirilemeyeceği hususu, Vergi İdaresi ve Danıştay’ın görüşlerine de yer verilerek incelenecektir.
II- ELEKTRİK, SU, DOĞALGAZ VE TELEFON ABONELİKLERİNİN BAŞKALARI ADINA OLDUĞU DURUMLARDA KDV İNDİRİMİ
A- YASAL MEVZUAT
KDV Kanunu’nun 29/1-a maddesinde, mükelleflerin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan KDV’den, kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura veya benzeri belgelerde gösterilen KDV’yi indirmelerinin mümkün bulunduğu, 34/1. maddesinde ise yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait katma değer vergisinin alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinde ayrıca gösterilmesi ve bu vesikaların kanuni defterlere kaydedilmesi şartıyla indirilebileceği hükme bağlanmıştır.
Öte yandan, VUK’un 227. maddesinde de, bu Kanun’da aksine hüküm olmadıkça bu Kanun’a göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait kayıtların tevsikinin zorunlu olduğu belirtilmiş, 230. maddesinde ise, faturada bulunması gereken asgari bilgiler;
- Faturanın düzenlenme tarihi,
- Faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, adresi, varsa hesap numarası,
- Malın veya işin nev’i, miktarı, fiyatı ve tutarı,
- Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası
şeklinde sıralanmıştır.
Buna göre, prensip olarak ticari faaliyetle ilgili olarak yapılan elektrik, su, telefon ve doğalgaz tüketimlerine ait faturaların kayıtlarda gösterilmesi ve KDV’lerinin indirilebilmesi için, VUK’un 227 ve 230. maddelerine göre bu faturaların mükellef adına düzenlenmiş olması gerekir.
B- ELEKTRİK, SU, TELEFON VE DOĞALGAZ ABONELİKLERİNİN BAŞKALARI ADINA OLDUĞU DURUMLARDA KDV İNDİRİMİ
1- Maliye Bakanlığı’nın Görüşü
Maliye Bakanlığı’nın konu ile ilgili olarak Özelgelerle bildirdiği, birbirine taban tabana zıt iki farklı görüşü bulunmaktadır.
a- Maliye Bakanlığı’nın İlk Görüşü: Başkası Adına Düzenlenen Faturalardaki KDV’nin İndirilemeyeceği
Maliye Bakanlığı tayin ettiği ilk Özelgelerde, fatura veya benzeri belgelerin gerçek muhatapları adına düzenlenmemesi halinde, bu belgelerin söz konusu mükelleflerin kayıtlarında gösterilmesinin mümkün olmadığı, bu belgelerde gösterilen KDV’nin de, adına belge düzenlenmeyen mal ve hizmetin gerçek alıcısı tarafından indirilemeyeceği doğrultusunda görüş bildirmiştir.
Konu ile ilgili olarak verilen bir Özelge’de;
“Ticari faaliyetle ilgili olarak yapılan elektrik, su, telefon vb. harcamalara ait giderlerin belgelerinin VUK’un 227 ve 230. maddelerine göre mükellef adına düzenlenmiş olması halinde kayıtlarda gösterilmesi mümkün olduğundan, mükellef adına düzenlenmeyen ve kayıtlarda gösterilmesi mümkün olmayan faturaların gider belgesi olarak kabulü ve bu faturalardaki KDV’nin indirilmesi mümkün değildir.”
şeklinde idari görüş bildirilmiştir (1).
b- Maliye Bakanlığı’nın Son Görüşü: Başkası Adına Düzenlenen Faturalardaki KDV’nin İndirilebileceği
Maliye Bakanlığı son olarak verdiği bir Özelge’de, önceki Özelgesi’nde bildirdiği ve uygulamayı yönlendirdiği görüşünü değiştirmiş; elektrik, su, telefon ve doğalgaz aboneliklerinin başkaları (kiralanan işyerinin sahibi, şirket ortakları vs.) adına olmasının ve bu giderlere ait faturaların başkaları adına düzenlenmesinin, anılan giderlerin mükellef işletme tarafından yapıldığı gerçeğini değiştirmeyeceğini, dolayısıyla anılan giderlerin faaliyette bulunulan işyerine ait olduğunun ve işle ilgili olduğunun ispatı halinde bu harcamalara ait KDV’lerin mükellef işletmeler tarafından indirim konusu yapılabileceğini belirtmiştir.
Anılan Bakanlıkça verilen bir Özelge’de,
“İşyerinde kullanıldığı iddia edilen ancak başkası adına kayıtlı olan su, elektrik, telefon fatura bedellerinin faaliyette bulunulan işyerine ait olduğunun ve işle ilgili olarak kullanıldığının kesin delillerle ispatı halinde bu belgelere dayalı giderlerle ilgili olarak yüklenilen katma değer vergisinin indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.”
şeklinde idari görüş bildirilmiştir (2).
2- Danıştay’ın Görüşü: Faturası Başkası Adına Düzenlense Dahi Bu Faturadaki KDV’nin Malın ya da Hizmetin Gerçek Alıcısı Tarafından İndirilebileceği
Danıştay, başkası adına düzenlenen fatura veya benzeri belgelerdeki KDV’nin fatura veya benzeri belgeye konu mal ve hizmetlerin gerçek alıcısı tarafından indirilebileceği görüşünde olup, verdiği bir Karar;
“Satın alınan emtiaya ait KDV’nin indirim konusu yapılabilmesi için emtiaya ait alış faturasının mükellef adına düzenlenmiş olması gerekmekte ise de, KDV vergiye tabi bir malın teslimi veya hizmetin ifası sırasında yüklenilen KDV’nin malı veya hizmeti alana yansıtılması esasına dayandığından, 213 sayılı VUK’un 3. maddesinde açıklanan hükümde göz önünde bulundurulduğunda, fatura başka bir şahıs adına düzenlense dahi bu fatura veya benzeri vesikada gösterilen KDV’nin, malın veya hizmetin gerçek alıcısı tarafından indirim konusu yapılabileceği sonucuna varıldığı, aksi bir düşüncenin indirilemeyen KDV’nin mükellefin üzerinde kalma sonucunu doğuracağı, bunun ise KDV’nin yansıtılabilirliği ilkesine ters düşeceği”
şeklindedir (3) .
3- Değerlendirme ve Kişisel Görüşümüz
Yukarıda da belirtildiği üzere, uygulamada özellikle kiralanan işyerlerine ait su, elektrik, doğalgaz ve telefon abonelikleri çoğunlukla yasal prosedürler nedeniyle işyeri sahibi adına olmaktadır. Ayrıca, bu tür abonelikler bazı durumlarda da ortaklar veya başka şahıslar adına da olabilmektedir. Bu gibi hallerde telefon, su, elektrik ve doğalgaz tüketimlerine ilişkin faturalar, tüketimi fiilen gerçekleştirenler adına değil, yasal nedenlerle abone olan kişiler adına düzenlenmektedir.
VUK’un, “İspat” başlıklı 3/B maddesine göre, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esas olup, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin, yemin hariç her türlü delillerle ispatlanması mümkündür. Ayrıca; iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti, bunu iddia eden tarafa aittir.
Elektrik, su, doğalgaz ve telefon aboneliklerinin işletme dışındaki kişilere ait olmasının en büyük nedeni, yasal prosedürlerin çokluğudur. Bu tür tüketimlerin gider yazılmasında ve KDV’lerinin indirilmesinde, aboneliklerin kimin adına olduğu veya işletmede kayıtlı olup olmadığına değil, VUK’un 3/B maddesi dikkate alınarak tüketimin işletme tarafından yapılıp yapılmadığına, iş ve işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmalıdır. Gider yazma ve KDV indirimi bakımından, abonelik veya aktife kayıtlı olup olmama önem taşımamalıdır.
Yaklaşım Dergisi’nin Eylül 2002 sayısında yayımlanan makalemizde (4) de belirttiğimiz üzere, VUK’un 3/B maddesi gözönünde tutularak, abonelikleri başka kişiler adına olan elektrik, su, doğalgaz ve telefonlara ilişkin giderlerin, mükelleflerin faaliyette bulundukları işyerlerine ilişkin olduğunun (kira kontratı, elektrik, su, telefon, doğalgaz abone kayıtlarında belirtilen adresler ile tüketimi gerçekleştiren işletmenin adresinin aynı olduğunu gösteren adres tespit tutanağı vb.) tevsiki halinde, bu giderler ticari kazancın tespitinde indirilecek gider olarak dikkate alınmalı ve KDV’leri indirilmelidir. Bu sonuç, GVK’nın 40/1., VUK’un 3/B ve KDV Kanunu’nun 29, 30/d ve 34. maddelerinin de bir gereğidir. Nitekim, Maliye Bakanlığı da, aksi yöndeki görüşünü değiştirerek, uygulamayı görüşümüz doğrultusunda yönlendirmiştir.
III- SONUÇ
Yukarıda yapılan açıklamalardan da fark edileceği üzere; başkaları adına kayıtlı elektrik, su, doğalgaz ve telefonlara ait giderlerin, bu giderlerin gerçek yüklenicileri olan ancak faturaları adına düzenlenemeyen mükellefler tarafından gider olarak dikkate alınması ve KDV’lerinin indirilmesi mümkün bulunmaktadır.
Maliye Bakanlığı son olarak verdiği bir Özelge’de; elektrik, su, telefon ve doğalgaz aboneliklerinin başkaları (kiralanan işyerinin sahibi, şirket ortakları vs.) adına olmasının ve bu giderlere ait faturaların başkaları adına düzenlenmesinin, anılan giderlerin mükellef işletme tarafından yapıldığı gerçeğini değiştirmeyeceğini, dolayısıyla anılan giderlerin faaliyette bulunulan işyerine ait olduğunun ve işle ilgili olduğunun ispatı halinde, bu harcamalara ait KDV’lerin mükellef işletmeler tarafından indirim konusu yapılabileceğini belirtmiştirKOOPERATİF, TOPLU KONUT VE ÖZEL İNŞAAT MÜTEAHHİTLERİNCE KDV İADESİNİN EN GEÇ KASIM 2005 BEYANNAMESİ İLE İSTENEBİLECEĞİ
Yazar: SabriARPAÇ (*)
Yaklaşım Dergisi / Ekim 2005 / Sayı: 154
I- GİRİŞ
Bilindiği üzere, 1985 yılında yürürlüğe giren katma değer vergisinin nihai yüklenicisi tüketicidir. Katma değer vergisi mükellefiyeti, mal ve hizmet alışları sırasında satıcılara ödedikleri katma değer vergileri ile satışlarında hesapladıkları katma değer vergilerini beyan etmek mükellefiyetidir. Katma değer vergisi, diğer vergilerde olduğu gibi mükelleflerin mamelekinde veya servetinde bir azaltma meydana getirmez.
Ayrıca, katma değer vergisi, genelde işletmeler için bir maliyet de değildir. Çünkü, bu verginin bünyesindeki indirim sistemi ile yüklenilen vergilerin hesaplanan vergiden indirilmesi öngörüldüğünden verginin mükellefler üzerinde yük olması önlenmiştir. Ayrıca, bazı işlemlerde indirilemeyen katma değer vergisinin mükelleflere iadesi de mümkün bulunmaktadır.
Türkiye’de yapılan ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinde sayılan işlemlerin bedelleri üzerinden katma değer vergisi alınmaktadır. Katma değer vergisinin oranı, Kanun’un 28. maddesinin verdiği yetki çerçevesinde Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmektedir.
Bakanlar Kurulu mevcut yetki uyarınca; bazı işlemlerin bedeli üzerinden alınan katma değer vergisi oranlarını genel orandan daha düşük tespit edebilmektedir. Nitekim, Bakanlar Kurulu bu yetkisini muhtelif zamanlarda kullanarak mal ve hizmetlere uygulanacak katma değer vergisi oranlarını tespit etmektedir.
İndirimli oran uygulanan mal ve hizmetlerin satışı ya da imali ile uğraşan mükelleflerin satışlarının indirimli oranda katma değer vergisine tabi olması, ancak alımlarının genel oranda katma değer vergisine tabi olması nedeniyle, yüklendikleri vergiyi indirememeleri sonucunu doğurmuştur.
Bu şekilde indirilemeyen verginin iadesine de imkan verilmediğinden, katlanarak artan indirilemeyen katma değer vergisi mükellefleri finansman yönünden zor duruma düşürmekteydi. Bunun bir sonucu olarak da, indirimli orana tabi işlemler ile ilgili olup, yılı içinde indirilemeyen katma değer vergisinin mükelleflere iadesini sağlamak amacıyla, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29. maddesinin 2. fıkrası hükmü ile indirimli orana tabi işlemlerde iade uygulaması getirilmiştir.
II- KOOPERATİF TOPLU KONUT VE ÖZEL İNŞAAT MÜTEAHHİTLERİNE KATMA DEĞER VERGİSİ İADESİ
A- KOOPERATİFLERE, KANUNLA KURULMUŞ SOSYAL GÜVENLİK KURULUŞLARI VE BELEDİYELERE YAPILAN İNŞAAT TAAHHÜT İŞLERİ İLE ÖZEL İNŞAAT MÜTEAHHİTLERİNİN KONUT TESLİMLERİNDE KDV ORANI
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun geçici 15. maddesi ile 29.07.1998 tarihinden önce bina inşaat ruhsatı almış inşaatlara ilişkin olarak konut yapı kooperatiflerine yapılan inşaat taahhüt işleri katma değer vergisinden istisna edilmiştir.
Buna göre, 29.07.1998 tarihinden önce bina inşaat ruhsatı alınmış ve aşağıda belirtilen konutların teslimi kısmi istisna niteliğinde olduğundan, istisna kapsamında işlem yapan müteahhitler veya taşeronların yüklendikleri katma değer vergisini indirmeleri ve iade talep etmeleri mümkün bulunmamaktadır.
Daha önceleri genel oran, indirimli oran ve yükseltilmiş oran olmak üzere üçlü bir oran uygulanmaktaydı. Halen yürürlükteki genel oran % 18 olarak, biri % 1, diğeri % 8 olmak üzere iki de indirimli oran uygulanmaktadır.
Dolayısıyla, özel inşaat müteahhitlerinin net alanı 150 m2’ye kadar konut teslimleri ile müteahhit ya da taşeronların 29.07.1998 tarihinden itibaren bina inşaat ruhsatı alınmış inşaatlara ilişkin olarak konut yapı kooperatiflerine yaptıkları inşaat taahhüt işleri ve kanunla kurulmuş sosyal güvenlik kuruluşlarına ve belediyelere sadece 150 m2’ye kadar konutlara ilişkin inşaat taahhüt işleri % 1 oranında katma değer vergisine tabi bulunmaktadır.
Kararnamenin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere; 150 m2 faydalı alan koşulu, konut yapı kooperatiflerine yapılan inşaat taahhüt işleri için uygulanamayacak, yukarıda sayılan diğer işlemler için aranacaktır. Yani konut yapı kooperatiflerine yapılacak işin inşaat işi olması ve kooperatifin de konut kooperatifi olması indirimli oranın uygulaması için yeterli görülmüştür.
Anılan mükellefler belirtilen mal ve hizmet teslimleri nedeniyle yüklendikleri ve indirim yolu ile indiremedikleri katma değer vergilerini iade veya mahsup yolu ile talep edebileceklerdir.
B- İADE UYGULAMASINDA ALT SINIR VE DÖNEM
Yukarıda açıklandığı üzere, indirimli orana tabi işlemler nedeniyle yüklenilen fakat yılı içerisinde indirilemeyen Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29/2. maddesi kapsamında iade edilebilmesi için indirilemeyen katma değer vergisi tutarının ilan edilen alt sınırı geçmesi gerekir.
Buna göre, iadenin yapılabilmesi için yıllar itibariyle aşağıdaki asgari limitleri aşan vergi miktarları iadeye konu olabilecektir. Tablonun incelenmesinden de görüleceği üzere 2001 yılına kadar olan hadler Bakanlar Kurulu Kararı ile izleyen yıllarda ise Katma Değer Vergisi Genel Tebliğleri ile tespit edilmiştir.
Nitekim, 2001 yılı haddini tespit eden aşağıda tarih ve numarası yazılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın 2. maddesinde; “2002 ve izleyen takvim yılları için bu sınır, bir önceki yıldaki tutarın, Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde yapılacak hesaplamada, 50 milyon lira ve daha düşük tutarlar dikkate alınmaz, 50 milyon liradan fazla olan tutarlar ise 100 milyon liranın en yakın katına yükseltilir.” denilmektedir. Bu düzenleme nedeniyle 2002, 2003 ve 2004 yılları asgari hadleri Katma Değer Vergisi Genel Tebliğleri ile yapılmıştır.
İndirimli Orana Tabi İşlemlere İlişkin Yıllar İtibariyle İade Edilmeyecek Asgari Vergi
|
Yılı |
İade
Edilemeyecek |
Dayandığı Belge |
|
1999 |
1.000.000.000 TL |
23.08.2000 tarih ve 2000/1074 sayılı BKK |
|
2000 |
2.000.000.000 TL |
16.03.2001 tarih ve 2001/2185 sayılı BKK |
|
2001 |
4.000.000.000 TL |
21.01.2002 tarih ve 2002/3606 sayılı BKK |
|
2002 |
6.400.000.000 TL |
85 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği |
|
2003 |
8.200.000.000 TL |
91 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği |
|
2004 |
9.100,00 YTL |
92 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği |
İadenin yapılabilmesi için iade tutarının 2004 yılı için 9.100,00
YTL’den az olmaması gerekir. Müteahhitlere de bu tutarı aşan vergi iade
edilecektir.
Katma Değer Vergisi 2005/8 numaralı Sirküleri’nde belirtildiği üzere 2004 yılında indirimli orana tabi işlemler nedeniyle yüklendiği ve yılı içinde indiremediği vergiler toplamı, örneğin 20.000,00 YTL olarak tespit edilen bir mükellefe, bu yıla ait 9.100,00 YTL’lik alt sınır düşüldükten sonra 10.900,00 YTL iade edilecektir.
Yani 2004 yılı için saptanan 9.100,00 YTL’lik alt sınıra geçmiş yıllar için saptanan tutarların aritmetik toplamının eklenmesi söz konusu olmayacaktır.
İadenin dönemine gelince, 5035 sayılı Kanunla, Kanun’un 29. maddesinin 2. fıkrasında yapılan değişiklikle, öteden beri uygulanmakta olan yıllık iade sistemi yanında bir de aylık mahsup sistemi getirilmiş; yılı içinde mahsuben iade edilemeyen verginin nakden iade edileceği hükme bağlanmıştır.
Yapılan düzenleme ile, aylık mahsuben iade sistemine geçilmiş, ancak Bakanlar Kurulu’nun mahsuben iade için gerekli aylık vergi sınırını tespit etmemesi ve Maliye Bakanlığı’nın da konuya ilişkin usul ve esasları belirlememiş olması nedeniyle, yıllık esasta iade uygulamasına 2004 yılında da devam edilmiştir.
C- İADENİN YAPILMASINDA SÜRE SINIRI
Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 85 Seri No.lu Tebliği’nde, yıllık iade tutarının en geç Kasım ayı beyanname verme süresinin verileceği 20.12.2005 tarihine kadar talep edilmesi gerekir. Bu uygulama daha önceki yıllarda da muhtelif tarihler uygun görülmek suretiyle uygulanmıştı. Maliye Bakanlığı bu süreden sonra yapılan talepleri süresinde yapmadığı gerekçesiyle reddetmekte ve vergi iadelerini yapmamaktadır.
Ancak, Yargıya intikal eden olaylarda Maliye Bakanlığı’nın bu uygulamasının aksi kararlar verilmektedir. Nitekim, Danıştay’a intikal eden bir uyuşmazlıkta; “Yürürlükte bulunan vergi kanunlarında, iade talepleri konusunda herhangi bir süre sınırlandırılması öngörülmediğinden, bu tür taleplerin, vergi kanunlarındaki genel zamanaşımı süresi içerisinde her zaman yapılabileceğinin kabulü zorunludur.” (1)denilmek suretiyle Maliye Bakanlığı’nın süre kısıtlaması yapamayacağı, yani genel tebliğ ile süre kısıtlaması koyamayacağı karara bağlanmıştır (2). Danıştay’ın yerleşik hale gelen bu kararlarına Maliye Bakanlığı’nın da yakın bir tarihte uyacağı tahmin edilmektedir.
III- İADE YÖNTEMİ VE SUNULACAK BELGELER
Mükellef öncelikle iade yöntemini seçmelidir. Mükellef iadesini vergilerine mahsup şeklinde veya nakden iade isteyebilir. Nakden istiyorsa teminat mektubu veya yeminli mali müşavirlik katma değer vergisi iadesi tasdik raporuya da inceleme raporuna istinaden isteyebilir.
A- İADENİN BORÇLARA MAHSUBU
İade miktarı asgari tutar olan 9.100,00 YTL’yi aşıyor ve aşan kısım da 2.000,00 YTL’den fazla ise ve iade mahsup şeklinde isteniyorsa bu takdirde iade için yukarıdaki belgeler istenecek; incelemesiz, teminatsız iade yapılacaktır.
Mükellefler mahsubu kendisine ait vergi borcuna, sosyal sigorta prim borçlarına, genel ve katma bütçeli idareler ile belediyelere olan borçlarına, döner sermayeli kuruluşlardan temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına ve sermayesinin %51’i veya fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme kapsamında bulunan işletmelerden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına isteyebilirler. 85 No.lu KDV Genel Tebliği’nde de belirtildiği üzere, mahsup için vergi dairesine verilecek iade talep dilekçelerine;
- İlgili yıldaki alış ve satış faturaları listesini,
- Yıllık iade tutarının hesaplanmasına ilişkin tabloyu,
eklemeleri iade için yeterli olacaktır.
B- İADENİN TEMİNAT MEKTUBUYLA NAKDEN ALINMASI
İade edilmeyecek asgari tutar olan 9.100,00 YTL’yi aşan iade miktarı 2.000,00 YTL’den fazla ise bu takdirde teminat ve inceleme aranmaksızın iade alınabilmektedir. İade miktarının 2.000,00 YTL’den fazla olması halinde iade, inceleme sonuçlanıncaya kadar banka teminat mektubu karşılığında yapılır. İnceleme sonuçlandığında teminat çözülür. Teminatın çözümü için inceleme beklenmeden yeminli mali müşavirlik katma değer vergisi iadesi tasdik raporu da ibraz edilebilir. İadenin nakden veya teminat karşılığı alınması halinde, mükellefler iade talep dilekçelerine; yukarıda mahsup ile ilgili açıklamalarımızda belirtilen belgeler yanında ayrıca teminat karşılığı alıyorsa bu takdirde iade işleminden önce banka teminat mektubunu da ibraz edeceklerdir.
IV- İADENİN YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİR TASDİK RAPOLARI İLE ALINMASI HESAPLANMA ŞEKLİ
Yukarıda açıklandığı üzere, nakden talep edilecek iade tutarının 2.000,00 YTL’yi aşması halinde inceleme raporu veya teminat mektubu karşılığında iade yapılmaktadır. Ancak, mükelleflerin istemesi halinde iade, Katma Değer Vergisi Yeminli Mali Müşavirlik Tasdik Sözleşmesine göre de yapılabilmektedir.
İade isteminde bulunan mükellef ile yeminli mali müşavir arasında süresinde düzenlenmiş, tam tasdik sözleşmesi bulunması halinde, iade miktarına bakılmaksızın Yeminli Mali Müşavirlik Katma Değer Vergisi İadesi Tasdik Raporu ile iade teminatsız ve incelemesiz alınmaktadır. Alınacak katma değer vergisi iadesi miktarında herhangi bir iade sınırı bulunmamaktadır.
Mükelleflerin yeminli mali müşavirlerle süresinde imzalanan tam tasdik sözleşmesi bulunmaması halinde, 2004 ve önceki yılların 420.000,00 YTL’ye kadar olan iadeleri yine Yeminli Mali Müşavirlik Katma Değer Vergisi İadesi Tasdik Raporu ile alabilirler. Bu miktarı aşan miktarlar için ise genel esaslara göre iadelerini alabileceklerdir.
Yukarıda açıklandığı gibi, mükelleflerin, yeminli mali müşavirlerle süresinde Kurumlar Vergisi Yeminli Mali Müşavirlik Denetim ve Danışmanlık Tasdik Sözleşmesi imzalamaları halinde iadelerini inceleme raporu ve teminat göstermeden zamanında alabilecekler.
İndirimli orana tabi mal ve hizmetler nedeniyle yüklenilip yılı içerisinde indirilemeyen vergilerin iadesine ilişkin olarak 2004 yılına ait olup, 2005 yılında yapılacak yıllık iade aşağıdaki gibi hesaplanacaktır.
1- İade tutarı vergilendirme dönemleri esas alınarak takvim yılı itibariyle hesaplanacaktır. 2004 takvim yılında iade edilecek vergi, aynı yılın Ocak-Aralık arasındaki oniki aylık vergilendirme dönemlerine ilişkin olarak tespit edilecektir.
2- İndirimli orana tabi işlemlerde tam veya kısmi istisna kapsamına girenler bu istisnaların uygulanmasına ilişkin genel esaslara tabi olacaktır. İndirimli orana tabi işlemler kısmi istisna kapsamına giriyorsa, işlemlerin bünyesine giren verginin indirim konusu yapılmaması, tam istisna kapsamına giren işlemlere ait yüklenilen vergilerin ise indirim konusu yapılması, indirimle telafi edilememesi halinde, o istisnanın uygulanmasına (örneğin, indirimli orana tabi malların ihraç edilmesi) ilişkin usul ve esaslar çerçevesinde iade olarak talep edilmesi gerekmektedir. İndirimli orana tabi olup, tam ve kısmi istisna kapsamına giren işlemler dolayısıyla yüklenilen vergiler yıllık iade hesabına dahil edilmeyecektir.
3- İndirimli orana tabi işlemlerin bünyesine giren vergilerin hesabına, genel imal ve idare giderleri ile amortismana tabi iktisadi kıymetler dolayısıyla yüklenilen vergiler de alınabilir. Bu takdirde; 24 ve 36 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğleri’nde yer alan açıklamalara göre; genel imal ve idare giderleri ile amortismana tabi iktisadi kıymetler dolayısıyla yüklenilen vergilerden bu işlemlere isabet eden tutarlar da iade hesabına dahil edilebileceklerdir.
4- İade tutarının hesaplanmasına her takvim yılının Ocak ayı itibariyle başlanılacaktır. Bu dönemde vergi dairesine verilmiş olan 1 numaralı Katma Değer Vergisi Beyannamesinin “Sonraki Döneme Devreden KDV” ile ilgili 41. satırında bir rakam yok ise, bu dönem için iade doğmayacağından hiçbir hesaplama yapılmayacaktır. Bu satırda, sonraki döneme devreden katma değer vergisi beyan edilmiş olması halinde, Ocak döneminde indirimli orana tabi işlemlerin bünyesine giren vergiler ile indirimli orana tabi işlemler nedeniyle hesaplanan vergi, defter ve belgeler esas alınarak hesaplanacaktır. Bu şekilde hesaplanan indirimli orana tabi işlemlere ait yüklenilen katma değer vergisi tutarı, bu işlemlerden tahsil edilen vergiden az ise bu dönem için iade edilecek vergi çıkmayacaktır. İndirimli orana tabi işlemler nedeniyle yüklenilen verginin bu işlemler nedeniyle hesaplanan katma değer vergisinden büyük olması halinde, indirimli orana tabi işlemler nedeniyle yüklenilen vergiden hesaplanan vergi çıkarılarak indirilemeyen vergi tutarı tespit edilecektir.
Bu tutar, Ocak 2004 beyannamesinin 41. satırındaki tutar ile karşılaştırılacak, küçük olan rakam bu döneme ait iade rakamı olarak hesaplanacaktır.
Yukarıdaki açıklamalarımız YTL’ye geçiş nedeniyle yeniden düzenlenen beyannamelere göre yapılmış olup; iade miktarının 2004 ve öncesi yıllarla ilgili olması ve 2004 yılıyla ilgili olarak iade talebinde düzeltme verilmesini gerektirecek bir durumun olmaması halinde yeniden beyanname verilmesi söz konusu olmayacağından eski beyannamelerde yer alan 28 no.lu satır dikkate alınacaktır.
5- Şubat dönemi hesaplamasına da bu döneme ait beyannamede sonraki döneme devreden katma değer vergisi olup olmadığına bakılarak başlanacaktır. Şubat dönemi beyannamesinde sonraki döneme devreden vergi beyan edilmemişse, bu ay için iade ile ilgili hesaplama yapılmayacağı gibi, Ocak dönemi için hesaplanan bir tutar varsa o da iade hesabına dahil edilmeyecektir. Şubat döneminden sonraki döneme devreden vergi beyan edilmişse, bu dönemde varsa indirimli orana tabi işlemlerin bünyesine giren vergiler ve bu işlemlerle ilgili hesaplanan vergi farkı hesaplanacak, bu fark Ocak ayına ait iade edilebilir vergi tutarı ile toplanacak, bulunan tutar Şubat ayında sonraki döneme devreden katma değer vergisi tutarı ile karşılaştırılacak ve küçük olan rakam ilk iki ay için iade edilecek vergi miktarı olarak dikkate alınacaktır.
Şubat döneminde indirimli orana tabi işlemlerin bünyesine giren vergi, hesaplanan vergiden küçükse indirilemeyen vergi olmayacaktır.
Bu durumda Ocak dönemine ait iade rakamı Şubat dönemi beyannamesinin 41. satırındaki rakamla karşılaştırılacak, küçük olan rakam Şubat dönemi iade rakamı olacaktır.
6- Bu hesaplamaya 2004 yılı Aralık dönemine kadar aynen devam edilecektir. Yani hesaplama yapılacak ayda sonraki döneme devreden katma değer vergisi beyan edilmemişse hiç hesaplama yapılmayacak ve önceki aylardan gelen iade rakamı da sıfırlanmış olacaktır.
7- Aralık 2004 dönemine kadar her ay sonraki döneme devreden katma değer vergisi beyan edilmişse, Aralık dönemindeki indirimli orana tabi işlem bedeli üzerinden hesaplanan vergi, bu işlemlerle ilgili yüklenilen vergiden indirilecek, varsa Kasım dönemi iade tutarıyla toplanacak ve bu toplam ile Aralık dönemi beyannamesinin 41. satırındaki rakam karşılaştırılacaktır. Küçük olan rakam 2004 yılı iade tutarı olarak ortaya çıkacaktır.
8- 92 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği ile indirimli orana tabi işlemlerde iade edilecek verginin alt sınırı 2004 yılı için 9.100 YTL olarak belirlemiştir.
9- 85 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği’nde, indirimli orana tabi teslim ve hizmetlerde bulunan mükelleflerin, sözü edilen Tebliğlerdeki açıklamalara uygun olarak hesaplanan ve ilgili yıl için geçerli alt sınırı aşan iade tutarlarını, izleyen yılın Kasım dönemine kadar (bu dönem dahil) verilecek 1 numaralı Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin herhangi birisinde, sonraki döneme devreden vergi tutarından çıkarılmak suretiyle iadesini talep edebilecekleri açıklanmıştır. Dolayısıyla, 2004 yılı içinde indirimli orana tabi işlemlerden doğan iadeler, Ocak 2005 döneminden başlamak üzere Kasım 2005 dönemi beyannamesine kadar (bu dönem dahil) herhangi bir dönemde verilecek Katma Değer Vergisi Beyannamesinde sonraki döneme devreden vergi tutarından çıkarılmak suretiyle iade talep edilebilecektir.
Ancak 2005 yılı için hesaplanan iade tutarı ile iadenin talep edileceği döneme kadar verilen Katma Değer Vergisi Beyannamelerinin 41. satırlarındaki tutarları ile de karşılaştırılması gerekmektedir. 2005 yılının Ocak döneminden iadenin talep edildiği döneme kadar herhangi bir dönemde ödenecek vergi beyan edilmişse, iade tutarı indirimle giderilmiş olduğundan iade edilecek katma değer vergisi kalmayacaktır.
İadenin talep edildiği döneme kadar hiç ödenecek vergi olmaması, verginin sürekli olarak sonraki döneme devretmesi 2004 yılı iade tutarından daha düşük bir tutarda sonraki döneme katma değer vergisi beyan edilmişse, bu takdirde iade tutarı en fazla bu rakam olacaktır (3).
(3) Şükrü KIZILOT, Katma Değer Vergisi Kanunu ve Uygulaması (föy-volant), C: 4 Yaklaşım Yayınları, s. 1457-1458/1
BAĞ-KUR SİGORTALILIĞININ DURDURULMASI VE DURDURMANIN SİGORTADAN VAZGEÇME HAKKI VERİP VERMEDİĞİ
Yaklaşım Dergisi / Mayıs 2006 / Sayı: 161
I- GİRİŞ
Kamuoyunda Prim Affı olarak algılanan, 5458 sayılı “Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” (1) Bağ-Kur ve SSK borçlarının yapılandırılmasına yönelik olarak çıkarılmış bir yasa olduğu gibi, aynı zamanda bu Yasa Bağ-Kur’da sigortalılık ile ilgili bazı konularda da çok önemli yenilik ve değişiklikler getirmiştir.
5458 sayılı Yasa’nın Bağ-Kur sigortalılığı ile getirmiş olduğu değişiklikler, bir makale konusundan daha geniş ve kapsamlı olduğu için, bunların tümünü bir yazıda kaleme almak mümkün bulunmamakta olup, kaleme alınsa bile ayrıntılara ve uygulamaya değinilemeyeceği için verimli olamayacaktır.
Bundan dolayı bu makalemizde, Bağ-Kur mevzuatına ilgi duyanlar ve Bağ-Kur yasalarını takip edenler açısından en çok merak edilen ve sorulan bir konu olan, Bağ-Kur’a beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunanların sigortalılıklarının durdurulması hususu ve bu konuda 5458 sayılı Yasa ile yapılan son değişiklikleri ele alıp izah etmeye çalışacağız.
II- BAĞ-KUR’A BEŞ YIL VEYA DAHA FAZLA SÜREYE İLİŞKİN PRİM BORCU BULUNANLARIN 5458 SAYILI YASA’DAN ÖNCEKİ DURUMLARI
Bağ-Kur sigortalıları genellikle kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlardan oluştuğu için, bu kişilerin Bağ-Kur’a karşı olan borçlarını birebir takip etmek ve sigortalılar veya hak sahipleri kendilerini Kurum’a bildirmediği takdirde gerçek borç durumlarını tespit etmek pek mümkün olamamaktadır.
Çünkü Bağ-Kur sigortalıları iş yaşamlarının değişik dönemlerinde farklı işyerleri çalıştırmakta, işleri kötü gittiğinde ise işyerlerini kapatabilecek iş ve uğraşlarla iştigal ettikleri için, sigortalılar kendi sigortalılık durumlarını Bağ-Kur’a bildirmedikten sonra Bağ-Kur bu kişilerin sigortalılık ve borç durumlarını sağlıklı ve tam olarak takip edememekte ve bundan dolayı sanal ortamda borç olarak gözüken ancak gerçekte olmayan trilyonlarca Bağ-Kur alacağı ortaya çıkmaktadır.
İşte Bağ-Kur’un gerçek borç tutarlarını tespit etmek ve sigortalılarından alacağını tam olarak belirlemek amacıyla yaptığı çalışmalar, 02.08.2003 tarih ve 4956 sayılı Kanun’un, 1479 sayılı Esnaf Bağ-Kur Kanunu’nun 19. maddesinde yaptığı bir değişiklikle bir anlamda neticelenmiştir.
1479 sayılı Esnaf Bağ-Kur Kanunu’nun 4956 sayılı Kanun’un 43. maddesi ile değişik bahse konu Ek 19. maddesi hükümleri aşağıdaki gibidir.
“EK MADDE 19:
4956 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 02.08.2003 tarihinden önce Bağ-Kur’a kayıt ve tescili yapıldığı halde, beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunanlar ile beş yıl ve daha fazla süre prim ödemeyenlerin sigortalılıkları; prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödemesi bulunmayan sigortalının sigortalılığı ise tescil tarihi itibariyle sigortalının müracaatına kadar askıya alınır.”
Madde metnindeki hükümlerden anlaşılacağı üzere, bir kişi 02.08.2003 tarihinden önce herhangi bir şekilde Bağ-Kur’a kayıt olmuşsa, ancak bu kişinin Bağ-Kur’a olan kaydından (sigortalılığından) dolayı prim borcu, ya beş yıl veya daha fazla sigortalılık süresinin karşılığı olan prim borcundan fazla ise ya da bu kişi Bağ-Kur’a beş yıl veya daha fazla süreden beri prim ödememişse bu kişinin sigortalılığı;
a- Prim ödemesinde bulunmuşsa, ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle,
b- Hiç prim ödemesinde bulunmamışsa, kayıt ve tescil edildiği tarih itibariyle sigortalının müracaatına kadar askıya almakta idi.
Madde metninde geçen “askıya alınmak” ifadesinden anlaşılması gereken, sigortalı hakkında hiçbir işlem yapılmaması ve sigortalılığın sigortalının müracaatına kadar dondurulmasıdır.
Bu madde metnindeki hükümlerden hareketle Bağ-Kur İl Müdürlüklerinde yapılan çalışmalarda üstteki belirttiğimiz durumda olan kişilerin İl Müdürlüklerine müracaatlarına kadar sigortalılıkları ile ilgili hiçbir işlem yapılmamış, sigortalılık hakları saklı kalmak kaydıyla (2), sigortalılıkları askıya alınıp dondurulmuş ve böylece Bağ-Kur’un gerçek borç miktarının belirlenmesine biraz daha yaklaşılmıştır.
Ek 19. maddenin üstte belirttiğimiz hükümlerine göre, sigortalılıkları askıya alınan kişiler Bağ-Kur’a müracaat ettiklerinde, askıya alınan sigortalılıkları yeniden canlandırılmakta ve istedikleri ve sigortalılık sürelerine karşılık gelen prim borçlarını ödedikleri takdirde, geçmişten gelen süreleri Bağ-Kur sigortalılık süresi olarak kazanabilmekte idiler.
III- BAĞ-KUR’A BEŞ YIL VEYA DAHA FAZLA SÜREYE İLİŞKİN PRİM BORCU BULUNANLARIN 5458 SAYILI YASA İLE DURUMLARINDA YAPILAN SON DEĞİŞİKLİK
02.08.2003 tarih ve 4956 sayılı Kanunla Bağ-Kur’a getirilen, beş yıl veya daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan veya beş yıl ya da daha fazla sürede hiç prim ödemesi olmayan sigortalıların sigortalılıklarının askıya alınarak dondurulması uygulaması, “askıya alınmak” ifadesi uygulamada tereddütlere yol açtığı ve “askıya alınmak” ifadesinin nasıl uygulanması gerektiği konusunda Bağ-Kur tarafından tam bir fikir birliğine varılamadığı için, bu konuda yeni bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.
04.03.2006 tarih ve 5458 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 1479 sayılı Kanun’un ek 19. maddesi değiştirilmiş ve ek 19. maddenin uygulamadaki son hali olan Yasa metni aşağıdaki şekli almıştır.
“EK MADDE 19:
Bu Kanun ve 2926 sayılı Kanun’a göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalıların bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurumca yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde ödenmemesi halinde daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödemesi bulunmayan sigortalının ise tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulur. Prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, Kurum alacakları arasında yer verilmez. Ancak, sigortalı veya hak sahipleri daha sonra sigortalının en son bulunduğu basamağın başvuru tarihindeki değeri üzerinden hesaplanacak borç tutarlarını tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde ödedikleri takdirde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Bu madde kapsamına giren sigortalılar hakkında zamanaşımının kesilmesi ve zamanaşımının işlememesi ile ilgili olarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 103. maddesinin birinci fıkrasının (6), (8) ve (10) numaralı bentleri hariç diğer hükümleri ile aynı Kanun’un 104. maddesi hükümleri uygulanır."
Bağ-Kur sigortalısı olduğu halde beş yıl veya daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan veya beş yıl ya da daha fazla sürede hiç prim ödemesi olmayan sigortalıların sigortalılık durumlarının ne olacağı konusunda Bağ-Kur’daki son uygulamaların dayanağını teşkil eden üstte metnini verdiğimiz ek 19. maddenin hükümlerini açıklamakta fayda vardır.
Bahse konu ek 19. maddenin Bağ-Kur tarafından uygulaması aşağıdaki şekilde yapılacaktır.
1479 sayılı Esnaf Bağ-Kur Kanunu ile 2926 sayılı Tarım Bağ-Kur Kanunu’na göre Bağ-Kur’a kayıt ve tescili yapılan kişilerin, Bağ-Kur’a beş yıl veya daha fazla süreye ilişkin prim borçları var ise, bu kişilere Bağ-Kur tarafından borçlarını ödemeleri için yazılı olarak bildirim yapılıp tebligat çekilecektir (3).
Eğer bu durumda olan kişiler, Bağ-Kur’a olan borçlarını Bağ-Kur tarafından kendilerine gönderilen borç ödeme tebligatındaki süre içerisinde ödemezlerse, daha önce prim ödemesi bulunan sigortalıların ödedikleri primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, gerek, 1479 sayılı Esnaf Bağ-Kur Kanunu kapsamındaki sigortalılıkları, gerekse, 2926 sayılı Tarım Bağ-Kur Kanunu kapsamındaki sigortalılıkları durdurulacaktır.
Hiç prim ödemesi bulunmayan sigortalıların (hem 1479 sayılı Esnaf Bağ-Kur Kanunu, hem de 2926 sayılı Tarım Bağ-Kur Kanunu kapsamındaki sigortalılıkların) ise, sigortalılıkları kayıt ve tescil tarihi itibariyle durdurulacaktır.
1479 sayılı Kanun’un ek 19. maddesine göre, Bağ-Kur’a beş yıl veya daha fazla süreye ilişkin borcu bulunduğu için veya beş yıl veya daha fazla süredir hiç prim ödemesi olmadığı için sigortalıkları, ödedikleri primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle veya kayıt ve tescil tarihi itibariyle durdurulankişilerin, borçları olduğu dönemlere ait süreleri yada başka bir söylemle borçlarından dolayı sigortalılıklarının durdurulduğu tarihten sonraki süreleri sigortalılık süresi olarak değerlendirmeleri mümkün bulunmamaktadır.
Sigortalılıkları durdurulan kişilerin alacakları Bağ-Kur tarafından icra veya diğer hukuki yollar ile takip edilmeyecek ve bu alacaklar Bağ-Kur alacakları arasında gösterilmeyecektir.
Ancak, üstte izah ettiğimiz durumda olan sigortalılar veya bunların hak sahipleri, daha sonradan (4) bu süreleri canlandırmak ve hizmet olarak kazanmak için Bağ-Kur’a başvurduklarında, sigortalının en son bulunduğu basamağın başvuru tarihindeki değeri üzerinden Bağ-Kur tarafından hesaplanacak borç tutarını tebliğ tarihinden itibaren üç ay içerisinde ödedikleri takdirde, bu süreleri sigortalılık süresi olarak kazanıp değerlendirebileceklerdir.
IV- BEŞ YIL VEYA DAHA FAZLA SÜRE PRİM BORCU BULUNANLARIN HİZMET ÇAKIŞMALARI AÇISINDAN UYGULAMADAKİ DURUMLARI
Bağ-Kur sigortalısı olduğu halde beş yıl veya daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan veya Bağ-Kur’a kayıt ve tescili yapıldığı halde hiç prim ödemesi olmayan kişilerin sigortalılıklarının durdurulacağı ile ilgili bir önceki bölümdeki bilgileri verdikten sonra şimdi bu konunun uygulamasını ve uygulamada bu konu ile ilgili yaşanılan tereddütleri izah etmeye çalışalım.
Öncelikle 1479 sayılı Kanun’un ek 19. maddesi ile yapılan bu uygulamanın Bağ-Kur’daki gerçek sigortalı sayısının tespiti ve gerçek Kurum alacaklarının ortaya çıkarılması amacıyla getirilmiş bir düzenleme olduğu, kişilerin zorunlu sigortalılıktan kurtulmalarını sağlayan ve istedikleri takdirde Bağ-Kur’dan ayrılmalarına imkan veren bir düzenleme olmadığının bilinmesi gerekmektedir.
Başka bir deyişle bu yasal düzenleme, sadece 1479 ve 2926 sayılı Kanunlar için sigortalılık durumlarının ortaya çıkarılması veya gerçek borç tespitinin yapılması amacıyla getirilmiş bir yasal düzenleme olup, kişilerin sosyal güvenlik kuruluşları arasındaki hizmet çakışmaları olduğunda 1479 sayılı Kanun’un bahse konu bu ek 19. maddesine göre, Bağ-Kur sigortalılığından kurtulma veya Bağ-Kur sigortalılık sürelerinin hizmet süresi olarak saydırılmaması gibi bir fırsat veya kolaylık vermemektedir. Çünkü 1479 sayılı Kanun’un 26. maddesine göre Bağ-Kur sigortalılığı zorunlu bir sigortalılıktır ve bu hak ve yükümlülükten imtina etmek veya vazgeçmek mümkün değildir.
Örneğin, bir kişi, Bağ-Kur kapsamında zorunlu olarak sigortalı olmasını gerektiren vergi mükellefiyeti kaydı veya şirket ortaklığı kaydı devam ederken, hiç Bağ-Kur sigortalısı olmadan SSK’lı olsa ve SSK’da emekli olması için gerekli şartları taşısa bile, bu kişinin Bağ-Kur sigortalı olması gerektiği yıllar sonra Bağ-Kur veya SSK tarafından anlaşılırsa, bu kişinin SSK sigortalılığı iptal edilecek ve Bağ-Kur sigortalısı olması sağlanacaktır.
Yani örnekte belirtilen durumda olan kişi, “Bağ-Kur benim yakamdan düşsün” veya “Bağ-Kur sürelerini veya sigortalılığını istemiyorum” gibi bir söylemde bulunması veya Bağ-Kur sigortalılığından vazgeçmesi yasal olarak mümkün değildir. Çünkü; Bağ-Kur sigortalılığı, ihtiyari olmayıp zorunlu bir sigortalılıktır.
Ayrıca bir kişi, Bağ-Kur sigortalılığı devam ederken SSK kapsamında sigortalı olmuşsa ve Bağ-Kur’a sigortalılığından dolayı oluşan borcu beş yıl veya daha fazla süreye ilişkin bir borç ise, bahse konu ek 19. maddeye göre borçlarını ödemediği için Bağ-Kur sigortalılığından vazgeçmesi veya Bağ-Kur’a borcu olduğu için, SSK’dan emekli olması mümkün değildir. Çünkü üstte izah ettiğimiz gibi, beş yıl veya daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan kişilerin sigortalılıklarının durdurulması ayrı, hizmet çakışmalarında hangi kanun kapsamında sigortalı olunması gerektiği durumu ayrı bir konudur.
Burada şöyle önemli iki soru akla gelmektedir.
Soru-1: Bir kişi 1990 yılında Bağ-Kur sigortalısı olmuş ve primini 2000 yılına kadar ödemiştir. 2000 yılından bu tarihe kadar kişinin borcu beş yıl veya daha fazla süreye ilişkin olduğu için ek 19. maddeye göre sigortalılığı durdurulmuştur. Bu durumda olan kişi Bağ-Kur hizmet sürelerini SSK’ya aktarmak istediğinde primini ödediği sürelerin karşılığı olan 10 yılı mı, yoksa ortalama 16 yılı mı SSK’ya aktaracaktır.
Cevap-1: Bağ-Kur diğer sosyal güvenlik kuruluşlarına kişilerin hizmetlerini gönderirken sigortalıların Bağ-Kur’a ödemesi gereken borçları olduğunda bu süreleri diğer sosyal güvenlik kuruluşuna hizmet olarak göndermemektedir. Dolayıyla soruda belirtilen kişinin de her ne kadar beş yıldan daha fazla süreye ilişkin borcu olduğu için sigortalılığı 10 yılın bitimi itibariyle durdurulsa da, on yıldan sonraki sürelerde kişinin sigortalılık sürelerinin borcu oluşacağı için, ancak ortalama 16 yılın bedelini ödediği takdirde, 16 yıllık süre hizmet olarak gönderilebilecektir.
Soru-2: 5458 sayılı Yasa’ya göre Bağ-Kur borçlarını yapılandırmayan ve beş yıl veya daha fazla süreye ilişkin borçları olduğu için sigortalılıkları durdurulan kişiler yapılandırma başvurusunun bittiği tarihten sonra Bağ-Kur’a gelerek durdurulan süreleri tekrar canlandırıp, hizmet olarak kazanabilecekler midir?
Cevap-2: Üste de izah ettiğimiz gibi, Bağ-Kur’a beş yıl veya daha fazla süreye ilişkin borcu bulunduğu için veya beş yıl veya daha fazla süredir hiç prim ödemesi olmadığı için sigortalıkları durdurulan kişiler veya bunların hak sahipleri, istedikleri bir zamanda Bağ-Kur’a müracaat ederek, bu sürelerin karşılığını ödemek kaydıyla sigortalılık süresi olarak kazanabilecek ve sigortalılık süresi olarak değerlendirebileceklerdir. Çünkü bu durumda olan kişilerin sigortalılıkları “iptal” veya “sona erdirilmemekte” sadece durdurulmaktadır. Durdurulan sigortalılık ise sigortalının veya hak sahiplerinin herhangi bir zamandaki talepleri üzerine tekrar kazanılabilmektedir.
V- SONUÇ
5458 sayılı Kanun’un 1479 ve 2926 sayılı Kanunlar kapsamında Bağ-Kur’a beş yıl ve daha fazla süre borcu olan kişilerin sigortalılıklarının durdurulacaktır. Sigortalılıkları durdurulan kişiler veya hak sahipleri daha sonradan günlük prim değerleri üzerinden bu sürelerin borçlarını Bağ-Kur’a ödedikleri takdirde bahse konu durdurulan süreleri sigortalılık süresi olarak kazanabileceklerdir.
Açıklamaya çalıştığımız ek 19. madde hükümleri, kişilerin hizmet çakışmaları olması durumunda Bağ-Kur’dan ayrılabilmelerini veya Bağ-Kur hizmet sürelerini istememeleri, Bağ-Kur sigortalılığını sildirme gibi bir hak vermemektedir. Çünkü; Bağ-Kur sigortalılığı, zorunlu bir sigortalılıktır.
Yaklaşım / Şubat 2015 / Sayı: 266
I- GİRİŞ
“Résidence”, Fransızca kökenli bir kelimedir. İngilizce de “residence” şekilde, Türkçe de ise “rezidans” olarak telafuz edilmektedir.
Yüksek rütbeli devlet görevlilerine ayrılmış konut, ya da elçilik konutları da bu adla anılır.Yurt dışında kısa vadeli ve mobilyalı olarak kiraya verilen konutlara da “rezidance” denilmektedir.
Türk Dil Kurumu’nda (TDK) rezidans: “Yüksek devlet görevlileri, elçiler vb.nin oturmalarına ayrılan konut” şeklinde tanımlanıyor. Ancak rezidansların gördükleri işlevler bakımından, TDK’nın tanımıyla örtüşmemektedir.
Rezidans konutlar yaşayanlarına, sosyal imkânlar ve güvenliğin yanı sıra bir otelde edinebileceği birçok hizmeti sunmaktadırlar. Bu hizmetler; günlük temizlik ihtiyacı, kuru temizleme, çamaşırhane, kuaför, terzi, alışveriş servisi, sekreterlik, resepsiyon hizmetleri, Amerikan usulü açık mutfaklarda beyaz eşya, ankastre tabir edilen mutfak gereçleri, klima, kasa, televizyon ve mobilya ürünleri bulunmaktadır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, “Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği”nin(1) 14. maddesinde(2) “residans” tanımlanmıştır. Maddenin “Alan Kullanımları” başlıklı 3. bendinin (ç) fıkrasında; yüksek nitelikli konut (rezidans):
“En az konut şartlarını sağlayan; resepsiyon, güvenlik ve günlük temizlik servisi mekanlarının bulunduğu, sağlık hizmetleri, kuru temizleme, çamaşırhane, taşıma, yemek ve alışveriş servisi hizmetleri ile spor salonu ve yüzme havuzu gibi hizmetlerin de verilebildiği birden fazla bağımsız bölümü ihtiva eden konut binalarıdır. İmar planlarında konut, ticaret+konut, turizm+ticaret+konut olarak belirlenen bölgelerde yapılabilir.”
Son yıllarda konut üretiminde evde çalışma mekanı olarak tanımlanan ve home ofis olarak telafuz edilen konutlar inşa edilip satılmaktadır. Bu tür konutlar tüketiciler tarafından tercih edilmektedir. Hom ofisler için “Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği”nde bir tanımlama yapılmamıştır. Anlaşıldığı kadarıyla bu tür konutlar genel olarak konut olarak kabul edilmekte, istisnası ise ofis olarak da kullanımlarına müsaade edildiğidir.
Bu konutlar ev ve ofis konseptinde dizayn edilmektedir. Home ofis serbest çalışanların tercih ettiği konut-işyeri çalışma şeklidir. İngilizce’de “freelance” diye telafuz edilen Türkçe karşılığı ise “serbest çalışma” alanı yani “evde çalışma” olarak tanımlanabilir.
Home-ofis olarak çalışmak isteyen kişilerin iş alanlarına göre kullanabilecekleri gereç ve donanımları; masa, koltuk, sandalye, bilgisayar, telefon, internet bağlantısı, yazıcı, tarayıcı, fotokopi ve faks makinası ve kırtasiye malzemelerinden oluşmaktadır.
Bilindiği üzere, genelde eleman istihdam etmeyen ve emek yoğun olarak yalnız faaliyet gösteren avukat, serbest muhasebeci mali müşavir ile yeminli mali müşavir ve benzeri serbest meslek mensupları hem ev hem de ofis olarak aynı mekanı kullanırlar. Bu tür yerlere günümüzde “hom ofis” denilmektedir.
Bu serbest meslek mensuplarına 6111 sayılı Kanun’un(3) 194. maddesi ile 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nda yapılan düzenleme ile 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda avukatlık büroları ve hukuk büroları ile ilgili düzenleme yapılıncaya kadar meskenlerdeki avukatlık ve hukuk büroları faaliyetlerine devam edeceklerdir. Dolayısıyla yapılan değişiklik ile aslında avukatlık büroları ve hukuk büroları yasak faaliyetler kapsamına alınmış, ancak kat maliklerinin oybirliği ile karar alınmasına bağlı olarak yürütülebilir faaliyetler sınıfına dâhil edilmiştir.
Benzer yasal hüküm 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu’nda ilgili düzenleme yapılıncaya kadar meslek mensupları tarafından açılan bürolar hakkında da uygulanacaktır. Bu meslek grubuna ait yasada da gerekli düzenlemelerin yapılması(4) için öngörülen süre 25.02.2014 tarihinde bitmesine rağmen henüz bir düzenleme yapılmamıştır.
Yukarıdaki açıklamalara göre; rezidans ve hom ofisler konut sayılmakta olduğundan, konutlara ilişkin katma değer vergisi oranı uygulanacaktır.
II- KONUT NİTELİĞİNİN TESPİTİ
Bilindiği gibi, 31.12.2012 tarihine kadar binaların katma değer vergisi bakımında hangi orana tabi olacakları konutun büyüklük niteliği ve işyeri niteliklerine göre vergi oranlarına tabi tutulmaktaydı. Konutların 150 m2’den küçük olanlarına %1, büyük olanlarına ise genel oran olan %18 oranı uygulanmaktaydı. Bu kez 2013 yılının başından başlamak üzere, büyük şehir kanunu kapsamındaki ticari amaçlı inşa edilen binalar için 3’lü oran uygulanmaya başlandı.
Bu uygulamaya konut üretiminde alışıla gelenin dışında farklı konseptler gelişmiş, çoklu siteler içinde apartman daireleri, villalar, dubleks, tripleks konutlar, hom ofis, rezidans(5) ve benzeri şeklinde çeşitli konut tipleri inşa edilmeye başlanmıştır. Sektörün ekonomi içindeki büyüklüğü mali idarenin vergi iştahını kabartmış ve bu alanı daha yüksek oranda vergilendirmek için çalışmalar yapmaya başlamıştır. küçük konutların nitelik bakımından hiç bir ayrım gözetilmeden %1 oranında vergiye tabi tutulması nedeniyle indirimli oranda katma değer vergisi iadesi sonucunu doğurmaktaydı. Gelir İdaresi bu iadeler konusunda son derece titiz ve hatta isteksiz davranmaktaydı.
Bu tür iadelerin yapılmasındaki önemli zorluk vergi mevzuatı dışında, taşınmaz mevzuatının bilinen karışık yapısından kaynaklanmaktadır. Ülkemizde imar, tapu, kadastro, kat mülkiyeti ve kat irtifakı ve sair taşınmaz mevzuat ve hukuku uygulamaları vergi kanunları uygulamasına da olumsuz etki etmekte ve karışık ve içinden çıkılmaz hale getirmektedir.
Bunların başında da imar hukuku gelmektedir. Ülkemizde; imar mevzuatı belediyeler tarafından uygulanmakla birlikte, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı (Kültür ve Turizm Varlıkları Koruma Kurulları), büyükşehir ve ilçe belediyeleri ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) da yetkili bulunmaktadır. Hatta Genel Kurmay Başkanlığı’nın bile imar mevzuatına göre verilecek inşaat ruhsatlarında askeri güvenlik bakımından izin verme yetkisi bulunmaktadır.
İhtiyaçlar gereği imar planında ve tapu kaydında işyeri olarak ayrılan alanlara konut, konut alanı olarak ayrılan alanlara ise işyeri inşa edilmektedir.
İhtiyaçların gerektirdiği nedenlerle mimari uygulama projelerinde, yapı ruhsatlarında ve tapu kayıtlarında işyeri olarak kayıtlı bulunan gayrimenkullerin fiilen konut olarak teslime konu edilmesi durumunda fiili durum esas alınarak konut teslimi sayılacağı 60 seri numaralı Katma Değer Vergisi Sirkülerinde açıklanmıştır. Anılan Sirkünün “8.2. Taşınmaz Teslimlerinde KDV Uygulaması” başlıklı bölümünde:
“Taşınmaz teslimlerinde teslime konu taşınmazın işlem tarihi itibariyle geçerli fiili durumunun dikkate alınması gerekmektedir.” şeklinde bir ifadeye yer vererek, taşınmaz teslimlerinde uygulanacak katma değer vergisi oranının buna göre tespit edileceğini açıklamıştır.
Bu nedenle de bağımsız bölümlerin katma değer vergisi bakımından hangi orana tabi tutulacakları konusunda vergi idaresi birimlerinde farklı uygulamalar yapılmakta olduğu görülmüş ve Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından da bu konuda özelgeler tayin etmiştir.
III- UYGULANACAK VERGİ ORANI
A- BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYESİ KANUNU KAPSAMI DIŞINDAKİ İLLERE UYGULANACAK ORAN
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 28. maddesine göre, KDV oranı, vergiye tabi her bir işlem için (% 10) olup, Bakanlar Kurulu bu oranı, dört katına kadar artırmaya, (% 1)’e kadar indirmeye, bu oranlar dâhilinde muhtelif mal ve hizmetler ile bazı malların perakende safhası için farklı vergi oranları tespit etmeye yetkilidir. 10.07.2004 tarih ve 5216 sayılı Büyük Şehir Belediyesi Kanunu(6) kapsamı dışındaki illerde 01.01.2013 tarihindeki oranlar uygulanacaktır. Yani net alanı 150 m2’nin altındaki konut teslimleri %1, üstündeki konutların teslimi ise %18 olarak eskiden olduğu gibi uygulanacaktır.
Rize Defterdarlığı’nın verdiği bir Özelge’de; “arsasını kat karşılığı müteahhide veren şirketin vergi karşısındaki durumu” aşağıdaki gibidir:
“….şirketinizin aktifine kayıtlı arsanın %50 kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile inşaat yapılmak üzere müteahhit firmaya verildiği, müteahhit firmanın inşaat ruhsatını almasını müteakip 10.11.2010 tarihinde iskan ruhsatı aldığı, biten arsa karşılığı inşaattaki bağımsız bölümlerin tamamının arsa sahibi adına kat irtifakı olarak tapuda tescilli olduğu belirtilerek, kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereği müteahhit firmanın hissesine düşen daireleri arsa sahibi adına tescilli kat irtifakı üzerinden üçüncü şahıslara satışında arsa sahibi olarak kurumlar vergisi karşısındaki durumunuz ile müteahhit firmanın şirketinize düşen daireleri teslim etmesi halinde katma değer vergisi ödeyip ödemeyeceğiniz sorulmaktadır.
Kurumlar Vergisi Kanunu Açısından:
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 6. maddesinde, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinin (b) fıkrasında ise; vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesinin ispatlama vasıtası olarak kullanılamayacağı, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan ve olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olduğu hükme bağlanmıştır.
Buna göre, şirketinize ait olan daireler dışında kalan ve müteahhit firma ile yapılan sözleşme gereği gerçekte müteahhit firmaya bırakılan bağımsız bölümlere tekabül eden kat irtifak paylarının, şirketiniz tarafından müteahhit firmanın belirleyeceği üçüncü kişilere tapuda devir edilmesi işlemi, şirketinizce yapılan bir satış işlemi olarak değerlendirilmeyecek ve kurumlar vergisi açısından herhangi bir vergilendirme olmayacaktır.
Diğer taraftan, söz konusu bağımsız bölümlerin üçüncü kişilere satışından elde edilecek kazancın müteahhit firmanın kurum kazancına dahil edilerek beyan edilmesi gerektiği tabiidir.
Katma Değer Vergisi Kanunu Açısından:
KDV Kanunu’nun;
1/1. maddesinde, Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,
2/1. maddesinde, teslimin, bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adına hareket edenlerce, alıcıya veya adına hareket edenlere devredilmesi olduğu,
2/5. maddesinde, trampanın iki ayrı teslim hükmünde olduğu,
17/4-r maddesinde, kurumların aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler ile bankalara borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde yapılan satışlar dahil) bankalara devir ve teslimlerinin KDV’den istisna olduğu, istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimlerinin istisna kapsamı dışında olduğu hüküm altına alınmıştır.
Konuya ilişkin açıklamaların yer aldığı 60 No.lu KDV Sirkülerinin;
(1.8.1) bölümünde; “Arsa karşılığı inşaat işlerinde iki ayrı teslim söz konusudur. Bunlardan birincisi, arsa sahibi tarafından müteahhide arsa teslimi; ikincisi ise müteahhit tarafından arsaya karşılık olarak arsa sahibine bağımsız birim (konut veya işyeri) teslimidir.
Arsa karşılığı inşaat işlerinde vergiyi doğuran olay, müteahhidin arsa karşılığı konut, işyeri gibi bağımsız birimleri arsa sahibine teslimiyle gerçekleşmektedir. Bu tarih itibariyle arsa açısından da vergiyi doğuran olay vuku bulmaktadır. Taşınmazda teslim kural olarak tapuya tescil ile gerçekleşmekle birlikte, tapuya tescilden önce bağımsız birimlerin alıcının tasarrufuna terk edilmesi durumunda da vergiyi doğuran olay gerçekleşmektedir.
Dolayısıyla, arsa sahibinin arsa tesliminin ticari nitelikli olması durumunda arsa için, müteahhidin ise arsa sahibine teslim ettiği bağımsız birimler için, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarih itibariyle eş zamanlı olarak fatura düzenlemesi gerekmektedir.
Buna göre; arsanın bir iktisadi işletmeye dahil olması veya arsa sahibinin arsa alım satımını mutad ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi halinde, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte, müteahhide yapılan bu arsa teslimi nedeniyle düzenlenecek faturada arsa karşılığı alınan bağımsız birimlerin emsal bedeli (arsa payı dahil) üzerinden genel oranda KDV hesaplanması gerekmektedir. Vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte, müteahhitten arsa sahibine yapılacak bağımsız birim teslimleri için müteahhit tarafından düzenlenecek faturada bağımsız birimin niteliğine göre emsal bedeli (arsa payı dahil) üzerinden %1 veya %18 oranında KDV hesaplanması gerekmektedir.” açıklamasına;
(1.8.2) bölümünde ise; “Bağımsız birimlerin üçüncü şahıslara satışında, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte sadece müteahhit tarafından üçüncü şahıslara fatura düzenlenecek, faturada gösterilen toplam bedel üzerinden bağımsız birimin niteliğine göre %1 veya %18 oranında KDV hesaplanarak beyan edilecektir.
Arsanın bir iktisadi işletmeye dahil olması veya arsa sahibinin arsa alım satımını mutad ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi halinde, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarih itibariyle hasılattan kendisine kalan pay için müteahhide arsa satış faturası düzenleyecek, fatura bedeli üzerinden genel esaslara göre KDV hesaplayarak beyan edecektir. Arsa tesliminin, KDV’nin konusuna girmemesi veya KDV’den istisna edilmiş olması halinde bu teslimde KDV hesaplanmayacaktır.” açıklamasına yer verilmiştir.
Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde;
1. Ana faaliyet konusu taşımacılık ve gıda ticareti olan şirketinizin iktisap etmiş olduğu arsanın kat karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden müteahhit firmaya teslimi, söz konusu arsanın en az 2 tam yıl süreyle şirketinizin aktifinde kayıtlı olması, şirketinizin faaliyet konusu ile ilişkilendirilecek şekilde iktisadi işletmeye dahil olmaması ve arsa alım satımının mutad ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürülmemesi şartlarının birlikte gerçekleşmesi kaydıyla, KDV Kanunu’nun 17/4-r maddesi kapsamında KDV’den istisnadır. Bu şartların gerçekleşmemesi halinde ise, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte, müteahhide yapılan bu arsa teslimi nedeniyle düzenlenecek faturada arsa karşılığı alınan bağımsız birimlerin emsal bedeli (arsa payı dahil) üzerinden genel oranda KDV hesaplanması gerekmektedir.
2. Müteahhit firma tarafından arsa karşılığı şirketinize bağımsız bölümlerin teslimi KDV ye tabi bulunmakta olup, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte, müteahhit firma tarafından düzenlenecek faturada, teslim edilen bağımsız bölümlerin niteliğine göre emsal bedeli (arsa payı dahil) üzerinden %1 veya %18 oranında KDV hesaplanarak beyan edilecektir.
3. Bağımsız birimlerin üçüncü şahıslara satışında ise, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte sadece müteahhit tarafından üçüncü şahıslara fatura düzenlenerek KDV hesaplanacak olup, firmanızca yapılan bir satış işlemi olarak değerlendirilmeyen bu satışlar nedeniyle fatura düzenlemenize ve KDV hesaplamanıza gerek bulunmamaktadır.”(7)
B- BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KANUNU KAPSAMINDAKİ İLLERDE UYGULANACAK
ORAN
Daha önceki sistemde konutlarda uygulanacak KDV oranı sadece teslimi yapılan
konutların büyüklüğüne göre belirleniyor ve 150 m2’nin altındaki
konutlar için % 1, üstündeki konutlar için ise % 18 KDV oranı uygulanıyordu.
Yeni düzenlemede 150 m2’nin üstündeki konutların tabi olacağı KDV
oranı konusunda bir değişiklik yapılmamış, ancak büyük şehir kapsamında bulunan
illerde 150 m2’nin altındaki konutlarda belli şartlarda % 1, % 8 ve
% 18 olmak üzere üç farklı vergi oranının uygulanması durumu ortaya çıkmıştır.
Bakanlar Kurulu’na verilen yetkiye dayanılarak mal ve hizmetlere uygulanan KDV oranlarını belirleyen 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın 1. maddesiyle mal teslimleri ile hizmet ifalarına uygulanacak KDV oranları söz konusu Kararname ile tespit edilmiştir.
01.01.2013 tarihinden geçerli olmak üzere 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın 1. maddesinin 6. fıkrasında 2012/4116 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile eklenen fıkra ile yapılan değişiklikle; (I) sayılı listenin 11. sırasında yer alan net alanı 150 m²’ye kadar konutlardan; 10.07.2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehir-lerde (16.05.2012 tarih ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında rezerv yapı alanı ve riskli alan olarak belirlenen yerler ile riskli yapıların bulunduğu yerler hariç), lüks veya birinci sınıf inşaat olarak yapılan ve ruhsatın sonradan revize edilip inşaat kalitesinin yükseltilmesi hali de dahil olmak üzere, yapı ruhsatının alındığı tarihte, üzerine yapıldığı arsanın 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun 29. maddesine istinaden tespit edilen arsa birim m2 vergi değeri esası getirilmiştir.
6322 sayılı kanun Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 28. maddesinde yapılan değişikliğe istinaden 01.01.2013 tarih ve 2012/4116 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın 7. maddesi ile söz konusu KDV oranları yeniden belirlenmiştir. Oranlar bu tarihten sonra alınan yapı ruhsatlarına istinaden inşa edilen konutlara uygulanacaktır. Daha önce uygulanmakta olan 150 m2’nin altındaki konutlara uygulanan %1 oran yerine 1319 sayılı emlak vergisi Kanunu’nun 29. maddesine göre tespit edilen arsa metrekare birim değerlerini esas alan yeni bir uygulamaya geçilmiştir.
Arsa metre kare birim değerleri 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 72. maddesinin ikinci fıkrasına göre; Vergi Takdir Komisyonları tarafından dört yılda bir tespit edilmektedir.
2012/4416 sayılı Kararname hükümleri 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki iller; Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bursa, Denizli, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Hatay, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Konya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Ordu, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon ve Van olarak tespit edilmiştir.
Buna göre Büyük Şehir Belediye Kanunu kapsamında illerde konut teslimlerine uygulanacak katma değer vergisi oranları;
- Arsa metre kare birim değeri 500 TL’ye kadar (500 TL dahil) olan arsalar üzerine yapılan konut teslimleri %1,
- Arsa metre kare birim değeri 500 TL. ve 999 TL (999 TL dahil) olan arsalar üzerine yapılan konut teslimleri %8,
- Arsa metre kare birim değeri 1.000 TL ve üstü olan arsalar üzerine yapılan konut teslimleri ise %18 olarak tespit edilmiştir.
İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Özelgesi’nin özeti ve metni aşağıdadır.
“…arsa birim m² vergi değeri; 500 TL’nin altında olan konutların tesliminde %1, 500-1000 TL (1000 TL hariç) arasında olan konutların tesliminde %8, 1000 TL ve üzerinde olan konutların tesliminde ise %18 oranında KDV, yapı ruhsatı 01.01.2013 tarihinden sonra alınmış olsa bile lüks veya birinci sınıf inşaat olarak yapılmayan konutlardan net alanı 150 m²’ye kadar olanların teslimlerinde %1, net alanı 150 m²’yi aşanların teslimlerinde %18 oranında KDV uygulanacaktır.” şeklindedir.
“Yapı ruhsatı ile ilgili tüm yükümlülüklerin 2012 yılında yerine getirildiği ancak belgeyi düzenleyen kurum ve kuruluşlarda yaşanan gecikme nedeni ile yapı ruhsatının 16.01.2013 tarihinde onaylandığı belirtilerek söz konusu yapı ruhsatına ilişkin gayrimenkullerinizin tesliminde uygulanacak KDV oranı hakkında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
KDV oranları, 3065 sayılı KDV Kanunu’nun 28. maddesinin Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (BKK) ile BKK eki (I) sayılı listede yer alan mal ve hizmetler için %1, (II) sayılı listede yer alan mal ve hizmetler için % 8, bu listelerde yer alanlar hariç olmak üzere vergiye tabi işlemler için % 18 olarak tespit edilmiştir.
Söz konusu 2007/13033 sayılı Kararname eki (I) sayılı listenin 11. sırasında “ Net alanı 150 m²’ye kadar konut teslimleri” ibaresi yer almaktadır. Bu itibarla, KDV’ye tabi taşınmaz teslimlerinde KDV oranı; net alanı 150 m²’yi aşmayan konutlar için % 1, 150 m²’yi aşan konutlar ile m² sınırlaması olmaksızın diğer bütün taşınmazlar için % 18’dir.
Öte yandan, 24.12.2012 tarihli ve 2012/4116 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi eki Kararın 7. maddesi ile 24.12.2007 tarihli ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan “Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespitine İlişkin Karar”ın 1. maddesine;
“(6) (I) sayılı listenin 11. sırasında yer alan net alanı 150 m²’ye kadar konutlardan; 10.07.2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşe-hirlerde (16.05.2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında rezerv yapı alanı ve riskli alan olarak belirlenen yerler ile riskli yapıların bulunduğu yerler hariç), lüks veya birinci sınıf inşaat olarak yapılan ve ruhsatın sonradan revize edilip inşaat kalitesinin yükseltilmesi hali de dahil olmak üzere, yapı ruhsatının alındığı tarihte, üzerine yapıldığı arsanın 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun 29. maddesine istinaden tespit edilen arsa birim m² vergi değeri;
Beşyüz Türk Lirası ile bin Türk Lirası (bin Türk Lirası hariç) arasında olan konutların tesliminde bu maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde belirtilen vergi oranı,
Bin Türk Lirası ve üzerinde olan konutların tesliminde bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen vergi oranı uygulanır.” fıkrası eklenmiştir.
Aynı Karar’ın 12/b maddesi ile de söz konusu hükmün, yapı ruhsatı 01.01.2013 tarihinden itibaren alınan konut inşaatı projeleri ile kamu kurum ve kuruluşları ile bunların iştirakleri tarafından ihalesi bu tarihten itibaren yapılacak konut inşaatı projelerine ilişkin konut teslimlerine uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır.
Buna göre, söz konusu konut projesinin lüks veya birinci sınıf inşaat olarak yapılması durumunda yapı ruhsatının alındığı tarihte (16.01.2013), üzerine yapıldığı arsanın 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun 29. maddesine istinaden tespit edilen arsa birim m² vergi değeri;
a- Beşyüz Türk Lirasının altında olan konutların tesliminde %1,
b- Beşyüz Türk Lirası ile bin Türk Lirası (bin Türk Lirası hariç) arasında olan konutların tesliminde %8,
c- Bin Türk Lirası ve üzerinde olan konutların tesliminde ise %18
oranında KDV uygulanması gerekmektedir.
Öte yandan, yapı ruhsatı 01.01.2013 tarihinden sonra alınmış olsa bile lüks veya birinci sınıf inşaat olarak yapılmayan konutlardan net alanı 150 m²’ye kadar olanların teslimlerinde %1, net alanı 150 m²’yi aşanların teslimlerinde %18 oranında KDV uygulanacaktır.”(8)
(Devamı Gelecek Sayımızda)
* YMM
(1) 02.11.1985 tarih ve 18916 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(2) 01.06.2013 tarih ve 28664 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(3) 25.02.2011 tarih ve 27857 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(4) Özgür BİYAN, “Avukat, SMMM ve YMM Ofislerine Kat Maliklerinden İzin Şartı Geliyor,’ 19.12.2012 tarihli Alo Maliye Sitesi
(5) http://www.saymm.com.tr/makalelerimiz/307 “müteahhitler tarafından yapılan rezidansların ve home ofislerin KDV karşındaki durumu”
(6) 23.07.2004 tarih ve 25531 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(7) Rize Defterdarlığı’nın, 03.04.2014 tarih ve 85550353-KVK-33-5 Özelgesi.
(8) İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın, 7.04.2014 tarih ve 39044742-KDV.28-782 sayılı Özelgesi.
YAKLAŞIM DERGİSİ 2015 MART
Yaklaşım / Mart 2015 / Sayı: 267
A- 6306 SAYILI AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ SONUCU İNŞA EDİLEN KONUT TESLİMLERİNDE ORAN
Halk arasında kentsel dönüşüm olarak bilinen Büyük Şehir Belediyesi Kanunu kapsamında bulunan illerden olup da 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında rezerv yapı alanı ve riskli alan olarak belirlenen yerler ile riskli yapıların bulunduğu yerler için ise uygulanacak katma değer vergisi oranı 150 m2’den küçük konutlar için %1, 150m2’den büyük konutlar için ise %18 olarak uygulanmaya devam edilecektir.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamına giren yerler anılan yasada aşağıdaki gibi tanımlanmıştır:
- Rezerv yapı alanı: Bu Kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, TOKİ’nin veya İdarenin talebine bağlı olarak veya resen, Maliye Bakanlığı’nın uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenen alanlardır.
- Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alanıdır.
- Riskli yapı: Riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapıdır.
İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın konu ile ilgili özelge metni ve aşağıdaki gibidir:
“1- Buna göre, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamındaki proje dahilinde yapacağınız inşaatın bitiminde 150 m²’nin altında bulunan konut teslimlerinde arsa birim m² vergi değerlerine ve Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerde bulunup bulunmadıklarına bakılmaksızın % 1 oranında KDV uygulanacaktır.
2- Net alanı 150 m² ve üzerinde olan konut teslimleri ile ticari alanların satışında ise %18 oranında KDV hesaplanacak olup taşınmazın 6306 sayılı Kanun kapsamında bulunması oran uygulamasını değiştirmeyecektir.
3- Öte yandan, inşaatınız süresince şirketinize yapılacak malzeme teslimlerinde ve taşeron firmalar tarafından kesilecek hak ediş faturalarında KDV Kanunu açısından tam veya kısmi istisna söz konusu olmayıp, bu malzeme ve hizmetlerin ait olduğu oranda KDV hesaplanması gerekmektedir.”
“İlgide kayıtlı özelge talep formunuza ek dilekçenizde 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hk. Kanun kapsamında proje dahilinde inşaata başlanacağını, inşaat süresince yapacağınız malzeme alımlarında, taşeron firmalara ödeyeceğiniz hakediş bedellerinin yüklenilen KDV sinde bu kanun kapsamında tam veya kısmi bir muafiyetliğin söz konusu olup olmadığı ile inşaat bitiminde ve teslimlerinde hangi oranda KDV hesaplayacağınız hususlarında Başkanlığımızın görüşü sorulmaktadır.
3065 sayılı KDV Kanunu’nun 1/1 maddesinde; Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV ye tabi olduğu,
Aynı Kanunun 19. maddesinde diğer kanunlardaki vergi muaflık ve istisna hükümlerinin bu vergi bakımından geçersiz olduğu ve KDV ye ilişkin istisna ve muafiyetlerin ancak bu kanuna hüküm eklenmek veya bu kanunda değişiklik yapılmak suretiyle düzenleneceği ifade edilmiştir.
KDV Kanunu’nun 28. maddesinin Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye istinaden yayımlanan 24/12/2007 tarih ve 2007/13033 sayılı Kararname eki Karar ile KDV oranları; Kararname eki (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 1, (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 8, ekli listelerde yer alanlar hariç olmak üzere, vergiye tabi diğer işlemler içinse % 18 olarak belirlenmiş olup söz konusu Kararnamenin 1. maddesinin 01/01/2013 tarihinde yürürlüğe giren altıncı sırasında aşağıdaki düzenlemeye yer verilmiştir.”
“(2012/4116 sayılı Kararname ile eklenen sıra Yürürlük: 01/01/2013) (1) sayılı listenin 11. sırasında yer alan net alanı 150 m²’ye kadar konutlardan; 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerde (16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında rezerv yapı alanı ve riskli alan olarak belirlenen yerler ile riskli yapıların bulunduğu yerler hariç), lüks veya birinci sınıf inşaat olarak yapılan ve ruhsatın sonradan revize edilip inşaat kalitesinin yükseltilmesi hali de dahil olmak üzere, yapı ruhsatının alındığı tarihte, üzerine yapıldığı arsanın 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun 29. maddesine istinaden tespit edilen arsa birim m² vergi değeri;
a) Beşyüz Türk Lirası ile bin Türk Lirası (bin Türk Lirası hariç) arasında olan konutların tesliminde bu maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde belirtilen vergi oranı,
b) Bin Türk Lirası ve üzerinde olan konutların tesliminde bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen vergi oranı, uygulanır.”
Buna göre, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hk. Kanun kapsamındaki proje dahilinde yapacağınız inşaatın bitiminde 150 m²’nin altında bulunan konut teslimlerinde arsa birim m² vergi değerlerine ve Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerde bulunup bulunmadıklarına bakılmaksızın % 1 oranında KDV uygulanacaktır.
Net alanı 150 m² ve üzerinde olan konut teslimleri ile ticari alanların satışında ise %18 oranında KDV hesaplanacak olup taşınmazın 6306 sayılı Kanun kapsamında bulunması oran uygulamasını değiştirmeyecektir.
Öte yandan, inşaatınız süresince şirketinize yapılacak malzeme teslimlerinde ve taşeron firmalar tarafından kesilecek hak ediş faturalarında KDV Kanunu açısından tam veya kısmi istisna söz konusu olmayıp, bu malzeme ve hizmetlerin ait olduğu oranda KDV hesaplanması gerekmektedir.”(1)
B- TAŞINMAZLARIN YAPI RUHSATI VE TAPU KAYITLARINA DEĞİL FİİLİ KULLANIMA BAKILARAK KATMA DEĞER VERGİSİ ORANI TESPİT EDİLECEK
Gelir İdaresi Başkanlığı’nın yayınlamış olduğu 60 Sıra Numaralı Katma Değer Vergisi Sirkülerinin(2) “8.2 Taşınmaz Teslimlerinde KDV Uygulaması” başlıklı bölümünde; “taşınmaz teslimlerinde teslime konu taşınmazın işlem tarihi itibariyle geçerli fiili durumunun dikkate alınması gerekmektedir.” şeklindedir.
Uygulamada işyeri interlandı içinde bulunmakla birlikte işyeri olarak satılmasında zorluk bulunduğu nedenleriyle konut olarak inşaa edilerek bu şekilde kullanılan ve yapılacak tespitlerde yani yoklamalda da konut olarak kullanıldığı tespit edilen gayrimenkullerin katma değer vergisi bakımından uygulanacak vergi oranı konutlara uygulanacak oranın uygulanması gerektiği konusunda Gelir İdaresinin de oluşan görüşleri mevcutur.
Verilen özelgeler ve katma değer vergisi mevzuatı çerçevesinde konuyu açıklamaya çalışalım:
Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından verilen bir Özelge ile “mimari uygulama projesinde turistik otel-rezidans, yapı ruhsatında apart otel, tapu kayıtlarında ise apart daire olarak kayıtlı bulunan 150 m2’nin altındaki gayrimenkullerin tesliminde uygulanması gereken KDV oranının bildirilmesini” isteyen şirkete aşağıdaki özelgeyi(3) vermiştir:
“Katma değer vergisi oranları Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 28. maddesinin Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan 2007/13033 sayılı Kararname eki (I) sayılı listede yer alan mal ve hizmetler için % 1, (II) sayılı listede yer alan mal ve hizmetler için % 8, bu listeler dışındaki diğer mal ve hizmetler için ise % 18 olarak tespit edilmiştir.
Söz konusu Kararname eki I sayılı listenin 11. sırası uyarınca, net alanı 150 m²’ye kadar konut teslimleri % l oranında KDV ye tabidir.
Buna göre, projesinde “turistik otel-rezidans”, yapı ruhsatında “apart otel”, tapu kayıtlarında ise “apart daire” olarak kayıtlı olan gayrimenkullerin fiilen konut olarak teslime konu edilmesi durumunda %1, konut harici tesliminde % 18 oranında KDV uygulanacaktır.”
Ayrıca, Danıştay 9. Dairesi; “apart otel olarak yapıldıktan sonra konuta çevrilerek kat mülkiyetine geçirilen bağımsız bölümün konut teslimi kabul edileceği yönünde karar vermiştir.”(4)
Buna göre;
- Konut olarak kullanılmak üzere inşaa edilen ve
- Alıcıları tarafından da konut olarak kullanıldığı yoklama tutanaklarıyla tespit edilen,
- Ancak, ruhsatında ve tapu kayıtlarında büro (işyeri) olarak kayıtlı olan gayrienkullerin,
- Fiilen konut olarak kullandığının tespit edilmesi halinde % 1,
- Konut harici teslimlerde ise % 18
oranında KDV uygulanması gerekir.
C- İKİNCİ EL KONUTLARA UYGULANACAK KATMA DEĞER VERGİSİ ORANI
Gerçek kişilerin aktifinde bulunmayan yani ticari amaçla edinilmeyen konutlarda katma değer vergisi uygulanmayacaktır. İster gerçek ister tüzel kişi işletmelerde olsun öteden beri bir işletmenin aktifinde bulunan konutların katma değer vergisi oranları ise Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamında olup olmadıklarına göre değişiklik göstermektedir.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, inşaat ruhsatı 01.01.2013 tarihinden önce alınan ve bir işletmenin aktifinde kayıtlı ya da ticari kazanç kapsamında bulunan konutların katma değer vergisi oranı 150 m2’den küçük konutlarda % 1, büyüklerde ise % 18 olarak uygulanacaktır.
İnşaat ruhsatı bu tarihten sonra alınan ve bir işletmenin aktifinde kayıtlı olmayan konutlar ister Büyükşehir Belediyesi olarak tespit edilen iller sınırları içinde olsun veya olmasın bunlar da katma değer vergisine tabi olmayacaktır.
Ancak, inşaat ruhsatı 01.01.2013 tarihi ve sonrasında olan ve bir işletmenin aktifinde kayıtlı bulunan veya ticari kazanç kapsamına giren konutların Büyük Şehir Belediyesi Kanunu’nun uygulandığı iller sınırları içinde ise;
- Arsa metre kare birim değeri 500 TL’ye kadar (500 TL dahil) olan arsalar üzerine yapılan konut teslimleri %1,
- Arsa metre kare birim değeri 500 TL ve 999 TL (999 TL dahil) olan arsalar üzerine yapılan konut teslimleri %8,
- Arsa metre kare birim değeri 1.000 TL ve üstü olan arsalar üzerine yapılan konut teslimleri ise % 18 katma değer vergisi oranı uygulanacaktır.
V- SONUÇ
01.01.2013 tarihinden sonra katma değer vergisi oranında önemli değişiklikler yapıldı. Bu tarihten önce Türkiye’nin bütün illerinde 150 m2’den küçük konut teslimleri % 1, 150 m2 ve üzeri konut teslimlerinde % 18 uygulanmaktaydı. Bu tarihten sonra ise Büyük Şehir Belediyesi Kanunu kapsamı dışında kalan illerde eski uygulamaya aynen devam edilecektir. Büyük Şehir Belediyesi Kanun kapsamında olan illerde ise; arsa metrekare birim fiyatları esas alınarak % 1, % 8 ve % 18 oranları uygulanmaktadır.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun kapsamındaki 150 m²’nin altında bulunan konut teslimlerinde arsa birim m² vergi değerlerine ve Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerde bulunup bulunmadıklarına bakılmaksızın % 1 oranında KDV uygulanacaktır.
Taşınmaz teslimlerinde teslime konu taşınmazın işlem tarihi itibariyle geçerli fiili durumunun dikkate alınması gerekir. İmar, tapu ve inşaat ruhsatında işyeri olarak tescilli bulunmakla birlikte, fiilen konut olarak kullanıldığı yoklama tutanaklarıyla tespit edilen bağımsız bölümlere konutlara uygulanacak katma değer vergisi oranı uygulanacaktır.
* YMM
(G) Yazının I. Bölümü İçin Bkz. Yaklaşım, Ocak 2015, Sayı: 266, s. 119-126
(1) 25.04.2014 tarih ve 39044742-KDV.28-1207 sayılı Özelge.
(2) 08.08.2011 tarih ve KDVK-60/2011-1 sayılı Sirküsü.
(3) 03.07.2013 84974990-130 (28-2013/32)-2036
(4) Dn. 9. D.’nin, 19.10.2010 tarih ve E. 2009/4451, K. 2010/5111 sayılı Kararı.
Sabri Arpaç
Ramazan başladı. Hayırsever ve varlıklı yurttaşlarımız çalışanlarına ya da yoksullara gıda ve ihtiyaç maddelerini ramazan kolileri hazırlayarak dağıtmaktadırlar. Toplumsal yardımlaşma için olumlu bu davranışları tabi ki destekliyor ve benimsiyoruz.
Marketler, gıda toptancıları daha ramazan başlamadan hummalı bir şekilde ramazan kolisi hazırlığına başladılar ve bu günlerde ihtiyaç sahiplerine dağıtımı yapılmaktadır.
Bunlar güzel de ramazan kolisi dağıtan hayırsever işverenin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmiyor. Niye mi? Anlatalım.
Yardımsever işverenler ile bu yardımlardan yararlanacakların vergi ve sosyal güvenlik işlemleri tabiri caiz ise eziyet. Sevap işleyelim derken vergi ve ceza ile karşılaşmaları da mümkün. Bu nedenle aşağıda açıklayacaklarımızı ilgililerin ve elemanlarının dikkatlice değerlendirmelerini salık veririz.
GELİR VERGİSİ BOYUTU
Ramazan koli bedelleri çalışan için ücret sayılmaktadır. Gelir Vergisi Kanununun 61'inci maddesinde ücret; "işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir." şeklinde tanımlanmıştır.
Buradaki ‘ayin’ kelimesini hukukta ‘eşya olarak’ tanımlanmaktadır. Yani bir bedelin para yerine mal ya da eşya ile yerine getirilmesidir.
Kanunun, ücretlerin vergilendirilmesi ile ilgili 61 nci ve izleyen maddelerinde:
- Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmeyeceğini,
- Ücretin gerçek safi değeri işveren tarafından verilen para ve ayınlarla sağlanan menfaatler toplamından ibaret olduğu,
- Hizmet erbabına verilen ayınlar, verildiği gün ve yerdeki ortalama perakende fiyatlarına göre, konut tedariki ve sair suretle sağlanan menfaatler, konutun emsal kirasına veya menfaatin emsal bedeline göre değerleneceği,
Hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda açıklanan Kanun hükümlerine göre işverenlerce çalışanlarına ramazan kolisi olarak verilecek yardımlar nakdi (parasal) olarak verilmediği için ayni (eşya) ücret olarak değerlendirilmelidir.
Diğer bir husus da işletmelerin çalışanlarına dağıttıkları ramazan kolileri, işletme dışından temin edebileceği gibi üretim veya pazarlamasını kendilerinin yaptığı işletmelerinden de verebilirler.
Ayrıca belirlenen tutarlar üzerinden katma değer vergisi hesaplanacaktır. Katma değer dahil tutarlar, çalışanlara verilen net ücret olarak kabul edilir.
Hesaplanan katma değer vergisi işverenin hesaplarında hesaplanan ve indirilecek katma değer vergisi kapsamında defter kayıt ve belgelerinde gösterilecektir.
Dağıtılacak ramazan kolisinin emsal bedel, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 267’nci maddesi hükümlerine göre tespit edilerek uygulanır. Bu durumda, işletme söz konusu paketlerin emsal bedelleri toplamını gider yazabilmektedir.
Yukarıdan beri anlatıldığı üzere, bu kolilerin gider yazabilmesi için yardımın ücretliye yapılması ve ücret olarak vergilendirilmesine bağlı.
Çalışanları dışında, yoksullara yapılan yardımların doğrudan gider yazılması ise söz konusu değildir.
GIDA BANKACILIĞI FALİYETİNDE BULUNANLAR KANALIYLA YAPILACAK YARDIMLAR
İşletmelerin çalışanı olmayan yoksul ve muhtaçlara yapılacak yardımların doğrudan gider yazılması söz konusu değildir. Bu yardımların kişilerin işletmeleri dışında şahsi olarak yapılması gelir, kurumlar, katma değer ve damga vergileri ile bir ilgisi yoktur.
Gelir Vergisi Kanununun 40/10 nci maddesine göre; fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara Maliye Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedelinin safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebileceği hükme bağlanmıştır.
Aynı Kanunun 89/6 nci maddesinde de, bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedelinin tamamı gelir vergisi matrahının tespitinde, gelir vergisi beyannamesinde bildirilecek gelirlerden indirebilecekleri hükme bağlanmıştır.
Gelir Vergisi kanununun bu hükümleri Kurumlar Vergisi mükelleflerine de uygulanmaktadır.
Bu konularla ilgili usul ve esaslar hakkında geniş ve ayrıntılı açıklamalar 251 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğinde yapılmıştır.
Bu nedenle yoksul ve muhtaçlara ve özellikle de bu günlerde güncel olan mültecilere yapılacak yardımlar gıda bankacılığı kapsamında yapılması halinde vergiden düşme imkanları vardır.
Bu anlamda ramazan ayı içinde ramazan kolisi şeklinde dağıtılacak yardımların da gıda bankacılığı aracılığı ile dağıtılması halinde gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden bildirilen gelirden Gelir Vergisi Kanununun 89/6 nci maddesi kapsamında indirebilirler.
KATMA DEĞER VERGİSİ BOYUTU
Ücretlinin katma değer vergisi boyutu çalışanın ücretine eşya bedeline katma değer vergisi de eklenerek bürüt ücreti tespit edilecektir.
Katma değer vergisi mükellefleri tarafından işletme personeline ücret unsuru olan mal veya hizmet yani ramazan kolisi verilmesi halinde katma değer vergisi hesaplanacaktır.
Ramazan kolisinin değeri tam olarak bilinemiyorsa Kanunun 27 nci maddesi hükmü gereği yani bedeli bulunmayan veya bilinmeyen işlemler ile bedelin mal, menfaat, hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde matrah işlemin mahiyetine göre emsal bedeli veya emsal ücret şeklinde tespit edilecektir. Emsal bedelin ve emsal ücretin Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tespit edilecektir.
Ramazan kolisi içindeki gıdaların toptan alınıp işletmede hazırlanması halinde emsal bedeli tespit edilmeli ve bu tutarlar üzerinden katma değer vergisi eklenerek, çalışanlara verilen net ücret tespit edilmelidir.
Emsal bedel tespit edilirken Vergi Usul Kanunu’nun 267. maddesinin 2. sırasındaki maliyet bedeli esası uygulanmalıdır. Ücretlinin Yani ramazan paketinin maliyet bedeline % 10 ilave edilerek emsal bedel tespit edilmelidir.
Ramazan paketinin farklı oranda katma değer vergisine tabi ürünlerden oluşması durumunda uygulanacak katma değer vergisi oran konusunda maliyenin bilinen görüşü doğrultusunda en yüksek oran olan yüzde 18 oranı uygulanacaktır.
DAMGA VERGİSİ BOYUTU
Damga Vergisi Kanunu’na ekli 1 sayılı tablonun makbuzlar ve diğer kağıtlar başlıklı bölümünde maaş, ücret, gündelik, aidat, harcırah, huzur hakkı gibi ödemelerin bide 7,59 oranında damga vergisine tabi olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla işverenlerce yapılan ödemeler ister para isterse ayın olarak ödenmiş olsun her iki halde de damga vergisinin kapsamına girmektedir ve yapmış oldukları ücret ödemelerinden binde 7,59 oranında damga vergisi ödeneceklerdir.
SOSYAL GÜVENLİK PİRİMLERİ BOYUTU
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 80. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine göre işverenlerce yapılan ayni (eşya) yardımlar sigorta primine esas kazanca ve işsizlik sigortası primine tabi değildir.
İşletmelerin çalışanlarına vermiş olduğu ramazan kolileri Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine göre ücret olarak değerlendirilmektedir. Ramazan paketinin satın alınması için ödenen tutar ( KDV dahil ), personelin brüt ücretine ilave edilip, gelir vergisi ile damga vergisi kesintisine tabi tutulur
KDV açısından değerlendirme yapıldığında; işletme personeline ramazan ayında verilen gıda yardımları KDV’nin konusunu oluşturmaktadır ve söz konusu yardımların satın alınması sırasında işletme tarafından yüklenilmiş olan KDV’ler indirim konusu yapılacaktır.
Bunun dışında ayni yardımlar sigorta primine esas kazanca dahil olmadığı için sigorta kesintisi de yapılmayacaktır.
Hayırsever yurttaşlarımızın ihtiyaç sahibi, muhtaç ve yoksullara yapacakları yardımlardan dolayı vergi ve cezalarla karşılaşmaları dileklerimle, tuttukları oruçların makbul, yaklaşmakta olan bayramlarını da tebrik ederim.
Sabri ARPAÇ
Türkiye’nin deprem kuşağında olması, eskimiş binaların yıkılarak yerlerine yeni sıhhi ve sağlam binalar yapılması ihtiyacı içinde olması, inşaat sektörünün bazı kolaylık ve teşviklerle desteklenmesi sonucunu doğurmuştur.
Arsalarını kat karşılığı inşaat sözleşmeleriyle müteahhitlere teslim eden ve vergi mükellefiyeti bulunmayan arsa sahiplerine vergi mevzuatı çerçevesinde sağlanan kolaylıklara burda değinmeye çalışacağız.
Uzun yıllar oturdukları konutları kentsel dönüşüm şeklinde ya da 5 yıldan fazla maliki oldukları veya miras yolu ile edindikleri ticari olmayan konut veya arsalarını müteahhide kat karşılığında vererek konut edinenlerle ilgili vergi mevzuatı çeşitlilik arz etmektedir. Konuyu Gelir, Katma Değer Vergisi ve Vergi Usul Kanunları kapsamında bir örnekle açıklamaya çalışalım
Ahmet Örnek ve paydaşları miras yolu ile kendisine intikal eden arsayı kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalayarak A Limited Şirketine vermişlerdir. Arsanın teslimi ile ilgili olarak düzenleyecekleri belgeler, malikler ile müteahhit şirketin vergi kanunları karşısındaki durumları aşağıda açıklanmıştır.
TARAFLAR ARASINDA DÜZENLENECEK BELGELER
Vergi Usul Kanununun 229 uncu maddesinde fatura düzenleme ile ilgili hususlar hükme bağlanmıştır. Faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu, 231 inci maddesinin 5 inci bendinde faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, 234 üncü maddede ise birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle, defter tutmak mecburiyetinde olan serbest meslek erbabının ve çiftçilerin vergiden muaf esnafa yaptırdıkları işler veya onlardan satın aldıkları emtia için tanzim edip işi yapana veya emtiayı satana imza ettirecekleri gider pusulasının vergiden muaf esnaf tarafından verilmiş fatura hükmünde olduğu hükümleri yer almaktadır.
Ayrıca, anılan Kanunun 267 nci maddesinde gerçek bedeli belli olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın, değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değerin emsal bedeli olduğu hüküm altına alındıktan sonra emsal bedelin sıra ile hangi esaslara göre tayin olunacağı hükme bağlanmıştır. Anılan madde hükmüne göre emsal bedeli sırasıyla;
1- ortalama fiyat esası,
2- maliyet bedeli esası,
3- takdir esası, olmak üzere bu üç esastan birisiyle tespit edileceği hükme bağlanmıştır.
Yukarıda belirtilen ilk 2 sıradaki esasın mümkün olmaması halinde; emsal bedel tayini için belirlenen esaslardan üçüncü sırada yer alan takdir esasına göre; ilgililerin müracaatı üzerine takdir komisyonunca takdir yolu ile emsal bedeli belli edilir.
Her esasta da takdirler, maliyet bedeli ve piyasa kıymetleri araştırılmak ve kullanılmış eşya için ayrıca yıpranma dereceleri nazara alınmak suretiyle yapılmaktadır.
Buna gore;
A Limited Şirketi tarafından kat karşılığı inşaat sözleşmesine dayanılarak üzerinde inşa edilen bağımsız bölümlerin fennen ve sıhen kullanmaya elverişli olduğuna dair kullanma izni (iskan belgesi) belgesini alması veya bu belge henüz alınmadan bağımsız bölümler fiilen kullanılmış ise fiilen kullanma tarihinden itibaren yedi gün içerisinde arsa sahibi Ahmet Örnek adına Vergi Usul Kanununun 267 nci maddesine göre tespit edilen 3 esastan birisi ile emsal bedel üzerinden fatura düzenlenmesi gerekmektedir.
- Arsa sahibi Ahmet Örnek, gerçek usulde mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde, arızi bir faaliyet olarak arsasını A Limited Şirketine tesliminde, arsa sahibi Ahmet Örnek gerçek usulde vergi mükellefi olmaması nedeniyle A Limitet Şirketi Ahmet Örnek ve paydaşları adına teslim edilen dairelerin emsal bedeli üzerinden yukarıda belirtilen faturanın düzenlenmesiyle eş zamanlı olarak olarak gider pusulası düzenlemek suretiyle hesap ve defterlerinde göstermek zorundadır.
GELİR VERGİSİ KANUNU GÖRE VERGİ TEVKİFATI YAPILACAK MI?
Ahmet Örnek ve paydaşları adına A Limited Şirketi tarafından düzenlenen gider pusulası üzerinden her hangi bir gelir vergisi kesilmesi söz konusu olmayacaktır.
Çünkü, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinde gerçek kişilerin kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında müteahhitlere arsa teslimlerinde tevkifat yapılacağına dair hüküm bulunmadığından, A Limited Şirketinin kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında gerçek kişi olan Ahmet Örnek ve paydaşlarından teslim aldığı arsalar için gelir vergisi kanunu kapsamında gelir vergisi tevkifatı yapması söz konusu olmayacaktır.
AHMET ÖRNEK DEĞER ARTIŞI KAZANÇLARI KAPSAMINDA
GELİR VERGİSİ ÖDEYECEK Mİ?
Ahmet Örnek Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 80. Maddesi hükümlerine göre bir vergi ödemeyecekir.
Çünkü Gelir Vergisi Kanununun anılan maddesinde; ivazsız olarak iktisap edilenler ile Gelir Vergisi Kanununun 70/1,2,4 ve 7 numaralı bentlerinde yazılı mallar
yani; arazi, bina,voli mahali, dalyan, gayrimenkul olarak tescil edilen haklar, gemi ve gemi payları ile gerçek usulde vergiye tabi çiftçilerin zirai istihsalde kullandıkları gayrimenkuller de dahil olmak üzere bu mal ve hakların edinme tarihinden itibaren 5 yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar gelir vergisine tabi olacaklar. Aynı şekilde kooperatiflerin ortaklarına bu sıfatları dolayısıyla tahsis ettikleri gayrimenkuller de tahsis tarihinde ortak tarafından satın alınmış sayıldığından gelir vergisine tabi olacaktır.
Gelir Vergisi Kanununun 70/1,2,4 ve 7 numaralı bentlerinde sayılan;
Arazi, bina, maden suları, menba suları,maden, taş ocakları, kum ve çakıl istihsal yerleri, tuğla ve kiremit harmanları, tuzlar ve bunların mütemmim cüziler ve teferruatları,
2- Voli mahalleri ve dalyanlar,
3- Gayrimenkul olarak tescil edilen haklar,
4- Gemi ve gemi payları ile bilumum motorlu tahmil ve tahliye vasıtaları,
5 yıl geçtikten sonar elden çıkartılmalarından elde edilen değer artış kazançları gelir vergisine tabi olmayacaktır.
KATMA DEĞER VERGİSİ KARŞISINDAKİ DURUMU
Katma Değer Vergisi Kanunu uygulamasına göre; arsa karşılığı inşaat işinde iki ayrı teslim söz konusudur. Bunlardan birincisi, arsa sahibi tarafından müteahhide arsa teslimi; ikincisi ise müteahhit tarafından arsaya karşılık olarak arsa sahibine verilen konut veya işyeri teslimidir. Karşılıklı olarak gerçekleşen bu teslimlerin her birinin KDV karşısındaki durumu aşağıda açıklanmıştır.
Arsa karşılığı inşaat işlerinde vergiyi doğuran olay, müteahhidin arsa karşılığı konut, işyeri gibi bağımsız birimleri arsa sahibine teslimiyle gerçekleşir.
Arsanın bir iktisadi işletmeye dâhil olması veya arsa sahibinin arsa alım satımını mutad ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi durumunda, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte, müteahhide yapılan bu arsa teslimi nedeniyle düzenlenecek faturada arsa karşılığı alınan bağımsız birimlerin emsal bedeli üzerinden KDV hesaplanması gerekmektedir.
Müteahhit tarafından arsa sahibine arsanın karşılığı olarak yapılan konut ya da işyeri teslimlerde, emsal bedel üzerinden KDV uygulanacaktır.
Arsa sahibinin, gerçek usulde mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde arızi faaliyet kapsamında arsasını bağımsız birimler karşılığında müteahhide tesliminde ise KDV uygulanmamaktadır.
Arsanın bir iktisadi işletmeye dahil olması veya arsa sahibinin arsa alım satımını mutat ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi halinde, konut veya işyeri karşılığı müteahhide yapılan bu arsa teslimi KDV’ye tabidir.
Ahmet Örnek’in gerçek usulde mükellefiyetini gerektiren bir faaliyeti söz konusu olmadığı için yani arızi bir faaliyet olarak arsasını daire veya işyeri karşılığında müteahhide teslim ettiği için katma değer vergisi mükellefiyeti söz konusu olmayacaktır. Yani ticari bir organizasyon kapsamında vergi ödevleri yani mükellefiyet tesis ettirip defter, belge tasdik ettirme yükümlülüğü bulunmadığı için, müteahhite her hangi bir katma değer vergisi hesaplayıp istemesi söz konusu olmayacaktır.
Buna karşın, müteahhit tarafından arsa sahibine arsanın karşılığı olarak yapılan bağımsız bölümler yani, konut ya da işyeri tesliminde emsal bedel üzerinden KDV hesaplayıp defter belgelerinde hesaplanan KDV olarak gösterecektir.
Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi uygulaması böyle olmakla birlikte mükellefler tarafından açılan davalarda Danıştay; arsa sahiplerinin ticari işletmelerinin aktifinde kayıtlı olmayan, gayrimenkul alım satımını muted meslek halinde yapmayan arızi kazanç kapsamında konut yada işyeri edinmelerinin KDV’ye tabi olmadığı yönündedir.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 25.06.2004 tarih ve E.2004/51, K.2004/80 sayılı kararı ile bir kişinin kat edinme karşılığı arsasını müteahhide vermesi ve inşa edilen binada kat sahibi olması, servetin değerlendirilmesi, servetin biçim değiştirmesi olduğundan, değer artışı kazancından söz edilemeyeceğine karar vermiştir.
TBMM’de görüşülmekte olan Gelir Vergisi Kanunu özel inşaat işleri ayrı bir bölüm olarak düzenlenmektedir. Başka bir yazımızda tasarı ile yapılmak istenen düzenlemeler de ayrı bir yazı konusu olarak inceleyeceğiz.
Sabri ARPAÇ
Yeni Türk Ticaret kanunun yürürlüğe girmeden önce bağımsız denetim yaygın değildi. Borsaya kayıtlı halka açık şirketler, bankalar, finans kuruluşları ile Sermaye Piyasası Kurulu kapsamındaki şirket ev kurumlar bağımsız denetime tabi tutulmaktaydı.
Son günlerde şirketlere bağımsız denetim yaptırmadıkları için uyarılar, yazılar ve cezalar gelmektedir. 2013 yılından başlayarak aşamalı olarak bağımsız denetim yaygınlaştırılıyor. Daha çok şirketin bağımsız denetim kriterleri düşürülerek kapsam genişletiliyor.
Bağımsız denetimi kısaca; ‘finansal tablo ve finansal bilgilerin, finansal raporlama standartlarına uygunluğu ve doğruluğu hususunda, makul güvence sağlamak, yeterli ve uygun bağımsız denetim kanıtlarını elde etmek, denetim standartlarında öngörülen gerekli bağımsız denetim tekniklerini uygulayarak defter, kayıt ve belgeler üzerinden denetlenerek rapora bağlanması’ şeklinde tanımlayabiliriz.
BAĞIMSIZ DENETİM ÖLÇÜTLERİ
Bakanlar Kurulu tarafından yıllar itibariyle tespit edilen denetim ölçütleri aşağıdaki gibidir:
Yılı Aktif Toplamı Net Satış Hasılatı Çalışan Sayısı
2014 75 Milyon 150 250
2015 50 Milyon 150 200
2016 40 Milyon 80 200
2014 ve 2015 yıllarında söz konusu 3 kriterden herhangi ikisini sağlayan şirketler 2016 yılında bağımsız denetime tabi olacaktır.
Bağımsız denetim, Türkiye Denetim Standartlarına göre yapılmaktadır. Denetim Standartları Kamu Gözetimi Kurumu (KGK) tarafından uluslararası standartlara uyumlu olarak oluşturulmuş ve Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bağımsız denetim, KGK tarafından yetkilendirilen "Bağımsız Denetim Kuruluşları" ve "Bağımsız Denetçiler" tarafından yapılmaktadır. KGK tarafından yapılan açıklamaya göre; şimdiye kadar 196 adet bağımsız denetim kuruluşu ile 13 bin 280 bağımsız denetçinin www.kgk.gov.tr adresinde kamuya açık olarak tutulan Bağımsız Denetim Resmi Siciline kaydı yapılmıştır.
BAĞIMSIZ DENETİM YAPTIRMAMANIN SONUÇLARI
Bağımsız denetime tabi olduğu halde bağımsız denetim yaptırmamanın sonuçları aşağıda sayılmıştır.
Denetim kapsamında olan anonim ortaklıkların finansal tabloların denetimde geçmesi gerekir. Denetime tabi tutulma denetçi raporunda ve yönetim kurulu yıllık faaliyet raporunda belirtilir. Denetime tabi olmakla birlikte bağımsız denetim yapmayan kurumların finansal tabloları ve yönetim kurulu yıllık faaliyet raporunun düzenlenmemiş sayılır. (TTK Md. 397/2).
Finansal tablolar genel kurul tarafından incelenmez, tartışılmaz ve ibra edilmez, kar dağıtamaz, sermaye artırma ve azaltma yapamaz.
3- Denetime tabi tutulmayan finansal tablolar kredi ve benzeri işlemler için banka ve finans kuruluşlarına sunulamaz. Bu durum tablolar yeminli mali müşavirler ve serbest muhasebeci mali müşavirlerce de onaylanamaz.
4- Denetçi seçilmemesinden yönetim kurulu sorumludur. Denetçi seçimi şirketlere ait internet sitelerinde duyurulur. Seçilen denetçinin bağımsız denetime tabi şirketlere ait internet siteleri üzerinden duyurulmaması halinde, internet sitesini oluşturmayan şirketin yönetim kurulu üyeleri yüz günden üçyüz güne güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Para cezası günlük 20 TL -100 TL, 300 gün 6.000 TL, 30.000 TL. TTK Md. 562/12, 1424 ve TCK Md. 52/1-).
Türk Ticaret Kanunun 562. maddesinin 12. bendi gereği 1524. maddede öngörülen internet sitesini oluşturmayan şirketlerin yönetim kurulu üyeleri, yüz günden üçyüz güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (Para cezası günlük 20 TL -100 TL, 300 gün 6.000 TL, 30.000 TL dir -TCK Md. 52/1-)
Bağımsız denetim uygulaması Türk Ticaret Kanununun yürürlüğünden sonra yaygın olarak tartışıldığından incelemeye yazılmaya muhtaç bir çok konu bulunmaktadır. Yeri geldiğinde bu konular da tarafımdan ayrıntılı olarak açıklanacaktır.
Sabri ARPAÇ
Sayın okuyucularım, uygulamada en çok sorulardan biri ‘Devlet Memurları sermaye şirketlerine ortak veya yönetici olabilirler mi?’ sorusudur.
Bunun için öncelikle iki kanuna bakmak gerekir. Birisi Devlet Memurları Kanunu, diğeri ise, Türk Ticaret Kanunu.
DEVLET MEMURLARI KANUNUNA GÖRE
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesinde in birinci ve ikinci fıkralarında "Memurlar Türk Ticaret Kanununa göre (Tacir) veya (Esnaf) sayılmalarını gerektirecek bir faaliyette bulunamaz, ticaret ve sanayi müesseselerinde görev alamaz, ticari mümessil veya ticari vekil veya kollektif şirketlerde ortak veya komandit şirkette komandite ortak olamazlar.’ Denilmektedir.
Devlet memurlarının Devlete ait ticari işletmelerde ‘kurumlarını temsilen alacakları görevler’ ticaret ya esnaf sayılmalarını gerektirmez.
Memurlar; ‘mesleki faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamaz; gerçek kişilere, özel hukuk tüzel kişilerine veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait herhangi bir iş yerinde veya vakıf yükseköğretim kurumlarında’ çalşmaları yasaklanmıştır.
Buna rağmen, memurların üyesi oldukları; ‘yapı, kalkınma ve tüketim kooperatifleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve kanunla kurulmuş yardım sandıklarının yönetim, denetim ve disiplin kurulları üyelikleri ile özel kanunlarda belirtilen görevler’ bu yasaklamanın dışında bırakılmıştır.
TÜRK TİCARET KANUNUNA GÖRE
6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 16 ncı maddesinin birinci fıkrasında; "Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir’ sayılırlar.
Aynı Kanunun 124 üncü maddesinde; "Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limitet ve kooperatif şirketlerden ibaret olduğu; kollektif ile komandit şirketlerin şahıs şirketleri, anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ise sermaye şirketi’ sayılmakta,125 inci maddesinin birincifıkrasında da "Ticaret şirketleri tüzel kişiliği haizdir." hükmü yer almaktadır.
Bu hükümler birlikte değerlendiğinde anonim, limitet ve eshamlı komandit şirketler (sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket) tüzel kişi tacir sayılmakla birlikte, sermaye hissedarları busıfatlarından dolayı tacir sayılmamaktadır.
Ayrıca Türk Ticaret Kanununun;
- TTK’nun 365 inci maddesi hükmüne göre; anonim şirketler, yönetim kurulu tarafından yönetilip temsil edildiklerinden dolayı ortakların ticari sıfatları bulunmaması,
-Kanunun 367 nci maddesinde "Yönetim kurulu esas sözleşmeye konulacak bir hükümle, düzenleyeceği bir iç yönergeye göre, yönetimi, kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü kişiye devretmeye yetkili kılınabilmesi,
-Limitedşirkete ilişkin olarak da aynı Kanunun 623 üncü maddesinin birinci fıkrasında "Şirketin yönetimi ve temsili şirket sözleşmesi ile düzenlenir. Şirketin sözleşmesi ile yönetimi ve temsili, müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilir. En azından bir ortağın, şirketi yönetim hakkının ve temsil yetkisinin’’ bulunması,
Hükümleri yer almaktadır.
Devlet Memurları Kanunu, Türk Ticaret Kanun hükümleri birlikte incelendiğinde Devlet memurlarının;anonim şirketin esas sözleşmelerinde veya limitet şirketin şirket sözleşmeleri ile sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komanditer ortaklarının şirketi idare ve temsil edecek kişiler arasında sayılmamak ve bu şirketlerin yönetimi ile denetiminde de görev almamaları koşuluyla tacir sayılmaları söz konusu olmayacağından, bu şirketlere ortak olmalarından dolayı memuriyetlerine olumsuz etkilemesi de söz konusu olmayacaktır.Sabri Arpaç
Emlak vergisi 1 nci taksidi 31/Mayıs 2016 tarihinde sona erdi. 2 nci taksidi ise 30 Kasım 2016 tarihinde ödenecektir.
Vergilerini ödemeyenlere vergi aslından başka geciken her ay ve kesirlerine aylık yüzde 1.44 gecikme zammı uygulanarak zamlı ödenecektir. Ay kesirlerine isabet eden gecikme zammı günlük olarak hesap edilecektir.
Emlak vergisi ödemek mecburiyetinde olmadığı halde yanlışlıkla ödeme yapan ve sonradan bu durumlarını düzeltmek isteyenlerin durumlar ne olacak?
Yani; hiçbir geliri olmayanlar (işsiz, ev hanımı vb), gelirleri sadece emekli maaşlarından ibaret olanlar, gaziler, şehit dul ve yetimleri ile özürlüler ödedikleri vergileri geri alabilecekler mi?
Sıfır oranda yaralanmak suretiyle hiç vergi vermeyecek olan ve durumları aşağıda açıklanan mükelleflerin yanlışlıkla ödedikleri vergileri geri almaları tabi ki mümkündür. Bilindiği üzere vergilerde zaman aşımı süresi 5 yıldır. 5 yıllık zamanaşımı süresi içinde bir düzeltme dilekçesi ekinde aşağıda sayılan belgeleri sunmaları koşulu ile bu vergilerini geri almaları mümkündür.
Tek meskeni olup da Emlak Vergisi oranı (0) sıfır olarak uygulanacak mükellefler aşağıda sayılmıştır:
- Kendisine bakmakla yükümlü olduğu kimsesi olup 18 yaşını doldurmamış olanlar hariç olmak üzere hiçbir geliri olmayanlar,
- Geliri münhasıran kanunla kurulan sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları aylıklardan ibaret olanlar emekliler ile bunların dul ve yetimleri,
- Gaziler ve şehitlerin dul ve yetimleri,
- Özürlüler.
Yukarıda sayılan mükelleflerin Türkiye sınırları içinde bürüt 200 m2’yi aşmayan tek konutları için vergi nispeti sıfır olarak uygulanacak ve emlak vergisi ödemeyecekler.
Sıfır oran uygulamadan yararlanmak için ilgililerin aşağıda sayılan ve durumlarına uygun belgeleri hazırlayıp imzalamaları gerekir:
- Hiçbir geliri olmayanlar; ‘2 Hiçbir Geliri Olmadığını Belgeleyenlerin Tek Meskenine Ait Form’’ ve ‘’Hiçbir Geliri Olmayanların Tek Meskenlerine Ait Taahhüt Belgesi’’,
- Emekli ve bunların dul ve yetimleri ‘’Tek Meskeni Olan Emeklilere, Dul ve Yetimlere Ait Formu’’,
- Gazi ve Şehitlerin dul ve yetimleri; ‘’Tek Meskeni Olan Şehitlerin Dul ve Yetimlerine ve Gazilerine Ait Formu’’,
- Özürlüler ise; ‘’Tek Meskeni Olan Özürlülere Ait İndirimli Bina Vergisi Formu’’ ile ‘’Sağlık Kurulu Raporu’nu’’,
İlgili Belediye Vergi birimine ibraz etmelidirler. Bu bildirimler belediyelerden ücretsiz olarak temin edilebilecekleri gibi istenirse de www.gib.gov.tr internet adresinde de sağlanabilir.
YURT DIŞI KURUMLARDAN EMEKLİ OLANLAR BU HAKDAN YARARLANAMAZLAR
Yurt dışından emekli olup Türkiye'de 200 m2’den küçük tek konutu olan Türk yurttaşları ise bu imkandan yararlanmayacaklar. Çünkü bu imkândan faydalanabilmek için Türkiye'de kurulmuş sosyal güvenlik kurumlarından emekli olmak gerekir.
HER İKİSİ DE EMEKLİ VE BİRER KONUTA SAHİP EŞLER
Eşlerin her ikisinin de emekli olması ve ortak olarak sahibi oldukları ve birlikte ikamet ettikleri konutları için her ikisi de sıfır oranlı olanaktan yararlanıp vergi ödemeyecekler.
Sabri ARPAÇ
Bu yazımızın konusu özel kişiler tarafından evlerde, bahçelerde, apartman ve sair yerlerde çalıştırılanların vergi ve sigorta pirim karşısındaki durumunu açıklamaya çalışacağız.
GELİR VERGİSİ KANUNUNA GÖRE (GVK. MD. 23/6, 61)
Gelir Vergisi Kanununun 61 nci maddesinin birinci fıkrasında ücret; ‘"Ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir." Şeklinde tanımlanmıştır.
Aynı Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinde ise "Hizmetçilerin ücretleri (Hizmetçiler özel fertler tarafından evlerde, bahçelerde, apartmanlarda ve ticaret mahalli olmayan sair yerlerde orta hizmetçiliği, süt ninelik, dadılık, bahçıvanlık, kapıcılık gibi özel hizmetlerde çalıştırılanlardır.) (Mürebbiyelere ödenen ücretler istisna kapsamına dahil değildir.)" Şeklinde hükme bağlanmıştır.
Bu iki yasa hükmünün bir arada incelenmesi sonucu özel kişiler tarafından ticari olmayan yerlerde yani evlerde, bahçelerde, apartman ve sair yerlerde; orta hizmetçiliği, süt ninelik, dadılık bahçıvanlık, kapıcılık gibi özel hizmetlerde çalıştırılanların ücretleri Gelir Vergisine tabi tutulmamıştır.
Ancak; çocukların eğitim, bakım ve yetiştirilmesi ile ilgilenen mürebbiyelere ödenen ücretler gelir vergisinden istisna edilmemiştir.
Buna göre; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun ek 9 uncu maddesi kapsamında ev hizmetlerinde çalışanlara yapılan ücret ödemelerinin aşağıda sayılan koşullara uyulması halinde gelir vergisinden istisna edilmesi gerekir.
İstisnanın uygulamasında hizmet erbabının Türkiye'de dar mükellef veya tam mükellef statüsünü taşımasının bir önemi bulunmamaktadır. Yani Türkiye’de yerleşik olmayan diğer ülke yurttaşları da gelir vergisi istisnasından yararlanacaktır.
5510 SAYILI SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU’NA GÖRE (5510 SK. EK. MD. 4, 82, 102)
Konuya bir de 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu açısından değerlendirelim.
5510 Sayılı Kanununa 10/9/2014 tarih ve 6552 sayılı Kanunun 55 inci maddesi ile eklenen Ek 9 uncu maddede eklendi. Bu madde ile Ev işlerinde çalışan hizmetçi, bahçivan ve kapıcıların sigortalılıkları ile ilgili olarak aşağıdaki gibi düzenleme yapılmıştır:
"Ev hizmetlerinde bir veya birden fazla gerçek kişi tarafından çalıştırılan ve çalıştıkları kişi yanında ay içinde çalışma saati süresine göre hesaplanan çalışma gün sayısı 10 gün ve daha fazla olanlar sigortalı sayılırlar ve sigortalılara tanınan haklardan yararlanırlar.
Bildirimleri, işverenler tarafından örneği Kurumca hazırlanan belgeyle en geç çalışmanın geçtiği ayın sonuna kadar yapılır. Süresinde yapılmayan bildirim için Kanunun 102 nci maddesi gereğince Kurumca belirlenen şekle ve usulüne uygun vermeyenler veya Kurumca internet, elektronik veya benzeri ortamda göndermekle zorunlu tutulduğu hâlde anılan ortamda göndermeyenler hakkında her bir sigortalı için asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanacağı hülme bağlanmıştır.
Ev hizmetlerinde bir veya birden fazla gerçek kişi tarafından çalıştırılan ve çalıştıkları kişi yanında ay içinde çalışma saati süresine göre hesaplanan çalışma gün sayısı 10 günden az olanlar için ise, çalıştırıldıkları süreyle orantılı olarak çalıştıranlarca Kanunun 82 nci maddesine göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt sınırının %2'si oranında iş kazası ve meslek hastalığı sigortası primi ödenecektir.
Sabri Arpaç
TBMM Plan Bütçe Komisyonunda görüşülmekte olan Gelir Vergisi Kanun Tasarısı ile mükelleflere bir iyi bir de kötü haber var. İyi haber; ikamet amacıyla satın alınan ve fiilen ikamet edilen tek konutun elden çıkartılmasından doğan kazançlar vergiden istisna tutulmaktadır.
Arsasını müteahhide verip tek bir konut alan ve bunu da satan mükellef de vergi vermeyecek.
Mükellefin bu istisnadan yararlanabilmesi için kendisinden başka eş ve 18 yaşından küçük çocuğunun da ayrıca bir konutu olmaması ve satılan konutta fiilen ikamet etmeleri gerekir.
Örnek vermek gerekirse; bir kişi çocuğu ve eşi ile birlikte oturdukları bir konutları var bu konutu 200.000 TL’ye satın almış ve 2yıl sonra da 500.000 TL’ye satmıştır. Tasarıya göre bu mükellef aailesi ile birlikte ikamet ettiği tek konutundan elde ettiği 300.000 TL için hiçbir vergi vermeyecektir.
Kötü habere gelince; bilindiği gibi halen yürürlükte olan Gelir Vergisi Kanununa göre; 5 yıl içinde alınıp bu süre içinde satılan konutlar değer artışı vergisine tabi olmaktaydı. Bu süre tamamen kaldırılıyor. Bir taşınmazı satın alıp satan kişi eğer ikamet ettiği tek konutu değilse ne zaman satarsa satsın gelir vergisi ödeyecektir. Buna göre her hal ve takdirde bu mükellefler gelir vergisi beyannamesi verecek, vergi hesaplayacaktır. Hesaplanan verginin;
1) İki tam yıldan fazla süreyle elde tutulanlardan elde edilen gelirlerin %40’ı,
2) Üç tam yıldan fazla süreyle elde tutulanlardan elde edilen gelirlerin %50’si,
3) Dört tam yıldan fazla süreyle elde tutulanlardan elde edilen gelirlerin %60’ı,
4) Beş tam yıldan fazla süreyle elde tutulanlardan elde edilen gelirlerin %75’i.
Kısmı vergiden istisna olacak diğer kısmı ise vergiye tabi olacaktır.
Örneğin 200.000 TL’ye satın alınan ve ikamet edilmeyen veya bir başka konutu da olan bir mükellef bu konutunu 2 yıl içinde satıyorsa elde ettiği değer artışı kazancının olan 300.000 TL’nin % 60’ı olan 180.000 TL’nin gelir vergisini ödeyecektir.
Sabri Arpaç
Sevgili okuyucularım, öteden beri oturduğu evinin emlak vergisini bina vergisi olarak ödeyen bir mükellefin odasının bir odasını birlikte oturduğu yetişkin meslek mensubu( doktor, mühendis, muhasebeci mali müşavir, avukat vb.) kızına, oğluna ya da kendisine tahsis etmesini Emlak Vergisi Kanunu ve Gelir Vergisi Kanununun işyeri kira stopajı açısından irdeleyelim. Bu konu ile ilgili olarak Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 29/09/2015 tarih ve 97895701-175.01(33-2015/6.1.22.756)-83330 sayılı özelgesi de bulunmaktadır.
Emlak Vergisi Kanununun;
3 üncü maddesinde "Bina Vergisini, binanın maliki, varsa intifa hakkı sahibi, her ikisi de yoksa binaya malik gibi tasarruf edenler’in ödeyeceği’’,
8 inci maddesinde ise, "Bina vergisinin oranı meskenlerde binde bir, diğer binalarda ise binde iki olduğu, bu oranın 01.01.2005 tarihinden itibaren 5216 sayılı Kanunun uygulandığı büyük şehir belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde % 100 artırımlı olarak uygulanacağı’’,
33/3 üncü maddesinde vergi değerini tadil eden(değiştiren) sebeplerden birisi olan ‘’ Bir binanın kullanış tarzının tamamen değiştirilmesi veya bir binanın ikamete mahsus mahallerinden bir kısmının dükkan, mağaza, depo gibi ticaret ve sanat icrasına mahsus mahaller haline kalbedilmesi, (Bu hükmün uygulanmasında bir apartmanın her dairesi bir bina sayılır ve tadil sebebi, yalnız kullanış tarzı tamamen veya kısmen değiştirilen daire için geçerli olur)." hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Kanunun "Bildirim verme ve süresi" başlıklı 23 üncü maddesinde; "Bu Kanunun 33 üncü maddesinde (8 numaralı fıkra hariç) yazılı vergi değerini tadil eden nedenlerin bulunması halinde (geçici ve daimi muafiyetten faydalanılması hali dahil) emlak vergisi bildirimi verilmesi zorunlu’’
Olduğu,
Maddenin (b) bendinde; bildirimlerin; bu Kanunun 33 üncü maddesinde (8 numaralı fıkra hariç) yazılı vergi değerini tadil eden sebeplerin doğması halinde, değişikliğin vuku bulduğu bütçe yılı içerisinde emlâkın bulunduğu yerdeki ilgili belediyeye verileceği,
Yukarıda yazılı halleinr bütçe yılının son üç ayı içinde vuku bulması halinde bildirim, olayın vuku bulduğu tarihten itibaren üç ay içinde verileceği hükmüne yer verilmiştir.
Yine aynı Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde de, bina vergisi mükellefiyetinin, vergi değerini tadil eden sebeplerin doğması halinde bu değişikliklerin vukuu bulduğu tarihi takip eden bütçe yılından itibaren başlayacağı hükme bağlanmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesinde işyeri;
"Ticari, sınai, zirai ve mesleki faaliyette iş yeri; mağaza, yazıhane, idarehane, muayenehane, imalathane şube, depo, otel, kahvehane, eğlence ve spor yerleri, tarla, bağ, bahçe, çiftlik, hayvancılık tesisleri, dalyan ve voli mahalleri, madenler, taş ocakları, inşaat şantiyeleri, vapur büfeleri gibi ticari, sınai, zirai veya mesleki bir faaliyetin icrasına tahsis edilen veya bu faaliyetlerde kullanılan yerdir." Şeklinde tanımlanmış ve hükme bağlanmıştır.
Bu madde hükmüne göre, mükelleflerin ticari, sınai, zirai ve mesleki faaliyetlerini sürdürdükleri yerlerin iş yeri özelliğini taşıyabilmesi için bu yerlerin faaliyetin icrasına tahsis edilmesi veya faaliyetin icra edildiği yer olma özelliği taşıması gerekmektedir.
Gayrimenkullerin işyeri olarak kiraya verilmesi halinde Gelir Vergisi Kanunun 94/5-a maddesine göre vergi tevkifatına (stopaj kesintisi) tabidir. Kiralanan yerin işyeri olması nedeniyle bir bedel alınmasa dahi emsal kira bedeli üzerinden mal sahibinin gelir vergisine mahsuben % 20 oranında vergi kesintisi yapılacaktır.
Bu itibarla, oturduğu evin bir odasını kendisine, oğluna, kızına veya bir başkasına tahsis etmek suretiyle iş yeri haline dönüştürülmesi vergi değerini tadil eden sebep olarak değerlendirilerek nitelik itibarıyla iş yeri kapsamında değerlendirilmek suretiyle konut bina vergisi yerine işyeri bina vergisi oranı uygulanmak suretiyle vergilendirilmesi gerekecektir.
Yani bina vergisi oranı binanın emlak vergisi değerine binde 1 yerine binde 2 oranı uygulanacaktır. Bu oranlar Büyük Şehir Kapsamındaki iller ve bunların mücavir (yakın) alanlarında ise yüzde yüz zamlı olarak yani binde 2 ve binde 4 olarak uygulanacaktır.
Sabri ARPAÇ
Vergi mükellefiyeti bulunmayan ve arsalarını kat karşılığı inşaat sözleşmesine imzalayarak müteahhitlere veren arsa sahipleri vergi kanunlarına göre hangi belgelerin düzenlenip imzalatılacağı konusunda uygulamada duraksamalar olduğu bilinmektedir. Bu konuda; fatura düzenleme mecburiyeti bulunmayan arsa sahipleri; gider pusulası düzenlenip düzenlenmeyecekleri, düzenlenmesi halinde hangi bedel üzerinden düzenlenecekleri, vergisi tevkifatı yapıp yapmayacakları konusu açıklanmıştır.
Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında; gelir vergisi tevkifatı yapma mecburiyeti olanları saymış ve madde bentlerinde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaları gerektiği hüküm altına alınmıştır. Kanun maddesinde gerçek kişilerin kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında müteahhitlere arsa teslimlerinde vergi tevkifat yapılacağına dair bir hüküm bulunmadığından, arsa sahiplerinin vergi yükü müteahhitlerin de vergi kesintisi yapma mecburiyetleri yoktur.
Katma Değer Vergisi Kanununda; ticari, sınai, zirai ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin verginin konusuna dahil olduğu ve bu işlemlerin devamlılığı, kapsamı ve niteliğinin de Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine göre; Gelir Vergisi Kanununda açıklık bulunmaması hallerinde, Türk Ticaret Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre tayin ve tespit edileceği hükme bağlanmıştır. Yukarıda açıklandığı üzere arsa sahiplerinin katma değer vergisi mükellefiyeti bulunmamaktadır.
Ancak, Maliye müteahhitlerin arsa sahiplerine daire ve işyeri teslimlerinde vergi hesaplayıp tehsil edeceklerine, Danıştay ise; bir kişinin kat edinme karşılığı arsasını müteahhide vermesi ve inşa edilen binada kat sahibi olması işlemini; servetin değerlendirilmesi, servetin biçim değiştirmesi olduğu, her hangi bir gelirin elde edildiğinden bahsedilemeyeceği nedenleriyle Gelir Vergisi Kanununa göre değer artışı kazancından bahsedilmeyeceğini yönünde kararlar vermektedir. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunun 25.06.2004 tarih ve E.2004/51, K.2004/80 sayılı kararı ile yargı açısından bu konu kesin hale gelmiştir.Ayrıca, Danıştay arsa sahibine daire verilmesi işleminin de katma değer vergisine tabi olmayacağına karar vermektedir. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunun 25.11.1998 Tarih ve E.1997/415, K.1998/444 sayılı kararı ile son noktayı koymuştur.
Vergi Usul Kanununun 229 - 235 nci maddeleri fatura ve fatura yerine geçen vesikalar ile ilgili, 267 maddeleri gereğince; müteahhit tarafından kat karşılığında arsa sahibine bırakılan dairelerin teslim edilmesinden yani inşaatın tamamlanarak mülkiyetin alıcıya geçmesinden veya tescilden önce dairelerin alıcıların kullanımına terk edilmesinden itibaren yedi gün içerisinde arsa sahibi adına müteahhit fatura düzenleyecektir. Arsa sahibinin gerçek usulde mükellef olmadığından, emsal bedeli üzerinden yukarıda belirtilen fatura ile eş zamanlı olarak gider pusulası düzenlenmesi gerekir. Eş zamanlı fatura ve gider pusulası düzenleneceğine dair Gelir İdaresi Başkanlığı, Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 27/10/2015 tarih ve 27575268-105 (234-213-54) – 1078 sayılı özelgesi gibi çok özelge bulunmaktadır.
Ancak, Danıştay’ın bu konudaki görüşü farklıdır. Nitekim; yukarıda açıklandığı gibi, kat karşılığı arsa devri işlemlerinin katma değer vergisine tabi tutulması gerektiği uygulamasına karşın, Danıştay'ın farklı yönde verilmiş kararları mevcuttur.
Danıştay’ın hakim görüşü; ‘’kat karşılığı arsa devrinin ve karşılığında bağımsız bölüm alınmasının, trampa hükmünde sayılmayacağı, birçok işlemi bir arada içerdiği ve asanın değerlendirilmesine yönelik kendine özgü bir işlemi ifade ettiği ve dolayısıyla karşılıklı teslimden söz edilemeyeceği, bu nedenle de katma değer vergisine tabi olmadığına’’ hükmetmektedir.
Buna karşın Danıştay’ın bazı kararlarında da, arsa karşılığı bağımsız bölüm verilmesi işleminin trampa hükmünde iki ayrı teslim olduğu yönündeki vergi idaresi görüşleri doğrultusundadır. Uygulamanın zamanla vergi idaresi görüşü yönünde istikrar kazanacağı da görülmektedir.
Nitekim, TBMM gündeminde bulunan Gelir Vergisi Yasa Tasarısında özel inşaat işlerinin vergilendirilmesi yeni esaslara bağlanmaktadır.
Sabri Arpaç
Sevgili okuyucularım, özelleştirme uygulamaları kapsamında veya 2/B arazisi diye bilinen orman alanı dışına çıkarılan arazileri Hazineden satın alanların emlak vergisi muafiyetinin bulunup bulunmadığı bu yazımızın konusu olacaktır. Konu ile ilgili olarak ; (Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 08/10/2015 tarih ve 97895701-175.01[4-2015/6-1.138.174928]-85403 sayılı özelgesinde de açıklamalar yapılmıştır.
Emlak Vergisi Kanununun 12 nci maddesinde Türkiye sınırları içinde bulunan arazi ve arsaların emlak vergisine tabi olduğu; 13 üncü maddesinde de arazi (arsa) vergisini, arazinin maliki, varsa intifa(yaralanma) hakkı sahibi, her ikisi de yoksa araziye malik gibi tasarruf edenlerin ödeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Öte yandan Emlak Vergisi Kanunun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında madde de sayılan arazilerin kiraya verilmemek koşulu ile arazi vergisinden daimi olarak muaftır. Ancak, Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun kapsamında yapılan işletme hakkı devirleri hakkında daimi muafiyet uygulanmayacaktır.
Emlak vergisi kanunun 15 inci maddesinde ise geçici muaflıklara ilişkin hükümler yer almış ancak, her iki madde de Hazineye ait olup satışı yapılan taşınmazların emlak vergisinden muaf olduklarına ilişkin her hangi bir belirleme yapılmamıştır.
4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi Ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun "Kamu kurum ve kuruluşlarının yükümlülükleri ve diğer hükümler" başlıklı 7 nci maddesinin dördüncü fıkrasında " Hazineye ait taşınmaz malların satış ve devir işlemleri ve bu işlemler sırasında düzenlenen belgeler vergi, resim ve harçtan müstesnadır. Satışı yapılan taşınmaz mallar, satış tarihini takip eden yıldan itibaren beş yıl süre ile emlak vergisine tâbi tutulmaz." hükmü yer almaktadır.
Bu hüküm ve açıklamalara göre 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun yani kamuoyunda 2/B arazileri olarak bilinen Hazine adına orman alanı dışına çıkarılan yerlerin satışı uyarınca satın alınan araziler (arsa), satın alındığı tarihi izleyen yıldan itibaren beş yıl süre ile emlak vergisinden geçici olarak muaf olacaktır.
Sabri ARPAÇ
Ülkemizde 1999 yılında büyük bir deprem yaşandı. İstanbul ve çevresinde de büyük bir deprem beklenmektedir. Zaman içinde ekonomik ömrünü tamamlamış konutlar, nüfus artış hızı ve şehirlere göç ve benzeri nedenler konut üretimini gerektirmektedir. İnsan ihtiyaçlarına yönelik, yaşanabilir, sıhhi ve sosyal donatıları olan, çevre ve toplumsal ihtiyaca uygun konut ihtiyacı inşaat sektörünün önemini artırmış, ekonominin lokomotifi haline getirmiştir.
AB UYUM YASALARI VE KENTSEL DÖNÜŞÜM
AB uyum yasaları çerçevesinde; uluslararası fonların kullanılması, kredi kolaylıkları, alt yapı ve arsa üretimi gibi teşvikler 2000’li yıllarda önem kazanmıştır. Bu amaçla kamu yönetimi reformu kapsamında 6306 sayılı ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’ 31/05/2012 tarih ve 28309 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe girmiştir.
Kanunda afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşam çevreleri teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek amaçlanmıştır. Kanuna istinaden çıkarılan yönetmelikler, konuyla ilgili diğer yasa ve mevzuatlarda da gerekli düzenlemeler yapılarak kentsel dönüşüm işlemleri yürütülmektedir.
Kanunun genel gerekçesinde; fiziki mekanın güvenli, nitelikli ve yaşanabilir kılınması için afet riski taşıyan alanların, fiziki, sosyal ve ekonomik alanlarının, korunması gerekli doğal, tarihi ve kültürel çevre alanlarının toplum yararı esas alınarak dönüşüm plan ve projeleri kapsamında tasfiye, yenileme ve iyileştirmeye tabi tutulması gerekmekte olduğu belirtilmektedir.
VERGİ, RESİM VE HARÇ VE DİĞER TEŞVİKLER
Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesinde; vergi, resim, harç istisnası, emsal artışı ve benzeri ayrıcalıkların ile cazip hale getirilmektedir. Bu amaçla; Damga Vergisi Kanununa ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisi, Harçlar Kanununa bağlı (2) sayılı tarifede yazılı noter harçları, (4) sayılı tarifede yazılı tapu ve kadastro harçları,Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun 7 nci maddesinin 9 uncu fıkrası uyarınca yapılacak olan işlem, sözleşme, devir ve tescil ile uygulamalar, noter harcı, tapu harcı, belediyelerce alınan harçlar, damga vergisi, veraset ve intikal vergisi, döner sermaye ücreti ve diğer ücretlerden; kullandırılan krediler sebebiyle lehe alınacak paraların ise banka ve sigorta muameleleri vergisinden müstesna olduğu hüküme bağlanmıştır.
İNDİRİMLİ KDV UYGULAMASI
Katma değer vergisi oranlarının tespiti ile ilgili 2007/13033 sayılı BKK’nda değişiklik yapan 2012/4116 sayılı BKK 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun kapsamında rezerv yapı alanı ve riskli alan olarak belirlenen yerler ile riskli yapıların bulunduğu yerlerdeki 150 M2’ye kadar konut teslimleri % 1 oranında katma değer vergisine tabi tutulacağı kararlaştırılmıştır.
Taşınmazların yıkılması ve sonrasında arsa sahipleri ile müteahhitler arasında yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca inşa edilecek bağımsız bölümlerden net alanı 150 m² ye kadar olan konutların arsa sahibine veya üçüncü şahıslara tesliminde arsa birim m² vergi değerlerine ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamındaki büyükşehirlerde bulunup bulunmadıklarına bakılmaksızın %1 oranında KDV uygulanacaktır. İşyeri ve arazi teslimleri ile net alanı 150 m2’nin üzerinde olan konut teslimlerinde ise %18 oranında katma değer vergisi uygulanmaktadır. (İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 04/03/2015 tarih ve 39044742-KDV. 28-348 sayılı özelgesi).
Müteahhit tarafından gerek kat karşılığı inşaat ve gerekse de diğer şekillerde verilecek inşat hizmetleri için KDV Kanunu açısından tam veya kısmi istisna söz konusu olmayıp, bu malzeme ve hizmetlerin ait olduğu oranda KDV hesaplanması gerekir. (İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 25/04/2014 tarih ve 39044742- KDV.28-1207 sayılı özelgesi).
Sabri Arpaç
Müteahhitler tarafından inşa edilen150 m²’nin altındaki konut satışları %1 veya %8 oranlarında katma değer vergisine tabidir. Müteahhitler sattıkları konutlar için düzenledikleri faturalarda yukarıdaki oranları uygulayarak katma değer vergisi hesaplayacaklardır. Ancak inşaata kullanılan malzemeler için %18 oranında ödedikleri katma değer vergisi konut satışlarında hesaplayıp müşterilerinden aldıkları vergiden az olduğu için, fark vergiyi iade alma hakları doğmaktadır.
Bina projesinde bulunan ısıtma, soğutma donanımları, mutfak dolabı, mutfak tezgahı, lavabolu banyo dolabı, duşa kabin, küvet ile gömme şeklinde monte edilen dolaplar. Sökülüp taşınma işlemlerinin maliyetli ve ölçü uyumsuzlukları nedeniyle başka bir yerde kullanılmayacağı düşünülen söz konusu ürünler yüklenilen katma değer vergisinin iade hesabına dahil edilip, edilmeyeceği uzun süre tartışma konusu olmuştur. Bu şekildeki farklı uygulamalar meydana gelmiştir. Bu konudaki temel ölçü bu ürünlerin yerine göre yapılması, sabit ve monteli olmaları yani bütünleyici parça (mütemim cüz) niteliğinde olmalarıdır.
Medeni Kanun 684 nci maddesinde tamamlayıcı-bütünleyici parça; 686. maddesinde ise, eklenti tanımlanmıştır. Vergi mevzuatında nelerin gayrimenkulün tamamlayıcı-bütünleyici parçası, nelerin ise, gayrimenkulün eklentisi olduğu konusunda bir tanımlama yoktur. Bu nedenle Medeni Kanun hükümleri gözetilerek konunun çözülmesi gerekmektedir.
Konutlarda yer alan kapı, pencere, mutfak dolapları, mutfak aspiratörü veya davlumbaz, kalorifer tesisatı, lavabo vb. malların konutun tamamlayıcı-bütünleyici parçalarıdır. Bu sayılan malların konutun kullanımı ile doğrudan ilgili tümleyici parçalarıdır.
Buna karşılık konutta yer alan halı, perde, yatak, yorgan, mobilya, mutfak eşyası, beyaz eşya, sökülebilir klima, vb. ev eşyalar ise kullanıma yönelik konuttan ayrı olarak kullanılması söz konusu olduğundan bu eşyaların konuttan ayrılması, konut olma niteliğini değiştirmeyeceğinden konutun eklentisi sayılmaktadır.
Bilindiği gibi, son yıllarda konutlar; beyaz eşyalı, mobilyalı olarak satılmaktadır. Katma değer vergisi uygulamasında konuta farklı, eklenti mahiyetindeki müştemilat sayılan eşyalara ise farklı oran uygulanması yoluna gidildiği görülmektedir.
Dikkat edilecek husus fatura düzenlenirken indirimli oran kapsamındaki konut bedeli, %1 veya %8 mobilya v.s. ürünler için ise 18 olmak üzere ayrı katma değer vergisi matrahı tespit edilerek fatura düzenlenmelidir.
KDV oranlarının belirleyen 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi eki (I) sayılı listenin 11 inci sırasında yer alan ve Kararnamenin 1 inci maddesinin 6 numaralı fıkrasında sayılanlar dışında kalan net alanı 150 m² ye kadar konutların tesliminde %1 oranında KDV uygulanmaktadır.
KDV Kanununun 29/2 nci maddesi ile indirimli orana tabi işlemler dolayısıyla yüklenilen ve işlemin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirim yoluyla giderilemeyen, KDV tutarlarının Bakanlar Kurulunca tespit edilen sınırı aşan kısmının yılı içinde vergilendirme dönemleri itibariyle mahsuben, yılı içinde mahsuben iade edilemeyen tutarların ise, izleyen yıl içinde talep edilmesi şartıyla nakden ya da mahsuben vergi iadesi imkanı getirilmiştir.
Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği’nin "III. MATRAH, NİSPET VE İNDİRİM İade Hesabına Dahil Edilebilecek Yüklenilen KDV başlıklı Bölümünün 3.1.3.1. ayrımında konu ayrıntılı olarak açıklanmış ve aşağıdaki örnek ile de somutlaştırılmıştır.
‘Örnek 1: ankastre ürünlerle birlikte veya mobilyalı olarak satılan 150 m² nin altındaki bir konut tesliminden kaynaklanan iade talebinde; buzdolabı, fırın, davlumbaz, bulaşık makinesi, mobilya, vestiyer, televizyon ve benzeri eşyalar, konut sahibi kişilerce sökülüp taşınarak tekrar kurulup kullanılabilecek (eklenti) mahiyette olup, bunların tesliminin konut tesliminden bağımsız bir teslim olarak değerlendirilecektir.
Dolayısıyla söz konusu eşyaların teslimi için bu eşyaların tabi olduğu KDV oranının uygulanacağı ve konut ile birlikte teslim edilen söz konusu eşyaların temininde yüklenilen KDV’nin, genel esaslara göre indirim konusu yapılacağı, ancak iade hesabına dâhil edilmeyecektir.’ Şeklinde belirtilmiştir.
Gelir İdaresi Başkanlığı, Samsun Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 07/04/2014 tarih ve 13649056-130[29-2013/ÖZE-14]-36 sayılı özelgesi de bu yöndedir. Bu konuda verilmiş benzer özelgeler de bulunmaktadır.
Bu açıklamalara göre; yukarıda sayılan ürünlerden, yerinde inşa edilen, sökülüp götürülmesi ve taşınması mümkün olmayan ve konut satışından bağımsız olarak düşünülemeyecek nitelikte olanların bünyesine giren ve yüklenilen katma değer vergisi, konut teslimine ilişkin iade hesabına dahil edilebilecektir.
Ancak; söz konusu ürünlerin sökülüp taşınarak başka yerde tekrar kurulmak suretiyle kullanılacak nitelikte olması durumunda, bu ürünlere ilişkin yüklenilen katma değer vergisi genel esaslara göre indirim konusu yapılabilecek, ancak konut satışına ilişkin iade hesabına dahil edilmeyecektir.
Sabri Arpaç
Kültür ve Turizm Bakanlığından alınan Turizm Yatırım Belgesine istinaden inşaa edilen otellerin 5 yıllık geçici emlak vergisi istisnasından yararlanıp yararlanmayacağı ve koşulları bu yazımızın konusu olacaktır.
Bilindiği üzere; Emlak Vergisi Kanununun 5/b inci maddesinde; ‘Turizm Endüstrisini Teşvik Kanunu hükümleri dairesinde turizm müessesesi belgesi almış olan Gelir veya Kurumlar Vergisi mükelleflerinin adı geçen kanunda yazılı maksatlara tahsis ettikleri ve işletmelerine dahil binaları, inşalarının sona erdiği veya mevcut binaların bu maksada tahsisi halinde turizm müessesesi belgesinin alındığı yılı takip eden bütçe yılından itibaren 5 yıl süre ile geçici muafiyetten faydalandırılır.’ Şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Turizmi Teşvik Kanununun 5 inci maddesinin (b) fıkrasında, "Belgeli yatırımlara, Bakanlıkça belirlenen süreler içinde başlanması ve yatırımın tamamlanarak işletmeye açılması zorunludur. Ancak, Bakanlıkça kabul edilen zorunlu sebeplerle bu süre uzatılabilir." hükmüne yer verilmiştir.
Emlak Vergisi kanununun;
33 üncü maddesinin 1 numaralı fıkrasında, yeni bina inşa edilmesinin vergi değerini değiştiren (tadil eden) sebep olduğu;
23 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, yeni inşa edilen binalar için, inşaatın sona erdiği veya inşaatın sona ermesinden evvel kısmen kullanılmaya başlanmış ise her kısmın kullanılmasına başlandığı bütçe yılı içerisinde emlâkın bulunduğu yerdeki ilgili belediyeye bina vergisi bildirimi verileceği,
9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, 33 üncü maddenin (1) ilâ (7) numaralı fıkralarında yazılı vergi değerini tadil eden sebeplerin doğması halinde bu değişikliklerin vuku bulduğu tarihi takip eden bütçe yılından itibaren bina vergisi mükellefiyetinin başlayacağı,
Hükme bağlanmıştır.
Yukarıdaki yasal düzenlemelere göre konuyu anlaşılır hale getirmek için bir örnekle açıklamalarımıza devam edelim.
Bu itibarla, Kültür ve Turizm Bakanlığından otel binanız için 24/05/2002 tarihinde aldığınız turizm yatırım belgesinde işletmenin açılma tarihi 24/05/2006 olarak belirlenmiş olduğundan otel inşaatınızın bitiş tarihi olan 24/02/2014 tarihi itibariyle geçici bina vergisi muafiyetinden yararlanmanız mümkün bulunmamaktadır.
33 üncü maddesinin 1 numaralı fıkrasında, yeni bina inşa edilmesinin vergi değerini tadil eden sebep olduğu; 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, yeni inşa edilen binalar için, inşaatın sona erdiği veya inşaatın sona ermesinden evvel kısmen kullanılmaya başlanmış ise her kısmın kullanılmasına başlandığı bütçe yılı içerisinde emlâkın bulunduğu yerdeki ilgili belediyeye bina vergisi bildirimi verileceği, 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, 33 üncü maddenin (1) ilâ (7) numaralı fıkralarında yazılı vergi değerini tadil eden sebeplerin doğması halinde bu değişikliklerin vuku bulduğu tarihi takip eden bütçe yılından itibaren bina vergisi mükellefiyetinin başlayacağı hükme bağlanmıştır.
Buna göre, 24/02/2014 tarihinde inşaatı biten otel binanıza ait emlak (bina) vergisi mükellefiyeti 2015 yılından itibaren başlamaktadır.
Aynı Kanunun 5 inci maddesinde;
"...
(b)Turizm Endüstrisini Teşvik Kanunu hükümleri dairesinde turizm müessesesi belgesi almış olan Gelir veya Kurumlar Vergisi mükelleflerinin adı geçen kanunda yazılı maksatlara tahsis ettikleri ve işletmelerine dahil binaları, inşalarının sona erdiği veya mevcut binaların bu maksada tahsisi halinde turizm müessesesi belgesinin alındığı yılı takip eden bütçe yılından itibaren 5 yıl süre ile geçici muafiyetten faydalandırılır.
...
Yukarda (a), (b), (c) ve (d) fıkralarında yazılı muafiyetlerden istifade için, mezkûr fıkralarda yazılı hallerin vukuunda, keyfiyetin bütçe yılı içinde ilgili vergi dairesine bildirilmesi şarttır. Ancak bu olaylar bütçe yılının son üç ayı içinde vukubulduğu takdirde bildirim, olayın vukubulduğu tarihten itibaren üç ay içinde yapılır.
Süresinde bildirimde bulunulmazsa muafiyet, bildirimin yapıldığı yılı takibeden bütçe yılından muteber olur. Bu takdirde bildirimin yapıldığı yılın sonuna kadar geçen yıllara ait muafiyet hakkı düşer.(Köylerdeki inşaat için bildirimde bulunulmaz.)" hükmüne yer verilmiştir.
Ayrıca, konu ile ilgili olarak 12/5/2011 tarih ve 2 no.lu Emlak Vergisi Kanunu Sirkülerinde gerekli açıklamalar yapılmıştır.
Öte yandan, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 5 inci maddesinin (b) fıkrasında, "Belgeli yatırımlara, Bakanlıkça belirlenen süreler içinde başlanması ve yatırımın tamamlanarak işletmeye açılması zorunludur. Ancak, Bakanlıkça kabul edilen zorunlu sebeplerle bu süre uzatılabilir." hükmüne yer verilmiştir.
Bu itibarla, Kültür ve Turizm Bakanlığından otel binanız için 24/05/2002 tarihinde aldığınız turizm yatırım belgesinde işletmenin açılma tarihi 24/05/2006 olarak belirlenmiş olduğundan otel inşaatınızın bitiş tarihi olan 24/02/2014 tarihi itibariyle geçici bina vergisi muafiyetinden yararlanmanız mümkün bulunmamaktadır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
Sabri ARPAÇ
Gelir ve kazanç elde ettiği halde bu faaliyetlerini hiç beyan etmeyen ya da eksik beyan eden vergiden kaçınan, vergisini peçeleyen ve vergi kaçıranları ihbar edenlere öteden beri ihbar ikramiyesi ödenmektedir.
Vergi ihbarı fiiliyatta çok yaygın olmasına ragmen, ihbar edenlere ihbar ikramiyesi verildiği yaygın olarak bilinmemektedir. İhbar ve şikayet hatlarının yaygınlaşmaya başladığı 1990’lı yıllardan beri önceleri 189 ve şimdilerde ise 444 0 189 ihbar ve şikayet hattı ALO MALİYE ‘ye ihbar ve şikayetler yapılmaktadır.
Vergi kaçıranları ihbar edenlere İhbar ikramiyesi verildiği konusu vergi kanunları ile düzenlenmediğinden mükellefler ve mükellefler ile ilişkide bulunanlar tarafından bilinmmektedir. Oysa,‘1905 SAYIL MENKUL VE GAYRİMENKUL EMVAL İLE BUNLARIN İNTİFA HAKLARI VE DAİMİ VERGİLERİN MEKTUMATI MUHBİRLERİNE VERİLECEK İKRAMİYE HAKKINDA KANUN’ 1931 yılından beri uygulanmaktadır.
Konumuz muhbirlere verilecek ikramiye ile ilgili açıklamalar olmadığından ve halen yürürlükte olan ve yeni yürürlüğe girecek olan Vergi Usul Kanunu Tasarı Taslağı’nın yasallaşması ile yürürlükten kalkacak Kanun üzerinde durmayacağız.
Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan Vergi Usul Kanunu Tasarı Taslağı'nda, halen yürürlükte olan anılan Kanun yürürülükten kalkacak ve konu Vergi Usul Kanunu kapsamına alınacaktır. Dolayısiyla da vergi idaresi yetkililerinin, muhasebe ve müşavirlik hizmeti sunanlar ile mükellefler tarafından daha yakından bilinip izlenecektir.
Kanun Tasarını kısaca şöyle özetleyebiliriz:
İkramiye talebiyle ihbarda bulunanlara ihbar ikramiyesi ödenecektir. İhbarın beyana dayanan vergilerde vergi ziyaına neden olan fiilleri işleyen mükelleflerle bunların işlenişine iştirak eden diğer kişilerin kanuna aykırı hareketlerini ilgili makamlara bildiren muhbire ödenmesi öngörülmektedir.
İhbar ikramiyesi almak isteyenler Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak istemde bulunmalıdırlar. İhbar sözlü olarak yapılıyor ise sözlü ihbarların bir tutanağa bağlanması gerekir.
Muhbirin kimlik bilgileri, kendi izni olmadıkça veya ihbarın niteliği suç oluşturmadıkça açıklanamaz. Ancak, Kanun tasarısının 110 uncu maddesinin dördüncü fıkrasındaki ‘ihbar üzerine yapılan aramada ihbar sabit olmazsa nezdinde arama yapılan kimse muhbirin adını kendisine bildirilmesini isteyebilir ve takdirde idare muhbirin ismini bildirmeye mecburdur.
Serbest muhasebeci mali müşavirler ve yeminli mali müşavirler ile bunların çalışanlarına hiçbir şekilde ihbar ikramiyesi ödenmez. Vergi mahremiyeti kapsamında sayılanlar ile görevleri nedeniyle öğrendikleri hususları ihbar eden kamu görevlilerine, görevlerinden ayrılmış olsalar dahi ihbar ikramiyesi ödenmez.
Kamuya açık kaynaklardan edinilen bilgiler kullanılarak yapılan ihbarlar, ihbar ikramiyesine konu teşkil etmez.
İhbar ikramiyesine hak kazanılabilmesi için ihbarda yer alan hususlarla ilgili olarak vergi incelemesi yapılması ve ihbar ikramiyesi ödenmesi için düzenlenecek raporda ihbara konu olayla, vergi ziyaı arasında illiyet bağının ortaya konulması gerekir. İhbar ikramiyesi kesinleşen vergi ve ceza üzerinden hesaplanacaktır. Kanun Tasarısı yasalaştığından daha ayrıntılı açıklamalarımız olacaktır.
Sabri ARPAÇ
Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesine İstinaden Müteahit Firmaya Devredilecek Gayrimenkullerin Veraset ve İntikal Vergisi Beyannamesine Dahil Edilip Edilmeyeceği.
Bu yazımızın konusu Veraset ve İntikal Vergisi ile ilgili. Muris yani miras bırakan kişi sağlığında adına kayıtlı arsayı kat karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden müteahhide ile sözleşme imzalamakta ancak, inşaat devam ederken murisin ölmesi üzerine mirasçılarının müteahhide devredilecek olan dairelerin veraset ve intikal vergisi beyannamesinde beyan edip etmeyecekleri hususunda istenen özelge tayin edilmiştir.
7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye'de bulunan malların veraset yoluyla veya herhangi bir suretle olursa olsun ivazsız (karşılıksız) bir şekilde bir şahıstan diğer şahsa intikalinin veraset ve intikal vergisine tabidir.
Aynu Kanunun, 11 inci maddesinde de, veraset ve intikal vergisine konu olacak malların değerleme gününün miras yoluyla meydana gelen intikallerde mirasın açıldığı, diğer suretle meydana gelen intikallerde malların hukuken iktisap edildiği gün olacağı belirtilmiştir.
Kanuna istinaden yayınlanan 20/03/1996 tarihli ve 1996/2 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu İç Genelgesinde, müteahhitlere kat karşılığı verilen arsalar üzerine inşa edilmekte olan binaların tamamlanmadan intikale konu olması halinde değerlemesine ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. Buna göre İç Genelgede, "Müteahhitlere kat karşılığı verilen arsalar üzerine inşa edilmekte olan binalar sözleşme gereği tam ve bitmiş olarak hak sahiplerine teslim edileceğinden, intikalin vuku bulduğu tarih dikkate alınarak intikal edecek her bağımsız bölümün tamamlanmış olması halindeki emlak vergi değeri, Emlak Vergisi Kanunu hükümlerine göre hesaplanacak ve bu değer veraset ve intikal vergisi matrahının tespitinde esas alınacaktır." denilmektedir.
Ayrıca, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 575 ve 599 uncu maddelerinde ise mirasın ölüm ile açılacağı, miras açılınca, mirasçıların onun tamamına sahip olacakları, Kanunda yazılı hal istisna olmak şartıyla müteveffanın (ölen kişinin yani murisin) alacakları ve tüm hakları ile zilyedi bulunduğu malların mirasçılara intikal edeceği hükme bağlanmıştır.
Bu hükümlere göre, murisin menkul ve gayrimenkul malları ile hak ve alacaklarının ölüm tarihindeki durumu itibarıyla mirasçılara intikal ettiğinin kabulü gerekmektedir.
Arsa karşılığı kat, daire veya işyeri teslimi sözleşmesine istinaden, müteahhide devri yapılacak olan gayrimenkuller her ne kadar devredilmemiş olsa bile, kendi yükümlülüklerini yerine getirmesi karşılığı müteahhit adına devredilecek olması nedeniyle mirasçılar tarafından tasarrufu söz konusu olmamaktadır.
Bu itibarla, murisin sağlığında düzenlenen kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesine istinaden, müteahhit firmaya devredilecek olan gayrimenkullerin terekeye dahil edilmemesi ve veraset ve intikal vergisi ilişiğinin aranılmaması gerekmektedir.
Dikkat edilecek hususlardan biri de, babanızın vefatı nedeniyle verilecek olan veraset ve intikal vergisi beyannamesinin düzenlenmesinde; intikalin meydana geldiği tarih dikkate alınarak intikal edecek her bağımsız bölümün tamamlanmış olması halindeki emlak vergi değeri, Emlak Vergisi Kanunu hükümlerine göre hesaplanacak ve bu değer veraset ve intikal vergisi matrahının tespitinde esas alınacaktır.
Bir şekilde müteahhitdin inşaatı bitirmediğinin sonradan anlaşılması halinde ise, terekede meydana gelecek yeni duruma göre mirasçılar ek veraset vergisi beyannamesi ile beyanda bulunmaları gerekir.
Sabri Arpaç
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavirler ile 2007 yılından beri mali tatil yapıyor.
Tatil her yurttaşın en doğal hakkıdır. Bu hak Anayasal bir haktır.
Nitekim, Anayasamızın 49 ncu maddesinde; ‘’Devlet çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önelmeye elverişli bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.’’ Yine 50 nci maddesinin 3 ncü fıkrasında; “Dinlenmek, çalışanların hakkıdır.’’ Şeklindedir.
Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler 1 Temmuz’dan başlayarak 20 Temmuz’a kadar tatil yapacaklar.
Mali tatil İhdas Edilmesi Hakkındaki 5604 sayılı Kanununda, 27 Ocak 2016 tarih ve 29606 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 6661 sayılı Kanununun 18 maddesi ile bazı değişiklikler yapılmıştır.
10 yıldır uygulanan ve değişen bazı hükümleri ilk kez uygulanacak olan Kanunun 2016 yılı uygulaması ile ilgili açıklamalarımız aşağıdadır:
3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununa göre yetki almış meslek mensupları mükelleflerin, tutulması gereken defter, belge ve verilmesi gereken beyan ve bildirimleri düzenlemektedirler.
Mükelleflerin elde ettikleri gelirlerinin beyanı, vergilerinin ödenmesi, çeşitli yasal yükümlülüklerinin tam ve zamanında yerine getirilmesi ve ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkların çözümü gibi önemli hususları izleyip sonuçlandırmaktadırlar.
Yeminli Mali Müşavirler ise, Devletin vergi denetim elemanlarının yaptıkları işlemlerin aynısını kamunun teftiş işlemleri hariç olmak üzere her türlü denetim işlemlerini kamu adına almış oldukları sorumluluk gereği olarak yürütmektedirler.
Bu ve benzeri görevleri yerine getiren meslek mensupları ve personeli, güncel mali ve ekonomik işler nedeniyle yoğun ve yorucu iş temposu mali tatili zorunlu hale getirmiştir.
Mali tatilin amacı meslek mensuplarının, meslek mensubu yanında çalışanların, bu işlerle ilgili kamu görevlileri ile mükelleflerin dinlenme ve tatil yapmalarını sağlamaktır.
Türkiye’de TÜRMOB kayıtlarına göre toplam SMMM ve YMM sayısı 103.011 dir. Büro ve bağlı işyerlerinde çalışanların sayısı da eklendiğinde milyona yaklaşmaktadır.
Türkiye’nin en büyük meslek örgütlerinden olan TÜRMOB meslek mensupları sadece mükelleflerin Maliye Bakanlığı ile ilgili işlemlerini yapmamaktadırlar. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının, SGK, BAĞ-KUR, Gümrük Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Vergi, İdare ve bölge idare mahkemeleri, Danıştay ile Teşvik ve Uygulama işlemleri, Belediyelere verilecek beyan ve bildirimler gibi kuruluşun görev alanına giren konularla ilgili işlemleri yürütmektedirler.
Bu kadar geniş bir kitleyi ilgilendiren Kanun uygulaması ve süreler ile ilgili Kanunda ayrıntılı hükümler bulunmaktadır.
Mali tatil ile ilgili olarak yayınlanan 1 ve 2 seri numaralı genel tebliğler yayınlanmıştır. Aşağıda 1 Temmuzda başlayıp 20 Temmuza kadar uygulanacak olan 2016 yılı Mali Tatili ile ilgili ayrıntılı uygulama ve açıklamalar yapılmıştır.
Mali tatil 1 Temmuz 20 Temmuz arasında uygulanacak
Mali tatil, her yıl Temmuz ayının 1 nci gününden başlayıp 20’sine kadar devam eder. (20 Temmuz dahil). Haziran ayının son gününün resmi tatil olması halinde ise Temmuz ayının ilk iş gününü takip eden günden başlar. Bu yıl 30 Haziran günü resmi tatil olmadığından, mali tatil 1 Temmuz’da başlayıp 20 Temmuz’da sona erecektir.
Mali tatil kapsamında olmayan süreler
Mali tatil kapsamında olmayan süreleri bazı vergi türleri ile kamu alacağı niteliği taşıyan alacaklar açısından açıklayabiliriz. Bu vergi ve kamu alacakları; özel tüketim vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi, özel iletişim vergisi, şans oyunları vergisi, ithalde alınan katma değer vergisi, emlak vergisi, çevre temizlik vergisi ve benzeri ile gümrük idareleri, il özel idareleri ve belediyeler tarafından tarh ve/veya tahsil edilen vergi, resim ve harçların süreleri konusunda mali tatil hükümleri uygulanmamaktadır.
Kaynak kullanımını destekleme fonu kesintilerine ilişkin olarak verilmesi gereken bildirim ve ödemeler ile özel kanunlarla ödeme süreleri tespit edilmemiş amme alacaklarının 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tayin edilmesi ve tayin edilen sürelerin de mali tatile rastlaması halinde bu alacaklar için belirlenen ödeme sürelerinin, mali tatil nedeniyle uzaması da söz konusu olmayacaktır.
1 Temmuz 20 Temmuz tarihleri arasında verilmesi gerekirken mali tatil nedeniyle verilmeyen
beyannameler 27 Temmuz’a kadar verilebilir.
Beyanname verme süreleri Kanunla belirlenen tarh ve tahakkuku beyana dayanan ve beyanname verme süresinin son günü mali tatil süresi içerisinde kalan vergi, resim ve harçlara ilişkin beyannamelerin verilme süreleri, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzayacaktır.
Doğal olarak, mükelleflerin mali tatil süresinin sonunu beklemeden beyannamelerini vermeleri de mümkündür.
Vergi Usul Kanununun 112 nci maddesine göre ikmalen, re'sen veya idarece tarh olunan vergiler taksit zamanlarından evvel tahakkuk etmiş ise, taksit süreleri içinde; taksit süreleri kısmen veya tamamen geçtikten sonra tahakkuk etmiş ise; geçmiş taksitler, tahakkuk tarihinden itibaren bir ay içinde ödeneceği hükme bağlanmıştır.
Tarh edilen vergilerin dava açma süresinin mali tatil süresine denk gelmesi halinde dava açma süresi de 27 Temmuza kadar uzayabilecektir. Ayrıca vergi, bölge idare veya Danıştay kararlarlarının mali tatil süresi içinde tebliğ edilirse bunlara itiraz ve ve temyiz süreleri de doğal olarak 27 Temmuz’a kadar uzamış olacak.
Nitekim, Mali tatil ile ilgili kanuni düzenlemede de; ikmalen, re'sen veya idarece yapılan tarhiyata ilişkin olup vadesi mali tatile rastlayan vergi, resim ve harçlar ile vergi cezaları ve gecikme faizlerinin ödeme süresi, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Uzlaşma veya cezada indirim hükümlerinden yararlanmak amacıyla yapılacak başvurulara ilişkin süreler
İkmalen, re'sen veya idarece yapılmış olan tarhiyatlara karşı mükelleflerin uzlaşma talep etme veya cezada indirim talebinde bulunma süresi, vergi/ceza ihbarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren 30 gündür. Başvuru süresinin son gününün mali tatile rastlaması halinde söz konusu süre, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün yani 27 Temmuz’a kadar uzamış olacak.
Dileyen mükelleflerin, adlarına tarh edilen vergi ve kesilen cezalara karşı mali tatil süresi içinde de uzlaşma veya cezada indirim talebinde bulunabilmesinin önünde yasal bir engel yoktur.
Öte yandan, gerek tarhiyat öncesi gerekse de tarhiyat sonrası uzlaşmayla ilgili olarak, mükelleflerin bu yönde bir talebi olmadığı müddetçe, mali tatil süresi içinde uzlaşma günü verilemeyecektir.
Devamlı bilgi verme hükümleri ile ilgili süreler
Kamu idare ve müesseseleri (Kamu hizmeti ifa eden kurum ve kuruluşlar dahil) ile gerçek ve tüzel kişilerden Maliye Bakanlığı’nca yapılan düzenlemeler çerçevesinde veya re'sen, vergilendirmeye ilişkin olaylarla ilgili olarak Maliye Bakanlığı’na verilecek bilgi ve bildirimler de mali tatil hükümlerinden yararlanacaktır.
Süresinde beyan edilemeyen eksik beyan ettikleri inceleme veya takdir komisyonlarınctespit edilen vadesi veya dava açma süresi mali tatile rastlayan vergi, resim ve harçlar ile vergi cezaları ve gecikme faizlerinin ödeme süreleri hakkında mali tatil hükümleri uygulanır
İkmalen, re'sen veya idarece tarh olunan vergiler taksit zamanlarından evvel tahakkuk etmişse taksit süreleri içinde; taksit süreleri kısmen veya tamamen geçtikten sonra tahakkuk etmişse; geçmiş taksitler, tahakkuk tarihinden itibaren bir ay içinde ödenir.
Dava sonucu kesinleşen vergi, ceza ve gecikme faizlerinin ödeme süresi bir aydır. Vadesi mali tatile rastlayan vergi, resim ve harçlar ile vergi cezaları ve gecikme faizlerinin ödeme süresi, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzayacaktır.
Süresinde beyan edilemeyen eksik beyan edildiği inceleme veya takdir komisyonlarınca tespit edilen vergi ve cezaların dava açma, uzlaşma ve cezada indirim süreleri hakkında da mali tatil hükümleri uygulanır
Mükelleflerin hiç beyan etmediği ya da eksik beyan ettiği vergi ve cezaların inceleme elemanlarınca inceleme sonucu veya takdir komisyonlarınca İkmalen, re'sen veya idarece yapılmış olan tarhiyatlara karşı mükelleflerin uzlaşma talep etme veya cezada indirim veya dava talebinde bulunma süresi, vergi/ceza ihbarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren 30 gündür. Başvuru süresinin son gününün mali tatile rastlaması halinde söz konusu süre, mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılacaktır.
Dileyen mükelleflerin, adlarına tarh edilen vergi ve kesilen cezalara karşı mali tatil süresi içinde de uzlaşma veya cezada indirim talebinde bulunabilmesi mümkündür.
Öte yandan, gerek tarhiyat öncesi gerekse de tarhiyat sonrası uzlaşmayla ilgili olarak, mükelleflerin bu yönde bir talebi olmadığı müddetçe, mali tatil süresi içinde uzlaşma günü verilemeyecektir.
Mali tatil nedeniyle işlemeyen süreler
Şimdiye kadar yapmış olduğumuz süreler 20 Temmuza 7 gün ekleme ile ilgiliydi. 5604 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki hüküm ise daha işlemeyen sürenin ilavesi şeklindedir.
Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirli sürelerde yapılması gereken muhasebe kayıt süreleri, bildirim süreleri ve vergiyle ilgili işlemlere ilişkin dava açma süreleri malî tatil süresince işlemez. Belirtilen süreler malî tatilin bitiminden itibaren tekrar işlemeye başlar." hükmüne yer verilmiş olup, bu hükmün uygulanmasına ilişkin açıklamalar aşağıda yer almaktadır.
Muhasebe kayıt süreleri
Ticari işlemlerin muhasebe fişlerine kaydedilmesi ve defterlere kayıtların bu fişler üzerinden yapılması ile ilgili Vergi Usul kanunundaki süre üzere 45 gündür.
Söz konusu kayıt sürelerinin mali tatile rastlaması halinde ise süre, mali tatil süresince işlemeyecektir.
Örneğin, mükellef (A) işlemlerini muhasebe fişi kullanarak defterlerine kaydetmektedir. 6 Temmuz 2016 tarihinde satın aldığı ürünlere ilişkin aynı tarihli alış faturasını muhasebe fişine kaydetme süresi, söz konusu faturanın düzenlenme tarihinden itibaren 10 gün olup, bu süre 16 Temmuz 2016 tarihinde sona erecektir.
Ancak, söz konusu süre mali tatile rastladığından, anılan işlemin muhasebe fişine kaydedilme süresinin son günü 30 Temmuz 2016 tarihidir (bu tarih dahil). Ancak, 30 Temmuz resmi tatil olan Cumartesine geldiğinden süre 1 Ağustos’a 2016 uzayacaktır. Esas defterlere kaydetmeye ilişkin süre ise 3 Eylül 2016 tarihinde (bu tarih dahil) sona erecektir.
Bildirme süreleri
Bildirmeler, Vergi Usul Kanununun 153 ila 170 inci maddeleri arasında düzenlenmiş ve Kanunun 168 inci maddesinde de bildirmelerin hangi süreler içinde yapılacağı belirlenmiştir.
Bildirim sürelerinin mali tatile rastlaması halinde ise süre, mali tatil süresince işlemeyecektir.
Örneğin bir mükellefin işini 23 Haziran 2016 tarihinde bıraktığını düşünelim. Vergi Usul kanununa göre işi terk bildirimini bir ay içinde bildirmesi gerekir. Mali tatil 1 Temmuz 2016 tarihinde başlayıp 20.Temmuz 2016 tarihinde biteceği için mükellefin bildirimini yapacağı en son tarih 30 Temmuz tarihidir. Ancak, 30 Temmuz resmi tatil olan Cumartesine geldiğinden süre 1 Ağustos’a 2016 uzayacaktır.
Dava açma süreleri
Vergi matrahının hiç bilidirilmemesi ya da eksik bildirilmesi nedeniyle inceleme veya takdir komisyonu marifetiyle vergilern İkmalen, re'sen veya idarece yapılan ihbarnemelerin mükellefe veya ceza sorumlusuna tebliğ edildiğinde dava açma süresi 30 gündür.
Dava açma süresinin mali tatile rastlaması halinde süre, mali tatil süresince işlemeyecektir. Mali tatil nedeniyle uzayan dava açma süresinin son gününün 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca çalışmaya ara verme (Adli tatil) süresine rastlaması durumunda ise dava açma süresi, çalışmaya ara vermenin sona erdiği günü izleyen günden itibaren yedi gün uzayacaktır.
Örneğin, vergi inceleme elemanı tarafından ikmalen tarh edilen vergi ve ceza ihbarnameleri mükellefe 20 Haziran 2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.Tarhiyata karşı dava açma süresi 30 gün olup bu süre 20 Temmuz 2016 tarihinde sona erecektir. Ancak, 2016 yılı için mali tatil 1 Temmuz 2016 tarihinde başladığından dolayı, söz konusu sürenin mali tatile rastlayan 14 günlük kısmı işlemeyecek ve dava açma süresi mali tatilin sona erdiği tarihten itibaren 14 gün uzamak suretiyle 7 Ağustos 2016 tarihi mesai saati bitiminde sona erecektir. Ancak, 7 Ağustos’un resmi tatil Pazar olması nedeniyle bu süre 8 Ağustos’a sarkacaktır. Bu kez de adli tatil 5 Ağustos 2016 tarihinde başladığından dava açma süresi, çalışmaya ara vermenin sona erdiği günü (5 Eylül 2007) izleyen günden itibaren yedi gün uzayacak ve söz konusu sürenin son günü 12 Eylül 2016 tarihi olacaktır.
Mali tatil süresince defter ve belgelerin ibrazı, vergi incelemesi mali tatil kapsamındadır.
Malî tatil süresince inceleme amacıyla defter ve belgelerin ibrazı talep edilemez, mükellefin işyerinde incelemeye başlanılmaz. Mükellefin işyerinde incelemeye başlanılmayacak ve inceleme amacıyla defter ve belgeleri bu süre içinde ibrazı istenilmeyecektir.
Mali tatil süresinden önce başlanılmış olan bir incelemeye bu süreden önce ibraz edilen defter ve belgeler üzerinde devam edilebilecek; ancak, bu süre zarfında mükelleften ilave defter, belge ve bilgi talep edilemeyecek, mükellef veya vergi sorumlusu, inceleme sonucunda yapılacak tespitlerin yer aldığı tutanağı imzalamaya davet edilemeyecektir.
Öte yandan, vergi inceleme elemanları tarafından mali tatil süresinden önce yapılan tebligat ile mükelleften defter ve belgelerinin ibrazının talep edilmesi ve söz konusu talebe ilişkin olarak da mükellefe tanınan sürenin son gününün mali tatile rastlamış olması halinde, bu sürenin mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren 7 gün uzamış olacaktır.
Ancak, Mali tatil ile ilgili Kanunun 1 inci maddesinin (4) numaralı fıkrasında, "Mahkeme kararı veya Cumhuriyet Savcılıklarının talebi üzerine ya da Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre yapılan aramalı incelemeler yapılabilir.
Mali tatil süresince bilgi isteme ve tebligat işlemleri
Mali tatil süresince, vergi ve ceza ihbarnameleri ile mahsup taleplerine yönelik olanlar hariç, bilgi isteme talepleri mükelleflere, vergi ve ceza sorumlularına bildirilmez. Ancak tatil süresi içinde gerçekleşen tebligat işlemlerinde süre, malî tatilin son gününden itibaren işlemeye başlar.
Yani, vergi/ceza ihbarnameleri mali tatil süresi içinde mükellefler ile vergi ve ceza sorumlularına bildirilmeyecek; tatil süresi içinde gerçekleşen tebligat işlemlerinde ise süre mali tatil süresince işlemeyecektir.
İkmalen, re'sen veya idarece yapılmış olan tarhiyatlara karşı mükelleflerin dava açma, cezada indirim ve uzlaşma talep etme haklarından herhangi birini kullanma süresi bu tarhiyatlara ilişkin vergi/ceza ihbarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren 30’dür. Tebligatın mali tatil süresi içinde yapılması halinde süre, mali tatilin son gününden itibaren işlemeye başlayacaktır.
Öte yandan, mahsup taleplerine yönelik olanlar hariç, bilgi isteme talepleri ile ilgili olarak da yukarıda yer alan açıklamalara göre işlem yapılacaktır.
Mahsup taleplerine yönelik bilgi isteme talepleri ise mali tatil süresi içerisinde de muhataplarına bildirilebilecek olup, gerek mali tatil süresinden önce gerekse de mali tatil süresi içerisinde gerçekleşen söz konusu bilgi isteme taleplerine ilişkin tebligat işlemlerinde sürenin, mali tatil nedeniyle uzaması söz konusu olmayacaktır.
Mali tatilin sona erdiği günü izleyen beş
gün içinde biten kanuni ve idari süreler.
27 ocak 2015 tarih ve 29606 sayılı Resmi gazete’de yayınlanan 6661 sayılı Kanun ile 5604 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan hüküm, "Malî tatilin sona erdiği günü izleyen beş gün içinde biten bu madde kapsamındaki kanuni ve idari süreler, malî tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren beşinci günün mesai saati bitiminde sona ermiş sayılır." şeklinde değiştirilmiştir.
Söz konusu hükme göre, mali tatilin sona erdiği günü izleyen beş gün içinde biten kanuni ve idari süreler, tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren beşinci günün mesai saati bitiminde sona erecektir.
Beyanname verme süresi mali tatil nedeniyle uzamış olan vergilerde ödeme süresi
6661 sayılı Kanun ile 5604 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan hüküm, "Beyana dayanan ve beyanname verme süresi malî tatil nedeniyle uzamış olan vergilerde ödeme süresi (aynı ay içerisinde kalmak kaydıyla), uzayan beyanname verme süresinin son gününü izleyen günün mesai saati bitimine kadar uzamış sayılır." şeklinde değiştirilmiştir.
Mali tatil kapsamında olan ve Maki tatil ile ilgili olarak yayınlanan Tebliğin "Diğer hususlar" başlıklı 10 numaralı bölümünde belirtilenler hariç olmak üzere,
- Verilme süresinin son günü mali tatil süresine rastlayan vergilere ilişkin beyannamelerin verilme süresi, 2016 yılı için 27 Temmuz 2016 tarihi, bu beyannamelere göre tahakkuk eden vergilerin ödeme süresi de 28 Temmuz 2016 tarihi,
- Verilme süresinin son günü mali tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren beşinci günü mesai saati bitimine kadar olan vergilere ilişkin beyannamelerin verilme süresi, 2016 yılı için 25 Temmuz 2016 tarihi, bu beyannamelere göre tahakkuk eden vergilerin ödeme süresi de 26 Temmuz 2016 tarihi mesai saati bitimi olacaktır.
İlgili kanunlarına göre temmuz ayında verilmesi icap eden ve verilme süreleri mali tatile rastlayan beyannameler için dileyen mükellef ve sorumluların mali tatil süresi içerisinde de beyanname vermeleri imkan dahilindedir. Bu şekilde verilen beyannamelere göre tahakkuk eden vergilerin, en geç 5604 sayılı Kanuna göre belirlenen sürelerde ödenmesi gerekmekle birlikte, istenirse söz konusu sürelerden önce ödenebilecektir.
Mali tatil nedeniyle uzaması söz konusu olmayan süreler
Aşağıdaki süreler için mali tatil uygulanmaz:
- İcra yoluyla yapılan satışlarda katma değer vergisi uygulamasına yönelik süre,
- Sürekli beyanname vermek zorunda olanlar dışındaki resmî kuruluşlar tarafından müzayede mahallerindeki satışlar dolayısıyla tahsil edilen katma değer vergisinin, belirtilen ödeme süresi,
- Noterlik Kanununun 118 inci maddesine göre noterler tarafından tahsil edilen damga vergisi ve harç bedellerinin anılan Kanunun 119 uncu maddesi uyarınca ilgili vergi dairesine bildirilmesine ilişkin olarak verilecek beyannameler ile süreksiz yükümlülük şeklinde değerlendirilen Harçlar Kanununa göre verilen (1) ve (4) No.lu beyannamelerin verilme ve ödeme süreleri.
Sabri ARPAÇ
sabriarpacymm@gmail.com
Ülkemizin son yıllarda yaşadığı terör olayları; çarşıyı, Pazarı, iş dünyasını, sanayi ve ticareti olumsuz etkilediği sonuç olarak ekonomiyi olumsuz etkilediği bilinmektedir.
Bu anlamda Kanun teklifi genel gerekçesinde de belirtildiği üzere; esnafı iş yapamaz, iş yerini açamaz, kredisini ödeyemez hale gelme nedeniyle ekonomide de Bu kapsamda, yatırımların arttırılarak kalkınmanın temin edilmesine yönelik kararları desteklemek, müteşebbislerin iş ve yatırım kararlarına daha sıhhatli bir şekilde odaklanmalarına imkan sağlamak için bir mali af düşünüldüğü açıklanmıştır.
Bu amaçla;
- özel sektörün kamuya olan borç yükünün azaltmak, mükelleflerin borçlarını taksitle ödeme imkânı getirilmesi,
- Vergi ihtilafların sulh yoluyla sonlandırılması,
- Vergi incelemesinde olan konuların dava yoluna gidilmeksizin çözümlenmesi,
- Geçmiş vergilendirme dönemleri ile ilgili olası risklerin ortadan kaldırılması,
- İşletme kayıtlarının fiili durumlarına uygun hale getirilerek kayıtlı ekonomiye geçişin teşvik edilmesi,
- İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun kapsamında yapılandırılan alacakları, Kanunun öngördüğü şartlar dâhilinde ödeyemeyen borçlulara yeniden bir hak verilerek kamu alacaklarının tasfiyesine,
- Bazı varlıkların milli ekonomiye kazandırılmasına imkân sağlanması amaçlarıyla da düzenlemeler yapılmaktadır.
KESİNLEŞMİŞ KAMU ALACAKLARININ AFFI
Maliye Bakanlığı’na, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’na ve belediyelere bağlı vergi borçlarına tahsil dairelerince takip edilen kesinleşmiş alacaklara ilişkin düzenleme yapılmaktadır.
Buna göre, Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla vadesi geldiği halde ödenmemiş olan ya da ödeme süresi henüz geçmemiş bulunan; vergiler ve vergi cezaları, taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına katkı payı, gümrük vergileri ve idari para cezaları ile bu alacaklara ilişkin her türlü faiz, zam, gecikme zammı, gecikme faizi, gecikme cezası gibi fer'i alacakların yapılandırılmasına ilişkin hükümler yer almaktadır.
Vergi veya gümrük vergilerinin asıllarında her hangi bir indirim yapılmayacak, bu vergi asıllarına bağlı olarak faiz, gecikme faizi, gecikme zamları tahsil edilmeyecek, bunun yerine, Yİ-ÜFE ( Yurt içi üretici fiyat endeksi ) aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarlar ödenecektir.
Af hükümlerinden yararlanmak için Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen ikinci ayın sonuna kadar ilgili idareye yazılı başvuruda bulunmaları gerekmektedir. Başvuruda bulunan mükelleflerin borçlarım genel olarak ikişer aylık devreler halinde onsekiz eşit taksitte ödemeleri öngörülmüştür. Ancak daha kısa sürede 6, 9 ve 12 ay eşit taksitlerde de ödeyebileceklerdir.
Ayrıca, mükellefler hesaplanan vergi ve bağlı faiz veya gecikme zamlarını yüzde 50 indirimli olarak ödeyebilecekler.
KABAHATLER KANUNU KAPSAMINDA PARA CEZALARI
5607 sayılı Kabahatler Kanununda yer alan kabahat fiilleri Gümrük Kanununa aktarılmış ve bu nedenle 5607 sayılı Kanunda yer alan gümrüklenmiş değere ilişkin idari para cezaları da Gümrük Kanununda düzenlemiştir.
Buna göre, eşyanın gümrüklenmiş değerine bağlı olarak kesilmiş idari para cezalarının da %30'u ile varsa gümrük vergileri aslının tamamı, bunlara bağlı faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer'i amme alacakları yerine bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın ödenmesi koşuluyla cezaların kalan %70'i ile alacak asıllarına bağlı faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer' i amme alacaklarının tahsilinden vazgeçileceği hükme bağlanmaktadır.
KESİNLEŞMEMİŞ VEYA DAVA AŞAMASINDA BULUNAN KAMU ALACAKLARI
Kanunun yayınlandığı tarihte henüz kesinleşmemiş; yani dava açma süresi henüz geçmemiş, dava açma aşamasında bulunan vergi tarhiyatları ile gümrük vergilerine ilişkin tahakkukların %50'si ile bunlara bağlı gecikme faizi ve gecikme zammı yerine bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın ödenmesi halinde vergilerin/gümrük vergilerinin %50'si ile bunlara bağlı faiz, gecikme faizi, gecikme zammı ve asla bağlı olarak kesilen vergi cezaları/idari para cezalan ile bu cezalara bağlı gecikme zamlarının tamamının tahsilinden vazgeçilecektir.
Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla ilgisine göre itiraz/istinaf veya temyiz süreleri geçmemiş ya da itiraz veya temyiz yoluna başvurulmuş ancak düzeltme talep süresi geçmemiş veya karar düzeltme yoluna başvurulmuş olan kesinlememiş vergi tarhiyatları ile gümrük vergilerine ilişkin tahakkuklarda, ödenecek alacak asıllarının tespitinde, Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla tarhiyatın/tahakkukun bulunduğu en son safhadaki tutar esas alınacaktır. Ancak, Kanunun yayımlandığı tarihten önce verilmiş en son kararın terkin, tasdik veya tadilen (değiştirilerek) tasdik ya da bozma kararı olması hallerinde borçluların Kanundan tarhiyat veya tahakkukun bulunduğu en son safhadaki miktarı esas alacaklardır.
Vergi cezalarına/gümrük yükümlülüğüyle ilgili idari para cezalarına ilişkin olarak dava açılmış olması halinde bu alacakların tespitinde de Kanunun yayımlandığı tarihten önce taraflardan birine tebliğ edilmiş olan karardaki meblağ esas alınacaktır.
Kanun çerçevesinde borçları yapılandırılan borçluların maddelerde öngörülen şartları yerine getirmelerinin yanı sıra yıllık gelir veya kurumlar, gelir (stopaj), kurum (stopaj), katma değer ve özel tüketim vergilerini ödeme zamanlarında ödemeleri beklenmektedir.
Kanun hükümlerinden yararlanan borçluların belirtilen bu vergi türlerini çok zor durum olmaksızın bir takvim yılında ikiden fazla vadesinde ödememeleri halinde belirtilen madde hükümlerinden yararlanamayacakları da belirtilmektedir.
Bu haktan yararlanmak için başvuruda bulunan ancak, bu Kanunda belirtilen ödeme şartını yerine getirmeyen borçlular bu düzenlemeden yararlanmayacaklar ve düzenlemeden önceki vergi zam, faiz ce cezalarının tamamını ödeyecekler.
KANUNUN YÜRÜRLÜĞE GİRDİĞİ TARİHTE İNCELEME VE TAKDİRDE BULUNAN İŞLEMLER
Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak Kanunun yayımlandığı tarihten önce başlanıldığı halde tamamlanamamış olan vergi incelemeleri ile takdir işlemlerine devam edilecek ve bu safhada bulunan alacaklar da af yasasından yararlanacaktır.
Ancak, matrah artırımına ilişkin hükümlerini burada saklı tutulmuş olup, başlanılmış işlemlere devam edileceği belirtilmiştir.
Bu işlemlerin tamamlanmasından sonra, tarh edilen vergilerin %50'si ile bunlara bağlı gecikme faizi yerine bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutar ile bu tarihten sonra ihbarnamenin tebliği üzerine belirlenen dava açma süresinin bitim tarihine kadar hesaplanacak gecikme faizinin tamamının, vergi aslına bağlı olmayan cezalarda cezanın %25'inin; ihbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içerisinde yazılı başvuruda bulunularak, ilk taksit ihbarnamenin tebliğini izleyen aydan başlamak üzere ikişer aylık dönemler halinde altı eşit taksitte ödenmesi şartıyla vergi aslının %50'sinin, vergi aslına bağlı olmayan cezalarda cezanın %75'inin, vergilere bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar uygulanan gecikme faizinin ve vergi aslına bağlı cezaların tamamının tahsilinden vazgeçileceği düzenlenmektedir.
Eylem ve işlemleriyle mükelleflerin vergi kaçırmalarına yardım edenlerle ilgili olarak da yani iştirak nedeniyle kesilen vergi ziyaı cezalan vergi aslına bağlı olarak hesaplanan cezanın %25’i aynı esaslara göre ödenmesi halinde düzenlemeden yararlanacaklardır.
PIŞMANLIK KOŞULLARINI İHLAL EDENLER
Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak, Kanunun yayımlandığı tarihten önce pişmanlık talebi ile verilen beyannamelerinde tahakkuk eden vergi ve pişmanlık zammını ödeyemeyenlere salınan vergi ve kesilen ceza ve zam ve faizleri hakkında da vergi barışı hükümleri uygulanacaktır.
Buna göre; pişmanlık zammı silinecek hesaplanan vergi ve ceza zam ve gecikme zamları hakkında da bu düzenleme hükümleri uygulanacaktır.
Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak; bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen ikinci ayın sonuna kadar pişmanlıkla veya kendiliğinden yapılacak beyanlara ilişkin düzenlenme yapılmaktadır.
Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen ikinci ayın sonuna kadar pişmanlıkla beyan edilen matrahlar üzerinden tarh ve tahakkuk ettirilen vergilerin tamamı ile pişmanlık zammı yerine hesaplanan Yİ-ÜFE tutarının belli bir ödeme planı kapsamında ödenmesi şartıyla pişmanlık zammı ve vergi cezalarının tamamının tahsilinden vazgeçilmesi suretiyle bu müesseseden faydalanılması teşvik edilmektedir.
Ayrıca, pişmanlık talebi olmaksızın kendiliğinden verilen beyannameler üzerinden tarh ve tahakkuk ettirilen vergilerin tamamı ile gecikme faizi yerine hesaplanan Yİ-ÜFE tutarının, belli bir ödeme planı kapsamında ödenmesi şartıyla gecikme faizi ve vergi cezalarının tamamının tahsilinden vazgeçilecektir.
UZLAŞMA İŞLEMLERİ
Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla tarhiyat öncesi veya sonrası uzlaşma hükümlerine göre uzlaşma talebinde bulunulmuş, ancak uzlaşma günü gelmemiş ya da uzlaşma sağlanamamış olmakla birlikte henüz dava açma süreleri bitmemiş vergi ve ceza ihbarnameleri mükellefe tebliğ edilmemiş alacaklar da vergi barışı hükümlerinden yararlanacaktır.
EMLAK VERGİSİ MÜKELEFLERİ DE DÜZENLEMEDEN YARARLANACAK
2016 yılı ve önceki vergilendirme dönemlerine ilişkin olarak emlak vergisi bildiriminde bulunmayan veya bildirimde bulunduğu halde vergisi eksik tahakkuk eden mükelleflerce bildirimde bulunulması ve tahakkuk eden vergi ve taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına katkı payının tamamı ile bunlara bağlı gecikme faizi ve gecikme zammı yerine hesaplanan Yİ-ÜFE tutarının, belli bir ödeme planı kapsamında ödenmesi şartıyla bu alacaklar da düzenlemeden yararlanacaktır.
MATRAH ARTIRIMI
Mükelleflerce çeşitli sebeplerle noksan beyan edilmiş ya da beyan dışı bırakılmış geçmiş yıl gelirlerinin belli oran ve tutarlar dâhilinde beyan edilmesi amaçlanmaktadır. Bu şekilde beyan edilecek gelirlere aşağıdaki oranlar uygulanacak ve asgari beyan edilecek miktarlar aşağıdadır:
Uygulanacak Asgari Matrahlar
Dönem Oran% İşletme S.Meslek/Bilanço Kurumlar
2011 15 9.500 14.000 28.000
2012 25 9.890 14.820 29.650
2013 25 10.490 15.740 31.490
2014 30 11.160 16.740 33.470
2015 35 12.650 18.970 37.940
Yukarıdaki oran ve tutarların tespitinde ekonomik gelişmelere paralel tespit edilen matrahlar esas alınmıştır. Mükellefler matrahlarına yukarıdaki oranları uygulayacaklar. Eğer bulunan matrah tabloda gösterilen asgari matrahlardan az ise bu asgari matrahlar uygulanacaktır.
Böylece mükellefler, 213 sayılı Kanunda yer alan vergi cezaları ve gecikme faizlerine karşı karşıya gelmeden vergilerini ödeme imkânına kavuşacaklardır. Bu şeklide ödemelerini kanuna uygun olarak yapanlar bu dönemler için vergi incelemesi ve tarhiyat ile karşılaşmayacaklar.
Maddenin üçüncü fıkrasıyla katma değer vergisi mükelleflerinin vergi artırımında bulunmaları halinde, artırımda bulundukları dönemler için haklarında KDV yönünden vergi incelemesi ve tarhiyatına muhatap tutulmamaları imkânı sağlanmaktadır.
KDV’Yİ DE ARTIRABİLECEKLER
Artırıma esas alınan tutar, yıl içinde verilen katma değer vergisi beyannamelerinde gösterilen "hesaplanan katma değer vergisinin yıllık toplamıdır. Hesaplanan KDV, indirimlerden önceki vergi tutarıdır. Artırıma esas tutar olarak, "ödenmesi gereken KDV" yerine, "Hesaplanan KDV'nin esas alınmasının nedeni, indirimler yüzünden bazı dönemlerde beyannamede ödenecek KDV çıkmamasıdır. Artırıma esas tutarın daha genel ve objektif bir tabana dayandırılması ve uygulanabilirliğin sağlanması amacıyla "Hesaplanan KDV" tercih edilmiştir.
Mükelleflerin sorumlu sıfatıyla verdikleri KDV beyannameleri için bu madde hükmünden yararlanmaları söz konusu değildir. Ayrıca, sorumlu sıfatıyla beyan edilen vergiler, vergi artırımına ilişkin yıllık toplam tutarın hesabında dikkate alınmayacaktır.
Maddede ayrıca mükelleflerin matrah ve vergi artırımına ilişkin olarak; dikkate alacakları diğer hususlar düzenlenmektedir.
Diğer taraftan, matrah veya vergi artırımında bulunan ve bu konudaki şartlan yerine getiren mükelleflerin, defter ve belgeleri incelenmeyecek ve artırıma konu olan yergilerle ilgili olarak tarhiyat yapılmayacaktır. Mükelleflerin, defter ve belgeleri üzerinde daha önce vergi incelemesi yapılmış olması ilgili yıllar için mükellefler tarafından matrah veya vergi artırımında bulunulmasına engel olmadığı gibi idarenin, artırımda bulunulmayan yıllar veya dönemler için, vergi incelemesi yapma hakkı saklıdır.
Maddede öngörülen bir diğer düzenleme ise bu Kanuna göre matrah veya vergi artırımında bulunulmasının Kanunun yayımlandığı tarihten önce başlanılmış olan vergi incelemeleri ve takdir işlemlerine engel teşkil etmeyeceği hususudur. Ancak, maddede yer alan inceleme yapma hakkına yönelik hükümler saklı kalmak kaydıyla vergi incelemeleri ve takdir işlemlerinin bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen ayın başından itibaren bir ay içerisinde sonuçlandırılamaması halinde bu işlemlere devam edilmeyecektir. Bu süre içerisinde sonuçlandırılan vergi incelemeleri ile ilgili tarhiyat öncesi uzlaşma talepleri dikkate alınmayacaktır. İnceleme ve takdir sonucu tarhiyata konu matrah farkı tespit edilmesi halinde, inceleme raporları ile takdir komisyonu kararlarının vergi dairesi kayıtlarına intikal ettiği tarihten önce matrah artırımında bulunulmuş olması şartıyla inceleme ve takdir sonucu bulunan matrah farkı, bu madde hükümleri ile birlikte değerlendirilecektir.
NAYLON FATURA KULLANALAR RARARLANACAK, DÜZENLEYENLER İSE YARARLANMAYACAKLARDIR
Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesindeki kaçakçılık suçları ve cezaları bu vergi barışı konusunda ikili bir ayrıma tutulmuştur. Maddenin (a) fıkrası kapsamındakiler suçlar yasa hükmünden yararlanırken; (b) fıkrasında belirtilen defter, kayıt ve belgelerin yok edilmesi veya defter sahifelerinin yok edilerek yerine başka yapraklar koyulması veya hiç yaprak koyulmaması veya belgelerin asıl veya suretlerinin tamamen veya kısmen sahte olarak düzenlenmesi yani sahte belge düzenleme fiillerini işleyenlerin, bu Kanunun matrah veya vergi artırımına ilişkin hükümlerinden yararlanamayacaklardır.
Buna rağmen asıl veya suretleri tamamen veya kısmen sahte olarak düzenlenen belgeleri kullananlar, bu Kanunun matrah veya vergi artırımı hükümlerinden yararlanacaklardır.
STOK VE KASA AFFI
Gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri (adi, kollektif ve adi komandit şirketler dâhil) işletmelerinde mevcut olduğu halde kayıtlarında yer almayan emtia, makine, teçhizat ve demirbaşların kendilerince veya bağlı oldukları meslek kuruluşlarınca tespit edilecek rayiç bedeliyle, Kanunda öngörülen süre içinde vergi dairelerine bir envanter listesi ile bildirmek suretiyle defterlerine kaydedebileceklerdir.
Bilanço esasına göre defter tutan mükellefler aktiflerine kaydettikleri emtia, makine, teçhizat ve demirbaşlar için iki ayrı karşılık hesabı açacaklardır. Emtia için ayrılan karşılık, ortaklara dağıtılması veya işletmenin tasfiyesi halinde sermayenin bir unsuru olarak sayılmakta ve dolayısıyla vergilendirilmemektedir.
Makine, teçhizat ve demirbaşlar için ayrılan karşılıklar ise birikmiş amortisman olarak kabul edilmektedir. Envantere dâhil edilen bu kıymetler üzerinden ayrıca amortisman ayrılmayacaktır. İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler ise emtianın rayiç bedelini defterlerinin gider kısmına satın alınan mal olarak, makine, teçhizat ve demirbaşların rayiç bedelini ise envantere kaydedeceklerdir.
STOKLARDA BULUNAN MALLAR İÇİN SORUMLU SIFATIYLA KDV VE KAPSAMDA İSE ÖTV DE ÖDENECEKLER
Mükelleflerin ellerinde bulunan belgesiz malların kayıt altına alınması, kayıt dışı ekonominin daraltılması ve bundan böyle yaratılacak katma değer vergisinin kavranması amacıyla, bildirim konusu mallar için katma değer vergisi hesaplatılmakta ve bu verginin, sorumlu sıfatıyla beyanı sağlanmaktadır. Bu madde çerçevesinde beyan edilerek makine, teçhizat ve demirbaşlar üzerinden ödenen katma değer vergisinin, mükellefin vergiye tâbi faaliyetleri üzerinden hesaplanan vergiden indirilmesi mümkün değildir. Ancak emtia üzerinden ödenen katma değer vergisi, hesaplanan katma değer vergisinden indirilebilecektir.
Ayrıca özel tüketim vergisine tabi mallan öngörülen düzenleme kapsamında beyan eden ve bu mallara ilişkin alış belgelerini ibraz edemeyen mükelleflerin, beyan tarihindeki miktar ve emsal bedel üzerinden hesaplanan özel tüketim vergilerini de katma değer vergisine ilişkin beyanname verme süresi içinde ayrı bir beyanname ile beyan ederek ödemesi amaçlanmaktadır.
FİKTİF KASA VE ORTAKLAR THCARİ HESAP AFFI
Bilanço esasına göre defler tutan kurumlar vergisi mükelleflerinin, 31/12/2015 tarihi itibarıyla bilançolarında görülmekle birlikte işletmelerinde bulunmayan kasa mevcutları ile ortaklarından alacaklı bulunduğu tutarlar ile ortaklara borçlu bulunduğu tutarlar arasındaki net alacak tutarlarını, Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen üçüncü aynı sonuna kadar vergi dairelerine beyan etmek suretiyle kayıtlarını düzeltebilmelerine imkân sağlanmaktadır.
Bu kapsamda beyan edilen tutarlar üzerinden %3 oranında vergi hesaplanarak beyanname verme süresi içinde ödenmesi öngörülmektedir.
YURT DIŞINDA BULUNAN ALTIN, PARA, DÖVİZ, MENKUL KIYMET VE DİĞER SERMAYE PİYASASI ARAÇLARI İLE HER TÜRLÜ GEMİ, YAT VE DİĞER SU ARAÇLARININ YURDA GETİRİLMESİ
Yurt dışında bulunan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile her türlü gemi, yat ve diğer su araçlarının, Türkiye'ye getirilmek suretiyle milli ekonomiye kazandırılması ve bu varlıklarım Türkiye'ye getiren gerçek ve tüzel kişilerin maddedeki hükümler çerçevesinde bu varlıklarına serbestçe tasarruf edebilmelerine imkan sağlanmaktadır.
Söz konusu varlıkların başkasının nam veya hesabına Türkiye'ye getirilmesi de imkan dahilindedir. Yurtdışından getirilen bu varlıklar, işletmelerin kanuni defterlerine kaydedilebilecektir. Kayıt işlemlerinde sınırlayıcı bir düzenleme öngörülmemekte olup varlıkları, işletmelerce sermayeye ilave etme, özel fon hesabında tutma veya işletme borçlarının ödenmesinde kullanma konusunda mükelleflere ihtiyarilik sağlanmaktadır.
Ayrıca, gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sahip olunan ve Türkiye'de bulunan ancak işletmenin özkaynakları arasında yer almayan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının, kanuni defterlere kaydedilmesi sağlanmaktadır.
Türkiye'ye getirilen veya kanuni defterlere kaydedilen varlıklar nedeniyle, hiçbir şekilde herhangi bir vergi incelemesi, vergi tarhiyatı, araştırma, İnceleme, soruşturma ve kovuşturma yapılmaması öngörülmektedir.
SGK PİRİM BORÇLARININ AFFI
2016 Haziran ve önceki aylara ilişkin olup bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce tahakkuk ettiği halde, bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla ödenmemiş olan;
- Sigorta primi, emeklilik keseneği ve kurum karşılığı, işsizlik sigortası primi, genel sağlık sigortalısı olanlardan kaynaklanan genel sağlık sigortası primi alacakları, topluluk sigortası primi alacakları,
- Kanuna göre yapılan başvuru tarihi itibarıyla ilgili mevzuatına göre ödenmesi imkânı ortadan kalkmamış olan isteğe bağlı sigorta primleri ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ilgili kanunları gereğince takip edilen damga vergisi, özel işlem vergisi ve eğitime katkı payı alacak asılları ile bu alacaklara uygulanan gecikme cezası ve gecikme zammı gibi fer'i alacakların ile yaşlılık aylığı,
- emekli aylığı veya malullük aylığı bağlandıktan sonra sigortalılık statüsü kapsamında sigortalı sayılmasını gerektirir nitelikte çalışması nedeniyle ilgili mevzuatına göre ödenmesi gereken, 2016 yılı Şubat ayı ve önceki aylara ilişkin sosyal güvenlik destek primi ile bunlara bağlı gecikme cezası ve gecikme zammı alacaklarının, 30/6/2016 tarihine kadar (bu tarih dâhil) bitirilmiş olan özel nitelikteki inşaatlar ile ihale konusu işlere ilişkin yapılan ön değerlendirme, araştırma veya tespit sonucunda bulunan eksik işçilik tutan üzerinden hesaplanan sigorta primi ile bunlara bağlı gecikme cezası ve gecikme zammı alacaklarının,30/6/2016 tarihine kadar (bu tarih dâhil) işlenen fiillere ilişkin olup ilgili kanunları uyarınca uygulanan idari para cezalan ile bunlara bağlı gecikme cezası ve gecikme zammı alacakları,
- Kanun kapsamına giren alacakların; asıllarının bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce ödenmiş olmasına rağmen, fer'ilerinin bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıylapılmıştır.
Ayrıca, genel sağlık sigortalısı olanların borçlarını yapılandırmaları hâlinde, yapılandırılan borçlarının ilk taksitini ödemeleri kaydıyla genel sağlık sigortasından yararlanmasına ilişkin düzenleme yapılmıştır.
ÖZEL NİTELİKTEKİ İNŞAATLAR İLE İHALE KONUSU İŞLERE İLİŞKİN EKSİK İŞÇİLİK TUTARLARI
30/6/2016 tarihine kadar (bu tarih dâhil) bitirilmiş özel nitelikteki inşaatlar ile ihale konusu işlere ilişkin olup, Kanunun yayımlandığı tarihten önce asgari işçilik tutarının tespitine ilişkin Kuruma başvuruda bulunulmasına rağmen, bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce Kurumca re'sen tahakkuk ettirilerek işverene tebliğ edilememiş olan özel nitelikteki inşaatlar ile ihale konusu işlere ilişkin, yapılan ön değerlendirme, araştırma veya tespit sonucunda bulunan eksik işçilik tutan üzerinden hesaplanan sigorta primi asılları ve bunlara uygulanan gecikme cezası ve gecikme zammı gibi fer'i alacaklarının tahsil ve terkinin usulü ile başvuru ve taksitlendirme süresi düzenlenmiştir.
Bu hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların maddelerde belirtilen şartların yanı sıra dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları gerektiği düzenlenmiştir.
Kanun hükümlerinden yararlanmak üzere başvuruda bulanan borçluların taksit ödeme süresince tahakkuk eden sigorta primlerini çok zor durum olmaksızın bir takvim yılında ikiden fazla vadesinde ödememeleri halinde, belirtilen madde hükümlerine göre yapılandırılan borçlarına ilişkin kalan taksitlerini ödeme haklarını kaybedecekleri düzenlenmiştir.
TAKSİT VE ÖDEME SÜRELERİ
Bu Kanun hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların, Kanunun ilgili bölümlerindeki hükümler saklı kalmak kaydıyla, Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen ikinci ayın sonuna kadar ilgili idareye yazılı başvuruda bulunmaları gerekmektedir. Başvuruda bulunan mükelleflerin borçlarını genel olarak ikişer aylık devreler halinde onsekiz eşit taksitte ödemeleri öngörülmüş, ancak daha kısa sürede ödeme seçenekleri de düzenlenmiştir.
Borçların, ilk taksit ödeme süresi içerisinde peşin olarak bir defada ödenmesi halinde ilgili maddelere göre yapılandırılmış olan borçlara herhangi bir ek mali müeyyide uygulanmayacağı, peşin ödemeyi teşvik etmek amacıyla yapılandırılmış borçların ilk taksit ödeme süresi içerisinde tamamen ödenmesi şartına bağlı olarak fer'i alacaklar yerine hesaplanmış Yİ-ÜFE tutarından ayrıca %50 indirim yapılacaktır.
Kanunda yer alan azami süreler aşılmamak kaydıyla bu Kanuna göre yapılandırılan borçlar altı, dokuz, oniki veya onsekiz eşit taksitte ödenebilecektir.
Borçluların ödeme seçeneklerinden birini başvuru esnasında tercih etmeleri gerekmektedir. Tercih edilen taksit süresinden daha uzun bir sürede ödeme yapılması mümkün olmadığı halde daha kısa sürede ödeme yapılması mümkün olup, bu takdirde ödenecek tutar ilgili katsayıya göre düzeltilecektir.
Mükellefler bu borçlarını kredi kartı kullanılmak suretiyle ödenmesi durumunda, var olan hükümlerden farklı olarak ödemeye aracılık yapan bankaların kredi kartına taksit uygulamasını borç ödeme sistemine dâhil etmeye yönelik hükümler eklenmektedir.
MALİYEDEKİ VERGİ İADE ALACAKLARI TAKSİTLERE MAHSUP EDİLEBİLECEK
Ayrıca Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerine ödenmesi gereken amme alacaklarına uygulanmak üzere özel bir hüküm getirilmektedir. Bu hükümle vergi dairesinden vergi mevzuatı gereği iade alacağı bulunan mükellefler, bu alacaklarının Kanuna göre vergi dairesine ödenmesi gereken taksitlerine mahsubunu talep edebileceklerdir. Mahsup talepleri sadece kendi borçlarıyla sınırlı olacaktır.
Mahsup yoluyla ödeme taleplerinin yerine getirilebilmesi için başvuru ve/veya taksit süresi içinde ilgili mevzuatın öngördüğü bilgi ve belgelerin tam ve eksiksiz olarak ibraz edilmesi şarttır. Bu takdirde, ilgili mevzuatın borçlunun mahsup talebine esas aldığı tarih itibarıyla bu Kanuna göre ödenecek tutara mahsup işlemleri yapılacaktır.
TAKSİTLER BİR TAKVİM YILINDA İKİ KEZ SÜRESİNDE ÖDENMEZSE GECİKME ZAMMI UYGULANARAK YASADAN YARARLANABİLECEK
Kanuna göre ödenmesi gereken taksitlerin ilk ikisi süresinde ödenmek koşuluyla, kalan taksitlerden; bir takvim yılında en fazla iki defa ödenmemesi veya eksik ödenmesi halinde, ödenmeyen bu tutarların son taksidi izleyen ayın sonuna kadar her ay ve kesri için ayrı ayrı 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesine göre belirlenen gecikme zammı oranında hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte ödenmesi halinde, kanun hükümlerinden yararlanmanın devamı sağlanmaktadır. Bu düzenleme ile ödeme güçlüğüne düşen borçlulara yeni bir imkân verilmesi amaçlanmaktadır.
Taksitlere yönelik küçük tutarlı eksik ödemelerin ihlal sayılmayacağı belirtilerek taksitlendirmenin devamı sağlanmaktadır. Ve Kanunun bazı özel hükümleri saklı tutulmak suretiyle borçluların ödedikleri tutar kadar bu Kanundan yararlanmalarına imkân verilmektedir.
NAKİT SERMAYE ARTIRIMI UYGULAMASININ DETAYLARI
1-Yasal Düzenleme
Hatırlanacağı üzere, 7.4.2015 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan 6637 Sayılı Kanun’un 8 inci maddesiyle, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10. maddesinde değişiklik yapılarak, sermaye şirketlerinin nakit sermaye artırımlarına teşvik getirilmiştir.
Daha sonra, 30 Haziran 2015 tarihli Resmi Gazete’ de nakit sermaye artırımında uygulanacak indirim oranlarına ilişkin 2015/7910 No.lu Bakanlar Kurulu Kararı yayımlanmıştır.
Son olarak, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanan Tebliğ ile söz konusu düzenlemedeki gri alanlar giderilmeye çalışılmış ve bu amaçla 4 Mart 2016 tarihli ve 29643 sayılı Resmi Gazete' de nakit sermaye artırımlarına teşvik getiren düzenlemeye ilişkin açıklamaların yer aldığı 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No:9) yayımlandı.
Bu yasal düzenlemelerde yer alan açıklamalardan öne çıkan hususlar bu yazımızın konusunu oluşturmaktadır.
2-Nakit Sermaye Arttırımı İndirimi
7.4.2015 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan; 27.03.2015 tarihli 6637 Sayılı Kanun’un 8 inci maddesiyle, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10. Maddesinin 1.fıkrasına eklenen (ı) bendinde;
“Sermaye şirketlerinin (Finans, bankacılık ve sigortacılık sektörlerinde faaliyet gösteren kurumlar ile KİT’ler hariç) ilgili hesap dönemi içinde, ticaret siciline tescil edilmiş olan ödenmiş veya çıkarılmış sermaye tutarlarındaki nakdi sermaye artışları veya yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı üzerinden TCMB tarafından indirimden yararlanılan yıl için en son açıklanan faiz oranı dikkate alınarak, ilgili hesap döneminin sonuna kadar hesaplanan tutarın %50’sinin, kurumlar vergisi matrahının tespitinde, kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla kurum kazancından indirim konusu yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.”
3-İndirim Hesabında Dikkate Alınmayacak Sermaye Artışları
- Sermaye şirketlerine varlık (nakit dışı) devirlerinden kaynaklanan sermaye artışları
- Birleşme, devir ve bölünme işlemlerinden kaynaklanan sermaye artışları (ayrıca nakit sermaye artıran ve indirimden faydalanan bir şirketin devir ve bölünme işlemine konu olması durumunda da faiz indirimi son bulacaktır.)
- Bilançoda , özkaynaklar içerisinde yer alan sermaye yedekleri, kâr yedekleri, geçmiş yıl kârları kalemlerinin sermayeye eklenmesi
- Ortaklarca veya ortaklarla ilişkili olan kişilerce kredi kullanılmak veya borç alınmak suretiyle gerçekleştirilen sermaye artışları (şirkete borcu olan ortak tarafından yerine getirilecek sermaye artırımı taahhüdünün, ilgili borç ödenmedikçe, indirimde dikkate alınmayacaktır.)
- Bilanço içi kalemlerin birbiri içinde mahsubu şeklinde gerçekleşen sermaye artışları (ortaklara ödeme yapmaksızın, ortakların alacaklarına mahsuben yapılan sermaye artışları)
- Şirkete nakdi sermaye dışında; hisse senedi, tahvil, bono vs. gibi kıymetlerin konulmasıyla sağlanan sermaye artışları
Tebliğde, indirim hesaplamasına konu edilebilecek sermaye artışının sadece nakdi sermaye ile sınırlı tutulduğu özellikle vurgulanan konulardan biridir. Buradan bahisle, taahhüt edilen sermayenin, ortaklar tarafından nakit olarak şirketin banka hesabına fiilen yatırılmayan kısmı indirim tutarının hesaplanmasında dikkate alınmayacaktır.
4. İndirim Uygulaması
Nakdi sermaye artışı üzerinden, indirimden yararlanılan yıl için TCMB en son açıklanan Ticari Krediler Faiz Oranı dikkate alınır. Bu faiz oranı dikkate alınarak ilgili hesap döneminin sonuna kadar hesaplanan tutarın Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen orana (%50) isabet eden kısmı ilgili dönem kurum kazancından indirilecektir. Örneğin 2015 yılı için TCMB tarafından en son açıklanan oran %14,65 idi.
Kurum kazancından indirilebilecek tutar aşağıdaki şekilde hesaplanacaktır.
|
İndirim Tutarı |
= |
Nakdi Sermaye Artışı Tutarı x Ticari Krediler Faiz Oranı x İndirim Oranı x Süre |
5. Sermaye artırımında dikkate alınacak tarih
Tebliğde, nakden taahhüt edilen sermayenin ne zamandan itibaren indirime konu edilebileceğine ilişkin açıklamalara yer verilmiştir.
Buna göre, nakden taahhüt edilen sermayenin;
esas alınacaktır. Tarihin yer aldığı ay kesri tam sayılacak, yılın kalan süresi için kıst dönem hesaplanacaktır.
Örnek Uygulama (1)
ABC A.Ş sermayesinin 10.000.000 TL arttırılmasına 15/08/2015 tarihinde karar verilmiştir. Şirket ortakları da taahhüt edilen sermaye artış tutarının %25’ i olan 2.500.000 TL’ yi 26/08/2015 tarihinde şirketin banka hesaplarına yatırmıştır. Daha sonra sermaye artırım kararı 05/09/2015 tarihinde ticaret siciline tescil ettirilmiştir.
Şirket ortakları taahhüt ettikleri sermayenin kalan kısmı olan 7.500.000 TL yi de 18/11/2015 tarihinde ( yani tescil tarihinden sonra) banka hesabına yatırmıştır.
Bakanlar Kurulu Kararına göre ABC A.Ş’ nin yararlanabileceği indirim oranı %50 olup 2015 yılı sonu itibariyle TCMB tarafından açıklanan faiz oranı %14,65 tir.
Sermaye artırımına ilişkin kararın ticaret siciline tescil edildiği tarihten önce (26/08/2015) banka hesabına yatırılan %25 lik kısım için bu kararın tescil tarihi olan 05/09/2015 tarihi dikkate alınacaktır. 05/09/2015 tarihinden yıl sonuna kadar olan süre hesaplanacaktır. Buna göre 2.500.000 TL için;
|
İndirim tutarı |
= |
Nakdi Sermaye Artışı Tutarı x Ticari Krediler Faiz Oranı x İndirim Oranı x Süre |
İndirim tutarı = 2.500.000 x 0,1465 x 0,50 x 4/12
İndirim tutarı = 61.041,67 TL
Kararın tescil tarihinden sonra şirketin banka hesabına 18/11/2015 tarihinde yatırılan 7.500.000 TL için banka hesabına yatırıldığı tarih dikkate alınacaktır. Buna göre 7.500.000 TL için;
|
İndirim tutarı |
= |
Nakdi Sermaye Artışı Tutarı x Ticari Krediler Faiz Oranı x İndirim Oranı x Süre |
İndirim tutarı= 7.500.000 x 0,1465 x 0,50 x 2/12
İndirim tutarı= 91.562,50 TL
Sonuç olarak ABC A.Ş 2015 hesap döneminde 01/07/2015 tarihinden sonra gerçekleştirdiği toplam 10.000.000 TL sermaye artırımı için hesapladığı ve kurum kazancının tespitinde dikkate alabileceği toplam indirim tutarı 61.041,67 TL+ 91.562,50 TL = 153.604,17 TL olacaktır.
Önemle belirmek isteriz ki, ABC A.Ş 2016 ve izleyen hesap dönemlerinde sermaye azaltımı yapmadığı sürece 10.000.000 TL lik nakit sermaye artımının tamamı üzerinden her yıl 12 ay hesabıyla indirim tutarı hesaplayabilecektir.
Örnek Uygulama (2)
(ABC) A.Ş 15/12/2015 tarihli genel kurul kararı ile 35.000.000 TL olan sermayesini 50.000.000 TL ye çıkarmaya karar vermiştir. Artan 15.000.000 TL ‘nin nakit ödenmesine karar verilmiş ve bu tutarın %25’i olan 3.750.000 TL 20/12/2015 tarihinde ortaklarca şirketin banka hesabına yatırılmıştır.
Sermaye artımına ilişkin genel kurul kararı 05/01/2016 tarihinde ticaret siciline tescil ettirilmiştir.
Sermaye taahhüdünün kalan 11.250.000 TL’si nakit olarak 29/01/2016 tarihinde ortaklarca şirketin banka hesabına yatırılmıştır.
(ABC) A.Ş.’ nin indirim tutarının hesaplanmasında dikkate alacağı indirim oranı %50 olup 2016 yılı sonu itibarıyla TCMB tarafından açıklanan ticari krediler faiz oranı %12’dur.
Sermaye artırımına ilişkin karar her ne kadar 2015 hesap döneminde alınmış olsa da bu kararın ticaret siciline tescili 05/01/2016 tarihinde gerçekleştirildiğinden, taahhüt edilen sermayenin 20/12/2015 tarihinde şirketin banka hesabına yatırılmış olan %25’lik kısmı için 2015 hesap dönemi itibarıyla indirimden faydalanılması mümkün bulunmamaktadır.
Öte yandan, sermaye artırımına ilişkin karar Ocak 2016 döneminde ticaret siciline tescil edildiğinden ve sermaye taahhüdünün kalan kısmının tamamı da bu dönemde ortaklarca şirketin banka hesabına yatırılmış olduğundan, 2016 hesap dönemine ait kurumlar vergisi matrahının tespitinde (ABC) A.Ş. sermayesinin nakden artırılan tutarının tamamı üzerinden indirim uygulamasından faydalanabilecektir.
|
İndirim tutarı |
= |
Nakdi Sermaye Artışı Tutarı x Ticari Krediler Faiz Oranı x İndirim Oranı x Süre |
= 15.000.000 TL x 0,12 x 0,50 x (12/12)
= 900.000 TL
(ABC) A.Ş. 2016 hesap dönemine ait kurumlar vergisi matrahının tespitinde 900.000 TL’lik tutar için indirim uygulamasından yararlanabilecektir.
(ABC) A.Ş. sonraki hesap dönemlerinde şartları taşıması kaydıyla, artırılan bu sermaye tutarı 15.000.000 TL için indirim uygulamasından yararlanmaya devam edebilecektir.
Ayrıca, (ABC) A.Ş. sonraki hesap dönemlerinde yeniden sermaye artırımına gitmesi halinde, şartları taşıması kaydıyla, artırılan bu sermaye tutarları için indirim uygulamasından yararlanabilecektir.
6.Sonuç
01.07.2015 tarihinde yürürlüğe giren düzenleme ile amaçlanan şirketlerin sermaye yapılarının güçlendirilerek şirketlere nakdi sermaye girişini teşvik etmektir. Şirketler nakit sermaye artırımındaki teşvikler ile vergisel avantaj sağlayabileceklerdir. Matrahın yetersiz olması halinde indirilemeyen tutarlar sonraki dönemlere devredilebilecektir. Bu durum şirketlerin borçlanma yerine nakit sermaye artırma yöntemini tercih edecekleri beklenmektedir.
Buna göre;
- Kanun 01.07.2015 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, bu tarihten sonraki nakdi sermaye artışları için uygulanabilecektir.
- Faiz indirimi uygulamasından, 01.07.2015 tarihinden itibaren ticaret siciline tescil edilmiş olan ödenmiş veya çıkarılmış sermaye tutarlarında nakdi sermaye artışı yapan veya bu tarihten itibaren yeni kurulan sermaye şirketleri yararlanabilmektedir.
- Sermaye şirketleri gerçekleştirdikleri nakdi sermaye artışları üzerinden, artışın yapıldığı hesap döneminden itibaren takip eden her yıl için ayrı ayrı indirim uygulamasından yararlanabileceklerdir.
- Hesaplanan indirim tutarının kazanç yetersizliği nedeniyle ilgili olduğu hesap dönemine ait matrahın tespitinde indirim konusu yapılamaması durumunda bu indirim tutarları, herhangi bir endekslemeye tabi tutulmadan izleyen hesap dönemlerinde matrahın tespitinde indirim konusu yapılabilecektir.
- Sermaye şirketleri, nakdi sermaye artışı kararının ticaret siciline tescil edildiği hesap döneminden itibaren, indirim uygulamasından faydalanmaya başlayacaklardır.
- İndirim uygulamasına konu olabilecek sermaye artış tutarı, arttırılan sermayenin ortaklar tarafından şirketin banka hesabına nakit olarak fiilen yatırılan kısmı ile sınırlı olup taahhüt edilen sermayenin nakit olarak yatırılmayan kısmı dikkate alınmayacaktır.
Ziya Elmas
SMMM – Bağımsız Denetçi
SA YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK DENETİM VE DANIŞMANLIK LTD.ŞTİ.
Yararlanılan Kaynaklar
-7.4.2015 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan 6637 Sayılı Kanun
-30 Haziran 2015 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan 2015/7910 No.lu Bakanlar Kurulu Kararı
- 4 Mart 2016 tarihli ve 29643 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No:9)
2017 YILI DEFTER TASDİKLERİ
Hangi defterlerin tasdik ettirileceği , hangisinin kapanış tasdiğinin yapılması gerektiği ya da ara tasdik konusu olabileceği ile ilgili bilgi notunu paylaşmak istedik.
Diğer yandan; ‘’e-defter’’e geçenler için de hem elektronik defter, hem kağıt ortamda tutulması gereken defterler konusu gündeme geldi. Halen defter tasdikini tamamlamamış olanlar için son 15 güne girildi.
Yasal defter tasdiki ile ilgili detaylar tekrar son bir kez hatırlatmak amacıyla aşağıdaki bilgi notunu okumanızı öneriyorum.
A -GELİR VERGİSİ MÜKELLEFLERİNCE TUTULACAK DEFTERLER
Bilanço Esasına Göre Tutulacak Defterler (Gerçek Kişiler)
· Yevmiye Defteri
· Defteri Kebir
· Envanter Defteri
B -KOLLEKTİF VE KOMANDİT ŞİRKETLER TARAFINDAN TUTULACAK DEFTERLER
· Yevmiye Defteri
· Defteri Kebir
· Envanter Defteri
· Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defteri
Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ’in 5’inci Maddesi’nin 2’nci Bendi’ne istinaden, kollektif ve komandit şirketler; yevmiye, kebir ve envanter defterlerine ek olarak genel kurul toplantı ve müzakere defterini de tutarlar.
İşletme Esasına Göre Tutulacak Defter: Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ’in Geçici 1’inci Maddesi’ne göre, gerçek kişi tacirlerden Vergi Usul Kanunu’na göre ikinci sınıf tüccar sayılanlar, yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar bu Tebliğ’de sayılan defterler yerine adı geçen Kanun hükümlerine uygun olarak işletme hesabı esasına göre defter tutabilirler.
Serbest Meslek Erbabının Tutacağı Defter; Serbest Meslek Kazanç Defteri
C -KURUMLAR VERGİSİ MÜKELLEFLERİNCE TUTULACAK DEFTERLER
1- Anonim Şirketler, Sermayesi Paylara Bölünmüş Komandit Şirketler Tarafından Tutulacak Defterler
· Yevmiye Defteri
· Defter-i Kebir (Büyük Defter)
· Envanter Defteri
· Yönetim Kurulu Karar Defteri
· Pay Defteri
· Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defteri
· Damga Vergisi Defteri (Sürekli mükellefiyeti olanlar ile Anonim Şirketler)
Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ’in Geçici 3’üncü Maddesi’ne göre mevcut durumda kullanılmakta olan, pay defteri ile genel kurul toplantı ve müzakere defteri yeterli yaprakları bulunmak kaydıyla ve bu Tebliğ’de belirtilen bilgilerden eksik olanların yazılması suretiyle açılış onayı yapılmaksızın kullanılmaya devam edilebilir.
2- Limited Şirketlerin Tarafından Tutulacak Defterler
· Yevmiye Defteri
· Defteri Kebir
· Envanter Defteri
· Pay Defteri
· Genel Kurul Toplantı ve Müzakere Defteri
· Müdürler Kurulu Karar Defteri (Zorunlu değil)
· Damga Vergisi Defteri (Sürekli mükellefiyeti olanlar)
Limited şirketlerde de, anonim şirketlerde olduğu gibi mevcut durumda kullanılmakta olan pay defteri ile genel kurul toplantı ve müzakere defteri yeterli yaprakları bulunmak kaydıyla ve bu Tebliğ’de belirtilen bilgilerden eksik olanların yazılması suretiyle açılış onayı yapılmaksızın kullanılmaya devam edilebilir. Ayrıca limited şirketlerde halen kullanılmakta olan ortaklar kurulu karar defterleri de -yeterli yaprakları bulunmak kaydıyla- genel kurul toplantı ve müzakere defteri olarak kullanılmaya devam edilebilir.
Ticari Defterlere İlişkin Tebliğ’in 11’inci Maddesi’nin 4’üncü Bendi’ne göre “Limited şirketlerde müdür veya müdürler kurulunun şirket yönetimi ile ilgili aldığı kararlar, genel kurul toplantı ve müzakere defterine kaydedilebileceği gibi; ayrı bir müdürler kurulu karar defterinde de tutulabilir. Müdürler kurulu karar defterinin tutulması halinde açılış ve kapanış onayları dahil olmak üzere yönetim kurulu karar defterine ilişkin hükümler uygulanır. Kararların genel kurul toplantı ve müzakere defterine kaydedilmesi halinde 10’uncu Madde’nin 2’nci Fıkrası’nda belirtilen hususların yazılması zorunludur. Ayrı bir müdürler kurulu karar defteri tutulması halinde müdür veya müdürler kurulu kararları genel kurul toplantı ve müzakere defterine kaydedilemez.”
3-Dernek ve Vakıfların İktisadi İşletmeleri Tarafından Tutulacak Defterler
a) Yevmiye Defteri
b) Defteri Kebir
c) Envanter Defteri
Ticari Defterler Tebliği’nin 5’inci Madde’sinin 4’üncü Bendi’ne göre, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri aynı Madde’nin 1’inci Bendi’ndeki defterleri tutarlar.
D -DEFTERLERİN TASDİK ZAMANI
Defterlerin tasdik zamanları hem 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 221’inci Maddesi’nde hem de 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 64’üncü Maddesi’nde belirtilmiştir. Buna göre defter tasdikleri:
- Öteden beri işe devam etmekte olanlar defterin kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda;
- Hesap dönemleri Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilenler, defterin kullanılacağı hesap döneminden önce gelen son ayda;
- Yeniden işe başlayanlar, sınıf değiştirenler ve yeni bir mükellefiyete girenler işe başlama, sınıf değiştirme ve yeni mükellefiyete girme tarihinden önce; vergi muafiyeti kalkanlar, muaflıktan çıkma tarihinden başlayarak on gün içinde;
- Tasdike tabi defterlerin dolması dolayısıyla veya sair sebeplerle yıl içinde yeni defter kullanmaya mecbur olanlar bunları kullanmaya başlamadan önce,
Yaptırılmalıdır.
E- KAPANIŞ ONAYI YAPILACAK DEFTERLER
Yevmiye Defteri: İzleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar yevmiye defterinin kapanış onayı (tasdiki) yaptırılmalıdır.
Anonim Şirket Yönetim Kurulu Karar Defteri: İzleyen faaliyet döneminin birinci ayının sonuna kadar anonim şirketlerde yönetim kurulu karar defterinin kapanış onayı (tasdiki) yaptırılmalıdır.
Bu defterler dışındaki defterlerin kapanış tasdiki yaptırılmayacaktır.
E- ONAY YENİLEME (ARA TASDİK)
Kapanış onayı (tasdik) yapılması gereken defterler ile açılış onayı (tasdik) yapılması gereken defterlerden yeterli sayfası olanlar mali hesap dönemlerinin ilk ayı içerisinde onay yenileme (ara tasdik) yapabilirler.
Onay yenileme yapılabilecek defterler
· İşletme defteri,
· Serbest meslek kazanç defteri,
· Yevmiye defteri,
· Defteri kebir,
· Envanter defteri
· Anonim Şirket Yönetim Kurulu Karar Defteri
· Damga Vergisi Defteri
F- E-DEFTER UYGULAMASINDA AÇILIŞ ONAY VE KAPANIŞ ONAY SÜRELERİ
(Yevmiye ve Kebir Defterleri için)
Açılış Onayı: 1 Sıra No’lu Elektronik Defter
Genel Tebliğine göre Gerçek ve Tüzel kişiler için “Elektronik defter tutma
sürecinde hesap döneminin ilk ayının( Ocak 2017 ) beratının alınması açılış
onayı yerine geçecektir. ” hükmü bulunmaktadır. Berat yükleme süresi, ilgili
olduğu ayı takip eden üçüncü ayın son gününe kadar olduğundan, bu süreler
içerisinde yapılan hesap döneminin ilk ayına ait berat yüklemeleri (Nisan/2017)
açılış onayı yerine geçecektir.
Kapanış Onayı: 1 Sıra No’lu Elektronik Defter Genel Tebliğine göre
Gerçek ve Tüzel kişiler için “Elektronik defter tutma sürecinde hesap döneminin
son ayının beratının alınması kapanış onayı yerine geçecektir.” hükmü
bulunmaktadır.
• Tüzel Kişiler Hesap döneminin son ayına(Aralık 2016) ait
elektronik defterlerin beratları 1 Sıra No’lu Elektronik Defter Genel
Tebliğinde yapılan değişikliğe göre kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği
ayın son gününe kadar gönderilmelidir. Bu süreler içerisinde yapılan hesap
döneminin son ayına (Nisan 2017) ait berat yüklemeleri kapanış onayı yerine
geçecektir.
• Gerçek Kişiler Hesap döneminin son ayına(Aralık 2016) ait
elektronik defterlerin beratları 1 Sıra No’lu Elektronik Defter Genel
Tebliğinde yapılan değişikliğe göre ilgili olduğu ayı takip eden üçüncü ayın
son gününe (Mart 2017) kadar
gönderilmelidir. Bu süreler içerisinde yapılan hesap döneminin son ayına ait
berat yüklemeleri kapanış onayı yerine geçecektir.
Bunlar için başkaca onay yapılmayacaktır.
Sonuç olarak,
Her ne kadar mali yılını normal hesap dönemi olarak kullanan mükellefler çoğunlukta olsa da; özel hesap dönemine tabi işletmelerin sayısı da giderek artıyor. İster normal hesap dönemi kullansınlar, ister özel hesap dönemi kullansınlar, mükellefler;
- Bir önceki hesap dönemlerinin son ayında takip eden yıla ilişkin açılış onayına tabi defterlerin açılış işlemini,
- Onay yenilemeye tabi defterler için hesap dönemi ilk ayında ara tasdik (onay yenileme) işlemlerini,
-Takip eden 6’ncı ayın sonuna kadar yevmiye defteri kapanış işlemlerini yapmak zorundadır.
- Ayrıca anonim şirketler yönetim kurulu karar defterlerini diğer defterler ile aynı zamanda açılış tasdiki yaptırmalı, takip eden yılın ilk ayında kapanış veya ara tasdik yaptırmalı;
Ayrıca ilgili hesap döneminin son ayında defterinde ara tasdik yaptırmaya yetecek kadar sayfası olup olmadığını kontrol etmeyi unutmamalıdır. Yeterli sayfa yoksa, son ay içerisinde yeni dönemde kullanacağı defterin açılış tasdikini yaptırmalıdır.
e-Defter mükellefiyetine geçen mükellefler ise, yevmiye ve büyük defterleri (defter-i kebir) elektronik ortamda verecek olup, şirketin özelliklerine göre tutması gereken diğer defterleri kağıt olarak noterden tasdik ettirerek kullanmaya devam edecektir.
SA YMM ve Denetim
Ziya Elmas
İMALAT SANAYİCİSİNİN 2017 YILI
İNŞAAT YATIRIMLARI
İÇİN ÖDEDİĞİ KDV İADE EDİLECEKTİR
Sabri Arpaç
sabriarpacymm@gmail.com
1- İadenin kapsamı
6770 sayılı Kanunun 10 uncu maddesiyle 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’na eklenen geçici 37 nci madde eklenmektedir. Bu madde ile imalat sanayii yatırımları üzerindeki KDV yükü geçici olarak giderilmektedir. Bu yatırımlar nedeniyle 2017 yılında yapılacak inşaat harcamaları dolayısıyla yüklenilecek KDV’nin mükelleflere iadesi sağlanmaktadır.
İstisna, sadece imalat sanayinde faaaliyet gösteren yatırım teşvik belgesi sahiplerinin inşaat taahhüt, nakliye, harfiyat ve benzeri inşaat işlerine ait harcama faturalarda gösterilen mal ve hizmetler bünyesindeki katma değer vergisi iade konusu olacaktır.
Bu istisna, mal ve hizmetlerin alındığı tarihlerde satıcılara ödenen vergilerin iadesi ile ilgilidir. Yani elindeki belgeyi ibraz ederek alım sırasında vergi ödenmemesi şeklinde bir uygulama söz konusu değildir.
Yani yatırımcıya mal veya hizmet teslim edenlerin belge kapsamında katma değer vergisi hesaplamamalarını kapsamamaktadır.
Mükelleflerin yukarıda açıklandığı şekilde belge kapsamında mal ve hizmet alımları için düzenlenen faturalarda gösterilen ve indirim yoluyla telafi edilemeyen vergilerin iadesi öngörülmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, altı aylık veya yıllık dönemlerde yüklenilen ve indirim yoluyla telafi edilemeyen KDV iade talep edilmesi halinde genel esaslara göre iade edilecektir.
2- Uygulamadan Yararlanmanın Şartları:
Bu uygulamadan yararlanabilmek
için;
- İmalat sanayiine yönelik düzenlenmiş bir yatırım teşvik belgesine sahip
olması,
- İnşaat işinin teşvik belgesinde öngörülen yatırıma ilişkin olması ve teşvik
belgesinde öngörülen süre için yani 2017 yılında yapılmış olması, gerekir.
3- İadenin yapılma zamanı
İade edilecek KDV tutarı altı aylık veya yıllık dönemlere ilişkin son dönem beyannamesindeki sonraki döneme devreden KDV tutarını aşamayacak ve aşağıdaki zamanlarda ödenecektir:
Buna göre;
- 50 milyon TL ve üzerindeki
sabit yatırım tutarı olanların yılın altı aylık dilimlerinde yüklenilen ancak
indirilemeyen KDV si altı ayı takip eden 1 yıl içinde,
- Daha düşük sabit yatırım tutarı olanların yıl içinde yüklenilen ancak
indirilemeyen KDV’si ertesi yıl içinde iade öngörülmektedir.
İmalat sanayiine yönelik yatırım teşvik belgesi kapsamında;
- Asgari 50 milyon TL tutarında
sabit yatırım öngörülen yatırımlara ilişkin inşaat işleri nedeniyle 2017 yılının
ilk altı aylık döneminde (01.01.2017-30.06.2017 tarihleri arası) söz konusu
yatırım teşvik belgesi sahibi mükelleflere düzenlenen faturalarda yer alan ve
bu süre içinde indirim yoluyla telafi edilemeyen KDV’nin izleyen 1 yıl içinde
(01.07.2017-30.06.2018),
- Asgari 50 milyon TL tutarında sabit yatırım öngörülen yatırımlara ilişkin
inşaat işleri nedeniyle 2017 yılının ikinci altı aylık döneminde
(01.07.2017-31.12.2017 tarihleri arası) söz konusu yatırım teşvik belgesi
sahibi mükelleflere düzenlenen faturalarda yer alan ve bu süre içinde indirim
yoluyla telafi edilemeyen KDV’nin izleyen 1 yıl içinde (01.01.2018-31.12.2018),
- 50 milyon Türk Lirası tutarına kadar sabit yatırım öngörülen yatırımlara
ilişkin inşaat işleri nedeniyle 2017 yılında söz konusu yatırım teşvik belgesi
sahibi mükelleflere düzenlenen faturalarda yer alan ve 2017 yılı sonuna kadar
indirim yoluyla telafi edilemeyen KDV’nin izleyen yıl içinde
(01.01.2018-31.12.2018),
Talep edenlere iadesi öngörülmektedir.
KDV İADESİ ALACAK MÜTEAHHİTLER 25 ARALIK
İndirimli oran nedeniyle katma
değer vergisi iadesi alacak
olan konut müteahhitleri 2016 yılı
iadelerini nakden ya da mahsuben
alabilmeleri için en geç Kasım
2017 katma değer vergisi beyannamelerinde
iade isteminde
bulunmalıdırlar. Kasım 2017 beyannamesi
25 Aralık 2017 tarihine
kadar verilmelidir. Bu tarihten sonra
istenen vergiler vergi daireleri
tarafından iade edilmemektedir.
KDV NEDEN İADE
EDİLMEKTEDİR?
Katma Değer Vergisi Kanununun
28 inci maddesinde katma
değer vergisi oranı vergiye tabi
her işlem için %10 olarak hükme
bağlanmıştır. Bakanlar Kurulu bu
oranı 4 katına kadar artırmaya,
%1 kadar indirmeye, bu oranlar
dahilinde muhtelif mal ve hizmetler
ile bazı malların perakende
safhası ve inşaatın yapıldığı arsanın
veya konutun vergi değeri ve
bulunduğu yeri esas alarak konut
teslimleri için farklı vergi oranları
tespit etmeye yetkili olduğu hükme
bağlanmıştır. (KDVK Md. 28).
Bakanlar Kurulunca vergi oranları
indirilen teslim ve hizmetler
dolayısıyla yüklenilen ve indirim
yoluyla giderilemeyen KDV tutarlarının,
Bakanlar Kurulu Kararı ile
belirlenen sınırı aşan kısmının mü-
kellefin borçlarına yılı içinde vergilendirme
dönemleri itibarıyla
mahsuben, mahsup edilecek bir
vergi bulunmaması halinde nakden
iade etmektedir. Yılı içinde
iade ya da mahsuben alınamayan
katma değer vergisi ise, izleyen
yıl içerisinde talep edilmesi
kaydıyla nakden ya da söz konusu
borçlara mahsuben iade edilmektedir.
Katma Değer Vergisi Kanunun
29 uncu maddesinin (2) numaralı
fıkrasında 6770 sayılı Kanunla yapılan
değişiklikle, Bakanlar Kurulu
tarafından vergi nispeti indirilen
teslim ve hizmetlerle ilgili olup teslim
ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme
döneminde indirilemeyen
ve tutarı Bakanlar Kurulu’nca
tespit edilecek sınırı aşan (2016 yılı
için 20.600, 2017 yılı için ise 10.000
TL) mahsuben iade edilmeyen
verginin yılı içinde nakden iadesiyle
ilgili sektörler, mal ve hizmet
grupları ve dönemleri itibariyle
belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkili
kılındığı hükme bağlanmıştır.
Bu yetki çerçevesinde, indirimli
orana tabi konut teslimlerinden
doğan KDV iadelerinin, yılı içinde
vergilendirme dönemleri itibariyle
talep edilmesi kaydıyla nakden
yapılmasına da başlanmıştır.
NEDEN 25 ARALIK
Bilindiği gibi, mükellefler ve
vergi kesintisi yapmakla sorumlu
tutulanlar katma değer vergisi
beyannamelerini, vergilendirme
dönemlerini takip eden ayın
24 cü günü akşamına kadar ilgili
vergi dairesine vermekle yükümlüdürler.
Buna göre; mükellefler Kasım
ayı beyannamelerini 24 Aralık2017
akşamına kadar vermek
zorundaydılar. Ancak, 24 Aralık
2017 günü Pazar tatili olması nedeniyle
beyanname 25 Aralık akşamına
kadar verilebilecektir. Bu
süreden sonra verilecek beyannamelerde
2016 yılı ile ilgili vergi
iadesi talebinde bulunmak söz
konusu değildir.
İade alacağının ait olduğu aylık
dönemde mahsuben iadesinin
talep edilmesi ihtiyaridir. Bu sebeple
indirimli orana tabi işlemleri
bulunan mükellefler hak kazandıkları
iade miktarını cari yılın sonraki
dönemlerinde mahsuba konu
edebilecekleri gibi, bir sonraki yılda
da Katma Değer Vergisi Genel
Uygulama Tebliği’nin (III/B-3.2.)
bölümündeki açıklamalara göre
talep etmeleri şartıyla nakden
veya mahsuben geri alabileceklerdir.
Maliye Bakanlığı uygulaması-
na göre; süresinde iade hakkını
kullanmayan mükelleflerin, daha
sonra düzeltme beyannameleri
ile iade talebinde bulunmaları
mümkün değildir. Örnek olarak
2016 yılında nakden veya mahsuben
talep edilemeyen katma değer
vergisi iadeleri
2017 yılının Kasım
beyannamesinin
verildiği 25 Aralıktan sonra istenmesi
mümkün olmayacaktır. Ancak,
bu konu Vergi Usul Kanununun
114 ncü ve izleyen maddeleri
kapsamında dava konusu da edilebilir
kanaatindeyiz.
Nitekim Maliye Bakanlığı Katma
Değer Vergisi Genel Uygulama
Tebliği’nde; izleyen yılın OcakKasım
dönemlerinde usulüne
uygun olarak iade talebinde bulunan
mükelleflerin de talep edilen
iade tutarını artırmak amacıyla,
sonraki yıllarda bu dönemlere
ilişkin düzeltme beyannamesi vermek
suretiyle iade talebinde bulunmaları
söz konusu değildir. Ancak
izleyen yıl içerisinde talep
edilen iade tutarının, aynı yıl içerisinde
düzeltme beyannamesi
ile artırılması mümkün olup bu şekilde
artırılan kısmın iadesi münhasıran
vergi inceleme raporuna
göre yerine getirileceğini açıklamıştır.
Memurların sermaye şirketlerine ortak olmalarının önünde bir engel bulunmamaktadır. Bunun için öncelikle iki kanuna bakmak gerekir. Birisi Devlet Memurları Kanunu, diğeri ise, Türk Ticaret Kanunu.
DEVLET MEMURLARI KANUNUNA
GÖRE
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesinin birinci ve
ikinci fıkralarında "Memurlar Türk Ticaret Kanununa göre (Tacir)
veya (Esnaf) sayılmalarını gerektirecek bir faaliyette bulunamaz, ticaret
ve sanayi
müesseselerinde görev alamaz, ticari mümessil veya ticari vekil veya
kollektif şirketlerde ortak veya komandit şirkette komandite ortak
olamazlar.’ denilmektedir.
Devlet memurlarının Devlete ait ticari işletmelerde ‘kurumlarını
temsilen alacakları görevler’ ticaret ya da esnaf sayılmalarını
gerektirmez. Memurlar; ‘mesleki faaliyette veya serbest meslek icrasında
bulunmak üzere ofis, büro, muayene hane ve benzeri yerler açamaz; gerçek
kişilere, özel hukuk tüzel kişilerine veya kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşlarına ait herhangi bir iş yerinde veya vakıf yükseköğretim
kurumlarında’ çalışmaları yasaklanmıştır.
Buna rağmen, memurların üyesi oldukları; ‘yapı, kalkınma ve
tüketim kooperatifleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve
kanunla kurulmuş yardım sandıklarının yönetim, denetim ve disiplin kurulları
üyelikleri
ile özel kanunlarda belirtilen görevler’ bu yasaklamanın dışında bırakılmıştır.
TÜRK TİCARET KANUNUNA GÖRE
6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 16 ncı maddesinin birinci fıkrasında
"Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme
işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel
hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere
Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri
tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir’ sayılırlar.
Aynı Kanunun 124 üncü maddesinde; "Ticaret şirketleri; kollektif,
komandit, anonim, limitet ve kooperatif şirketlerden ibaret olduğu;
kollektif ile komandit şirketlerin şahıs şirketleri, anonim, limited ve
sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ise sermaye şirketi’
sayılmaktadır. Kanunun 125 inci maddesinin birinci fıkrasında da
"Ticaret şirketleri tüzel kişiliği haizdir." hükmü yer
almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendiğinde anonim, limitet ve
eshamlı komandit şirketler (sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket)
tüzel kişi tacir sayılmakla birlikte, sermaye hissedarları bu
sıfatlarından dolayı tacir sayılmamaktadır.
Ayrıca Türk Ticaret Kanununun; - TTK’nun 365 inci maddesi hükmüne göre;
anonim şirketler, yönetim kurulu tarafından yönetilip temsil
edildiklerinden dolayı ortakların ticari sıfatları
bulunmaması, -Kanunun 367 nci maddesinde "Yönetim kurulu esas
sözleşmeye konulacak bir hükümle, düzenleyeceği bir iç yönergeye göre,
yönetimi, kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya
üçüncü kişiye devretmeye yetkili kılınabilmesi,
-Limited şirkete ilişkin olarak da aynı Kanunun 623 üncü maddesinin
birinci fıkrasında "Şirketin yönetimi ve temsili şirket
sözleşmesi ile düzenlenir. Şirketin sözleşmesi ile yönetimi ve temsili,
müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya
da üçüncü kişilere verilebilir. En azından bir ortağın, şirketi yönetim
hakkının ve temsil yetkisinin’’ bulunması, Hükümleri yer almaktadır.
GELİR VERGİSİ KANUNUNA GÖRE
Gelir Vergisi Kanununda 7 gelir unsuru sayılmıştır. Ticari kazanç ve
serbest meslek kazancı faaliyetleri memuriyetle bağdaşmayan
faaliyetlerdir. Yani; bakkal, kasap, manav, emlakçı gibi ticaret erbabı
ile avukat, mühendis ve
benzeri serbest meslek faaliyetlerini bir işyeri açarak sürdürenler 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununa göre yasak kapsamında bulunmaktadırlar.
Devlet Memurları Kanunu, Türk Ticaret Kanun ve Gelir Vergisi Kanunları
hükümleri birlikte incelendiğinde; Devlet memurlarının, anonim ve limitet
şirket ortağı olmaları memuriyetlerine olumsuz etki etmez. Sermayesi
paylara bölünmüş komandit ve eshamlı komandit şirketlerin komanditer
ortakları olması da memuriyetlerine olumsuz
etki etmez. Ancak, memurlar anonim ve limitet şirketlerin yönetim ve
denetiminde görev
alamazlar. Sermayesi paylara bölünmüş komandit ve eshamlı
komandit şirketlerin komandite ortağı olamazlar. Komanditer ortağı
olmalarında ise memuriyetlerine bir engel teşkil etmez.
ANONİM ŞİRKET HİSSE DEVİRLERİNİN VERGİLENDİRİLMESİ
Bir anonim şirketteki hissenizi satıyorsunuz. Herhangi bir vergi ödeyecek misiniz? Son yıllarda en çok sorulan ve tereddüt edilen konulardan biri. Bu yazımızda anonim şirket ortaklık veya hisse devirlerinin vergilendirilmesi olacaktır.
Sermaye piyasalarının gelişmesi, sermayenin tabana yayılması ve global sermayenin bütün dünyaya yayılması, Türkiye’nin önemlice yabancı sermaye alması, vergi kanunlarının uygulamasından da etkili olmaktadır.
Bu anlamda Ülkemizde de şahıs işletmeleri yerine sermaye şirketleri şeklinde mükellefiyetler yaygın hale geldi. Şirketler genel olarak, limitet ve anonim şirket şeklinde kurulmaktadır. Doğal olarak bunların paylarının edinilmesi ve devirleri, yani mevcut hissedarları, aile üyeleri veya diğer kişi ve kuruluşlar arasında da devir ve edinimleri yapılmaktadır.
Ancak, Yeni Türk Ticaret Kanununa göre anonim şirketlerin tek kişi ile de kurulabilmesi olanaklı hale geldi. Bu nedenle, son zamanlarda yaygın olarak şirketler anonim olarak kurulmakta, limitet şirketlerde tür değiştirerek anonime şirkete dönüşmektedir.
Bu yazımızın konusu anonim şirketlerin devirlerin vergilendirilmesi olacaktır.
ANONİM ŞİRKET HİSSE SENEDİ BASTIRMAMIŞSA
Anonim şirketlerin hisse senedi ve ortaklık haklarının devri, bazı şekli unsurlarına dikkat edilmemesi sonucu vergilendirilmesi konusunda da farklı uygulamalarla karşılaşılmaktadır.
Hisse senedi bastırmayan veya hisse karşılığında ilmühaber düzenlemeyen, anonim şirketlerin ortakları, hissesini kaç yıl sonra ve kime satarsa satsın, bundan doğan kazanç Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 80 nci maddesine göre “değer artışı kazancı” olarak, gelir vergisine tabi tutulmaktadır.
Ancak endeksleme için Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 81/son maddesindeki % 10 artış oranı üzerinde olmasına dikkat edilmelidir.
İktisap (edinme) bedeli yani hisse maliyeti, hisselerin elden çıkarıldığı ay hariç olmak üzere, Türkiye İstatistik Kurumu’nca belirlenen üretici fiyat endeksi (ÜFE) artış oranında artırılarak tespit edilmektedir. Bulunan bu değer ile satış değeri arasındaki fark 2017 yılı için 11.000 TL’yi aşan kısmı vergi matrahını oluşturmaktadır.
Bu arada; nev’i değiştirme konusunda edinme tarihinin tespiti önemlidir. 2 yıllık elde tutma ve maliyetin (ÜFE) ye göre saptanması için önemlidir.
Yani bir limitet şirketin anonim şirkete dönüşmesinde hisse senedinin son iktisap tarihi mi, limitet şirketteki ortaklık hakkının edinildiği tarih mi olacak? Konu dönüşümden önceki edinme tarihi olduğu şeklinde istikrar bulmuştur. Böylece elde tutma ile ilgili 2 yıllık sürenin hesabında mükellef yararına çözüm sağlanmış olmaktadır.
HİSSE SENEDİ VEYA İLMUHABER BASTIRMIŞSA
Türk Ticaret Kanunu'nun 486/2 nci maddesi gereğince taşıyıcısına (hamiline) yazılı paylar için üç ay içinde pay senetlerinin bastırılıp pay sahiplerine dağıtılması zorunludur. İsme yazılı (nama yazılı) paylar için pay senedi bastırılma zorunluluğu bulunmamaktadır.
Azlığın istemi üzerine isme yazılı pay senedinin bastırılıp ismi yazılı pay senedi sahiplerine dağıtılması gerekmektedir.
Bu konuda Türk Ticaret Kanunu’nun pay senedi bastırılması ile ilgili 486 nci maddesi; ‘’ (1) Şirketin ve sermaye artırımının tescilinden önce çıkarılan paylar geçersizdir; ancak, iştirak taahhüdünden doğan yükümlülükler geçerliliklerini sürdürür.
(2) Paylar hamiline yazılı ise yönetim kurulu, pay bedelinin tamamının ödenmesi tarihinden itibaren üç ay içinde pay senetlerini bastırıp pay sahiplerine dağıtır. Yönetim kurulunun hamiline yazılı pay senetlerinin bastırılmasına ilişkin kararı tescil ve ilan edilir, ayrıca şirketin internet sitesine konulur. Pay senedi bastırılıncaya kadar ilmühaber çıkarılabilir. İlmühaberlere kıyas yoluyla nama yazılı pay senetlerine ilişkin hükümler uygulanır.
(3) Azlık istemde bulunursa nama yazılı pay senedi bastırılıp tüm nama yazılı pay senedi sahiplerine dağıtılır.
(4) Tescilden önce pay senedi çıkaran kimse, bundan doğan zararlardan sorumludur.’’ Şeklindedir.
Bu durumda hisse senedi bastırılması daha mükellef yararına olmaktadır. Çünkü; Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 80/1 nci maddesine göre, iki yıldan fazla süre ile elde tutulan hisse senetlerinin elden çıkartılmasından yani satılmasından doğan kazanç, tutarı ne olursa olsun, gelir vergisine tabi değildir.
İlmühaberler de hisse senedi olarak kabul ediliyor. Bu nedenle, ilmühaberlerin elden çıkartılması da hisse senetlerinin elden çıkartılması gibi değerlendiriliyor.
Gerçek kişilerin Borsada elde ettikleri hisse senedi satış kazancı, tutarı ne olursa olsun süre sınırlaması da olmaksızın, yani bir ay sonra dahi elden çıkarılsın gelir vergisine de stopaja da tabi değil.
BASTIRILAN HİSSE SENETLERİ VE İLMUHABERLERİN SATIŞLARI KDV’YE TABİ DEĞİLDİR
Katma Değer Vergisi Kanununun 17/4-g maddesine göre, hisse senedi satış işlemi KDV’ye tabi değildir. Geçici ilmühaber ile yapılan satışlar da hisse senedi olarak kabul edilip KDV’den istisnadır.
Ancak, hisse senedi ve ilmühaber bastırmayan ve iki yıl içinde satılan hisseleri % 18 KDV’ye tabidir.
KONUYA İLİŞKİN ÖZELGE ÖZETLERİ
İki yıldan fazla süre ile elde tutulduktan sonra elden çıkarılan hisse senetlerinin satışından kazanç doğması durumunda, bu kazançlar değer artışı kazancı olarak dikkate alınmayacak ve vergiye tabi tutulmayacaktır. Sahip olunan hisse senetlerinin iki yıldan daha az bir süre elde tutularak satılması durumunda ise elde edilen kazanç, değer artışı kazancı olarak vergilendirilmesi gerekir. (GİB, Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 28.02.2017 tarih ve 38418978-120[Mük80-16/14]-63676 sayılı özelgesi).
Hisse senedi bastırılmamış veya hisse senedi yerine geçen geçici ilmühaberle temsil edilmeyen anonim şirkete ait ortaklık hissesinin satılması şeklinde gerçekleşmesi halinde, satıştan doğan kazanç Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı fıkrası kapsamında herhangi bir süre ile sınırlı olmaksızın, değer artışı kazancı olarak gelir vergisine tabi tutulacaktır. Ayrıca, bir takvim yılında elde edilecek olan değer artış kazancının Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 80 inci maddesinin üçüncü fıkrasında satışın gerçekleştiği yıla ilişkin olarak belirtilen istisna (2017 yılı için 11.000 TL) tutarından yararlanacağı tabiidir.
Hisse senedi bastırılmış olması durumunda söz konusu ortaklık pay senetlerinin satışından doğan kazancın Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi kapsamında menkul kıymetlerin elden çıkarılmasından doğan kazanç olarak değerlendirilmesi gerektiğinden, payların iktisap tarihinden itibaren 2 yıldan fazla süre ile elde tutulduktan sonra satılması durumunda satıştan doğan kazanç vergilendirilmeyecektir.
Söz konusu ortaklık paylarının bu süre dolmadan satışı halinde ise elde edilecek kazancın, Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi kapsamında değer artış kazancı olarak vergilendirilmesi gerekmektedir. (GİB, Gaziantep Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 17.05.2017 tarih ve 16700543-120[17-515-89]-22798 sayılı özelgesi).
Kasım 2017 beyannamesi 25 Aralık 2017 tarihine kadar verilmelidir. Bu tarihten sonra istenen vergiler vergi daireleri tarafından iade edilmemektedir.
KDV NEDEN İADE EDİLMEKTEDİR?
Katma Değer Vergisi Kanununun 28 inci maddesinde katma değer vergisi oranı vergiye tabi her işlem için %10 olarak hükme bağlanmıştır. Bakanlar Kurulu bu oranı 4 katına kadar artırmaya, %1 kadar indirmeye, bu oranlar dahilinde muhtelif mal ve hizmetler ile bazı malların perakende safhası ve inşaatın yapıldığı arsanın veya konutun vergi değeri ve bulunduğu yeri esas alarak konut teslimleri için farklı vergi oranları tespit etmeye yetkili olduğu hükme bağlanmıştır. (KDVK Md. 28).
Bakanlar Kurulunca vergi oranları indirilen teslim ve hizmetler dolayısıyla yüklenilen ve indirim yoluyla giderilemeyen KDV tutarlarının, Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen sınırı aşan kısmının mükellefin borçlarına yılı içinde vergilendirme dönemleri itibarıyla mahsuben, mahsup edilecek bir vergi bulunmaması halinde nakden iade etmektedir. Yılı içinde iade ya da mahsuben alınamayan katma değer vergisi ise, izleyen yıl içerisinde talep edilmesi kaydıyla nakden ya da söz konusu borçlara mahsuben iade edilmektedir.
Katma Değer Vergisi Kanunun 29 uncu maddesinin (2) numaralı fıkrasında 6770 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, Bakanlar Kurulu tarafından vergi nispeti indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olup teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulu’nca tespit edilecek sınırı aşan (2016 yılı için 20.600, 2017 yılı için ise 10.000 TL) mahsuben iade edilmeyen verginin yılı içinde nakden iadesiyle ilgili sektörler, mal ve hizmet grupları ve dönemleri itibariyle belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkili kılındığı hükme bağlanmıştır.
Bu yetki çerçevesinde, indirimli orana tabi konut teslimlerinden doğan KDV iadelerinin, yılı içinde vergilendirme dönemleri itibariyle talep edilmesi kaydıyla nakden yapılmasına da başlanmıştır.
NEDEN 25 ARALIK
Bilindiği gibi, mükellefler ve vergi kesintisi yapmakla sorumlu tutulanlar katma değer vergisi beyannamelerini, vergilendirme dönemlerini takip eden ayın 24 cü günü akşamına kadar ilgili vergi dairesine vermekle yükümlüdürler.
Buna göre; mükellefler Kasım ayı beyannamelerini 24 Aralık2017 akşamına kadar vermek zorundaydılar. Ancak, 24 Aralık 2017 günü Pazar tatili olması nedeniyle beyanname 25 Aralık akşamına kadar verilebilecektir. Bu süreden sonra verilecek beyannamelerde 2016 yılı ile ilgili vergi iadesi talebinde bulunmak söz konusu değildir.
İade alacağının ait olduğu aylık dönemde mahsuben iadesinin talep edilmesi ihtiyaridir. Bu sebeple indirimli orana tabi işlemleri bulunan mükellefler hak kazandıkları iade miktarını cari yılın sonraki dönemlerinde mahsuba konu edebilecekleri gibi, bir sonraki yılda da Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği’nin (III/B-3.2.) bölümündeki açıklamalara göre talep etmeleri şartıyla nakden veya mahsuben geri alabileceklerdir.
Maliye Bakanlığı uygulamasına göre; süresinde iade hakkını kullanmayan mükelleflerin, daha sonra düzeltme beyannameleri ile iade talebinde bulunmaları mümkün değildir. Örnek olarak 2016 yılında nakden veya mahsuben talep edilemeyen katma değer vergisi iadeleri 2017 yılının Kasım beyannamesinin verildiği 25 Aralıktan sonra istenmesi mümkün olmayacaktır. Ancak, bu konu Vergi Usul Kanununun 114 ncü ve izleyen maddeleri kapsamında dava konusu da edilebilir kanaatindeyiz.
Nitekim Maliye Bakanlığı Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği’nde; izleyen yılın Ocak-Kasım dönemlerinde usulüne uygun olarak iade talebinde bulunan mükelleflerin de talep edilen iade tutarını artırmak amacıyla, sonraki yıllarda bu dönemlere ilişkin düzeltme beyannamesi vermek suretiyle iade talebinde bulunmaları söz konusu değildir. Ancak izleyen yıl içerisinde talep edilen iade tutarının, aynı yıl içerisinde düzeltme beyannamesi ile artırılması mümkün olup bu şekilde artırılan kısmın iadesi münhasıran vergi inceleme raporuna göre yerine getirileceğini açıklamıştır.
Bir yılı da geride bırakıyoruz. Ama hayat devam ediyor. 2017’nin yıl sonunu 2018’ın yılbaşına giriyoruz. Hediyeleşeceğiz, tebrikleşeceğiz. İşletmeler satışlarını arttırmaya çaba gösterecekler. Her yıl olduğu gibi bu yıl da işletmeler eşantiyonlar dağıtacaklar, satışlarını artırmak, işletmelerinin reklam ve tanıtımını yapacaklar.
Bu hediyelere eşantiyon denilmektedir. İşletmeler bu eşantiyonları kendi tanıtımlarını yapmak satış ve hizmetlerini artırmak için bedelsiz olarak dağıtmaktadırlar. Bu eşantiyonlar; kalem, anahtarlık, ajanda, takvim ve benzeri ürünler ve bazen de ürettikleri ürünlerden oluşmaktadır. Bu eşantiyonların üzerinde firmaların tanıtımı ve reklamı için üzerlerine yazılı baskı şeklinde unvanları, ürettikleri ürünün marka ve logosu da yazılabilmektedir.
EŞANTİYONLAR GELİR VE KURUMLAR VERGİSİ İÇİN GİDER YAZILIRLAR MI?
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 1. nci maddesinde göre gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı olarak tanımlanmış, Gelir Vergisi Kanunu'nun 2'nci maddesinde ise, gelir unsurları, gelirin tespitinde gerçek ve safi miktarları ile dikkate alınıp vergiye tabi tutulacağı hükme bağlanmıştır.
Safi tutarı tespit edebilmek için, gayrisafi hasılattan indirilebilecek giderler Gelir Vergisi Kanunu'nun 40'ıncı maddesinde sayılmıştır. Bu giderler gayrisafi hasılattan indirildikten sonra safi hasılat yani kazanç diğer adıyla matrah bulunmaktadır.
Kurumlar vergisi bakımında ise kurum kazancı; Gelir Vergisi Kanunu'nun 40'ıncı maddesinde sayılan giderlerin, kurum hasılatından indirilmesi ile tespit edileceği ilgili maddelerinde belirtilmiştir.
Dikkat edilecek husus ticari kazancın elde edilmesi ve sürdürülmesi için; yapılan giderlerin kazancın elde edilmesi ile ilgili olması ve Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun belgelerle belgelendirilmesi gerekmektedir.
İşletmelerin mal ve hizmet satışlarını artırmak amacıyla yapmış oldukları önemli genel giderlerden olan bu eşantiyonlar reklam ve pazarlama gideri olarak vergi hasılatından reklam ve pazarlama gideri olarak indirilmektedir.
Ancak; bu şekilde dağıtılan eşantiyonların, işletmelerin faaliyet konusu ve satış hacmiyle uyumlu ve ticari hayatın gerçeklerine uygun, makul miktarda olması ve kazancın elde edilmesi, sürdürülmesi ile ilgili olması gerekir.
EŞANTİYONLARIN KDV’DEN İNDİRİLECEK Mİ?
Katma değer vergisinin konusuna giren işlemler Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 1. inci maddesinde sayılmış, 3/a maddesinde vergiye tabi malların her ne surette olursa olsun vergiye tabi işlemler dışındaki amaçlarla işletmeden çekilmesi teslim sayılmıştır. Yani işletmenizden bir malı kişisel ihtiyaçlarınız için alıp kullandıysanız herkes gibi fatura düzenleyip katma değer vergisi ödeyeceksiniz.
Ancak, eşantiyon mallar, özel tüketim amacıyla değil, işletmelerin kendi tanıtım veya reklamlarını yapmak amacıyla verildiği için işletmeden çekilmesi teslim sayılmayacak, yani vergi hesaplanmayacak ve bunların işletmeye alınması sırasında alış faturalarında gösterilen katma değer vergisini de indirim konusu edebilecekler.
Nitekim, Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği'nin (I/B-10.2) bölümünde eşantiyon ve numune malların katma değer vergisi karşısındaki durumu aşağıdaki şekilde açıklanmıştır:
‘’Firmaların belirli zamanlarda, özellikle dini bayramlarda ve yılbaşlarında kendi tanıtımlarını yapmak amacıyla herhangi bir bedel almaksızın kalem, anahtarlık, ajanda, takvim ve benzeri eşya dağıtmaları geleneksel hale gelmiştir. Ticari hayatta eşantiyon olarak adlandırılan bu ürünler, her ne kadar işletmede tüketilmemekte ise de ayni pazarlama gideri niteliğinde olduğundan, bu ürünlerin müşterilere ayrıca bir bedel alınmaksızın teslimi KDV hesaplanmasını gerektirmez.’’
Sonuç olarak işletmelerin rakiplerine üstünlük sağlamak, ürün ve hizmetlerini tanıtmak ve satışlarını arttırmak için; reklam ve tanıtım amacıyla eşantiyon veya hediye olarak verilen mal ve hizmetler gelir ve kurumlar vergisi hasılatlarında gider olarak kabul edilecektir. Eşantiyon ve hediye malların bünyesine giren katma değer vergisi de indirim konusu edilecek ve eşantiyon ve hediye olarak verilmesi halinde katma değer vergisi hesaplanmayacaktır.
Sevgili okuyucular yeni yılınız kutlu olsun. Yeni yılda bir vergi yazarı ne gibi müjde verebilir ki. Zamları sıralar. Maalesef ben de onu yapacağım. Ama çelişkilerini belirterek. Vergi düzenlemeleri ile kimine vergi kolaylığı, kimine ise zam.
Ahmet Arif’in dizeleri gibi ‘’Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur. / Hiç akıl edip de düşünen var mı?/ Gün kimin hesabına tutar akşamı, / Rahmetinden kim demlenir bulutun.’’
Evet. ‘’Ayılana gazoz bayılana limon.’’ Bu eğlenceli roman havasındaki gazoza da vergi geldi. Alkollü, kolalı ve gazlı içecekler gibi sade gazoz da artık özel tüketim vergisine tabi. Şiirdeki gibi, vergiler kimine rahmet gibi yağar, kimine ise kasırga.
VERGİLER ARTIRILIYOR
2018 yılı emlak vergileri yüzde 50 artacak. Ayrıca, her yıl yeniden değerleme oranın yarısı kadar arttırılarak ödenecek. Gelir vergisi ile ilgili had ve değerler de yeniden değerleme oranı olan yüzde 14,74 oranında arttırılarak uygulanacak. Damga, harç, veraset ve intikal vergisi ve belediye gelirleri vergileri ile vergi cezaları da yüzde 14.74 oranında arttırılarak uygulanacak.
Ayrıca, kira gelirlerinin beyanında % 25 oranında uygulanmakta olan götürü gider de %15’e düşürüleceği için kira geliri sahiplerinin vergi yükü bir önceki yıla göre yüzde 10 yakın artacak. Yanı aldığı 100 liranın 40 lirasını vergi olarak ödeyecek.
Kurumlar vergisi oranı 2018, 2019 ve 2020 yılları için yüzde 20 yerine yüzde 22 olarak uygulanacak.
Engellilerin 200 bin liranın üstündeki otomobil alımlarına özel tüketim vergisi istisnası uygulanmayacak. Yani engellilerin vergi avantajı da kısmen kaldırılmaktadır. Gerekçesi ise istismar edildiği.
TİRYAKİLER YANDI
Ayrıca, makaron olarak tabir edilen sigara kâğıdı da ÖTV kapsamına alınıyor. Bir çoğmuz makaron’un ne demek olduğunu bilmeyebiliriz. Makaron, sarmalık kıyılmış tütün ürününde kullanılan boş filitreli sigara tüpü demek. Yaprak sigara kâğıdı ise, sarmalık kıyılmış tütün ürününde kullanılan yaprak şeklindeki sigara kağıdıdır.
Torba Kanunla makaron veya yaprak sigara kâğıdına ticari amaçla sarmalık kıyılmış tütün doldurulması, satılması, bulundurulması ve nakledilmesi da yasaklanıyor. Yani fakir köylü ürettiği tütün yerine 10,12, veya 13 liraya Amerikan sigarası içmek zorunda kalacak. Maliye ise yüksek vergi, idari para ve hapis cezası getirerek herkesi Amerika sigaralarını içmeye mahküm etmektedir. Yani yerli tütün ekimi açıkça yasak ve cezalarla engelleniyor, Türk tütün üreticisi cezalandırılarak meydan yabancı sigara tekellerine bırakılıyor.
Sigarayı kimi isteyerek zevk alarak, kimi de düçar olduğu bir illet olara içmektedir. Öyle ya da böyle bakkaldan 12 liraya satın aldığınız sigaranın sadece 2 TL’si sigara satış beli, bayi karı, satış ve pazarlama bedeli, 10 lirası ise ÖTV+KDV olarak Devlete ödendiğini biliyor muydunuz?
En çok tüketilen rakı ile bira için bir hesaplama yaptım. Vatandaşın Maliye için nasıl bir vergi veznesi olduğunu aşağıda ibretle göreceksiniz! 6 lira 25 kuruşa satılan 1 kutu biranın yaklaşık 4 TL’si vergi, geriye kalan 2.5 lirası ise satış fiyatı, bayi karı ve satış pazarlama gideri.
Rakıda ise konu daha da berbat; 100 cc’lik bir şişe rakının 70 TL’si ÖTV+KDV. Geriye kalan 35 TL’si ise rakının satış fiyatı, bayi karı ve satış pazarlama giderlerinden oluşmaktadır.
HANİ OTOMOBİL VERGİLERİ YÜZDE 15 ZAMLANACAKTI ZAM ORANI YÜZDE 64’ GEÇİYOR!
Ya otomobillerin vergisi. En büyük zam ise otomobillere. Bu yıldan başlayarak motorlu taşıtlar vergisi hesaplamasında otomobillerin motor gücü ve yaşı yanında taşıtın değeri de esas alınacak. Aşağıda farklı segmentlerdeki otomobillerin 2017, 2018 vergileri ve artış yüzdeleri kıyaslamalı olarak verilmiştir.
|
Otomobil |
2017 Vergisi TL |
2018 Vergisi TL |
Artış oran % |
|
1300 cc Altı |
623 |
892 |
43.17 |
|
2000 cc Altı |
2.772 |
4.317 |
55.7 |
|
4001 Yukarısı |
22.716 |
35.379 |
64.2 |
Yasa çalışmaları sırasında Maliye Bakanı’mız motorlu taşıtlar vergisinin yüzde 15 ile 25 arasında artacağını söylemişti. Açıklanan değerler ise yukarıda açıklandığı üzere yüzde 55, yüzde 64 üzerinde. Değerlendirilmesi okuyucularımızın takdirine…
MEMUR, EMEKLİ VE İŞÇİYE YÜZDE 5 YETER!
Gelelim dar gelirlilere; Ocak'ta tüm emeklilerin maaş zammı ise yüzde 5’i geçmeyecek. Bilindiği gibi memur emeklilerinin zammı toplu sözleşmeyle karara bağlanırken, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin maaşlarındaki artışı ise enflasyona göre yüzde 4.97.
2009 yılından başlayarak Torba Kanunlarla yatların, kotraların ve gemilerin (gemicikler de tabi), motorlu taşıt vergileri, özel tüketim vergisi ve katma değer vergilerinin sıfırlandığını biliyor musunuz?!. Yani gazoza vergi, yata, kotraya ve gemilere vergi yok! Sanki yatlarda fakirler sefa sürüyor! Doğan görünümlü şahin vergiye tabi yat, kotra değil. Garip- gurebaya, şoföre, bakkala, kasaba ise en ağır vergi.
Damga, harçlar ve kurumlar vergisi düzenlemeleri ile de kolay borçlanmanın ve sıcak paranın ülkeye akması için özendirici önlemler alınıyor.
BU VERGİLER SAVAŞ EKONOMİSİ İÇİN Mİ?
Yukarıdan beri anlatmaya çalıştıklarımızdan anlaşıldığı üzere; bu düzenlemeler ile ekonominin canlandırılması, işsizliğin azaltılması, halkın refahının artırılması yerine dışardan kolay borçlanma ve savaş ekonomisine kaynak yaratma amaçlanıyor. Hazinenin daha kolay iç ve dış borç alması için banka ve finans sektörüne Torba Kanunlar, KHK ve Bakanlar Kurulu Karaları ile mali yükümlülükler halkın sırtına yükleniyor.
Nitekim, Son Torba Kanun gerekçesinde savaş ekonomisi hazırlıkları şu şekilde ifade edilmektedir: ‘’Artan jeopolitik-güvenlik riskleri, savunma ve güvenlik birimlerimizin silah-teçhizat kabiliyetlerinin artırılması ve modernize edilmesini zorunlu kılıyor. Bu çerçevede artan ihtiyaçları karşılamak üzere Savunma Sanayi Müsteşarlığı bünyesinde olan savunma sanayi fonuna yeni kaynaklar oluşturmak üzere düzenlemeler yapılmaktadır.’’
2018 yılının, savaşsız, barış ve güvenlik içinde geçmesi dileklerimle…
Ey vergi mükellefleri e-tebligat konusunda çok dikkatli olun. Sizin kanuni haklarınız olan düzeltme, uzlaşma ve dava açma gibi haklarınızı kullanmadan haksız, yersiz milyonlarca vergi ve cezaya muhatap olabilirsiniz.
Şimdi neden dikkatli olmanız gerektiğini açıklamaya çalışalım. E-mail’nizi sekreterinize, muhasebecinize veya herhangi bir çalışanınıza verir o kişi de bu görevi ihmal ederse ya da kendiniz ihmal ederseniz çok büyük bir mali yükümlülük altına girmiş olursunuz.
Konuya geçmeden önce vergi tebligatlarının Vergi Usul Kanunu’nun 93 ve izleyen maddelerine göre yapıldığını, genel tebligatların ise 7201 sayılı Tebligat Kanunu’na göre yapıldığını belirtmemiz gerekir. Tebligat Kanunu hükümleri sadece ‘’talik suretiyle, yani kapıya yapıştırmak suretiyle tebliğ’’ hallerinde vergi tebligatlarına uygulanmaktadır. Ayrıca, Elektronik Tebligat Yönetmeliği de 19 Ocak 2013 tarih ve 28533 sayılı ResmÎ Gazete’de yayınlandığını da belirtelim. Bu yazımızın konusu Vergi Usul Kanunu elekrtonik tebligat hükümleri ile ilgili olacaktır.
ELEKTRONİK YA DA E-TEBLİGAT NEDİR?
Vergi Usul Kanununda tebliğ esasları; vergilendirme ile ilgili olup, hüküm ifade eden bilumum vesikalar ve yazılar adresleri bilinenlere posta yolu ile tebliğ edileceği hükme bağlanmıştır. Posta ile, memur eliyle ve ilan yolu ile yapılmakta olan vergi tebligatları 1 Nisan 2016 tarihinden itibaren elektronik bir adres vasıtasıyla elektronik ortamda da tebliğ edilmeye başlandı.
Buna göre; vergilendirme ile ilgili olup, hüküm ifade eden; her türlü yazı, bilgi, ihbarname, ödeme emri, bilgi isteme ve benzeri evraklar mükelleflerin e-posta adreslerine yani e-mail’lerine gönderilmek şeklinde tebliğ edilmektedir. Tebligat e-posta adresine gönderildiği tarihten itibaren 5 gün içinde tebliğ edilmiş sayılmaktadır.
Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı elektronik ortamda yapılacak tebliğle ilgili usul ve esasları belirleme yetkisini kullanarak yayınladığı 456 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde gerekli açıklamaları yapmıştır. (Tebliğ, 27/08/2015 tarih ve 29458 sayılı ResmÎ Gazete’de yayınlanmıştır).
ELEKTRONİK TEBLİGAT BİLDİRİMİNİ KİMLER YAPACAK, KİMLERİ KAPSAYACAKTIR?
E- tebligat başvurusunu mükellefler, kendileri veya kanuni temsilcileri aracılığıyla yapabilecekleri gibi, noterden verecekleri vekaletnamelerle vekilleri aracılığıyla da yapabilirler.
Vergi Usul Kanunun 107/A maddesine göre; elektronik adres kullanma zorunluluğu getirilen ve kendisine elektronik ortamda tebliğ yapılabilecek olanlar aşağıda belirtilmiştir.
- Kurumlar vergisi mükellefleri,
- Ticari, zirai ve mesleki kazanç yönünden gelir vergisi mükellefiyeti bulunanlar,
- Ve isteğe bağlı olarak elektronik tebligat yapılmasını talep edenler.
Ancak, kazançları basit usulde tespit edilen gelir vergisi mükellefleri ile gerçek usulde vergiye tabi olmayan çiftçilerin elektronik tebligat alma zorunluluğu yoktur.
MÜKELLEF TEBLİGATAN NASIL HABERİ OLACAK VE TEBLİĞ NE ZAMAN YAPILMIŞ SAYILICAK?
E-Tebligat başvurusu sırasında düzenlenen Elektronik Tebligat Talep Bildiriminde belirtilen telefon numarasına SMS yoluyla ve/veya bildirilen e-posta adresine mail yolu ile bilgilendirme yapmaktadır.
TEBLİGAT NE ZAMAN YAPILMIŞ SAYILIR?
E-Tebligat sistemi ile gönderilen belgeler, mükellefin elektronik ortamdaki adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda tebliğ edilmiş sayılır. Ayrıca posta yoluyla tebligat yapılmaz.
E-TEBLİGAT BİLİGİLERİ GÜNCELLENİR Mİ, E-TEBLİGATTAN HANGİ HALDE ÇIKILIR?
E- tebligat kapsamında olan mükellefler https://intvrg.gib.gov.tr internet adresine giriş yaparak daha önce düzenledikleri Elektronik Tebligat Talep Bildirim Formu’ndaki mevcut bilgilerini güncelleyebilirler.
Zorunlu veya kendi istekleriyle elektronik tebligat sistemine dahil olan mükellefler zorunlu olmadıkça sistemden çıkmaları mümkün değildir. Bu zorunluluk halleri ise; ölüm, gaiplik veya tüzel kişililerde ticaret sicil kaydının (nevi değişikliği ve birleşme halleri dahil) silinmesi gibi hallerdir.
E-TEBLİGAT SİSTEMİNE DAHİL OLMANLARA CEZA VAR Mİ, YOK MU?
Maliyeye göre var. Danıştay’a göre yok. Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 456 sıra no’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde E-Tebligat sistemine dahil olmak zorunda olan mükelleflerin, süresinde bildirimde bulunmamaları Vergi Usul Kanununun Mükerrer 355. maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası ile cezalandırılacaklarını, Tebliğ ile re'sen oluşturulan internet vergi dairesi kullanıcı kodu, parolası ile şifresi tebliğ edilerek E-Tebligat gönderimi başlatılacağı açıklanmıştır.
Vergi ve cezalara gelen zam oranı en az yüzde 14.47. Yani
yuvarlak olarak yüzde 15
2018 yılında yeni motorlu taşıt alanlar hem özel tüketim
vergisi zammından başka yüzde 25-56 zamlı motorlu taşıtla vergisi ödeyecekler.
Denizlerde birkaç on milyonluk yatlarda, kotralarda keyif
süren varlıklı vatandaşlarımız ile yabancı gemilerin Türk bandralı bayrağımız
altında hiçbir vergiye tabi tutulmaması kamu vicdanını zedelemektedir.
Memur ve emeklisine yüzde 6.92, Bağ Kur ve SSK emeklilerine
ise yüzde 5.69 zam yapan hükümetin Devlet kaynaklarını nasıl ve kimlerin
hizmetine nasıl aktardığına bir örnek olarak çarpıcıdır.
Enflasyon yüzde 11.92 yani yüzde 12. Yeniden değerleme oranı
yüzde 14.47. Vatandaşın enflasyonu ise daha da yüksek. Piyasa ateş pahası.
Hükümet nalıncı keseri misali kendine yontmuş. Vergiler ücrete yapılan zammın 3
katı kadar artmış. Ne adalet ama!
Ekonomimiz 3 çeyrekte yüzde 11,1 büyümüş! Dünya rekoru!
Büyüyen ekonomi işsizliği azaltmaz mı? Hala 3,5 milyon eğitimli genç işsiz.
Neremizde büyümüşüz belli değil.
Neyse bunlar bilinen ve yaşanan şeyler. Zam ve cezalara
konusuna ara vererek, vergi mükelleflerine getirilen bir ‘’amortiden’’ yani
‘’vergi indiriminden’’ söz edelim.
Geçen yıl Mart ayında çıkarılan 6824 sayılı Torba Kanunla
vergiye uyumlu mükelleflere vergi indirimi getirildi. Uygulamaya 1 Ocak 2018
tarihinde başlandı. (08/03/2017 tarihli ve 30001 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlandı).
Buna göre vergiye uyumlu;
Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle gelir vergisi
mükellefleri,
Ve kurumlar vergisi mükellefleri vergi indiriminden
yararlanacaklar.
Ancak, finans ve bankacılık sektörlerinde faaliyet gösteren;
sigorta ve reasürans şirketleri, emeklilik şirketleri ve emeklilik yatırım
fonları bu indirimden yararlanamayacaklardır.
Gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin vergi indiriminden
yararlanabilmeleri için;
– İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu
yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerini kanuni süresi içerisinde
vermiş ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergileri kanuni süresi
içerisinde ödemiş olmaları,
– İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu
yıldan önceki son iki yıl içerisinde haklarında beyana tabi vergi türleri
itibarıyla ikmalen, re’sen veya idarece yapılmış bir vergi tarhiyatının
bulunmaması,
– İndirimin hesaplanacağı beyannamenin verildiği tarih
itibarıyla vergi aslı (vergi cezaları dahil) 1.000 Türk Lirası’nın üzerinde
vadesi geçmiş borçlarının bulunmaması,
– İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile
önceki dört takvim yılında Vergi Usul Kanunu’nun 359 uncu maddesinde düzenlenen
ve kaçakçılık sayılan fiilleri işlememiş olmaları gerekmektedir.
Belirtilen şartları taşıyan mükellefler; yıllık gelir veya
kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanan verginin %5’ini, ödenmesi
gereken gelir ve kurumlar vergisinden indirerek vergi indiriminden
yararlanabileceklerdir.
Vergi indiriminden yararlanan mükelleflerin belirtilen
şartları taşımadığının sonradan tespiti halinde ilgili vergilendirme döneminde
indirim uygulaması dolayısıyla ödenmeyen vergiler, vergi ziyaı cezası
uygulanmaksızın tarh edilerek geri alınacaktır.
Yani vergiye uyum gösteren ve zamanında vergisini ödeyene bir
kıyak geçiliyor. Peki bu oran makul mu? Daha yüksek olamaz mıydı? Mesela yüzde
10 gibi.
Bir de bu indirim hiçbir şekilde 1.000.000.- TL’yi
geçmeyecek. Örnek olarak bir mükellefin hesaplanan vergisinin 30 milyon TL
olsun. (30.000.000 x 5/100 = 1.500.000. TL’dir. Bu mükellef en fazla
1.000.000.- TL indirimden yararlanabilecek.
2018 yılının onca zammına, cezasına karşılık bu da vergiye
uyumlu mükelleflere komik vergi indirimi sadece 50 bin liradır.
Vergi mükellefi olmak çileli bir iş oldu. Mükellef; vergi, sigorta, banka, zabıta ve benzeri onlarca işin arasında ticaretini yapamaz hale geldi.
Son zamanlarda mükellefler Maliye’nin elektronik yani e-haciz uygulaması ile başı dertte. Az ya da çok borcu olan her mükellef e-haciz tehdidi altında. Binlerce şubesi olan bankaların genel müdürlüklerine yazılan haciz tedbiri, o bankanın Türkiye’deki bütün şube hesaplarına uygulanmaktadır.
E-HACİZ NEDİR?
Elektronik haciz (e-haciz), vergi dairelerine olan vergi borcu veya sosyal güvenlik kurumlarına olan sigorta pirim borçlarından dolayı konulmaktadır. E-haciz elektronik ortamda, gerçek kişilerin maaşına ya da banka hesaplarında bulunan para, altın, döviz gibi mal varlıklarına haciz uygulanması işlemidir. Ayni işlemler şirketlere ve ortaklarına da uygulanmaktadır.
E- haciz işlemleri, Maliye Bakanlığı ile Sosyal Güvenli Kurumu tarafından elektronik ortamda gerçekleştirilmektedir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü, Merkezi Kayıt Kuruluşu, PTT ile bütün bankaların genel müdürlükleri ile imzalanan protokol gereğince uygulanmaktadır.
Kamu idareleri için elektronik ortamda gerçekleşen bu işlemler zaman, kağıt, kırtasiye ve eleman tasarrufu sağladığı doğrudur. Ancak bazı bankaların çok katı uygulamaları mükellefleri mağdur ettiği de bir gerçektir.
E-HACİZ UYGULAMASININ YARATTIĞI SAKINCALAR
1 - E-haciz uygulamadan önce mükellefin gerçekten borcu olup olmadığına dikkat edilmelidir. Uygulamada sıkça rastlandığı üzere; mükellefin vergi dairesinden alacağı var, borcu da bulunmaktadır. Vergi dairesi zamanında mahsup işlemini sonuçlandırmadığı için hiç borcu olmadığı halde hakkında e-haciz uygulanmaktadır. Yani, idare ‘’alacağına şahin, vereceğine karga’’ misali mahsup işlemini gerçekleştirmeden e-haciz işlemi yapmaktadır.
2- Mükellefin gerçekten bir borcu var ama bir şekilde mükellef haberdar değildir. Ödeme emri gönderilmeden e-haciz uygulandığı görülmektedir.
3 - Mükellefe e-tebligatla yolu ile taebigat yapılmış, e- tebligatın yasal olarak uygulanmakla birlikte internet altyapısı, mükelleflerin internet kullanma konusunda henüz istenen seviyede olmaması nedeniyle mükellefler itiraz, düzeltme, mahsup ya da dava açma süresini kaçırdıkları ve mağdur oldukları bilinmektedir.
4 – Kamu idareleri mükelleflerin bilanço ve gelir tablolarında işlem gördüğü bankalara değil de, Türkiye’deki tüm banka ve finans kuruluşlarına e-haciz gönderdiği ve o banka ve finans kuruluşunun bütün şubelerinde bulunan paraları üzerine e-haciz uyguladığı görülmektedir. Böylece, yüz bin liralık borç için milyonlarca hak ve alacağına haciz konulması mümkün olmaktadır.
5 – Kanuna göre kısmen haczedilebilen; aylıklar, ödenekler, her çeşit ücretler, intifa hakları ve hasılatı, ilama bağlı olmayan nafakalar, emeklilik aylıkları, sigorta ve emeklilik sandıkları tarafından bağlanan gelirlere kısmen haciz uygulanabilmektedir. Ancak haczolunacak miktar bunların üçte birinden çok dörtte birinden az, asgari ücreti aşmayan aylık gelirlerinin ise onda (1/10) birinden fazlası haczedilmemektedir. (6183 Sayılı Kanun Madde 71).
Bankalar ise; e-hacizi mükelleflerin bütün işlemlerine uyguladıkları görülmektedir. Çünkü e-haciz uygulayan idare yazılarında Kanunun ön gördüğü bu yasal düzenlemeyi e-haciz yazılarında belirtmemektedirler.
6 – E-haciz işlemi o anda bulunan mevcuda uygulanması gerekirken, geleceğe yönelik ve kalıcı olarak uygulanmaktadır. Böylece borca yetecekten fazlaya e-haciz uygulanmaktadır.
E-hacizin yukarıda sayılanların dışında da birçok aksaklık yaratan hususları bulunmaktadır. Konuyu daha fazla uzatmadan biraz da espiriye geçelim.
Yukarıda sayılan özensiz uygulamalar aklıma Aziz Nesin’in ‘’Fil Hamdi Nasıl Yakalandı’’ isimli öyküsünü anımsattı. Aziz Nesin bu öyküsü ile 1957 yılında İtalya’da Bordighera’da uluslararası gülmece yarışmasında, ikinci kez Altın Palmiye Ödülü’nü kazanmıştır.
Öykü özetle şöyle: Ünlü dolandırıcı Fil Hamdi hapisten kaçmıştır, aranmaktadır. İstanbul Emniyeti firari Fil Hamdi’nin eşgalini tarif ederek yakalanıp kendilerine gönderilmesini isteyen bir telgraf gönderir. Ülke’nin dört bir yanında Fil Hamdi eşgaline uygun insanlar toplanarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne aşağıdaki gibi telgraflar gönderilir.
Bir vilayette İstanbul’a çekilen telgrafta “Vilayetimiz dahilinde, dört tane çizgili elbiseli, sekiz tanesi köpek dişi altın kaplamalı olmak üzere, on dört Fil Hamdi yakalanmıştır. Bu miktarın isteğe yeterli olup olmadığının, araştırmaya devam edip etmeyeceğimize emir buyrulmasını saygı ile arz ederim.” Denilmektedir.
Diğer bir vilayette ise; “Vilayetimiz dahilinde 180 kilo ile 220 kilo arasında iki düzine Fil Hamdi yakalanmış olup, aradaki kilo farkının kantarların ayarsızlığından ileri geldiğini, hepsinin de gözleri kahverengi olduğundan şüpheye yer kalmadığını, yakalanan Fil Hamdi’ler sevk edilmiş olup, gözden kaçmış olanlar varsa onların da büyük dikkatle arandığını ve peyderpey sevk edileceklerini saygı ile arz ederim.” Denilmektedir.
Sonunda İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden illere şu telgraf gider:
‘Koyacak bütün yerler dolmuş olduğundan, şimdilik eldeki Fil Hamdi’ler yeterli görülmüştür. İkinci bir emre kadar Fil Hamdi’lerin yakalanmasına ve aranmasına ara verilmesini teşekkürlerimle arz ederim. Not: Firar eden Fil Hamdi yakalanmıştır.’’
Öykü tam da e-haciz işlemine benzemektedir. Borcuna yetecek kadar değil de tüm mevcut ve alacaklarına geleceğe de geçerli olmak üzere e-haciz konulmaktadır.
E-haciz uygulanan mükellef az bir borcu nedeniyle bütün hak ve alacağı adeta gasp edilmektedir. Hatta banka ve finans kuruluşu vergi borcundan dolayı hüsniyetli olmadığı gerekçesiyle vatandaşın kredi borcundan dolayı teminatlarını paraya çevirmekte ve yeni kredi vermemek gibi yaptırımlar da uyguladıkları görülmektedir.
Maliye Bakanı Sayın Naci Ağbal 29 Ocak 2018 tarihinde düzenlediği basın toplantısında; Katma Değer Vergisi Kanununda halkın yararına ‘’devrim’’ niteliğinde bir düzenleme hazırlığında olduğunu açıkladı. Düzenleme ile; ‘’ devreden KDV'nin iade edilemezliği kuralı’’ kaldırılıyor. Yani ‘’İngiliz Modeline’’ benzer bir model geliyor.
Halk yararına bu düzenlemeden halktan bir kıpırtı yok. Düzenleme söylendiği ve beklendiği gibi yani kolu budağı budanmadan, kuşa çevrilmeden çıkarsa halkın yararına bir düzenleme olacaktır. Bu tarihi düzenlemenin şerefi de Sayın Maliye Bakanı Naci Ağbal’a ait olacaktır.
Ancak, halkın yararına olan bu düzenlemenin yurttaşlarımızda hiçbir heyecan ve sevinç yaratmamasının sebebi ne olabilir sizce?
Bana göre gündem. Sabah/akşam radyolarda, televizyonlarda, her türlü haber sitelerinde ‘’bangır bangır savaş haberleri, şehit cenazeleri, millilik, yerlilik, hainlik’’ naraları ile toplumun kimyası bozulup yüreklere korku salınırsa, halkın bu ve benzeri sevinçleri yaşaması mümkün olmayacaktır.
SİSTEM ÖZEL SEKTÖRÜN KAMUYA FAİZSİZ KREDİ VERMESİNE DÖNÜŞMÜŞ
Maliye Bakanı; ‘’ katma değer vergisi iadeleri ile ilgili sanayi ve ticaret odalarının şikayetlerinin değişiklik yapmada etkili olduğu ve bu nedenle konunun gündemlerinin ilk maddesi olarak belirlediklerini’’ kaydetti.
Sayın Bakan konuyu bir esnaf gibi, tüccar gibi şöyle açıklıyor: ‘’Siz bir işletme olarak yatırım yapıyorsunuz, makine-ekipman alıyorsunuz, inşaat harcaması yapıyorsunuz, kanun size diyor ki 'Kusura bakma kardeşim, sen bu KDV'yi ödedin ama ancak bunu önümüzdeki yıllarda satışlarından topladığın KDV ile telafi edebilirsin. Bu nedenle işletmelerimiz üzerinde uzun yıllara yayılmış KDV yükleri var."
Ayrıca Sayın Bakan; ‘’özel sektörün KDV iadeleri konusunda Devletten ciddi bir alacağı bulunduğu, sistemin değiştirilmemesi halinde, söz konusu alacağın daha da büyüyeceği ve
bu durumun özel sektörün kamuya faizsiz kredi vermesi anlamını taşıdığı’’ sonucu çıkmaktadır.
Sayın Bakan gerçekleri açıklamaya devam ediyor; " … bu halin işletmelerin üretim, yatırım maliyetlerini artırdığını, yatırımların fizibilitesini bozduğunu, işletmelerin rekabetçiliğine zarar verdiğini’’ belirterek: ‘’Biz bunu görünce, reformun en başına bu düzenlemeyi koyduk. Dolayısıyla yapmış olduğumuz çalışmalar neticesinde sonraki döneme devreden KDV'nin iade edilemezliği kuralını kaldırıyoruz. Artık işletmeler yüklendikleri KDV'yi kısa bir süre içinde alabilecek. Bu süreyi mali imkanlarımızla uyumlu bir şekilde belirleyeceğiz. 1 ay, 6 ay, 12 ay olur. Bu, sektörlere göre farklılaştırılabilir. Artık yüklenilen KDV'den, tahsil edilen KDV'den geri alınamayanların devlet tarafından iade edilmesine başlanacak."
DÜZENLEME NE ZAMAN YASALAŞACAK
Bakan açıklamasında; ‘’düzenleme konusunda uluslararası örgütlerden teknik destek de aldıklarını, Ekonomi Koordinasyon Kurulunda gelinen noktaya ilişkin sunum yaptıklarını, düzenlemenin 1-2 hafta içinde ilk Bakanlar Kurulu toplantısı gündemine getirmeyi amaçladıklarını’’ belirtmektedir.
Sayın Bakan; "İnşallah orada da kabul edilirse bunu torba değil, müstakil bir Katma Değer Vergisi Kanun Tasarısı olarak süratle Meclise götürülere, 1-2 ay içinde yasalaştırmak istediklerini, çalışmalarının hemen hemen tamamlanmış düzeyde olduğunu’’ belirtti.
Bakanın açıklamalarından ve Kanunun yapısından kaynaklanan zorluk, düzenlemenin çok detaylı ve titiz bir incelemeyi gerektirdiğini ortaya koymaktadır. Kısmen bile olsa tasarı hakkında kamuoyunun bir bilgisi yok. Düzenlemenin, bağımsız bir katma değer vergisi yasa tasarısı olarak getirilecek olması önemli. Konunun taraflarınca ve TBMM’de tartışılarak yasalaşması önemlidir.
Kanun yürürlüğe girmesi ile işletmelerin bilançolarında oluşan katma değer vergisi yükü kalkacak, yani Devlet mükellefine olan borcunu ödemiş olacaktır.
İADE YERİNE GİDER YAZILMA SEÇENEĞİ BİR ALDATMACA OLUR
Bir görüşe göre de; mükelleflerin Devlet’ten bu şekilde alacaklarının 140 milyarı aştığı söylenmektedir. Bize göre bu rakam daha da fazladır. 140 milyar TL iadenin bütçe üzerinde yaratabileceği yükün ekonomik dengeleri bozacağı da söylenmektedir.
Bu paraların ticari işletmelerde kullanılacak olması, ekonomik bir döngü yaratması piyasaya da bir anlamda yararı da olacaktır. Ayrıca ne kadar fazla olursa olsun Devlet’in buna bir yerde ‘’dur demesi’’ ve bu ödemeleri mükelleflere yapması gerekir.